(bkz: ulker haylayf)
bu aralar nedense sürekli taklit ürünler çıkaran firma...
aşkolsun - canpare
ikidebir - ikram
şekerim - highlife
tadında - çizi
bumbada - coco star
maximus - snickers
tutku - biskrem
aşkolsun - canpare
ikidebir - ikram
şekerim - highlife
tadında - çizi
bumbada - coco star
maximus - snickers
tutku - biskrem
güle güle filminde hastane çıkışı yıldız kenter, eşref kolçak ve zeki alasyanın bir çaybahçesinde okuduğu mektuptan:
"nedenini bilmediğim bir arzuyla bugün her günkünden daha çok istedim yanımda olmanı.
kolay değil, sensiz olmak, içinin yarısını boş tutmak,
kolay değil her sabah bir martı sesiyle irkilmesi bu yoksul bedenimin.
ancak bu ayrılığın bir süreliğine oluşu, teselli dolduruyor yüreğime.
her ne kadar bu sürenin uzunluğunu bilmesek de sonunun olduğunu bilmek umutlandırıcı.
zaten her şey umut edebilmekle başlamadı mı ?
seni düşünüp de kendimi kaybettiğim vakitlerin anısına yazdım bu mektubu sana.
bazen otobüste iki sevgilinin başlarını yaslayıp uyurken ki rahatlığında, bazen sokakta babasının elinden tutan bir çocuğun gözlerindeki güvende bulurum seni.
düşündükçe nazım olasım gelir ve hep hasretini bir uçtan bir uca yakasım gelir. . .
bir kuş hafifliğinde sana akar yüreğim, yokluğunda yok olmaktan korkarak.
yaşadığı acıları anlatırsa sana göz yaşlarınla yıka yaralarımı yada hiç bekletmeden uçurduğumuz çocuksu uçurtma.
bizi bekliyor hacı kumru, saatçi yokuşu ve seni bekliyor gölet olmuş bir nisan yağmurunun çocuğu.
hadi gel artık. dayanamıyorum hasretine. . ."
"nedenini bilmediğim bir arzuyla bugün her günkünden daha çok istedim yanımda olmanı.
kolay değil, sensiz olmak, içinin yarısını boş tutmak,
kolay değil her sabah bir martı sesiyle irkilmesi bu yoksul bedenimin.
ancak bu ayrılığın bir süreliğine oluşu, teselli dolduruyor yüreğime.
her ne kadar bu sürenin uzunluğunu bilmesek de sonunun olduğunu bilmek umutlandırıcı.
zaten her şey umut edebilmekle başlamadı mı ?
seni düşünüp de kendimi kaybettiğim vakitlerin anısına yazdım bu mektubu sana.
bazen otobüste iki sevgilinin başlarını yaslayıp uyurken ki rahatlığında, bazen sokakta babasının elinden tutan bir çocuğun gözlerindeki güvende bulurum seni.
düşündükçe nazım olasım gelir ve hep hasretini bir uçtan bir uca yakasım gelir. . .
bir kuş hafifliğinde sana akar yüreğim, yokluğunda yok olmaktan korkarak.
yaşadığı acıları anlatırsa sana göz yaşlarınla yıka yaralarımı yada hiç bekletmeden uçurduğumuz çocuksu uçurtma.
bizi bekliyor hacı kumru, saatçi yokuşu ve seni bekliyor gölet olmuş bir nisan yağmurunun çocuğu.
hadi gel artık. dayanamıyorum hasretine. . ."
(bkz: gonderilmemis mektuplar)
"mektuplarınla resimlerini yakacak gücü kendimde bulamasam, o zaman da kendimi yakardım. şu herkeste seni gören gözlerimi, şu her yerde sana koşan ayaklarımı ve şu her zaman sana yazan ellerimi yakardım. tenimden yükselen alevler tâ allaha kadar uzanır, ona çaresizliğimi anlatırdı.
seni güçsüz, zayıf bir insan tarafından sevilmenin hayal kırıklığına uğratmamak için, şimdi benim yerime, senden kalanları yakacağım. ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak.
unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşayacağım.
biraz sonra mektuplarınla resimlerini tutuşturacak bir kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. her şeyiyle onu sana bırakıyorum. hayatın senin olsun, istersen hayatım da. ama sen kendinin bile olamayacaksın artık… ben yaşadıkça, adım söylendikçe…
seni bensizliğe ve kendimi sana mahküm ediyorum.”
seni güçsüz, zayıf bir insan tarafından sevilmenin hayal kırıklığına uğratmamak için, şimdi benim yerime, senden kalanları yakacağım. ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak.
unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşayacağım.
biraz sonra mektuplarınla resimlerini tutuşturacak bir kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. her şeyiyle onu sana bırakıyorum. hayatın senin olsun, istersen hayatım da. ama sen kendinin bile olamayacaksın artık… ben yaşadıkça, adım söylendikçe…
seni bensizliğe ve kendimi sana mahküm ediyorum.”
(bkz: yagmur kacagi)
(bkz: sindik)
(bkz: sikeç)
je vous parle dun temps
que les moins de vingt ans
ne peuvent pas connaître
montmartre en ce temps-là
accrochait ses lilas
jusque sous nos fenêtres
et si lhumble garni
qui nous servait de nid
ne payait pas de mine
cest là quon sest connu
moi qui criait famine
et toi qui posais nue
la bohème, la bohème
ça voulait dire on est heureux
la bohème, la bohème
nous ne mangions quun jour sur deux
dans les cafés voisins
nous étions quelques-uns
qui attendions la gloire
et bien que miséreux
avec le ventre creux
nous ne cessions dy croire
et quand quelque bistro
contre un bon repas chaud
nous prenait une toile
nous récitions des vers
groupés autour du poêle
en oubliant lhiver
la bohème, la bohème
ça voulait dire tu es jolie
la bohème, la bohème
et nous avions tous du génie
souvent il marrivait
devant mon chevalet
de passer des nuits blanches
retouchant le dessin
de la ligne dun sein
du galbe dune hanche
et ce nest quau matin
quon sasseyait enfin
devant un café-crème
epuisés mais ravis
fallait-il que lon saime
et quon aime la vie
la bohème, la bohème
ça voulait dire on a vingt ans
la bohème, la bohème
et nous vivions de lair du temps
quand au hasard des jours
je men vais faire un tour
a mon ancienne adresse
je ne reconnais plus
ni les murs, ni les rues
qui ont vu ma jeunesse
en haut dun escalier
je cherche latelier
dont plus rien ne subsiste
dans son nouveau décor
montmartre semble triste
et les lilas sont morts
la bohème, la bohème
on était jeunes, on était fous
la bohème, la bohème
ça ne veut plus rien dire du tout
söz: charles aznavour
müzik: jacques plante
que les moins de vingt ans
ne peuvent pas connaître
montmartre en ce temps-là
accrochait ses lilas
jusque sous nos fenêtres
et si lhumble garni
qui nous servait de nid
ne payait pas de mine
cest là quon sest connu
moi qui criait famine
et toi qui posais nue
la bohème, la bohème
ça voulait dire on est heureux
la bohème, la bohème
nous ne mangions quun jour sur deux
dans les cafés voisins
nous étions quelques-uns
qui attendions la gloire
et bien que miséreux
avec le ventre creux
nous ne cessions dy croire
et quand quelque bistro
contre un bon repas chaud
nous prenait une toile
nous récitions des vers
groupés autour du poêle
en oubliant lhiver
la bohème, la bohème
ça voulait dire tu es jolie
la bohème, la bohème
et nous avions tous du génie
souvent il marrivait
devant mon chevalet
de passer des nuits blanches
retouchant le dessin
de la ligne dun sein
du galbe dune hanche
et ce nest quau matin
quon sasseyait enfin
devant un café-crème
epuisés mais ravis
fallait-il que lon saime
et quon aime la vie
la bohème, la bohème
ça voulait dire on a vingt ans
la bohème, la bohème
et nous vivions de lair du temps
quand au hasard des jours
je men vais faire un tour
a mon ancienne adresse
je ne reconnais plus
ni les murs, ni les rues
qui ont vu ma jeunesse
en haut dun escalier
je cherche latelier
dont plus rien ne subsiste
dans son nouveau décor
montmartre semble triste
et les lilas sont morts
la bohème, la bohème
on était jeunes, on était fous
la bohème, la bohème
ça ne veut plus rien dire du tout
söz: charles aznavour
müzik: jacques plante
(bkz: hepsini istiyorum)
(bkz: kitabesiz seng i mezar)
(bkz: kitabe i seng i mezar)
(bkz: huvelbaki)
(bkz: huvel baki)
arapça "baki kalan odur (tanrıdir)" anlamına gelen cümle.
müslüman mezarlarına arap harfleriyle yazılır.
müslüman mezarlarına arap harfleriyle yazılır.
(bkz: huvel baki)
(bkz: mahser i cumbus)
tiyatro sporu, amerika ve avrupa’da tiyatro sporu ve komedi sporu gibi çeşitli isimler altında, eğlence yerlerinde seyircilere sunulan bir doğaçlama- gösteri türüdür.
gösteride,oyunculardan oluşturulan takımlar seyircilerden aldıkları yönlendirmelerle doğaçlamalar yaparlar.seyircilerin sergilenen doğaçlamalara puan vermesinin ardından bu spor “müsabakasının” galibi belirlenir.
son otuz yılda tiyatro alanında gerçekleşen yeniliklerin bir uzantısı olan bu gösteri türü, seyirci-oyuncu ilişkisini yeniden kurarak bu ilişkiyi interaktif boyuta taşımaktadır.
tiyatro sporu gösterileri seyirciyle birlikte yaşanan bir sürecin yaratılması ve bunun tekrarlanamaz olması itibarıyla her iki taraf için de önemli birer deneyimdir.
gösteride,oyunculardan oluşturulan takımlar seyircilerden aldıkları yönlendirmelerle doğaçlamalar yaparlar.seyircilerin sergilenen doğaçlamalara puan vermesinin ardından bu spor “müsabakasının” galibi belirlenir.
son otuz yılda tiyatro alanında gerçekleşen yeniliklerin bir uzantısı olan bu gösteri türü, seyirci-oyuncu ilişkisini yeniden kurarak bu ilişkiyi interaktif boyuta taşımaktadır.
tiyatro sporu gösterileri seyirciyle birlikte yaşanan bir sürecin yaratılması ve bunun tekrarlanamaz olması itibarıyla her iki taraf için de önemli birer deneyimdir.
(bkz: dilek çelebi)
(bkz: ayça işildar)
(bkz: özlem türay)
(bkz: ayhan taş)
(bkz: burak satibol)
(bkz: yiğit ari)
(bkz: fatih pestil)
(bkz: ayça işildar)
(bkz: özlem türay)
(bkz: ayhan taş)
(bkz: burak satibol)
(bkz: yiğit ari)
(bkz: fatih pestil)
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?