gayet güzel geçen bir zirveydi efendim. mariomusunsenin doğum gününü kutladık, içtik, güldük eğlendik. şu dakikalarda rumuz pilis tiray egenin ofisinde independence,oksit, nys, goshenit, operada son cinayet( gerçi kendisi uyumakta) ve bir diğer arkadaşımız ile birlikte içmeye devam etmekteyiz. bizi konuksayan rumuz pilis tıray egeni poğaça almaya yolladık, taze taze. oksit de an itibariyle çay demlemeye yollanacak. evet, son havadisler bu şekilde.
kemalizmle yoğrulduğu doğru olmakla beraber, kendisine kemalist demek pek doğru olmaz. deniz gezmiş sosyalizmi kendi okuduğu kadarıyla savunmuştur. sonuçta yeni kurulan bir cumhuriyet, ulusalcı duygular ve propogandalar gayet yaygın. atatürkçülük de çağdaş, ilerici, bir anlamda devrimci bir tutumu temsil ediyor. kemalizmin milliyetçi duygularla dillendirdiği amerikan emperyalizmine karşıtlığı var, ortak düşman. deniz gezmiş ve thko sosyalizmi mustafa kemalin ilericiliğiyle harmanlayıp savunmuştur, aslında ayırt edemeyerek desek daha doğru olur. bu kadar popüler olmasının en büyük sebebi de budur zaten. türkiyedeki sosyalist hareketi kemalizmden ayıran mahir çayandır. türkiye solu bu kopuştan sonra kendi yolunu bulmuştur esasen, thkp-c mirasını sahiplenerek.
deniz gezmiş için tereddütsüz söylenebilecek bir şey varsa, o da devrimci olduğudur.
deniz gezmiş için tereddütsüz söylenebilecek bir şey varsa, o da devrimci olduğudur.
yazmaya başlasam mı başlamasam mı diye tereddüt ettiğim başlıktır. çünkü sayfalar dolusu yazabilirim cansever hakkında. ki bu biraz edebi bir biçemle olur ve sözlüğe uygun düşer mi bilemem..burada diyebileceğim tek şey, bu topraklardan ikinci yeni gibi bir yenileşme alanı doğduğuna, ve onun içinden çıkan-aynı zamanda onu kuran elbette ki- edip cansever gibi bir şairi okuyor olduğuma binlerce kez minnettar olduğumdur. onunla büyüdüm, onun dizelerini aldım ve hayatımın her köşesine eğretilemeksizin uydurdum, tüm doğallığıyla. benim yaşamamın içinde sürerliliğini kuran bir şairdir edip cansever. asla vazgeçemeyeceğimdir..
benim için dünyanın en keyif verici içkisidir. hasret kaldığım can içkidir. katiyen hızlı içilmemelidir. yanındaki mezelere çullanmaksızın içilmelidir. rakı masasında dakkada bir kadeh tokuşturulmasa iyi olur, bir kez içmeye başlamadan önce tokuşturulsun, o kafidir. yanında dost muhabbeti elzemdir. kavun-peynirle iyi gider, iyi hazırlanmış bir patlıcan kızartmayla, hatta sadece bir tabak beyaz leblebi ya da buzlu bademle bile iyi gider..denizin yanında iyi gider, ahmet kayayla iyi gider...her türlü iyi gider be. valla fena özlemişim seni sayın rakı!
1.sınıfta okumayı öğrenirken belli kalıplarla öğretirler ya hani, ben o "ali ata bak" cümlesini çok yanlış algılamışım meğersem. ad soyad sanıyordum ben ali ata bakı. ipek topu tut, emel bal al falan gelince mevzuyu çaktım ama.
bir kaybedenler klasiği.
-dinleyen: "... sıçarım böyle aşkın ızdırabına! ben de gidiyorum " dedim ve gittim. olay bu kadar basit yani..
-kaan: el pompası yani.
dinleyen: aslaa, başka pompalar.
-mete: britt benim evimi su bastı ya, bana yardımcı olabilecek tanıdık birisi var mı bu gece?
-dinleyen: pompa baabında mı? yaağni pompayla açmak baabında mı?
-dinleyen: "... sıçarım böyle aşkın ızdırabına! ben de gidiyorum " dedim ve gittim. olay bu kadar basit yani..
-kaan: el pompası yani.
dinleyen: aslaa, başka pompalar.
-mete: britt benim evimi su bastı ya, bana yardımcı olabilecek tanıdık birisi var mı bu gece?
-dinleyen: pompa baabında mı? yaağni pompayla açmak baabında mı?
-----------------------------spoiler----------------------------:
marty:this is heavy.
doc : there’s that word again: "heavy." why are things so heavy in the future? is there a problem with the earth’s gravitational pull?
-----------------------------spoiler----------------------------
hayatımın filmi diyebileceğim üçlemedir. senaryosu, çekimleri, karakter-oyuncu eşleşmesi, her şeyiyle harikadır. sanıyorum ki ben bu filme hakikaten büyük bir aşkla bağlandım. hele çocukken, televizyonda gösterildiği zamanlar halimi görmeliydiniz! uzay-zaman sürekliliğini bttf’den öğrendim, hayal dünyamın büyük kısmını bu filmden etkilnerek kurdum. annemin ilkokulda konferansa gelen psikoloğa " bizim çocuk acayip bir filme bağlandı, gitar istiyor, uçan kaykay istiyor, zaptedemiyoruz!" diye yakındığı bile olmuş. tee eskiden beri küçük küçük bttf oyuncaklarım olsun istedim, onu hala istiyorum. biliyorum var, ama türkiye’de yok. bende yok. halen daha kaç yıl önce çizdiğim derme çatma marty,doc ve einstein çizimleriyle idare etmekteyim. neyse uzatmayayım, yoksa frenleyemem ben kendimi. burdan bttf seven herkese selam olsun!
marty:this is heavy.
doc : there’s that word again: "heavy." why are things so heavy in the future? is there a problem with the earth’s gravitational pull?
-----------------------------spoiler----------------------------
hayatımın filmi diyebileceğim üçlemedir. senaryosu, çekimleri, karakter-oyuncu eşleşmesi, her şeyiyle harikadır. sanıyorum ki ben bu filme hakikaten büyük bir aşkla bağlandım. hele çocukken, televizyonda gösterildiği zamanlar halimi görmeliydiniz! uzay-zaman sürekliliğini bttf’den öğrendim, hayal dünyamın büyük kısmını bu filmden etkilnerek kurdum. annemin ilkokulda konferansa gelen psikoloğa " bizim çocuk acayip bir filme bağlandı, gitar istiyor, uçan kaykay istiyor, zaptedemiyoruz!" diye yakındığı bile olmuş. tee eskiden beri küçük küçük bttf oyuncaklarım olsun istedim, onu hala istiyorum. biliyorum var, ama türkiye’de yok. bende yok. halen daha kaç yıl önce çizdiğim derme çatma marty,doc ve einstein çizimleriyle idare etmekteyim. neyse uzatmayayım, yoksa frenleyemem ben kendimi. burdan bttf seven herkese selam olsun!
içtiğim içeceği, sigaralarımla eş zamanlı olarak bitirmeye çalışmak. baya baya alışkanlık oldu bu bende.baya bayaa.içecek bitmeye yaklaştıkça belli bir seviyede tutup bekletiyorum, kendime hakim olup içmiyorum onu, diğer sigaram için yudumlar kalsın diye. çoğunlukla ne oluyor tabi, pusuya yatmış garson dikkatimin dağınık olduğu bir anda bardağı kapıverip uzaklaşıyor. ben de üzülüyorum buna. baya bayaa.
bir zamanlar "sosyal bilimler üniversitesi" olarak tanınan ve bu konuda gerçekten iyi olan üniversite. ne yazık ki önceki girdilerde de belirtildiği gibi, artık bu kimliğini kaybetmek için elinden geleni yapıyor. her özel okul birer ticarethanedir, ama az ama çok. bilgi üniversitesi de böyle, ama verdiği akademik eğitimle diğer özel okullardan ayrılıyor-du. özgürlükçü mü gözüküyor? evet. elbetteki bize sağladığı sadece ikiyüzlü "liberal" özgürlükler. işten çıkarmalar, sendika karşıtı tutumlar, bilimsel üretimin düşmesi ve daha çok para getiren piyasaya yönelik bölümlerin açılması,ekonomi politik ve toplum felsefesi gibi bir bölümün- ki bana kalırsa harika bir bölümdür, sistemin desteklediği matematiksel işlemlere indirgenmiş ekonomi anlayışının dışındadır- kapatılması üniversitenin nereye gittiğini göstermekte. elbette ki öğrenciler olarak buna karşı sesimizi yükseltiyoruz, sürecin sonunda ne elde edebileceğiz göreceğiz bakalım.
buralardan gitmiş sanırım kendisi. ister istemez neden gitti nereye gitti diye merak ettiğim şahıstır. çünkü nerde güzel bi girdi görsem altında angelus yazıyor. aslında güzelden kastım, girdinin kendisinin güzelliği ya da komikliğinden falan ziyade, yazmış olduğu konular. zevkler renkler falan. dediğim gibi herhangi bir sebepten buraları terk eylemiş olabilir kendisi ama sözlüğe baya emek vermiş, görüyoruz bunu.
biricik semtimdir. uzak kalınca özlediğim, yaşamak istediğim yegane yerdir.
taksime göre pahalıdır, ama taksimden bin kat daha iyidir. insanları daha güzeldir, daha düzenlidir, taksimdeki gibi dükkanlar silsilesi ve barlar iç içe geçmemiştir, kaldı ki zaten barları daha kalitelidir. evet çoğu gece 2de kapatır ama 3-4e kadar takılmanız da gayet mümkün tabii ki. shaftın olduğu sokakta mesela. modasıyla, bahariyesiyle, barlar sokağıyla, balıkçılar çarşısıyla, sanatkarlar sokağıyla kadıköy hep samimi gelmiştir bana. ne bileyim bir kere denizi vardır, geceleyin kopkop minibüsleri, o minibüslerin yanında yolcuları bekleyen çaycılar, köfteciler vardır. yeldeğirmeninin kiliseleri, sinagogları-tabii artık hiçbir iş yaramayan- arnavut kaldırımları vardır. sadece ruhtım caddesinin o ara sokakları hakikaten berbat o ayrı. sıraselvilerin daha varoş versiyonu gibi bir şey orası.
taksime göre pahalıdır, ama taksimden bin kat daha iyidir. insanları daha güzeldir, daha düzenlidir, taksimdeki gibi dükkanlar silsilesi ve barlar iç içe geçmemiştir, kaldı ki zaten barları daha kalitelidir. evet çoğu gece 2de kapatır ama 3-4e kadar takılmanız da gayet mümkün tabii ki. shaftın olduğu sokakta mesela. modasıyla, bahariyesiyle, barlar sokağıyla, balıkçılar çarşısıyla, sanatkarlar sokağıyla kadıköy hep samimi gelmiştir bana. ne bileyim bir kere denizi vardır, geceleyin kopkop minibüsleri, o minibüslerin yanında yolcuları bekleyen çaycılar, köfteciler vardır. yeldeğirmeninin kiliseleri, sinagogları-tabii artık hiçbir iş yaramayan- arnavut kaldırımları vardır. sadece ruhtım caddesinin o ara sokakları hakikaten berbat o ayrı. sıraselvilerin daha varoş versiyonu gibi bir şey orası.
derinden bir "hassiktir lan" çekilmesi gereken sözdür.
“banka kurmanın yanında banka soymak nedir ki?” sözünün sahibi. ki bu söz sponsoru koç olan iksv istanbul bienalinin afişlerini süslediğinde baya sinirlendiğimi anımsıyorum.
10 temmuzda judas priest ile birlikte istanbulda olacaklar.
malumunuz son yıllarda artan kutuplaşmayla birlikte hiç olmadığı kadar çoğunlukçu bir yapıya bürünen meclistir. aslında meclis değil seçimin kendisi öyle. şimdi eskiden sağ partilere oy verenler akpye, sol partilere oy verenler de chpye. mhp kemiklemiş kitlesini koruyor. meclise daha farklı bir muhalefet getirebilecek olan bağımsızlar güçlendi, büyük oranda bir ulusun temsili olarak. ama elbette ki şu seçim barajı yüzünden halkın tüm kesimlerinin temsili diye bir olay söz konusu bile değil. ben zaten tbmmdeki "danışıklı dövüş"e bel bağlayanlardan değilim de, mecliste çoğulcu demokrasi görmek türkiye adına iyi olurdu tabii..
archive için gidilir.
aslında şaraptan çok rakı ve bira insanıdır da kendisi, şu sıralar pek içmemekte. benim gibi. adamakıllı oturup rakı içmeyi özledim be kadın!
finallere çalışması gerektiği yerde," ammmaaan nasılsa çalışmıyosun lan, iki girdi gir de üretkenliğin artsın" diyerekten sözlüğe üye olmuş yazardır. ondan ötürüdür ki, eğer şu ilk zamanlar sözlüğe fazla yazmazsa-esasen şuan yazıyorum da, gidip osmanlı tarihi çalışsam hiç fena olmaz aslında- bunun nedeni malumunuz, finallerdir.
yeni sinema hareketi filmlerinden bir tanesi. çok çok iyi diyemem ama, izlenilmesi gereken bir filmdir bence. ve bana kalırsa bu ülkede yanlışın ne olduğunu göremeyenler bir hayli fazla olduğu için, yanlışı anlatmak bir işe yarar. en azından yarayacağını umuyoruz. bir çözüm üretmekten öte- çünkü çözümler bir filmle ya da bir kitapla olacak şeyler değil elbette ki- farkına vardırmak içindir bu tip filmler.
altıkırkbeş yayınevi tarafından çıkarılan, piyasadaki çoğu edebiyat dergisinden farklı, ağırlıkla yeraltı edebiyatı ve beat kuşağına yoğunlaşmış olan yazın ürünü. açıkçası ben biraz hayalkırıklığı yaşadım dergiyi okuduğumda.kendi çapında yazınla uğraşan kişilerin şiirlerine, yazılarına bir hayli veriliyor dergide, bu iyi. ancak, her ne kadar istenilmese de içerik "am göt meme" sınırları içerisine sıkışmış durumda diyebilirim. bir yere kadar tamam da bir süre sonra "öeeh yeter" diyor insan. elbette ki bundan başka şeyler de var okurken keyif aldığın, yani okunmaz mı okunur. ben takipte olmaya devam edeceğim.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?