confessions

hamartyl

- Yazar -

  1. toplam entry 216
  2. takipçi 1
  3. puan 48003

yaratıklasmis beşiktaş taraftarı

hamartyl
beşiktaş taraftarı " yaratıklaşmamak için ses veren tek taraftardır. " çarşı nükleere karşı " pankartı bu taraftarlarca açılmıştır. yaratıklaşmak, kendi gerçeği dışında bir biçime evrilmektir. tıpkı; çetnik olduğunu her platformda dile getiren bir faşistin transferie alkış tutmak gibi. şimdi ben , " turk milliyetçiliğyle övünen fener taraftarından merakla bekliyorum. balkanlarda müslüman ve türklere soykırım uygulayan bu çetenin yandaşı bir oyuncunuz var. gol attığında ne anlama geldiğini bilmediğiniz o , o baş ve işaret parmak kapalı, üç parmak açık işareti kezmanla birlikte yapacakmısınız? yaparsa ne tepki vereceksiniz. yapmazsa akıllanmış bak çocuk mu ? diyeceksiniz. kimsiniz, nesiniz? yaratıklaşma yabancılaşmayla başlar. fener kendi milliyetçi kimliğine balkan müslümanlarını katleden ve bunu onaylayan zihniyete sahip bir futbolcuyla ne kadar sahip çıkacak? ve daha ne kadar anti - emperyalist olduğu defalarca dile getirilmiş bir taraftara yaratık deme küstahlığı gösterilecek.yaratık olmak ya da olmamamk bir sınavdır. fener taraftarı bu sınavdan geçmeye hazırlanıyor.

kanguru

hamartyl
james cook bu hayvanı ilk gördüğünde şoka uğruyor ve yanındaki yerliden adını öğrenmek istiyor. yerli " kanguru " deyince anakaraya döner dönmez herkese bu tuhaf hayvanı tanıtıyor. yıllar sonra yerli dili çözüldüğünde kanguru sözcüğünün yerli dilinde " bilmiyorum " anlamına geldiği öğreniliyor ama isim kanguru kalıyor.

hamartyl

hamartyl
" dilin din kabul edildiği zamanlarda - kesin tarih bilinmiyor - dünya iki kadim dili konuşan , iki ayrı halktan oluşurmuş. her iki halk için diğer dili bimek ya da konuşmak tabu kabul edilirmiş.her iki dilide konuşma ve öğrenme ayrıcalığı dil üstadı rahiplere verilirmiş.
bir de doğu ve batı olarak ikiye ayrılan o zamanlarda eyka ülkesi varmış. doğu ve batı arasında kalan eyka oldukça küçük ve oldukça özgür bir yermiş. iki halkın da kanını taşıyan az sayıda insan yaşarmış, iki dil de serbestçe konuşulurmuş.
günlerden bir gün, doğulu bir yazıcı, batıdan nehir yoluyla sürüklenerek gelen bir sepetin içinde bir oğlan çocuğu bulmuş.
ona " hamartyl " adını vermiş ve evlat edinmiş ve fakat bir sorun çıkmış ; çocuk batı dilini konuşuyormuş. doğu dilini öğretip batı dilini yasaklasalar da çocuk unutamamış.
hamartyl büyümüş. erginlenme törenine katılacak yaşa gelmiş. törende içirilen - insanın aklını başından alan - bir içki onun yasak dilde sayıklamasına yol açınca ülkeden kovulmuş. batılılar da doğudan gelen bu iki dilli genci kovunca tek sığınacak yeri kalmış.
eyka prensesi " şefkat " olup biteni öğrenince hamartyl’ i huzuruna çağırtmış. ilk görüşte aşk derler ya... aralarında dillere destan bir aşk başlamış.
prenses şefkat’ in bir de adı şehvet olan kız kardeşi varmış, şehvet, hamartyl ile şefkat’i kıskanmış.bir gece hamartyl’ in koynuna girmiş, sarhoş olan hamartyl şefkat ile şehvet’ i karıştırmış ve onunla olmuş. durumu öğrenen prenses şefkat çok üzülmüş. hamartyl ne dese ne yapsa kendini affettirememiş. sonunda ölmeye karar vermiş. prenses şefkat ölümüne engel olmak için odasına çağırtmış. hamartyl odaya girdiğinde şefkat’ i önünde bir küp dolusu boncuk ve elinde bir metrelik sicimle otururken bulmuş.şefkat " elindeki sicime boncukları dizip bitirince onu affedeceğini " söylemiş. hamartyl bağdaş kurup şefkat’ in yanına oturmuş. prenses boncukları dizmeye başlamış ama sicimin ucunu düğümlemeden.
rivayet o ki ; prenses şefkat hala sicime boncukları diziyor, hamartyl de yanı başında affedilmeyi bekliyor."
kaynak : ben

can yücel

hamartyl
belkim bir kertenkeleydim
piç edilmiş bir yağmurun serini
bir güzelin çirkiniydim
çirkinlerin en güzeli
yeşil koşsa güneşlerin gölgesi
ben en hızlı yeşiliydim
kurbağa yarışlarında annemin
çatal matal kaç çataldım kimbilir
bin dereden bir kendimi getirdim
haydan gelip huya giden bir huysuz
heyheyler içinde bir heydim
belkim yedi belkim sekiz belaydım
düdük çalar hırsızlanmış polisler
ben korkudan üstlerime işerdim
üç yıldızlı bir albaydı gökyüzü
karşısında önüm açık gezerdim
ağzı bozuk meymenetsiz bir ozan
rus cenginde cağanozdum bir zaman
iki gözüm iki koltuk-eviydi
mavilerim bir miyobun koynunda
kendi düşen köyler kentler ağlamaz
sur dısında ben oturur ağlardım
ekmek diye bağrışırdı bebeler
elma derler ben ortaya çıkardım
ağıtlarla kutlanırdı isa - doğdu gecesi
fil dişinden bir kuleydim yıktım kendimi
bilmem hangi keloğlanın fesiydim
bir püskülsüz sümbülteber tohumu
fesleğenler yaprak dökmüş şerrimden
bir naraydım kimse bilmez nereden
ya yakından ya uçmaktan gelirdim
belkim ince belkim kalın bir sestim
belkilerin kol gezdiği saatta
belkim belki bile değildim

can yücel

erkeklerin cukleriyle düşünmeleri ve freud

hamartyl
erkek olmak doğduğunuz andan itibaren çevrenizdeki tüm insanlar tarafından size bir ölçü birimi, bir paye, bir davranışlar formu olarak sunulur. sanıldığı gibi iyi bir şey değildir. tersine erkek cinsinin hayatı boyunca başına bela olan bir durumdur. herkese, tüm dünyaya erkek olduğunu ispatlamak zorundadır. hep bu baskıyla yaşar. dayak yememeli, altta kalmamalı, askerlik yapmalı, statü sahibi olmalı, futboldan anlamalı, yatakta süper olmalı, organı küçük olmamalı, iyi para kazanmalı, malı , meli, malı, meli ...
kadınların erkeğin,cinsiyetinden dolayı,psikolojisinin bozulmasında rolü çok büyüktür. freud babasının hayrına libido, bilinçaltı, ensest vs. ile uğraşmamıştır. adamı buna iten iki kişi vardır hayatında; birinci etken üvey erkek kardeşiyle cinselliği yaşayan öz annesi, diğeri dadısı. dadısı freud’ u yıkamadan önce leğende kendisi yıkanır ve sonra kanlı suyla dolu??!!! leğende onu yıkarmış. cinselliğin saplantı haline gelmemesi ancak geri zekalı olmasıyla mümkün olabilirdi.
erkekleri çükleriyle düşünmekle suçlamak biraz haksızlık olmakla beraber reklam ve pazarlama anlayışını bu kışkırtılmış cinsellik üzerine olduğunuda gözden kaçırmayalım. yazık be erkeklere, onlara acıyın, koruyun, kollayın . göründükleri kadar güçlü değillerdir aslında, kadınlar tarafından - ve din ki; bu konu ayrı bir başlık gerektiriyor - sürekli başarılı olmaları zorlamasıyla yetiştirilmiş , egoları kumdan kaleler gibi olan çocuklardır.
tüyo vermek gerekirse ; bir erkekten intikam almak isterseniz onunla yatın ve onu yetersiz bularak aşşağılayın. devlet başkanı bile olsa işi bitmiştir o kişinin.

freud’ la ilgili kısımları merak edenler için;
“bilimsel bir peri masalı - sigmund freud” serol teber okuyan us yayınları

yalnız yasayan erkekler ve mutfak temizligi

hamartyl
yaz geldi. gelince ne oldu? havalar ısındı. mutfaktan kötü kokular yükselmeye başladı. ekim ve mayıs ayları arasında bulaşıklar ayda bir kez yıkanarak idare eder ama yazın, sıcaklık otuz dereceleri bulduğunda işler boka sarar. mutfaktan gelen kokular çekilmez olduğu gibi küçük sineklerde can sıkmaya başlar. bu durumda yapılacak tek şey mutfağı temizlemek ve bulaşıkları yıkamaktır.
ekimden itibaren mayısa kadar ihtiyacınız olduğu kadar yıkayıp idare etmişken, hepsini - mutfak araç ve gereçlerinin tamamı kirlenmiş ve istiflenmiştir - yıkamak zor gelebilir. öncelikle tüm alet edavat toplanıp banyoya götürülür. tencere - tava, tabak- çanak, çatal - kaşık vs. sudan geçirilir. bu arada en altta kalan, kuruyunca yıkanması zor olmasın diye içine bir miktar su konmuş olanlar tuhaf görünebilir. su barlanmıştır, içinde evrim teorisini destekleyecek garip organizmalar görülebilir. paniğe kapılmadan, öğürtüler içinde hepsi sudan geçirilince, küvet suyla doldurulur ve içine bir şişe domestos boca edilir. mutfağa dönülür.
mutfak tezgahı ve ocak üzerinde de yeni yaşam formlarıyla karşılaşmak olasıdır. temizlik yapılacaksa tam olmalı deyip yağ, kir, pas çıkaran ne kadar deterjan ve türevi malzeme varsa itinayla tezgaha ve ocak zeminine dökülür. kirler yumuşasın diyerek mola verilir, bira açılır, sigara yakılır ve bilgisayarın başına oturulur. o gün dışarda yemek yenir, mutfağa dönmeye cesaret edilemez.
ertesi gün bir iştahla, dinlenmiş , sağlam bünyeyle işe koyulunur. eldiven , önlük feminen gereçler olduğu için uzak durulur. kirler çıkmamakta inat eder, siz " neden bu kadar biriktirdim? " diyerek hayıflanır ama azimle kazımaya devam edersiniz. tezgahın üstü görece - ocağa kıyasla - kolaydır. bulaşık süngerinin tırtıllı tarafı rengi dönmüş zemini ortaya çıkarır. bu arada kullandığınız temizlik malzemelerinin üstleri okunmadığı için, karıştırılmamaları gerektiği bilinmediğinden, gözlerde yanma, ciğerlerde nefes alırken sızlama ve ellerde erken yaşlanma belirtileri olabilir. hele sıcak su ve leke çıkarıcı malzemelerin ellerinizi kısa sürede yirmi yıl yaşlandırmasına tanık olmak başlıbaşına bir tecrübedir. mutfak tezgahının renginin asla eskisi gibi olmayacağına kanaat getirip bira ve sigara molası verilir. o akşam dışarda yenilir.
daha ertesi gün ocağın başına kararlı bir şekilde geçilir. ocak gözlerinin ıcığı cıcığı sizi derin düşüncelere gark eder. önce fırından başlamaya karar verirsiniz ve fırını açtığınızda mağlubiyeti tadarsınız. kapalı olduğu için sorun etmediğiniz fırın yağ sarkıtları ve dikitlerinyle dolu bir mağaraya benzemektedir, kokusu ise tarifi imkansız duyguların hasıl olmasına yol açar. mutfak ikinci kez sizi yenmiştir. kararlı bir şekilde telefona gidilir tanıdık ne kadar kadın varsa akraba, sevgili, arkadaş vs. aranıp yardım istenir, aldığınız nasihatlar ve uğradığınız " pislik " muamelesiyle kalakalırsınız. bu kez tanıdığınız tüm kadınlara lanet okuyarak, onlardan daha zeki olduğunuz gerçeğini hatırlayıp tasfiye işlemine başlarsınız. gereksiz olan ne varsa eleme yapıldıktan sonra bira ve sigara molası verilir, akşam yemeği dışarda yenir.
daha daha ertesi gün mini fırınlı ocak sorunundan kökten kurtulup, çok ucuza sade bir ocak alınarak işe başlanır. ocak ve mutfak tezgahı tamam, dolaplar ve çekmecelerle hiç muhatab olmadan, yerleri paspaslayıp küvete yönelirsiniz. küvetteki çamaşır suyu içinde arınmaya bıraktığınız bulaşıkların üstü yeni bir bakteri tabakasıyla kaplanmış şekilde sizi karşılar. buradan edineceğiniz tecrübe ; çamaşır suyunun bakterilere karşı geçici bir önlem olduğu gerçeğinin farkına varmaktır.bulaşık fırçasıyla iyice yumuşamış olan kirleri tekrar kazırsınız. bir kez daha bulaşıklara bol suyla duş aldırırken giysilerinizdeki çamaşır suyu lekelerini fark edersiniz. edineceğiniz bir tecrübe daha ; önlük giymek feminen de olsa giysilerinizi korur. kaynar suyla çamaşır suyunun buharlaşması sonucu oluşan havayı soluduğunuzda bir tecrübe daha edinirsiniz; bu karışımı koklamak kusmaya neden olur. görece temizlenmiş ama içinize sinmemiş bulaşıkları yine su dolu küvvette bırakıp sigara ve bira molası verilir. o akşam dışarda yenir.
daha daha daha ertesi gün artık muzaffer bir komutan edasıyla küvetin başına gelinir, önlük giyilmiş eldiven takılmıştır. bütün gücünüzle bulaşıklara saldırırsınız. ama temiz olanlar ile tam temiz olmayanlar ve hiç temizlenmeyenler arasında bocalayınca sinirlenip mola verirsiniz. dört gün süren yoğun çalışmalar sizi kan ter içinde bırakmıştır hemde yaz sıcağında. duş almanız gerekmektedir ve fakat küvet doludur. o anda dahiyane bir fikir aklınıza gelir; tüm bulaşıkları çöpe atıp, kullan at ürünlere yönelmek. planınızı uygulamaya koyarsınız. doldurduğunuz iki adet battal boy çöp poşetini kapının önüne bırakıp , mutlu mesut duşunuzu alırsınız. zaferinizi kutlamak için bira ve sigara içip , o akşam dışarda yemek yersiniz.

mehmet uzun

hamartyl

"benim kadar acı çekmedikçe tanrıya inanmamı beklemeyin benden."
"aşkın sayısız tanımıolduğu iddiası sadece bir varsayım. aşk, her seferinde yalnızca kendine benzer.onu değişik sözcüklerle tanımlamamız, olsa olsa karşılaştığımızda bütünüyle kavrayamamamızdandır."

zamanın manzarası



iki aydır isveç’ de tedavi görüyordu. diyarbakır’ dönmüş.
" ölmeye değil, yaşamaya geldim ", demiş.
yaşamaya da yazmaya da devam etmesi dileğiyle.

sasilik

hamartyl
mayalarda tanrısal özellik kabul edilen göz bozukluğu. çocuklar şaşı olsun diye doğduklarında alınlarının ortasından bir boncuk sarkıtılır, çocuklarda baka baka şaşı olurmuş. herkesin şaşı olduğu bir toplumda yanlış anlaşılmalar da çok olurdu hani.
" - oğlum önüne bak.
- bakıyorum hocam.
- sana demedi ki, bana dedi. "

pedagogy of the oppressed

hamartyl
paulo freire nin türkçeye " ezilenlerin pedagojisi" adıyla çevrilen eseri.
" ezen" ve "ezilen" arasındaki çelişkiyi inceler. ezilenin , ezenle özdeşleşmesini sorgular. kölelerin başına yine bir köleyi nöbetçi olarak koyunca, ezenden daha acımasız davranmasını araştırır. ki gündelik hayatımıza bakarsak bunu örneklerini görebiliriz. özellikle çalışma ortamlarında sıkça rastlanan bir durum. şahsen tanıklığım olmuştur.
kitabın diğer bölümlerinde "özgürleşme" sürecini inceler ama bunu tüm ilişkiler bazında ele alır. yani bireyleşmedir asıl incelediği. marksist olduğunu belirtmeye gerek yok sanırım, tabii latin amerika marksistlerine özgü olan kiliseyle iç içelik de söz konusu. ayrıntı yayınlarından çıkmış olan bu kitap piyasada var mı, bilmiyorum ama bulursanız mutlaka okuyun.

kereviz yaprakları ve islevi

hamartyl
kerevizin karaciğer için faideli olduğu konusunda hemfikir olunduğuna göre, kullanım alanları da iyi bilinmelidir. birden fazla amaçla kullanılabilir. kurutulmuş kereviz yaprakları çay gibi demlenerek içilebilir, çorbalara ve salata soslarına baharat niyetine katılabilir. ayrıca zeytinyağlılarda dereotu ve maydanoz gibi kullanılabilir. olmadı turşu kurarken kullanabilirsiniz. patlıcan turşusu genelde kereviz yapraklarıyla sarılarak lezzetlendirilir.

the great dictator

hamartyl
"hayatın bize çizdiğiyol özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir. ama biz bu yolu yitirdik. hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimiz kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürükledi. hızımızı artırdık ama bunun tutsağı olduk. bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. edindiğimiz bilgiler bizi alaycı yaptı; zekamızı ise katı ve acımasız. çok düşünüyoruz ama çok az hissediyoruz. makineleşmeden çok insanlığa gereksinimimiz var. bu değerler olmasa hayat korkunç olur, her şeyimizi yitiririz.

uçaklar ve radyo bizleri birbirimize yaklaştırdı. bunlar, doğaları gereği, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmaya, evrensel kardeşliği oluşturmaya ve hepimizin birleşmesini sağlamaya çalışmaktadır. şu anda bile sesim tüm dünyadaki milyonlaraca insana, milyonlarca acı çeken kadın, erkek ve çocuğa suçsuz insanları hapse atan, işkence eden bir sistemin kurbanlarına ulaşıyor. beni işitenlere şunu söylemek istiyorum: "kendinizi ümitsizliğe kaptırmayın." üstümüze çöken bela, vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucudur. insanlardaki bu nefret duygusu geçecektir, diktatörler ölecek ve halktan zorla aldıkları iktidar yine halka geçecektir. insanlar ölmeyi bildikleri sürece özgürlük asla yokolmayacaktır.

askerler! sizleri aldatan, sizleri köle gibi kullanan, ne yapmanız gerektiğini, nasıl düşünmeniz gerektiğini ve nasıl ölmeniz gerektiğini söyleyen bu zalimlere asla boyun eğmeyin. sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin. kafaları ve kalpleri bir makine gibi olan bu adamlara boyun eğmeyin. sizler birer makine değilsiniz. sizler insansınız! kalbiniz insanlık sevgisiyle dolup taşmaktadır! nefret etmeyin! yalnızca sevilmeyenler nefret eder... sevilmeyenler ve anormal olanlar!

siz insanlar güçlüsünüz. makineleri yapacak güce sahipsiniz. mutluluğu yaratacak güç sizdedir! bu hayatı özgür ve güzel kılacak güce sizler sahipsiniz. bu hayatı olağan üstü bir maceraya çevirecek olan yine sizlersiniz. öyleyse, demokrasi adına bu gücü kullanalım ve birleşelim. yeni bir dünya için savaşalım. herkese çalışma şansı verecek, gençlere gelecek, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım.

zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. ama yalan söylediler! sözlerini tutmuyorlar. hiçbir zaman da tutmayacaklar! diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım. askerler demokrasi adına birleşelim!"
my autobiyography kitabından alıntı. diktatör filmindeki konuşmanın tam metni. ( kes - yapıştır değildir )

hafiza i beşer nisyan ile maluldur

hamartyl
insan hafızası unutmaktan ibarettir anlamına gelir. gazete ile başlayan, telgraf ile devam eden , radyo ve televizyonla doruğa ulaşan ve fakat internet ile hayal gücünü aşan bir süreçtir bilgi ve iletişim. evet, bilgi çağı insanlara çocuk ölümleriyle , pariste’ ki defileyi aynı anda sunuyor. unutmak mı dediniz? artık farkına bile varamıyoruz ki.

atasözleri ve kadına toplumsal bakış

hamartyl
atasözleri bir toplumun bilinçaltını, kollektif bilinçaltını yansıtır. atasözlerine bakarak önyargıları tespit etmek mümkündür. hele ki, ataerkil toplumlarda kadının pozisyonunu turnusol kağıdı gibi ortaya çıkarıverir.

kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etme
koy yaniyor kahpe taraniyor
kaşık düşmanı
avradı eri, peyniri deri saklar
kızını dövmeyen dizini döver
pekmezi küpten, kadını kökten al
kenarın dilberi nazik olsa da nazenin olmaz
kızı olan tez kocar
kocasından sonra kalkan karıdan, hazirandan sonra ekilen darıdan hayır gelmez
avrat gibi düşman olmaz, güler bildirmez; köpek gibi düşman olmaz, ulur bildirmez
tarlayı düz, avradı kız al
her buluttan yağmur yağmaz, her karıdan oğlan doğmaz
darıldığım dağın odununu yakmam, boşandığım avradın topuğuna bakmam
demir tavinda dilber caginda


bu bööööyle gider daha.

sigara var mı sigara

hamartyl
yaklaşık üç yıl önceye kadar, tünel ile galatasaray lisesi arasında karşınıza biri çıkardı. bir ayağını sürüyerek yürürdü bir koluda çolaktı. gülmeye benzeyen ürkütücü bir ifadeyle yanınıza yaklaşır ve ; " sigara var mı, sigara ? " diye sorardı. verdiğinizde kibarca teşşekür ederdi. geçen yıl balıklı rum’ da altmış küsür yaşında öldü.
adı aydın. çok küçükken edirneli bir aile tarafından evlat edinilmiş. analığı da babalığı da erken yaşta ölünce ikinci defa öksüz kalmış ama bu sefer zengin bir adam olarak. kumbaracı yokuşunda tarhan koleji nin bitişiğindeki apartman ona miras kalmış. heykel ve resimle uğraşan, şık giyinen, oldukça yakışıklı olan aydın arabalara meraklıymış. askere gittiğinde onu şoför yapmışlar ve bir kaza sonucu aylarca yoğun bakımda yatmış. sağlığına asla kavuşamadığı gibi ne resim ne de heykel yapamaz hale gelmiş. beyninde oluşan hasar nedeniyle ameliyat üstüne amaliyat olan aydın, her seferinde biraz daha zihinsel gerileme yaşamış ve nihayetinde zeka yaşı beşe kadar inmiş.
kiracısı olan arkadaşlarımı ziyarete gittiğimde merdivenlerden her iniş çıkışımda kapıda belirirdi ; " sigara var mı sigara ? " .
sonra sigara vermem yasaklandı. artık yürüyemiyordu. iki yıl önce balıklı rum’ a yatırıldı ve son yılını rahat yaşadı.
tünel ya da galatasaray civarındaysam hep o sesi duyacağım " sigara var mı, sigara ? " .

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol