bu hafta yeni bölümü malesef yok. nasıl dünyam yıkıldı bilemezsiniz. böyle bir tuhafım, üzgünüm, gerginim.
bugün hayatını kaybetmiş.
istanbul devlet tiyatrosu sanatçısı.
1978 yılında, ankara devlet konservatuarı yüksek bölümünden mezun oldu. o dönem, konservatuar sınıf arkadaşları arasında nihat ileri, civan canova, ege aydan, levent öktem, ipek bilgin, levent özdilek, melek baykal, zuhal olcay ve kendisi gibi tiyatro oyuncusu olan ablası rüçhan çalışkur vardır.
mezun olduğu yıldan itibaren devlet tiyatrolarında görev almaya başladı. tiyatro oyuncusu olarak başladığı sanat hayatına, tiyatro yönetmeni olarak devam etti. yönettiği oyunlar (ben ruhi bey nasılım, 8 yıl), (leenanein güzellik kraliçesi, 9 yıl) yıllarca istanbul devlet tiyatrosu tarafından sahnelendi ve "kapalı gişe" oynadı. yönettiği oyunlar birçok ödül aldı. dönem dönem, sinema ve televizyon çalışmaları da yapmaktadır. ayrıca, tiyatro oyuncusu, rüçhan çalışkur ile kardeşlerdir. yine, tiyatro oyuncusu olan ipek bilgin evlenmiş ve bu evlilikten çağ çalışkur adında bir çocukları olmuştur.
hala izleyen var mı? diye merak ettiğim dizi. kimin eli kimin cebinde belli değil. at gibi yürümekten başka bir şey yapmıyorlar. tabi o iğrenç kırmızı rujlarıda saymazsak.
14 nisan perşembe akşamı 20:30da istanbul resitalleri kapsamında fulya sanat konser salonunda konser verecekmiş.
filmin soundtrack albümü ada müzik etiketiyle çıkmış.
(bkz: muhteşem oyu alma teknikleri)
baş parmağı 3 kat büyük olan kızdır.
1 yada 2 aya kadar kendisini komedi dizilerindede görürüz.
başka özlenecek birşey kalmadı mı? sorusunu sorduran başlık.
rezaletin önde gideni demek yerinde olucaktır sanırım. bunu yapanın gerçekten insanlığından şüphe duyarım.
ve altına yapılan şu yorum kahretti beni.
+ahahaha ne kadar da sevinçliler lan.
ve altına yapılan şu yorum kahretti beni.
+ahahaha ne kadar da sevinçliler lan.
aramızdaki elektrik kesildiği için pek uğramadığım buton.
ansiklopedi yazarlığı, gazetecilik, editörlük, danışmanlık yapmış.basılmış 6 kitabı bulunuyor.kendisi şiirde yazıyor.
bir de beni ekleyin
hatalarımızı çıkarsak geriye ne kalır hayatımızdan
dokunulmuş yerlerimizde soğuyan sevinçli yaşamlar mı
hiç solmayan çiçeği görmüş müdür hai-kai ustaları
ve dikenlerini içine büyüten bir gül kimin kanayanıdır
bir de bunu ekleyin
neden yorgun akşamları giyindik her sabah üstümüze
aktar ölçeğinde mi incelir hüzün, sarraf nezdinde mi
oluksuz bıçaklarla sevişen kaçıncıda ölür
ve kısa pantolonlu bir çocukluğun dizleri neden hep kanar
bir de bunu ekleyin
çok çocuklu analar koynunda nasıl bakir kalınır
neden yağmurlar genişletir alnımızı, güneş kaçırır
redd-i ilhak’ın dilde yoksullaşması mıdır yalnızlık
ve biz heybeli’de her gece haklıydık
bir de bunu ekleyin.
bir de beni ekleyin
hatalarımızı çıkarsak geriye ne kalır hayatımızdan
dokunulmuş yerlerimizde soğuyan sevinçli yaşamlar mı
hiç solmayan çiçeği görmüş müdür hai-kai ustaları
ve dikenlerini içine büyüten bir gül kimin kanayanıdır
bir de bunu ekleyin
neden yorgun akşamları giyindik her sabah üstümüze
aktar ölçeğinde mi incelir hüzün, sarraf nezdinde mi
oluksuz bıçaklarla sevişen kaçıncıda ölür
ve kısa pantolonlu bir çocukluğun dizleri neden hep kanar
bir de bunu ekleyin
çok çocuklu analar koynunda nasıl bakir kalınır
neden yağmurlar genişletir alnımızı, güneş kaçırır
redd-i ilhak’ın dilde yoksullaşması mıdır yalnızlık
ve biz heybeli’de her gece haklıydık
bir de bunu ekleyin.
serinin 2. şiiri.
sefertasında tren taşıyan adam. ağaçları ve kahkahaları izliyor bugün.
her zamanki gibi sessiz. saçlarını yırtan dişsiz bir tarağı eline alıp acı acı gülüyor. ruhunun üzerinde ham bir peruk gibi duran canını sıyırmak istiyor? annesinin küçükken sorduğu soruyor bay çipur?
bunu neden yapıyorsun?
bunu neden yapıyorsun?
sonra babasına yalvarışı geliyor aklına tühh ya diyor nerden geldi aklıma.
baba bu elbiseler
baba bu yeni getirdiğin ekmek
baba bu benden istediğin su
baba bu sana kravatını bağlarken baktığım gözlerim
baba bu eve hep geç geldiğin saat
baba bu seni beklerken kardeşimin uyuyakaldığı sağ omzum.
hepsi ne kadar eder?
hepsi ne kadar?
bay çipur elbise dolabının içinde kendini birkaç kez içine koyduğu soğuk gömleklere sarılıp ağlıyor. askıya alınmış soğuk elbiselere yerleştirdiği bedeni sıkılıyor artık. bir şey var diyor bir şey içimde . pansiyon görevlisi kadın kızarak çalıyor kapısını ve söyleniyor:
- bunu neden yapıyorsun şaşkın adam kes ağlamayı!
söylenip uzun süre çıkıp gidiyor. bay çipur omuzlarına kendi elini atıp sokağa çıkıyor.
dua etmek için mezar kafeye gidiyor. bu kendi oluşturduğu hayal mekanının yerini kimse bilmiyor. buluşulan, soğuk su söylenen, dedikodu yapan şişko kadınlar için özel koltukların bulunduğu sıradan kafelerden başkaydı mezar kafe. bir kitap çıkarıyor cebinden sayfaları bomboş boşluğu okudukça doluyor bay çipur. tıpkı hiçliği okudukça bir şey olmak gibi diyor. tıpkı hiçliği okudukça bir şey olmak gibi.. birkaç mezar buluyor, toprağın kalbi atıyor diyor içinden, içinde cansızlık yatsa da. mezar bakıcısı geliyor bay çipurun yanına ve sesini kısarak söyleniyor:
- kapatıyoruz.
bay çipur hesabını bırakıyor boş bir mezarlığa ve sadece çocuklara ve kedilere gülümseyerek ayrılıyor mezar kafeden.
toprak yedim mezar kafede.
dua ettim.
hiç oldum.
kör oldum
açılınca ölümün gözleri.
bir saattim,
epey geç oldum .
bay çipur bütün dünyadaki selâ seslerini topladı kulağına, ayrı coğrafyalarda aynı ölümler..
aynı ölümler...
aynı ölümler...
sefertasında tren taşıyan adam. ağaçları ve kahkahaları izliyor bugün.
her zamanki gibi sessiz. saçlarını yırtan dişsiz bir tarağı eline alıp acı acı gülüyor. ruhunun üzerinde ham bir peruk gibi duran canını sıyırmak istiyor? annesinin küçükken sorduğu soruyor bay çipur?
bunu neden yapıyorsun?
bunu neden yapıyorsun?
sonra babasına yalvarışı geliyor aklına tühh ya diyor nerden geldi aklıma.
baba bu elbiseler
baba bu yeni getirdiğin ekmek
baba bu benden istediğin su
baba bu sana kravatını bağlarken baktığım gözlerim
baba bu eve hep geç geldiğin saat
baba bu seni beklerken kardeşimin uyuyakaldığı sağ omzum.
hepsi ne kadar eder?
hepsi ne kadar?
bay çipur elbise dolabının içinde kendini birkaç kez içine koyduğu soğuk gömleklere sarılıp ağlıyor. askıya alınmış soğuk elbiselere yerleştirdiği bedeni sıkılıyor artık. bir şey var diyor bir şey içimde . pansiyon görevlisi kadın kızarak çalıyor kapısını ve söyleniyor:
- bunu neden yapıyorsun şaşkın adam kes ağlamayı!
söylenip uzun süre çıkıp gidiyor. bay çipur omuzlarına kendi elini atıp sokağa çıkıyor.
dua etmek için mezar kafeye gidiyor. bu kendi oluşturduğu hayal mekanının yerini kimse bilmiyor. buluşulan, soğuk su söylenen, dedikodu yapan şişko kadınlar için özel koltukların bulunduğu sıradan kafelerden başkaydı mezar kafe. bir kitap çıkarıyor cebinden sayfaları bomboş boşluğu okudukça doluyor bay çipur. tıpkı hiçliği okudukça bir şey olmak gibi diyor. tıpkı hiçliği okudukça bir şey olmak gibi.. birkaç mezar buluyor, toprağın kalbi atıyor diyor içinden, içinde cansızlık yatsa da. mezar bakıcısı geliyor bay çipurun yanına ve sesini kısarak söyleniyor:
- kapatıyoruz.
bay çipur hesabını bırakıyor boş bir mezarlığa ve sadece çocuklara ve kedilere gülümseyerek ayrılıyor mezar kafeden.
toprak yedim mezar kafede.
dua ettim.
hiç oldum.
kör oldum
açılınca ölümün gözleri.
bir saattim,
epey geç oldum .
bay çipur bütün dünyadaki selâ seslerini topladı kulağına, ayrı coğrafyalarda aynı ölümler..
aynı ölümler...
aynı ölümler...
artık okadar çok entry giriyor ki sözlüğe, doğal olarak ne yazdığınıda unutuyor şahsına küçük bir hatırlatma yaptım.
#676938
cevabı çok gecikmeden geldi efenim buyrun;
-independence- vay cok pis sayiklami$im.
(27.03.2011 16:54:19)
cevapla sil ar$iv
kendisi çok pis, fena, dehşet sayıklar bildiğiniz gibi değil.
#676938
cevabı çok gecikmeden geldi efenim buyrun;
-independence- vay cok pis sayiklami$im.
(27.03.2011 16:54:19)
cevapla sil ar$iv
kendisi çok pis, fena, dehşet sayıklar bildiğiniz gibi değil.
sıklıkla yaptığım eylemdir. hele de masa küçükse hatta göt kadarsa çöplük yuvası olabilecek durumdur.
sağ tarafta defalarca çay içilmiş kupa, çay boş boş içilmez mantığıyla yenilmiş ülker çikolatalı gofretin, halleyin, eti çubuk krakerin boş paketleri. yok ben böyle sürekli karbonhidrat alıyorum sağlıklı olmalıyım mantığıyla yenilmiş muz ve elma kabukları mevcuttur. kitaplar ve kalemler de bu çöplüğün içinde yer almaktadır.
not:annenin güdümlü terliğinden korunmak için yatmadan önce hepsi tek tek toparlanır masa temizlenir ve güzel bir uyku çekilir.
sağ tarafta defalarca çay içilmiş kupa, çay boş boş içilmez mantığıyla yenilmiş ülker çikolatalı gofretin, halleyin, eti çubuk krakerin boş paketleri. yok ben böyle sürekli karbonhidrat alıyorum sağlıklı olmalıyım mantığıyla yenilmiş muz ve elma kabukları mevcuttur. kitaplar ve kalemler de bu çöplüğün içinde yer almaktadır.
not:annenin güdümlü terliğinden korunmak için yatmadan önce hepsi tek tek toparlanır masa temizlenir ve güzel bir uyku çekilir.
uyandığımdan beri çözemediğim uygulamadır.televizyona mı? sözlüğe mi? babama mı? hangisine inanacağımı şaşırdım.saat kaç lanm sözlük.
bir esra elönü şiiridir.
başinin doğusu ağridi
bay çipur doğuya giden adam…
güneş tek başına vuruyor başına.
eğer pansiyon görevlisi pürüz kadın izin verseydi bavulunu toplamaya
kedileri toplayabilirdi avuçlarına. yanlış bir gömlek vardı üzerinde
ve ütü izi gibi duruyordu kanının üzerinde anlamsızlık.
dil biliyordu.
kafa sallayabiliyordu gülümseyerek.
ve acıktığında yağmur dolması çekiyordu içine.
bay çipur doğuya gidiyordu.
arkasından tepe taklak çocuklar
önünde keçi olmaktan son anda vazgeçmiş ciğeri çamur kediler.
sağ salim ölüyordu batısından kaçarak dünyanın.
kitapları ve şarkıları sırtında
çocuklar askılıktan yeni inmiş koşuyor.
bay çipur doğuya gidiyor.
bay çipur dünyada kısa sürüyor.
çocuklar yaralandı bay çipurun ölümüyle.
kediler nerde?
nerde kediler.
bay çipur doğuya gidiyor.
sırtından düşen kitap sayfaları
şarkıların ayakları doğuya gidiyor.
bay çipur batısında kalıyor yürüyemediği yolların.
zaten diyor anlaşılmadı söylediğimiz
zaten kısa sürmeyi istedik tanrıdan.
nereye dökecektik bu kadar yaşı
ve kimi kızdıracaktı daha fazla gülüşümüz.
ağaçların yanaklarını söken gölgelerde gün bitirmek
asmalarıyla dalga geçtiği dünyanın bir tek üzümleri gerçek…
dostlarına gülümsemeden doğuya gitmek…
sessizliği net anlaşılmayan bu kalabalığın içinden çekilişini kutlarcasına övgüyle ölüp gitmek
hayırlısı beyrut.
hayırsızı dünya.
bay çipur doğuya giderken ölen bir gerçek.
başinin doğusu ağridi
bay çipur doğuya giden adam…
güneş tek başına vuruyor başına.
eğer pansiyon görevlisi pürüz kadın izin verseydi bavulunu toplamaya
kedileri toplayabilirdi avuçlarına. yanlış bir gömlek vardı üzerinde
ve ütü izi gibi duruyordu kanının üzerinde anlamsızlık.
dil biliyordu.
kafa sallayabiliyordu gülümseyerek.
ve acıktığında yağmur dolması çekiyordu içine.
bay çipur doğuya gidiyordu.
arkasından tepe taklak çocuklar
önünde keçi olmaktan son anda vazgeçmiş ciğeri çamur kediler.
sağ salim ölüyordu batısından kaçarak dünyanın.
kitapları ve şarkıları sırtında
çocuklar askılıktan yeni inmiş koşuyor.
bay çipur doğuya gidiyor.
bay çipur dünyada kısa sürüyor.
çocuklar yaralandı bay çipurun ölümüyle.
kediler nerde?
nerde kediler.
bay çipur doğuya gidiyor.
sırtından düşen kitap sayfaları
şarkıların ayakları doğuya gidiyor.
bay çipur batısında kalıyor yürüyemediği yolların.
zaten diyor anlaşılmadı söylediğimiz
zaten kısa sürmeyi istedik tanrıdan.
nereye dökecektik bu kadar yaşı
ve kimi kızdıracaktı daha fazla gülüşümüz.
ağaçların yanaklarını söken gölgelerde gün bitirmek
asmalarıyla dalga geçtiği dünyanın bir tek üzümleri gerçek…
dostlarına gülümsemeden doğuya gitmek…
sessizliği net anlaşılmayan bu kalabalığın içinden çekilişini kutlarcasına övgüyle ölüp gitmek
hayırlısı beyrut.
hayırsızı dünya.
bay çipur doğuya giderken ölen bir gerçek.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?