dergisi çıkacaktır, pek yakın zamanda. edebiyat, sanat, müzik, felsefe denemeleri veya makalelerinizi gönderirseniz, bizde beğenirsek; bir 50 cllik içme hakkı doğuyor.
reklamlar burada bitti. reklam değil de, cafeler eski değerini hakikaten kaybetmiş. bir zamanlar cafelerde düşünce üretilir, hayata yansırdı. şimdi ise, "kanka ortam fena" diye düşünülmekte. bakalım, değişimi kontrol etmek zordur çoğu zaman.
aşk ateşine tutuştuktan sonra tekrar ölünüleceği bilinse de; kısa da olsa, tekrar yaşama isteğinin aşkla, ruha verdiği canlılık, yaşam.
sanat icra edenlerin, topluma öncü olabilmesi adına, realistliği benimseyerek, halkı bilgilendirmesi gerektiğine inanan insanların söylemi.
kendini de bırakmanın veya unutmanın şart olduğunu öğrenmek için bir şehir terk edilir.
eğer bilmediğiniz, kimseyi tanımadığınız şehre gidecekseniz, hayatın size getirdiklerini yeni keşfediyor demeksinizdir.
köyünüze falan gidin, şehri terk edeseniz geldiyse. veya şehir dışından arkadaşlarınız varsa, bir süre onlarla olun. anlayış göstereceklerdir elbet.
bankın üstünde kıçınız donarken bütün sevdiklerinizi kaybetseniz dahi, insanın içi farklı acır.
halbuki hayata kendinizi acındırmanın ne gereği vardır.
ev tuttunuz; hayata tutunacak gücünüz yokken; eşya alımıydı, eşyaların dizaynıydı, yemek pişirmeydi vs vs. o kadar kolay olmadığını göreceksiniz.
istanbulu terk etmek? anadolu istanbula taşınırken, istanbuldan anadoluya taşınmakta neyin nesi diye peşinize polis takılır. sorgulanırsınız. (küçük şehir kasabalarında ve küçük şehirlerde durum böyledir.)
paranız varsa, otel de kalma imkanınız varsa, terk edin. yoksa terk etmemeyi öğrenin.
hayatta farklı şeyler yaşayacağım diye "hikaye"lik yaşama heveslenen salakların, sırf deneyim yaşayayım diye kendi iç dünyasını çıkmaz sokaklarla dolduran, "hüzün verici" şeyler yaşadığını düşünüp, hayata küsen akılsız insanların varlığını sorgulamak elbette bana düşmüyor. ne yapmaları gerektiğini kendileri bilirler elbette. ne yapmamaları gerektiğini anlayacakları zaman, silah tüccarlarının veya uyuşturucu şebekesinin içinde kendilerini bulmamalarını dilerim. sadece bundan ibaret değil tabi ki.
bir şehri terk etmenin manası nedir diye sorduklarında; şehri, varsa ailesini, arkadaşlarını, akrabalarını, yaşadığı hayatı terk etmektir yanıtını vermemiz, soruya cevaben eksik kalır fakat doğrudur.
gidilen yerde somut dünyanız değişiyor sadece. soyut dünyanız, hayal gücünüzün biraz daha gelişmesiyle, sizi, terk ettiğiniz şehirde ki yalnızlığınızdan daha da yalnızlaştırıyor.
aşina olduğunuz sokaklar, caddeler, apartmanlar, insanlar yok. onların varlığını düşünüp, acaba değişiyorlar mı diye düşündüğünüz andan itibaren, geri dönmelisiniz.
somut dünyanız, sizi "bir süreliğine" iyileştirmeye yeterli gelir. tekrardan aşinalık; tekrardan içe dönüş ve ruhun çıkmaz sokaklarında çember caddelere açılan yeni yollardan farklı bir şey değildir yeni şehriniz, kasabanız vs vs.
eğer bilmediğiniz, kimseyi tanımadığınız şehre gidecekseniz, hayatın size getirdiklerini yeni keşfediyor demeksinizdir.
köyünüze falan gidin, şehri terk edeseniz geldiyse. veya şehir dışından arkadaşlarınız varsa, bir süre onlarla olun. anlayış göstereceklerdir elbet.
bankın üstünde kıçınız donarken bütün sevdiklerinizi kaybetseniz dahi, insanın içi farklı acır.
halbuki hayata kendinizi acındırmanın ne gereği vardır.
ev tuttunuz; hayata tutunacak gücünüz yokken; eşya alımıydı, eşyaların dizaynıydı, yemek pişirmeydi vs vs. o kadar kolay olmadığını göreceksiniz.
istanbulu terk etmek? anadolu istanbula taşınırken, istanbuldan anadoluya taşınmakta neyin nesi diye peşinize polis takılır. sorgulanırsınız. (küçük şehir kasabalarında ve küçük şehirlerde durum böyledir.)
paranız varsa, otel de kalma imkanınız varsa, terk edin. yoksa terk etmemeyi öğrenin.
hayatta farklı şeyler yaşayacağım diye "hikaye"lik yaşama heveslenen salakların, sırf deneyim yaşayayım diye kendi iç dünyasını çıkmaz sokaklarla dolduran, "hüzün verici" şeyler yaşadığını düşünüp, hayata küsen akılsız insanların varlığını sorgulamak elbette bana düşmüyor. ne yapmaları gerektiğini kendileri bilirler elbette. ne yapmamaları gerektiğini anlayacakları zaman, silah tüccarlarının veya uyuşturucu şebekesinin içinde kendilerini bulmamalarını dilerim. sadece bundan ibaret değil tabi ki.
bir şehri terk etmenin manası nedir diye sorduklarında; şehri, varsa ailesini, arkadaşlarını, akrabalarını, yaşadığı hayatı terk etmektir yanıtını vermemiz, soruya cevaben eksik kalır fakat doğrudur.
gidilen yerde somut dünyanız değişiyor sadece. soyut dünyanız, hayal gücünüzün biraz daha gelişmesiyle, sizi, terk ettiğiniz şehirde ki yalnızlığınızdan daha da yalnızlaştırıyor.
aşina olduğunuz sokaklar, caddeler, apartmanlar, insanlar yok. onların varlığını düşünüp, acaba değişiyorlar mı diye düşündüğünüz andan itibaren, geri dönmelisiniz.
somut dünyanız, sizi "bir süreliğine" iyileştirmeye yeterli gelir. tekrardan aşinalık; tekrardan içe dönüş ve ruhun çıkmaz sokaklarında çember caddelere açılan yeni yollardan farklı bir şey değildir yeni şehriniz, kasabanız vs vs.
ruhun arşa ulaşma çabasıdır.
bir kadın ve bir şehir vardır. kadın, her anda ve her yerdedir. şehir gözünün önündedir.
aşk varlığı ile üşütür, sessizliğiyle parçalayan ruhu, istanbul teselli eder.
o sırada, teselli edenlerin son temsilcisidir istanbul.
bir kadın ve bir şehir vardır. kadın, her anda ve her yerdedir. şehir gözünün önündedir.
aşk varlığı ile üşütür, sessizliğiyle parçalayan ruhu, istanbul teselli eder.
o sırada, teselli edenlerin son temsilcisidir istanbul.
"..." şifresiyle adam olacaklarını sanıp yalan hayatlar yaşayanların, kitap okumalarıyla yapılan ağac israfını, amazonlarda küçük su dökerek destekleyen yazar.
devran istirhan etti odlara sürükledi meni
aşksız nice alemlerde gezdirdi devran meni
giran-ser yoluma saba rüzgarı olmuş
mey sarhoş etmiş zevk-ü sefaya tutsak etmiş meni
yarim hüsrana uğramış anlatmakta dil-rübasını
ellerini göğe açmış şikayet ediyor meni
benim her anım şeb-i hicran
belaya müptela etmişler rüsvaya daim kılmışlar meni
ey efvahi sakın derdini söyleme bu cefa verenlere
nar-ı ney yarana tuz basarken deme sakın etmeyin şikayet meni
aşksız nice alemlerde gezdirdi devran meni
giran-ser yoluma saba rüzgarı olmuş
mey sarhoş etmiş zevk-ü sefaya tutsak etmiş meni
yarim hüsrana uğramış anlatmakta dil-rübasını
ellerini göğe açmış şikayet ediyor meni
benim her anım şeb-i hicran
belaya müptela etmişler rüsvaya daim kılmışlar meni
ey efvahi sakın derdini söyleme bu cefa verenlere
nar-ı ney yarana tuz basarken deme sakın etmeyin şikayet meni
iyi yolculuklar geçirmesini temenni ettiğim yazar.
15 tllik içeceğiyle etrafı gözetleyen iyi giyimli, güneş gözlüklü bayan descartesi okurken, bir kaç paralel sokak ötede anadolulu(!), türbanlı(!), uzun etekli(!) kadın kocasına, "napcaz bey, nasıl ödeyeceğiz" diye soruyordu hastane kapısının önünde. şizofreni teşhisi konulmuş oğullarına. hastaneye uzakta bir yerde akrabalarında kalıyorlarmış. oğullarını hastaneye yatırmışlar.
denge.
nerede?
denge.
nerede?
"sevgilimiz aşktır, şekli kılığı yoktur bizce" diyen mevlanada ki aşk anlayışının, islam dininin kaynaklarından beslenmediğini dile getirmek, akla mantığa sığmayacak bir söylem olur.
fakat mevlana olsun, yunus emre olsun, fuzuli olsun *ile getirilen aşkı islamdan bağımsız bir şekilde tasavvufla ilişkilendirmek ne derece doğrudur, bilmiyorum.
mesnevi okuyunca tasavvuf uzmanı kesilmek` ne kadar doğruysa, tasavvufu islamla ayırmak o kadar doğru olur sanırım.
islam tarihine bakıldığında filozoflar, bilginler, edebiyatçılar sevgi üzerine düşünmüş ve yazmışlar. bu konuda bir çok fikirler ve teoriler oluşmuş.
"allah dünyayı aşk üzerine yaratmıştır." sözünü ilk altılı yaşlarımda duymuştum. o günden bu yana, bu söze pek bir şey eklenmedi.
bu konunun etraflıca incelenebilmesi için, emek ve zaman gerektiği kesin tabi.
fakat mevlana olsun, yunus emre olsun, fuzuli olsun *ile getirilen aşkı islamdan bağımsız bir şekilde tasavvufla ilişkilendirmek ne derece doğrudur, bilmiyorum.
mesnevi okuyunca tasavvuf uzmanı kesilmek` ne kadar doğruysa, tasavvufu islamla ayırmak o kadar doğru olur sanırım.
islam tarihine bakıldığında filozoflar, bilginler, edebiyatçılar sevgi üzerine düşünmüş ve yazmışlar. bu konuda bir çok fikirler ve teoriler oluşmuş.
"allah dünyayı aşk üzerine yaratmıştır." sözünü ilk altılı yaşlarımda duymuştum. o günden bu yana, bu söze pek bir şey eklenmedi.
bu konunun etraflıca incelenebilmesi için, emek ve zaman gerektiği kesin tabi.
sinir bozucu bir durumdur. beyinmizde, kullanılan kelimeler şekil alır, hissedilir, bir şeye bürünür. fakat bu kelimeleri açıklamaya çalıştığımızda, bunu becerememek; lanet ötesi bir şeydir.
vilfredo paretonun seçkinlerin yükselişi ve düşüşü kitabını çöp kutusundan bulup, okuduktan sonra türk elitistlerin devleti yönetirken, asla ama asla yoksulları unutmayacağını düşünen, pollyannacı, kanmış, saf sokak çocuğudur.
sokak çocuğuyum ve diğerlerinden farklıyım diyerek kendi kendini kandırır. özgürlük benim hayatımken; şu gördüğüm insanlar özgürlüklerini şu saçma sapan yerlerde paralarını harcayarak tüketiyor diyerek kendini farklılaştırır. çoğunlukta değildir bu sokak çocuğu ve sokakta sürekli varolan tehlikelerden kendini korumaya çalışarak, kendi kararlarını kendisi alır. aklı selimdir ve kimsenin fark edemediği şeyleri fark eder.
sokak çocuğuyum ve diğerlerinden farklıyım diyerek kendi kendini kandırır. özgürlük benim hayatımken; şu gördüğüm insanlar özgürlüklerini şu saçma sapan yerlerde paralarını harcayarak tüketiyor diyerek kendini farklılaştırır. çoğunlukta değildir bu sokak çocuğu ve sokakta sürekli varolan tehlikelerden kendini korumaya çalışarak, kendi kararlarını kendisi alır. aklı selimdir ve kimsenin fark edemediği şeyleri fark eder.
çekilir şey de değildir.
lockenin bilgi anlayışı, bilginin aklın ürünü olduğunu kabul eden rasyonalizme karşı çıkarak, "zihinde bulunan hiçbir düşünce yoktur ki, daha önce deneyde bulunmamış olsun"dur. eğer doğuştan bilgi olsaydı, cahil ya da budala olarak nitelendirilen insanlarda da matematik kavramlar, aksiyomlar ve tanrı hakkında bilginin olması gerekirdi. nitekim bugün, tanrı hakkında hiçbir fikri, kutsallık hakkında hiçbir düşüncesi olmayan toplumlar vardır anlayışındadır.
efendim, böyle bir olay daha vuku bulmamıştır ama bulacaktır.
kim bilir hangi dağın, hangi yamaçlarında yaşayan cinci hocanın evine gidip, merhabalar biz cinleri koruma derneğinden geliyoruz. aldığımız bir ihbara göre, burada izinsiz cin çalıştırıyormuşsunuz, hakkınızda şikayet var. lütfen bizimle gelin denmesi, muhtemel olan söylemdir.
cini üstüme salması muhtemeldir fakat, hızlı bir araba ve uçak bileti, bu sorunu atlatmama yardımcı olacaktır.
nitekim allahın cininin gökyüzünde ne işi vardır.
kim bilir hangi dağın, hangi yamaçlarında yaşayan cinci hocanın evine gidip, merhabalar biz cinleri koruma derneğinden geliyoruz. aldığımız bir ihbara göre, burada izinsiz cin çalıştırıyormuşsunuz, hakkınızda şikayet var. lütfen bizimle gelin denmesi, muhtemel olan söylemdir.
cini üstüme salması muhtemeldir fakat, hızlı bir araba ve uçak bileti, bu sorunu atlatmama yardımcı olacaktır.
nitekim allahın cininin gökyüzünde ne işi vardır.
-orantısız güç kullanımı. (yumurtaya karşılık; biber bombası, tazyikli su, cop)
-muhatap kaldığınızda, artist artist konuşmaları.
-yardıma muhtaç kaldığınızda, işleri o değilmiş gibi işten kaçmaları.
gibi sebeplerden dolayı, nefret edilmesi muhtemeldir.
-muhatap kaldığınızda, artist artist konuşmaları.
-yardıma muhtaç kaldığınızda, işleri o değilmiş gibi işten kaçmaları.
gibi sebeplerden dolayı, nefret edilmesi muhtemeldir.
insanın başına, o gün çok güzel şeyler gelse de, yine de hüzün ruhunu ele geçiriyormuş da, sen buna karşılık koyamıyormuşsun gibi oluyor.
kötü oluyor tabi.
kötü oluyor tabi.
eğer hala hayalleriniz varsa, oldukça safsınız önermesinden hareketle; gerçekle karıştırılmadığında varlığı güzel olan şey.
önyargılı oluşumuzdaki öküzlüğün sözlerimize bir başka şekilde tezahür edişi.
söylenilen şeyi anlamamazlıktan ziyade, anlamadığın şeyi söyleyen insana da bok atma düşüncesinin nedeni elbette tek değil. kendi düşüncemizin tam zıddında olan bir uzaylı gelse dünyalar savaşı başlatırız, o derece. kendi ezberimizi bozmaktan hoşlanmayışımız ezberci eğitim anlayışımızdan olmasa da, kendini ispat etmeye çalışan, kişiliğin tam oturmaması(ve asla oturamayacak olan), nedenlerden bir kaç tanesi.
söylenilen şeyi anlamamazlıktan ziyade, anlamadığın şeyi söyleyen insana da bok atma düşüncesinin nedeni elbette tek değil. kendi düşüncemizin tam zıddında olan bir uzaylı gelse dünyalar savaşı başlatırız, o derece. kendi ezberimizi bozmaktan hoşlanmayışımız ezberci eğitim anlayışımızdan olmasa da, kendini ispat etmeye çalışan, kişiliğin tam oturmaması(ve asla oturamayacak olan), nedenlerden bir kaç tanesi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?