1,5 bin ve üstü kiralarıyla akıllara ziyan semt.
neymiş efenim. plazalarmış. yüksek binalarmış. insanları kaliteliymiş. yaşıyorsunda ne oluyor, başın göğe mi eriyor anlamıyorum bu lüks yaşamak isteyenleri. fikirtepede eşyasız bir odayı 150 tlye kiralayıp, yerde yatmayı tercih ederim.
ha subjektif mi oldu?
yani nedir 10. katta yaşasan, karşı komşuna sarı saçlı, mavi gözlü avrupalı kızlar gelse, norveçli komşuların olsa ne olur, bu çevre ile kalıbından mı çıkacaksın, ödül mü verecekler, aa orda oturuyor, o zaman çok saygın bir aile mi diyecekler sana.
kahramanmaraşın yusuflar mahallesinden çokta farkı olmayan yerdir.
herhangi bir caddede çoğu zaman görülebilen kavramdır.
çok güzel bir insanı, fotoğraf makinesiyle çeken insana baktığımız zaman, "aa ne güzel lan, fotoğraf çekiyor, çok da güzel insanmış gerçekten, ne güzel çıkar şimdi, keşke fotoğraf makinesini elimde tutan ben olsaydım" deriz.
"göze hoş gelmeyen" insanı fotoğraf makinesiyle çektikleri zaman ise, "aha salaklara bak, allahım tipe bak ya, nasıl da poz veriyor, ben olsam fotoğraf makinesini elime bile almam" diye dile getiririz.
güzelin yada göze hoş gelmeyenin buradaki suçu ne?
adalet sağlayıcısının buradaki rolü?
adaletsizliğe atfederek, tanrıya olan isyanımızı dile getiririz.
bu genellikle başımıza gelen olaylardan ötürü olur. şu küçük yaşımda başıma gelenler, kırk yaşındaki insanın başına gelmemiştir denilir. bu kişiye adaletsizliktir.
fakat "çok yaşamanın" insanlara kazandırdığı şey, hayatın içinde, yaşamaktır. her ne kadar istenmese de daha fazla "yaşamak". artık, ona bağımlı hale gelmiş birey olup çıkmışızdır. peki ya, yaşayamayanlar?
belki bende; küçük yaşımda, annemi, babamı, sevgilimi, kardeşimi, bütün tanıdıklarımı kaybetsem; hayatta daha iyi yerlerde olacağım.
hayat deneyimlerini yaşayamayan insanlar, kendi kararları sebepleriyle mi yaşayamıyorlar. hiç sanmıyorum.
çok güzel bir insanı, fotoğraf makinesiyle çeken insana baktığımız zaman, "aa ne güzel lan, fotoğraf çekiyor, çok da güzel insanmış gerçekten, ne güzel çıkar şimdi, keşke fotoğraf makinesini elimde tutan ben olsaydım" deriz.
"göze hoş gelmeyen" insanı fotoğraf makinesiyle çektikleri zaman ise, "aha salaklara bak, allahım tipe bak ya, nasıl da poz veriyor, ben olsam fotoğraf makinesini elime bile almam" diye dile getiririz.
güzelin yada göze hoş gelmeyenin buradaki suçu ne?
adalet sağlayıcısının buradaki rolü?
adaletsizliğe atfederek, tanrıya olan isyanımızı dile getiririz.
bu genellikle başımıza gelen olaylardan ötürü olur. şu küçük yaşımda başıma gelenler, kırk yaşındaki insanın başına gelmemiştir denilir. bu kişiye adaletsizliktir.
fakat "çok yaşamanın" insanlara kazandırdığı şey, hayatın içinde, yaşamaktır. her ne kadar istenmese de daha fazla "yaşamak". artık, ona bağımlı hale gelmiş birey olup çıkmışızdır. peki ya, yaşayamayanlar?
belki bende; küçük yaşımda, annemi, babamı, sevgilimi, kardeşimi, bütün tanıdıklarımı kaybetsem; hayatta daha iyi yerlerde olacağım.
hayat deneyimlerini yaşayamayan insanlar, kendi kararları sebepleriyle mi yaşayamıyorlar. hiç sanmıyorum.
edebiyat sitelerinde, birbirimize yergi yazarak "sanat"ın doruklarına çıktığımız senelerin masumluğunu özleyecek durumda olmamız gerekli.
çok seneler geçti aradan. unutmadığın sözlerimin ardından peşisıra farkında kaldığın hayatının sıradanlığından kurtulmaya bakmışsın.
tanım: öfke ile yazıldığında, bir anlamı kalmayan; akıl başta iken yazılması gereken yazı.
çok seneler geçti aradan. unutmadığın sözlerimin ardından peşisıra farkında kaldığın hayatının sıradanlığından kurtulmaya bakmışsın.
tanım: öfke ile yazıldığında, bir anlamı kalmayan; akıl başta iken yazılması gereken yazı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?