confessions

seeyouindisneyland

- Yazar -

  1. toplam entry 3392
  2. takipçi 1
  3. puan 94701

step up

seeyouindisneyland
yönetmen: anne fletcher
oyuncular: channing tatum, jenna dewan, damaine radcliff, drew sidora

herkes hayallerinin peşinden gidebilmek için şansı hak eder. ama bazılarının sadece tek bir şansı vardır.
tyler gage bulunduğu ortamdan uzaklaşmayı hayal eden baltimore’li asi bir gençtir. kanunla başı derde girince, kamu cezası olarak şehrin en elit sanat okulunda çalışmaya başlar. nora ise bu okulda okuyan çok yetenekli bir balerindir. geleceği çok parlak görünen nora’nın problemi kendisine uygun bir partner bulamamaktır. çok iyi sokak dansı yapan tyler’ın nora’nın ilgisini çekmesi uzun sürmez. yolları birleşen iki gencin hayallerine ulaşabilmesi için bir umut doğar

catch a fire

seeyouindisneyland
yönetmen: phillip noyce
oyuncular: tim robbins , derek luke, mncedisi shabangu, bonnie mbuli

patrick chamusso eşi precious için mükemmel bir koca ve kızları için de ilgili ve iyi bir babadır. usta başı olarak çalıştığı secunda rafinerisi; tüm dünya, güney afrika’nın ırkçı sistemini protesto ederken, coğrafyanın kendi kendine yeterliğinin en büyük kanıtıdır. patrick, siyahlar üzerinde acımasızca baskı kurmuş ırkçı sisteme karşı tamamen apolitik bir tutum sergilemektedir. zeki ve karizmatik albay nic vos; özellikle afrika ulusal kongresi (anc)’nin, ırkçı sisteme karşı yürüttüğü yasadışı faaliyetlerine hız katmasıyla birlikte, her an alevlenmeye hazır olan olaylarda düzeni sağlamaya çalışmaktadır.



patrick secunda rafinerisini sabote etmekten gözaltına alınır. vos’un adamlarının acımasız sorgulamalarına maruz kalan patrick, precious’un da hapse atılıp işkence görmesiyle büyük bir şok ve utanç yaşar. daha sonra esaretten kurtulmalarına rağmen, patrick harekete geçerek, benliğine ve amacına yeniden yön verir. anc’ye katılmak için ailesini terk eder.

an inconvenient truth

seeyouindisneyland
yönetmen: davis guggenheim
oyuncular: al gore

yönetmen davis guggenheim, sundance film festivali´nin hit filmi “an inconvenient truth”da, tüm yaşamını küresel ısınma problemini çevreleyen yanlış anlama ve söylenceleri gözler önüne sermeye adamış bir adamın girişimlerine tutkulu ve esinlendirici bir bakış atıyor.




küresel ısınma problemini tüm yönleriyle ele alan “an inconvenient truth”ta hayatı anlatılan adam, abd´nin eski başkan yardımcısı al gore´dur. 2000 seçimlerinde aldığı tarihi yenilgiden sonra hayatanın akışını yeniden biçimlendiren al gore´un, politika dünyasından elini eteğini çekerek tüm hayatını dünyamızı kaçınılmaz felaketten kurtarmak için yaptığı girişimler anlatılır.
al gore´un etkileyici olduğu kadar üzücü portresinin çizildiği filmde, “gezginci küresel uyarı show”u adını verdiği multimedya gösterisi aracılığıyla küresel ısınma problemini gündemde tutma çabası görüntülenir

brotherhood of war

seeyouindisneyland
kore sinemasının güzel örneklerinden olan bu savaş filmi giriş kısmında “er ryan’ı kurtarmak” filmini anımsatıyor. 1950 yılında başlayan kuzey ve güney kore arasındaki savaşın yapıldığı yerlerde kazı yapan bir araştırma ekibi, savaş alanında bulduğu bazı eşyalar vasıtası ile bay jin tae’ye ulaşmışlardır. savaş sırasında kaybolan ağabeyinden bir iz olabileceği düşüncesiyle yola çıkan jin tae bir taraftan da geçmişe dalar.

o yıllarda kendisi üniversite öğrencisi, ağabeyi ise ayakkabı tamirciliği yapmaktadır. annesi ve ağabeyinin nişanlısı ile mutlu bir yaşantıları vardır. ağabeyi tüm imkânlarını kardeşi ve ailesi için seferber etmiştir ve evlilik planları yapmaktadır. ancak bu sırada komünist kuzey kore ile ülkeleri savaşa tutuşur. jin tae ve ailesi mülteci durumunda ülkenin iç kesimlerinde yaşayan ailelerinin yanına doğru yola çıkarlar. yolculuk sırasında mola verdikleri bir sırada ordu tarafından iki kardeş silah altına alınır. artık jin seok’un tek amacı vardır. savaşta üstün başarı göstermek ve kardeşini ailesinin yanına göndermek

the good girl

seeyouindisneyland
hayata boş gözlerle bakan otuzlarında bir kadın, kendine benzettiği ve anlayacağını düşündüğü bir delikanlıyla tanışır. neyin değil nasılın, fiillerin değil içsel unsurların önemli olduğu bir atmosferde süreç gelişir.

last ailesinin arka bahçelerinde esen rüzgar muhtemel ki justine’in içinde de esmektedir ve herşeyin yönünü değiştirmektedir.

justine hayatın sunduğu kalıp içerisinde bir beklentisi olmadan yaşamaya devam etmek ile bilinmezliğin hüküm sürdüğü bir yola girmek arasındaki seçimin eşiğine gelecektir. good girl ya da good man olabilmek için hayatın sunduğu kalıbı seçmek mi gerekmektedir ya da bizi işaret edecek zamirin başına getirilmesi muhtemel bir takım olumsuz sıfatları kabullenmeyi göze alarak bilinmezliğe giden yol mu tercih edilecektir.

filmin beni içine çeken en önemli vasfı, cevaplardan özge sorulara kapı aralamasıdır.

shes the man

seeyouindisneyland
she’s the man, klasik tarzın dışına pek fazla çıkamamış olsa da beklediğimden çok daha eğlenceli bir filmdi.

amanda bynes filmi tek başına omuzlamış, çok başarılı bir performans ortaya çıkarmış.

filmin senaryosu hazırlanırken, william shakespeare’nin onikinci gece (twelwe night) isimli oyunu temel alınmış. shakespeare olmasaydı garibim hollywood ne yapardı bilinmez.

çoğu zaman olduğu gibi filmin orjinal ismi içerik hakkında önsezide bulunmanıza olanak sağlarken, türkçe ismi alakasız fikirler uyandırıyor

friends with money

seeyouindisneyland
friends serisini arka arkaya izlediğim bir dönemde aniston‘un rol aldığı bir film hakkında olumsuz söz söylemek zor olsa da, nicole holofcener‘in ne yapmak istediğini anlayabilmiş değilim. dört arkadaşın birbirleriyle ve sevdikleriyle ilişkileri üzerine hayatın içinden ama bizim hayatımıza/kültürümüze uzak bir film olması sorunsalının ötesinde, içi doldurulamamış bir film sunuyor önümüze.

friends with money, oyuncuları sebebiyle keyifle izlediğim bir film olmasına rağmen, içeriği keyif verici nitelikte olmadığı için yönetmen ne yapmak istemiş sorusunu sormak durumunda kaldım. iyimser bir bakış açısıyla, ilişkiler üzerinde paranın ve gelir düzeyinin etkisine dair birkaç noktaya değinmek istemiş diye düşünebilirim. zorlama bir bakış açısını eklemezsem, bunu başaramamış olduğunu da söyleyebilirim.

along came polly

seeyouindisneyland
along came polly, sağlam bir oyuncu kadrosuna sahip, ancak vasatı aşamayan bir film.

ben stiller, her zamanki standart oyunculuğuyla, yeraldığı filme kendi tarzını işliyor. jennifer aniston‘un performansı, stiller’in gölgesinde kalıyor; bir önceki filminde jim carrey ile olduğu gibi. bunun sebebi belki de o dönemdeki ‘bu karakter rachel’e benzememeli’ takıntısıdır. philip seymour hoffman ise yine formunda ve filme ayrı bir renk katıyor.

ben stiller, bu filmde de tuvalet kültürüne ilişkin esprilerinden vazgeçemiyor. bu da filmi sığ bir noktaya çekiyor.

eğer aniston ya da stiller sizin favorilerinizden değilse, bu film ancak vakit doldurmak için izlenebilir

my life without me

seeyouindisneyland
my life without me (bensiz hayatım), etkisini uzunca bir süre hissettiren filmlerden…

izleyiciyi etkisi altına alıp, anı yaşatan film, hüznü ve mutluluğu aynı karede sunuyor.

karakterlerin naif ve rakik tavırları filmin etkisini artıran bir diğer unsur.
sarah polley‘in muhteşem oyunculuğu bizi, ann isimli karakterin gözlerinden bakmaya, ifadeleriyle düşünmeye sürüklüyor.
my life without me (bensiz hayatım), ölümüne yaklaşan genç bir kadının, eline kalemi kağıdı alıp, belki biraz bencilce, ama fazlasıyla diğerkâm tutkularını kelimelere dökmesinin etrafında şekilleniyor.
bir filme bir isim ancak bu kadar yakışabilirdi, diyerek noktaladığım bu filmi es geçmek sinema kültürü adına bir kayıp olur.

worlds fastest indian

seeyouindisneyland
sanıyorum ki, neredeyse herkesin pek sıcak bakmadığı film türleri vardır. benimkilerden biri de biyografi tarzındaki filmler… ama neyse ki, film izlemeye karar verme aşamasında, ele aldığım kriterler sıralamasında “tür” alt sıralarda yer alıyor, en başta “oyuncu” kriteri geliyor…

anthony hopkins sayesinde, filmi izleme imkanı buldum. “konuyu neyleyim, bana anthony hopkins yeter” diyemiyorsanız, benim önerim başka bir film seçmeniz.

filmdeki efsane adam, 1899-1978 yılları arasında yaşamış, yeni zellanda’lı hız tutkunu herbert j. “burt” munro’dur. yani anthony hopkins değil… hannibal karakterini canlandırdığı serinin ardından başka bir filmini izlememiş olsaydım ve gerçekte karşıma çıksaydı, arkama bakmadan kaçardım. bu yüzden, karışıklık olmasın istedim. :)

world’s fastest indian bir başarı hikayesi temelde… burt munro’nun, bonneville tuz çöllerinde 1000cc altındaki motorlar kategorisinde hız rekorunu kırma çabasını anlatıyor. ilerlemiş yaşına rağmen, motorunun üzerinde gençleşen bir adamın zorluklara karşı direnme gücündeki sırrı, filmdeki replikler çok güzel anlatıyor; örneğin, “eğer rüyalarını takip etmezsen, bir sebze ol daha iyi

16 blocks

seeyouindisneyland
16 blok, klasik bruce willis filmlerinden biri… hareketli, sürükleyici, karizmatik ve soğukkanlı… vasatın fazlaca üstüne çıkamayan, ancak konuyu iyi ve kötü arasında keskin ayrımlar sunmadan işleyen bir film.

savaş yanlısını tutumunu irak operasyonunda yeralmak için gönüllü olabilecek kadar ileri götürebilen willis, filmlerle gerçek dünya arasındaki ayrım noktasını kaçırmış olduğunun farkına varmış olsa gerek ki, bundan sonra ‘şiddet’ ve ‘dünyayı kurtarma’ üzerine film yapmayacağını açıklamış

running scared

seeyouindisneyland
120 dakikalık süresine karşın, ilk saniyesinden son saniyesine temposundan hiçbir şey kaybetmeyen film, bir aksiyon filminden bekleyeceğinizden fazlasını sunuyor; sin city‘nin çekim teknikleri, punisher‘in görselliği ve pulp fiction‘ın kurgusu… aslında kıyaslama yapmasam da, ortak nitelikleri yönünden bana bu filmleri hatırlattı.

özellikle, mindhunters‘ın senaristinin elinden çıkan ve bir miktar karmaşık sayılabilecek senaryosuna karşı, kurgusunun sağlamlığı ve çekim tekniklerindeki estetik filmden üst düzeyde zevk almamı sağladı.

başrol için ilk tercih olan thomas jane‘nin teklifi geri çevirmesinin ardından, paul walker için kariyerinin en iyi filminde oynama şansı doğdu.

ayrıca mpaa‘nın film için verdiği “r” notunu dikkate alıp; şiddet, küfür ve bir miktar da cinselik içerdiğini belirtmek gerek. bununla ilgili bir istatistik olarak; “fuck” kelimesi film boyunca 267 kere geçmiş.

a scanner darkly

seeyouindisneyland
a scanner darkly; before sunrise, before sunset ve tape gibi filmleriyle kendisine hayran bırakan anlatı ustası richard linklater ile minority report, paycheck ve blade runner gibi filmlere romanlarıyla kaynaklık eden bilimkurgu üstadı philip k. dick‘in kesiştiği noktada ortaya çıkan bir yapım.

gerçek oyuncularla çekilen sahnelere özel bir efekt bindirilmesiyle oluşturulan animasyon tekniği, alışılagelmişin dışında olması nedeniyle rahatsız edici olabiliyor. bununla beraber, yönetmenin ilk olarak waking life‘da kullandığı teknik anlatım gücüne kattığı olumlu etki ile öne çıkıyor. teknik; bir romanın sinemaya uyarlanması sırasında kaçınılmaz olan kayıpların, daha aza indirgenmesinde fayda sağlıyor. ögeler arasındaki soyut ve pastel renkler/çizgiler izleyicinin hayal gücüne daha geniş bir alan kalmasına olanak tanıyor.
philip k. dick‘in kendi deneyimlerinden yola çıkarak, -yüzeysel olarak- uyuşturucuya karşı verilen mücadele üzerine yazdığı romanından uyarlandığından. bir mesajı belirgin bir şekilde vermesini beklediğim bir filmdi. bunun yerine çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahip, içice geçmiş mesajlardan oluşan bir film çıktı karşıma.

tristan ve solde

seeyouindisneyland
robin hood: prince of thieves, waterworld ve the count of monte cristo gibi masalımsı öyküleri sinemaya taşıyan yönetmen kevin reynolds yine benzer tarzdaki bir yapımla karşımıza çıkıyor.

tristan ve isolde, dünya edebiyatına önemli katkılar yapmışsa da, sinema dünyasına pek de fazla katkı sağlamış gibi gözükmüyor. yine de yönetmenin başarılı bir iş çıkardığını söylemek mümkün.

örümcek adam ile yakından tanıdığımız james franco‘yu tristan rolünde izliyoruz. isolde rolünde ise sophia myles var.

tritan+isolde, irlanda ile britanya kabileleri arasındaki egemenlik oyunlarının gölgesindeki bir aşkı konu ediniyor. iki gencin, görevleri ile aşkları arasında yaptığı tercihlerin yönlendirdiği olaylar ve iyi hazırlanmış aksiyon sahneleri filmin baştan sona zevkle izlenmesini sağlıyor.

the family stone

seeyouindisneyland
samimi ve sıcak bir film family stone… eğlenceli vakit geçirmenizi sağlayabilen ve bittikten sonra aklınızda bir süre de olsa yer edebilen bir film.

her ne kadar bizim kültürümüze yabancı unsurları bünyesinde barındırsa da, aile ilişkilerinizi daha eğlenceli hale getirebileceğiniz bir bakış açısı sunmayı başarabilir, belki…

geniş bir oyuncu kadrosuna sahip olan filmde, sarah jessica parker çok iyi bir performans sergilerken, diane keaton‘a söz söylemeye dahi gerek yok. mean girls‘dekinin aksine, notebook, wedding crashers ve red eye filmlerinde yetersiz bulduğum performanslarına karşılık, rachel mcadams bu filmdeki performansıyla takdirimi kazandı. ben stone rolündeki luke wilson‘ı dallas’ta da izleyebilecek olmamız ise iyi haber.

konu : new england’da yaşayan stone ailesinin her yıl olduğu gibi bu yıl da noelde bir araya gelmesiyle gelişen komik olaylara ilişkin sıcak bir hikaye…en büyük oğul everett, yeni kız arkadaşı meredith morton’u ailesiyle tanıştırmaya getirmiştir.

bohem bir aile olan stone’lar, güçlü ve kontrollü bir newyork’lu olan misafirlerini biraz karmaşık, biraz beceriksizce bir karşılamayla buyur ederler. tatil bitmeden ilişkiler ortaya dökülecek, sırlar açığa çıkacak ve aile üyeleri, birbirlerine olan tüm sevgileriyle biraraya geleceklerdir…

little manhattan

seeyouindisneyland
başrol için iki ufaklığı tercih edip, temelde diyalog ve anlatı üzerine kurulu bir filmi, her yönüyle mükemmel olarak sunabilmek her yönetmenin harcı olmasa gerek. ama mark levin ilk yönetmenlik denemesinde beni etkilemeyi başarıyor.

little manhattan, kısıtlı bir kesime hitap edebilecek bir film olsa da, başrolda iki minik var diye, çocuklara yönelik bir film olduğu yanılgısına da kapılmayın. bu miniklerden josh hutcherson‘un gabe rolü için ’son zamanlarda izlediğim en iyi çocuk performansıydı’ diyebilirim. diğer minik kardeşimiz rosemary rolündeki charlie ray de, ilk filmi olmasına karşın rolünün hakkını veriyor.

yönetmen belki de aşkın temel dinamiklerini doğal unsurlar üzerinden işlemeyi istemiş, bu yüzden çocuklar üzerinden gitmiş. sanıyorum ki, böylesi soyut bir olguyu bu tarz ifade edebilmek oldukça zor olsa gerek. bunun sonucunda filmin ana karakterinden çok kendinize odaklanmanız olası hale geliyor.

bir çocuğun zihin günlüğünden yansıyan ilk aşkına dair notlarını, bu süreçteki hayallerini ve düşüncelerini başarılı bir şekilde yansıtan film, farklı bir tat sunmayı başaran özgün bir yapım.

severance

seeyouindisneyland
sabah dokuzdan akşam beşe kadar çalışmak gerçek bir ölüm olabilir; ama iş arkadaşlarıyla yapılacak sosyal bir etkinlik, ölümden de beterdir... amerikan menşeili bir silah firmasının ingiltere ofisinde çalışan yedi iş arkadaşı, performanslarından ötürü şirket tarafından ödüllendirilerek haftasonu için macaristan ormanlarında bir paintball gezisine gönderilirler. gittikleri gezi, ölüme susamış katil ruhlu yağmacılar tarafından sabote edilince, burada iş kurallarının hiçbir geçerliliğinin kalmadığını anlarlar. en akıllıları hangisi ise, bu korkunç iş gezisinden sağ çıkan o olacaktır.

yönetmen : christopher smith
oyuncunlar : toby stephens , claudie blakley.

everyones hero

seeyouindisneyland
beyaz perdenin efsane superman’i christopher reeve’in ölümünden önce yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği animasyon film, yankees ve oyuncuları babe ruth’a, 1932 dünya şampiyonasını kazanması için çaba gösteren bir çocuğun hikayesini konu alıyor.
135 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol