confessions

incir cekirdegi

- Yazar -

  1. toplam entry 175
  2. takipçi 1
  3. puan 9069

can yücel

incir cekirdegi
gittğim olmadi hiç

> > gitmek bugünlerde herkes gitmek istiyor. küçük bir sahil kasabasina,bir
> > baska
> > ülkeye,daglara, uzaklara... hayatindan memnun olan yok. kiminle
konussam
> > ayni
> > sey... her seyi, herkesi birakip gitme istegi. öyle ’’yanina almak
> > istedigi üç
> > sey’’ falan yok. bir kendisi. bu yeter zaten. her seyi, herkesi
götürdün
> > demektir. keske kendini birakip gidebilse insan. ama olmuyor. hadi
> > kendimize
> > raziyiz diyelim, öteki de olmuyor. yani her seyi yüzüstü birakmak göze
> > alinamiyor. böyle gidiyor iste. bir yanimiz ’’kalk gidelim’’, öbür
>yanimiz
> > "otur’’ diyor.’’otur’’ diyen kazaniyor. o yan kalabalik zira. is, güç,
> > sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu... en kötüsü
> > aliskanlik.
> > aliskanligin verdigi rahatlik,monotonlugun dogurdugu bikkinligi
yeniyor.
> > kaliyoruz. kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz.
>evlenmeler...
> > bir
> > çocuk daha dogurmalar... borçlara girmeler... isi büyütmeler...bir
köpek
> > bile
> > bizi uçmaktan alikoyabiliyor. misal, ben... kapidaki rex’i birakip
> > gidemiyorum.
> > degil bu sehirden gitmek, ki sokak öteye tasinamiyorum. alip götürsem
> > gelmez
> > ki... bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda. herkes onu, o herkesi
> > seviyor.hangi birimizle gitsin? ’’sirtinda yumurta küfesi olmak’’ diye
>bir
> > deyim
> > vardir;evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin. kendi imalatimiz
> > küfeler.
> > ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada. ölüm var zira. ölüme inat
tutunmak
> > lazim.
> > inadina kök salmak lazim. bari ufak kaçislar yapabilsek. var tabii
> > yapanlar. ama
> > az. sadece kaymak tabakasi. hepimiz kaçabilsek... bütçe, zaman,
keyif...
> > denk
> > olsa. gün içinde mesela...küçücük gitmeler yapabilsek. ne mümkün. sabah
> > 09.00,
> > aksam 18.00. sonra baska mecburiyetler. sikisip kaldik. sirf yeme,
içme,
> > barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali. hayatta kalabilmek için bir
>ömür
> > veriyoruz. bir ömür karsiligi bir ömür yani. ne saçma. bahar midir bizi
>bu
> > hale
> > getiren? galiba. ben her bahar ásik olmam ama her bahar gitmek
> > isterim.gittigim
> > olmadi hiç. ama olsun...
> > istemek de güzel.
> > can yücel

kadın gibi kadın

incir cekirdegi
kadın dediğin güzel olacak arkadaş. şöyle savurdu mu eteğini,
ruhun rüzgarına kayacak. bacakların, ayakların, bilekten bağlı ayakkabıya tutunan parmakların, seyrine doyamayacaksın. bakımlı olacak kadın dediğin.
saçları ipek , topukları pembe, boynu ince, salındı mı kuğu gibi zarif olacak ve zarifliğinin ortasında bir hanımefendi barındıracak. güzel olacak ama kaşı, gözü, bacağı, iki meme ucundan önce, sözü doğru, ruhu aydınlık olacak, güzelliği komple olacak. korkmayacaksın gecenin bir vakti sol cenapta
yüzünü gördüğünde. yeni bir kabus gibi yaşamayacaksın gerçeği de. güzel olacak ama, aklını evde tutacak kadar da akıllı.... seni elinin tersiyle değil, avucunun içiyle kavrayacak... bileceksin ki emin ellerdeyim, başkası tutamaz beni böyle. rahat olacaksın yanında, çok konuşmayacak, beynini
didiklemeyecek küçük kurtçuklarla. sıradan ve kabullenir yaşamanın ne demek olduğunu sindirmiş olacak içine.
asla şatafat düşkünü olmayacak. doğum günlerinde bir sıcacık
öpücüğün yerini, tek taş bir de beears’ın alamayacağını algılayacak kadar doygun olacak. hatırlaman yetecek özel günleri, pahalı bir hediyeyle savuşturmadan.
sadeliğin içinde farkedilir olabilmeyi, gösterişli kıyafetle
bir tutmayacak. duruşu, oturuşu, yürüyüşü abartılı değil, basit hiç değil, sadelikten oluşacak. kendini süs bebeği gibi ortaya atıp, fingirdeşmeyecek başkalarıyla. ekonomiden, politikadan, milli maçlardan ve kültürel olaylardan haberi olacak. bizi kim yönetir, nasıl yönetir, demokrasi, monarşi, oligarşi nedir bilecek, saf hatun numarasıyla cahilliğini güzelliğiyle örtmeye yeltenmeyecek. gezip, eğlenmesini bildiği kadar,pazar
parasını kozmetiğe yatırmaması gerektiğini, domatesin, ekmeğin,
soğanın, kıymanın kaç para olduğunu bilecek. cak cak telefonda konuşup, niye böyle fatura geldi hayret tribine girmeyecek. eşini dostunu kollayacak ama içi vıcık vıcık dedikodu yumağının içinde kaybolmayacak.
marka düşkünü, moda düşkünü olmayacak kesinlikle...takip edecek
ancak yakışanı seçecek. sökük, paça boyu, fermuar dikmeyi bilecek, herseferinde terzi aranmayacak pırnık pırnık. elinden her iş gelecek. marifetlerini sadece seni elde ederken değil, seni elde tutarken de gösterecek ve tüm bunlar içinden gelecek içinden, göstermelik olmayacak.
adamın siniri bozmayacak, tepesini attırmayacak, cinleri başına
toplamayacak, körolası dilini gerektiğinde yutacak... çarşı pazar görmesini, sana don kilot almasını, gömlek ayakkabı numaranı bilecek...
ve zevki seni giydirecek kadar yerinde olacak, kendisini giydirmeyi bildiği gibi.
orada burada dedikodu yapmayacak, laf taşımayacak, ayıkla pirincin taşını durumlarına sokmayacak. ortalık yerde kahkahalarıyla sebepsiz çınlamayacak.
dekoltenin dozunu kaçırmayacak ama sıkı sıkıya da kendini
ambalajlamayacak. açık saçık olan elbisesi değil, sana olan ilgisi olacak ve bunu gösterebilecek medeniyeti...
onu bir kediyi sever gibi seveceksin yanıbaşında ve huzurla...
öyle ’çağırdım, gelmedin, geç kaldın, aramadın, sormadın, kiminleydin, hesap ver yapmayacak. sana yüreğiyle güvenecek, inançlarıyla sokulacak.
bilmem kimin sözüne aldırmayacak, asla arkadaşlarının arkasından
konuşmayacak, hele küfür hiç etmeyecek. sınırını zorlamayacak , salya sümük ağlamayacak, kıytırık nedenlerden hır gür çıkarmayacak. sözü dinlenir, anlaşılır olacak. bir hatayı allayıp pullayıp abartmayacak.
gömleklerini o ütüleyecek ve o gömleğe hangi pantolon yakışır
bilecek. ama hayatı giyim kuşam üstüne kurulmayacak. uyum ve uyumsuzluk nedir bilecek.
bir kere, topuklu ayakkabıyla spor ayakkabının ayrımını yapabilecek arkadaş.
dağa çıkarken rugan ayakkabı giymeyecek. ’of yoruldum, beni ara,
beni al, beni bul, bunu isterim’ değil, ’sence de uygunsa, yanındayım, ben gelirim, merak etme’ olacak lügatında. tereciye tere satmayacak yani.
hissettiğiyle yaptığı şey arasında uçurum olmayacak. cesur olacak cesur. seni seviyorum derken korkmayacak, başka şeylerin arkasına gizlenmeyecek ve arkandan laf söyletmeyecek....
kadın dediğin iyi sevişecek arkadaş. koyun gibi yatmayacak,
kımıl kımıl olacak yatakta. aklını başından alacak ama, aklını sadece bununla yormayacak. delireceksin ama delirmen hastalıktan olmayacak.
uzanıverdi mi yanına boylu boyunca, göğsünde atan kalbinin yerine koyacaksın kendini, ruhunu, herşeyini. aşksız yatmayacak yatağa ve sen bunu bileceksin.
kadın gibi kadın olacak kadın dediğin, çıtır çerez niyetine
yemediğin. bir gecelik değil, ömürlük olacak ömürlük. yıllara rehaveti değil huzuru taşıyacak. en seksi leydi olmayı da bilecek, hanım sultan olup sözünü geçirmeyi de. cıvık konulara takılıp zaman tüketmeyecek, küsmeyecek, süründürmeyecek. kadın dediğin ayıp nedir bilecek.
sıkboğaz edip seni yalancı durumuna düşürmeyecek. seni öyle bir
tutacak ki arkadaş, sen bile şaşıracaksın öyle tutulduğuna. iki lafın başı, her tartışmada ayrılalım tehtidi savurmayacak. sabırlı olacak ve asla gururuna dokunmayacak...
tuzu az, şekeri çok gibi limiti olmayan prosedürsüz yemeklerle
işi olmayacak. şöyle pastırmalı kurufasülyenin yanına tereyağlı pilavı konduracak şüphesiz. salatasız oturmayacak yemeğe. temiz olacak herşeyden önce mesela köfteyi mıncıklarken elleri . yahut pahalı parfümlerin sindiği, süslü püslü boyacı küpü gibi, her öptüğünde bulaşık bir tadın kaldığı bir kadını öpmeyeceksin. buram buram aşka sarılacaksın arkadaş.
buram buram kadın kokacak kadın dediğin.
kadın dediğin güzel olacak ama eli yüzü düzgünden çok öte
birşey. zeki olacak zeki, seni bir hamur gibi karmasını da bilecek, o hamura kendini katmasını da... paranın gücünü bilecek ama ne parasızlığın ezikliğini ne de paranın kudurmuşluğunu yaşayacak. değerlerini bir anlık hevesler
uğruna terketmeyecek. namussuzluğunu, ahlaksızlığını ancak ve ancak seni baştan çıkarırken kullanacak, yan gözle adam kesmeyecek ,üstüne sevgili edinmeyecek.
sarışın, renkli gözlü, uzun bacaklı, beyaz tenli, ince bilekli
dilber filan fasarya... kadın dediğin hatun olacak arkadaş, sözüne güvenilir, olacak. bileceksin ki konuşulanlar burada kalır, kapıdan çıkmaz bir daha. ağzı sıkı olacak kadın dediğin. sırrını tutacak ama gününü bekleyip kusmayacak...
para lazımcılardan, kürkçülerden, cep telefonu manyaklarından,
dırdırcılardan, unutkanlıklarını senin üzerine atanlardan, kendi
yetersizliğini seni suçlayarak rahatlayanlardan, raf süslerinden, tehtidkarlardan, kaçaklardan, kıkırdayanlardan, boş bakanlardanolmayacak.
saflığı, cahilliği, aptallığı oynamayacak, biraz ukala olabilir
ancak sana rol yapmayacak. komplekslerini güzelliğiyle örtmeye
çalışmayacak. bir şeyi çok isterse ve inançları doğrultusunda yapacak.
en önemlisi kendini sevecek arkadaş, kendini sevmeyen kadından
sana ne hayır gelir. bir bakarsın ki yıllar sonra bu kadınla ne yatağa sığabiliyorsun, ne toprağa...
koluna takıp gezmesini de bileceksin gururla, koynuna çekip sevişmesini de şehvetle. analığını da bilecek, çocuklarından saygı görmeyi de, anaya babaya hürmet etmeyi de...
kadın kadın olacak be, seni sadece sen olduğun için, sensin diye
sevecek.
parayla pulla, kariyerle, güçle, kimin ne dediğiyle , sınırlamayacak.
hem sevgilin, hem arkadaşın, hem annen, hem çocuğun olacak, bağrına basacaksın huzurla... bileceksin ki evde ’o’ kadın tarafından beklenmenin zevkini hiçbir zevk yaşatamaz sana...
öyle bir kadın işte... vardır vardııııııııır!..
sende hem adam olacaksın ,hem seçmesini bileceksin

hayvanlar alemi

incir cekirdegi
fareler kusamaz.
yilanlar duyamaz.
zürafalar yüzemez.
karincalar uyumaz.
kirpiler suda batmaz.
kutup ayilari solaktir.
sineklerin 5 gözü vardir.
yunuslar gözleri açik uyurlar.
develerin üç tane kasi vardir.
zürafalarin ses telleri yoktur.
zürafalarin dili 35 cm kadardir.
filler ziplamayan tek memelidir.
istakozlarin kani mavi renktedir.
bir sinegin hizi saatte 8 km’dir.
kangurular geri geri yürüyemezler.
kelebekler ayaklariyla tat alirlar.
sigirlarin dört tane midesi vardir.
kediler seker tadini ayirt edemezler.
atlar bir ay kadar ayakta kalabilirler.
2600 kadar degisik cins kurbaga vardir.
zebralar beyaz üzerine siyah çizgilidir.
baykus, mavi rengi görebilen tek kustur.
timsahlar dillerini disari çikaramazlar.
deniz kobrasi dünyanin en zehirli yilanidir.
yetiskin bir ayi, bir at kadar hizli kosabilir

hayat

incir cekirdegi
hayat ve ben
otuzbeşime bastım geçen hafta...
ilk yarı bitti : hayat:1 - ben:0...!!!...
ama belliydi böyle olacağı
nicedir başlamıştı belirtiler:
yolda çocuklar "amca şu topu atıversene" diye seslendiklerinde kuşkulanmıştım ilkin...
sonra saçlarımdaki beyaz teller tescilledi yarı yolun ufukta göründüğünü,
baktım; lise fotoğraflarım sararmış, sınıf arkadaşlarım yaşlanmış.
eş dost sohbetlerinde sağlık ve çocuk konuşulur olmuş, seyahat ve aşk yerine...
gök gibi gürlemeye alışkın müzik setimin ses düğmesini kısar olmuşum, içimdeki uçurtmanın ipini çekercesine...
bizim zamanımızda diye başlayan nutuklar atmaya başlamışım mezuniyet törenlerinde,
-hayret daha dün değil miydi benimkisi?-
yıllar yılı dudak büktüğüm "ölümden sonra hayat" masallarına kulak kabartmaya başlamışım gizliden gizliye...
iple çektiğim haziranlara sırt çevirmişim.
yaşamın orta sahasına girmişim, irkilmişim...
ruhumun ikizleri yine çekiştiriyorlar kollarımdan;
biri, "daha ne gördün ki" diyor yüzünde papatyalarla, asıl şimdi başlıyor hayat!... bundan sonrası rahat!"
lakin "buydu görüp göreceğin" diye efkarlanıyor öteki... ikinci yarı geçer hızla, yaşlanırsın zamanla...
yaşı genç olanlar 35’e uzak durduklarını sanarak "sahi oldu mu o kadar? hiç göstermiyorsun" tesellisindeler.
35’le çoktan tanış olanlarsa "hayata hoşgeldin" pankartlarıyla karşılamadalar...
ilk yarı sadece bir ısınmaymış meğer: asıl ikinci yarıda anlaşılırmış tadı, hayatın... kavganın... aşkın...
bense şaşkın... devre arası bilançolarındayım.
son dönemde kimbilir kaç kez eski anıları yaralı ele geçirdim, belleğimin derinliklerinde?...
kimbilir kaç kez kendime yakalandım, kendimden kaçarken?...
ve sustum vicdan sorgularında...
aksi sedamla bile dertleşmedim. meğer ne yaman serüvenmiş hayat? bazen yediveren gülleri gibi bereketli...
sanki hayat değil, körfez krizi mübarek: bir koyup, beş alıyorsun...
yaşıyor, seviyor ve seviliyorsun... bazense kıtlıktan kırılıyor ortalık, şaşıp kalıyorsun...
oysa -herkes bilmezden gelse de- skoru belli oyunun:
30’larda dedeni ve nineni kaybediyorsun, 40’larda anneni ve babanı... ve 70’lerde kendini...
şimdi devre arası, yolun yarısı...
bugüne dek ancak tanıştık hayatla... ben ona kendimi tanıttım, o bana kendini...
göğsüme madalya gibi dizdim hatalarımı...
zaferlerim onlar benim, olgunluğumun yapıtaşları...
ve derin bir yara gibi sakladım başarılarımı...
asansör çıkarken yukarı, dönüp bakmadım bile aşağı...
dönmesin diye başım...
ben istikballe arkadaşım...
ne var ki herşey yarım...
hayat da yarım, sevdalar da...
daha diyeti ödenmedi sevinçlerin...
ihanetlerin hesabı sorulmadı...
nazım’ın dedidği gibi "kopardım portakalı dalından ama, kabuğu soyulmadı, sevdalara doyulmadı..."
"doydum diyen görmedim ki ben zaten..."
lakin gel de zamana anlat bunu...
sahi nedir bu telaş, bu kin? sanki ölüye can yetiştireceksin...
baktım ikinci yarı kapıda... ve hayatın ceza sahası yakın...
doldurdum bir kara kutuya 35 yılın hesabını.
acılar, sancılar bir çekmecede sevdalar diğerinde...
bir yerde hüzünler ve korkular, bir üstte sevinçler ve zaferler...
kat kat, dizi dizi dizdim kullanılmıştakvimlerimi,
sabırla kapattım kutuyu, sevgiyle mühürledim ağzını...
ilk yarı bilançom o benim: yangında ilk kurtarılacak... kazada ilk açılacak...
yarımlar tam olduğunda kara kutuyu açıp bakanlar teşhis koyacaklar halime...
"çok mutlu olmuş, fazla yüksekten uçmuş zavallı" diyecekler
ya da,
"sebepsiz alçalmış... bile bile vurmuş kendini dağlara!..."
fakat kara kutu ancak bir kısmını söyleyecek hikayenin...
kalanı benimle gelecek...
dağların yamaçlarına savuracağım en mahrem hatalarımı...
reyhanlar saklayacak sırlarımı...
skoru birtek ege’nin suları bilecek...
denize kavuşabilirse eğer içimdeki nehir...
hayat : 0 - ben : 1

can yücel

mutlu olmak

incir cekirdegi
mutlu musun?

evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce ugrasiyorsam
bir çok arkadasim var demektir..
faturalarimi zorlukla da olsa ödeyebiliyorsam,
bir isim var
demektir...
pantalonum biraz sikiyorsa,
aç kalmiyorum demektir...
gölgem beni izliyorsa,
günes isigini görüyorum demektir...
park ettigim yerden
is yerime kadar yolu uzun buluyorsam,
iyi yürüyebiliyorum demektir...
metro beklerken yanimdaki adam anahtarlariyla oynuyor ve bu sesten o rahatsiz olmuyorsa, ben iyi duyuyorum demektir...
camlari silmem, muslugu onarmam gerekiyorsa,
bir evim var demektir...
dogalgaz faturam yüklü geliyorsa,
isiniyorum demektir...
yiginla ütülenecek ve yikanacak çamasirim varsa,
yiginla giyecegim var demektir...
çalar saatimin sesiyle, sabahin köründe uyaniyorsam,
yasiyorum demektir...

aksamlari kendimi yorgun hissedebiliyorsam ve bacaklarim agriyorsa,
o gün ben üretici olmusum demektir...

ev telefonum sik sik çaliyorsa,
beni seven insanlar var demektir...
ve tüm bunlarin ayrimini yapabiliyorsam,
ben mutluyum demektir...

fıkra

incir cekirdegi
tanrı dünyayı yarattığı zaman gelecekteki ulusların temsilcilerini yanına çağırmış her birine ikişer erdem vermiş...

isviçrelilere ;
düzenlilik ve yasalara saygı ...

ingilizlere ;
soğukkanlılık ve asalet ...

japonlara ;
çalışkanlık ve sabır ...

italyanlara ;
neşe ve romantizm ....

fransızlara ;
şarap ve güzel yemekler

.....

türklere ;
zeka ve dürüstlük ve tayyip sevgisi ....


meleklerden biri bu dağıtımdan sonra tanrı’ya sormuş ?

"bütün uluslara ikişer erdem verdiniz ama türklere üç tane".


"evet ama" demiş tanrı "sadece ikisini kullanabilecekler"

- böylece;

bir türk zeki ve tayyip ci olduğu zaman dürüst olmayacaktır...
bir türk dürüst ve tayyip ci olduğu zaman zeki olmayacaktır...
bir türk hem zeki hem de dürüst olduğu zaman tayyip’ci olmayacaktır...

fıkra

incir cekirdegi
başbakan saç tıraşı olmak için berbere gitmiş. berber sormuş:
"başbakanım laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?"
başbakan duymazdan gelmiş.
berber beş dakika sonra tekrar sormuş:
"laiklik hakkında ne düşünüyorsunuz?"
başbakan sinirlenmiş ve "sana ne ulan laiklikten? artistlik yapma, işine bak" diye azarlamış adamcağızı... o da gülerek karşılık vermiş:
"öyle demeyin başbakanım... laiklik sözünü duyunca saçlarınız diken diken oluyor da daha kolay kesiyorum!"

atatürk ün gençliğe hitabesi

incir cekirdegi
bir türk gencinin ata’ya hitabesi




bir türk gencinin ata’ya hitabesi..(atatürkçü geçinen sahtekarlar zahmet etmesin bile!)

gerçek atatürkçülerin okuyacağını biliyorum
sevgili atam !

ilkokul bir’dim. miniciktim.
elimde beslenme çantam, önlüğümün cebinde annemin sevgisi, sınıfımda bilim öğrenecektim.
karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana bakıyordun.
bakışların keskindi. abc’den sonra ilk öğrendiğimdin ; gazi mustafa kemal’din.
çocuktum...
bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin.
ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana...

dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin...
şahin bakışların vardı, hürriyete aşıktın...
en azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin, ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı.
aslandın, kaplandın, kartaldın, panterdin...
özgür geleceklere açılan pencereydin. sözün özü benim sevgili atam;
kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı.

beni milli bir şekilde eğitenler, failatün, failatün, failatün, failün ölçü sistemini, niagara şelalesi’nin yükseklik ve debisini, yes, it is a pencil demesini, deli ibrahim’in küpesini, bir bir kafama yerleştirdiler de; bana senin insan yönünü anlatmadılar.
sigara tiryakisi olduğunu, raki içtiğini, aşık olduğunu,
evlendiğini, boşandığını, kim bilir kaç geceler savaş meydanlarında cesetlere bakıp, için için ağladığını, özlemlerini, hasretlerini,
geleceği kazanmaya dair fikirlerini, anlatmadılar.

bana, bize, tüm dünya gençlerine bayram armağan etmiştin.
armağanını, uygun adım sol-sağ-sol sol-sağ-sol kutladık...
kaçımızın ayağı su toplamıştı.kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemişti.
biz bayramlarda bunalan gençlerdik. ( ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, geçen 19 mayıs’lara yanarım.)
bir yandan; heykellerini diktik, dağa-taşa silüetlerini çizdik, her kitaba, her yazıya mutlaka senden alıntılar
yerleştirdik.
bir yandan ; her işin kolayına kaçtık, ticarette kazık attık, üretim yerine kopyaladık, bilim adamlarını sindirdik,
aydınları yargıladık, yoktan yere nice vatan hainleri ürettik, çoktan yere nice amaçsız gençler yetiştirdik.
zeki, çevik ve aynı zamanda düzenciydik. eğitimi, siyasete kurban verdik, ekonomiyi siyasete kurban verdik,
aydınlık olması gereken gelecekleri siyasete kurban verdik.

varlığımız siyasi emellere armağan oldu...
benim biricik atam ; biz demokles’in kılıcını sapından değil, keskin yanından tutmayı marifet bildik.
sözün özü sevgili atam ; senin ruhunu gıdım gıdım içtik, tükettik...
tükettik...
dedemden babama, babamdan bana politikacı tabiriyle "enkaz devralmış" bulunmaktayız.
bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek enkaz bile bulamayacağız...
türk’tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli ;
birinci vazifemiz ; türk istiklalini ve türk cumhuriyeti’ni ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek, ülkümüz ; yükselmek, ileri gitmekti...
uzun bir yoldu...
yorucu ve yıpratıcıydı...
adidas’larımız eskidi, mcdonalds’ta mola verdik. belki de "bir türk dünyaya bedeldir" deyişini biz "her türk dünyaya bedeldir" anladığımız için emanetini, 1 milyon beş yüz seksen bin kat küçültmeyi becerdik...

verdiğin en önemli görev : bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem ,
"türk istiklalini ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir," bilirim.
muhtaç olduğum kudretin, sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir,
ellerinden hasretle öperim...
baştan sonuna kadar okuyanlara teşekkürler, sizler gerçek bir atatürkçüsünüz

lütfen aşağidaki yaziyida okuyun ;

yer : türkiye yil: 1938 saat: 09.05 atatürk ölüyor
aradan onlarca yil geçiyor - atatürk tekrar dünyaya geliyor.
yil: 2007 - atatürk tekrar dünyaya geliyor... doğru meclise gidiyor, memleket nasil yönetiliyor görmek için, meclis kapisinda cumhurbaşkani, başbakan, devlet bakanlari karşiliyorlar. salonda en öne oturtuyorlar ve o günkü ülke sorunlari tartişiliyor...

oturum bitiyor, atatürk ’ü meclis lokantasina götürüyorlar, yemekten sonra otele göürüp , yatiriyorlar.... ertesi sabah otelden almaya gidiyorlar, atatürk’ün odasi bomboş..!! ve masanin üzerinde bir kağida yazilmiş ,
şu sözler var : "efendiler... ben istanbula gidiyorum, ordan bir vapura binip , tekrar samsuna çikacağim........ çünkü, bu ülkenin bir kurtuluş savaşina daha ihtiyaci var...

" bu kadar anlamli birşey daha yoktur , ülkemizin için "




.

fıkra

incir cekirdegi
telefon

geçen sene 100 metre derinlige kadar kazdiktan sonra, rus bilim adamlari
> >1000 yillik bakir tel artiklari buldular ve bundan, atalarinin binyil önce
> >bir telefon agina sahip olduklari sonucuna vardilar.
> >
> >onlardan asagi kalmamak icin, takip eden haftalarda amerikali bilim
> >adamlari 200 metre derinlige kazdilar ve gazeteler su mansetle cikti:
> >amerikan bilimadamlari 2000 yillik optik kablo artiklari buldular ve
> >atalarinin,ruslarinkinden bin yil once yuksek teknoloji ürünü dijital
> >telefonlari oldugu sonucuna vardilar".
> >
> >bir hafta sonra turk ajanslari su surmanseti verdi: "500 metreye kadar
> >yapilan calismalarda turk
> >bilimadamlari kesinlike hic bir sey bulamadilar.bunun uzerine atalarinin
> >5000 yil once cep
> >telefonu kullandiklari sonucuna vardilar".
> >
>

tersine hayat

incir cekirdegi
tersine hayat

hayat tersine yasanmaliydi bence.
önce ölümü savusturmaliydik basimizdan.
yirmi yilimizi huzurevinde geçirip
çok gençlestigimiz için atilmaliydik...
altin bir saatimiz olduktan sonra ise baslamaliydik.
kirk yil çalismaliydik, ta ki
emekliligin tadini çikarabilecek denli
gençlestigimiz güne kadar.
üniversiteye gitmeliydik sonra, liseye hazir
hale gelene dek
parti yapmaliydik
iyice ufalmaliydik, oyun oynayip
sorumluluklari unutmaliydik.
küçük bir kiz ya da bir erkek bebek olunca
annemize dönmeli,
son dokuz ayimizi yüzerek geçirmeli
ve sevgi dolu bir bakista son bulmaliydik.
5 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol