ask iki kisiliktir demis sair. yanilmis...
karsilik beklenen degildir sevgili, sevgi alis veris degildir. hesapsiz ve kitapsizdir. alacaginiz sevgiyle oranlanamaz. ne önceden kestirilebilir ne de ne de miyadı dolar. boyle olmalıdır ask dediğin. acıtmalı bazen, acıtabilmeli.
sabahat akkiraz dan dinlemesi guzel turkudur.
bugün benim efkarım var zarım var
değme felek değme telime benim
gül yüzlü cananı elden aldırdım
ecel oku değdi gülüme benim
değme felek değme telime benim
lokman hekim gelse sarmaz yarayı
hilebaz dostunan açtık arayı
ne köşkümü koydu ne de sarayı
baykuşlar tünedi dalıma benim
değme felek değme telime benim
özlemiyem başım dumanlı dağlar
gözlerim yaşlı da içim kan ağlar
güz ayları geldi bozuldu bağlar
hazan yeli değdi gülüme benim
değme felek değme telime benim
bugün benim efkarım var zarım var
değme felek değme telime benim
gül yüzlü cananı elden aldırdım
ecel oku değdi gülüme benim
değme felek değme telime benim
lokman hekim gelse sarmaz yarayı
hilebaz dostunan açtık arayı
ne köşkümü koydu ne de sarayı
baykuşlar tünedi dalıma benim
değme felek değme telime benim
özlemiyem başım dumanlı dağlar
gözlerim yaşlı da içim kan ağlar
güz ayları geldi bozuldu bağlar
hazan yeli değdi gülüme benim
değme felek değme telime benim
sevgiliyi terk etmek, kendini terk etmekse, yapamazsın. yapmak da istemezsin. ne kadar acı verse de o pamuklara sardığın, gozunden sakındıgındır. ölürsün, öldüremezsin. onu öldürmek kendini öldürmektir. el gitmez, yürek dayanmaz. acı çeker oturursun.
muhlis akarsu nun aska isyanını anlatan parcadır. bazen isyana ortak olur, bazen de vaz geceriz. yigit olsak da gucumuz yetmez bazen sevdicege.
gidiyorum yar muradın oldu mu
bundan sonra bensiz kal deli deli
ben gidince bilmem yüzün güldü mü
perişan halıma gül deli deli
sen beni düşürdün aşka sevdaya
cemalin benzettim güneşe aya
bana ettiğini yaradan duya
sararsın yaprağın sol deli deli
akarsuya sen mi verdin bu canı
vefasız sevdiğim anladım seni
ben alıştım gayrı düşünme beni
hatırdan gönülden sil deli deli
gidiyorum yar muradın oldu mu
bundan sonra bensiz kal deli deli
ben gidince bilmem yüzün güldü mü
perişan halıma gül deli deli
sen beni düşürdün aşka sevdaya
cemalin benzettim güneşe aya
bana ettiğini yaradan duya
sararsın yaprağın sol deli deli
akarsuya sen mi verdin bu canı
vefasız sevdiğim anladım seni
ben alıştım gayrı düşünme beni
hatırdan gönülden sil deli deli
muhlis akarsunun en bilinen parcalarindandir. gonul hos degilken dinlenir, susulur. dert insani yer imis...
duydum dost yaralanmış
yine gönlüm hoş değil
her yanı parelenmiş
yine gönlüm hoş değil
dost hasreti zorumiş
her dem ahu zarimiş
dert insanı yerimiş
yine gönlüm hoş değil
akarsu gün görsemde
çok sefalar sürsemde
bazı bazı gülsemde
yine gönlüm hoş değil
duydum dost yaralanmış
yine gönlüm hoş değil
her yanı parelenmiş
yine gönlüm hoş değil
dost hasreti zorumiş
her dem ahu zarimiş
dert insanı yerimiş
yine gönlüm hoş değil
akarsu gün görsemde
çok sefalar sürsemde
bazı bazı gülsemde
yine gönlüm hoş değil
muhlis akarsu parcasi. o "sen insanoglusun kor olamazsin" der, biz susariz.
deli gönül feryat etme boşuna
hal bilmez kişiye yar olamazsın
bir mürşide bağlamazsan özünü
hakkın huzurunda var olamazsın
vefasız güzelden olur mu çare
yoruldum derdimle öldüm bin kere
düşme bir zalime göz göre göre
sen insanoğlusun kör olamazsın
akarsu bülbüller ötmez bağımda
dumanlar eylene gönül dağımda
aşk ateşi yanar oldu bağrımda
yanmış yüreğime kar olamazsın
deli gönül feryat etme boşuna
hal bilmez kişiye yar olamazsın
bir mürşide bağlamazsan özünü
hakkın huzurunda var olamazsın
vefasız güzelden olur mu çare
yoruldum derdimle öldüm bin kere
düşme bir zalime göz göre göre
sen insanoğlusun kör olamazsın
akarsu bülbüller ötmez bağımda
dumanlar eylene gönül dağımda
aşk ateşi yanar oldu bağrımda
yanmış yüreğime kar olamazsın
hele bir "yigidim ya, sana gucum yetmiyor" demesi vardir ki, insanin ben de diyesi gelir. ask nelere kadir, kimleri soytariya cevirmiyor ki. cemal safi aski anlatirken
"kamil iken cahil ettim alimi
vahşi iken yahşi ettim zalimi
yavuz iken zebun ettim selimi
her oyunu bozan gizli zor benim" dedigi gibi.
"kamil iken cahil ettim alimi
vahşi iken yahşi ettim zalimi
yavuz iken zebun ettim selimi
her oyunu bozan gizli zor benim" dedigi gibi.
muhlis akarsu nun olumsuz eseri. insanlar hangi cografyada yasarsa yasin, hangi kulturden pay alirsa alsin, benzer seyleri yasar gerceginin alamet i farikasi.
ey sevdiğim sana şikayetim var
ne sevdiğin belli ne sevmediğin
ben de bir insanım bir de canım var
ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
eski günler hayalimden gitmiyor
gün dediğin bugünkünü tutmuyor
yiğidim ya sana gücüm yetmiyor
ne sevdiğin belli ne sevmediğin
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
akarsu’yum böyle miydi ahtımız
onun için viran oldu tahtımız
umudum yok gülmez artık bahtımız
ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
ey sevdiğim sana şikayetim var
ne sevdiğin belli ne sevmediğin
ben de bir insanım bir de canım var
ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
eski günler hayalimden gitmiyor
gün dediğin bugünkünü tutmuyor
yiğidim ya sana gücüm yetmiyor
ne sevdiğin belli ne sevmediğin
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
akarsu’yum böyle miydi ahtımız
onun için viran oldu tahtımız
umudum yok gülmez artık bahtımız
ne sevdiğin belli ne sevmediğin oy oy
hayınsın oy oy zalımsın oy oy
ne deyeyim oy oy
muzigin tim burtonu.
ben yandim, sen yanma
ask daha nasil tarif edilebilir ki...
ask daha nasil tarif edilebilir ki...
-bu kadar sustugumuz yetmez mi?
-yetmeli
-beni öldürmek ister misin?
-hayır, ölüm lafını sevmem bilirsin.
-o zaman evlen benimle.
-yetmeli
-beni öldürmek ister misin?
-hayır, ölüm lafını sevmem bilirsin.
-o zaman evlen benimle.
son günüme kadar
kalp durana kadar
kalp durana kadar
soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim çocuk olmaktan
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
ve beslenme çantamda otlu peynir kokusuydu babam...
yol bir yere goturmez
sen istemedikce
ve sen de gitmek istemezsin
gerekmedikçe
sen istemedikce
ve sen de gitmek istemezsin
gerekmedikçe
ölüm habersiz bir misafirdir. gelir, alir ve kalir.
bir sonbahar aksami-ki olume en yakisan mevsim sonbahardir- kurumus yapraklarin kapladigi, sari-yesil bir ortuyle kapanmis yoldan, ayaklarini surterek ve yaprak seslerini dinleyerek yurudu. kimbilir kac defa gecti bu yoldan ve kimbilir alismisligin verdigi dikkatsizlikle neleri kacirdi. geride yasanmamis o kadar ani birakıyordu ki. yasanması istenmis, anı yapılmaya, anılmaya musait binlerce plan. hiçbiri yalnız değildi, hiç bu kadar yalnız değildi. şimdi anıların arasına en yasanmamısını, kendi hayatını katma fikri uzun süredir zihnini kurcalayan, aklını yoran bir fikir olmaktan cıkmıs, bir karara donusmustu. bir korkak olarak yasamıs ama kendince bir kahraman olarak olmekteydi.kaybetme korkusu korkuların en buyugudur; çifte hak edilmemişlikle dövülmüş bir bıçak gibi bir kılıç gibi kılıçların en keskini gibi boler hayatınızı. kendiniz olmaktan çıkarsınız bir süre sonra. her kelime her harf her tonlama sizde farklı anlamlar uyandırır. kendi kendinize ümitlenir ve aynı anda umutsuzluğa kapılırsınız. seni seviyorumlar bile kesmez sizi artık. yarin bir bakışı ortadan ikiye ayırırken bedeninizi siz ona korku, umut ve yalvarma ile karışık bakarsınız. söyledikleri güzeldir ama ya doğru değilse diye geçer istemeden ve göğsünüze cam kırıkları dolar. size kaybedilen güveni farklı sebeblerle siz kaybetmişsinizdir.
ölmekte oldugu her gunden farklı, bu sefer sahi, bu sefer herkesin anlayabileceği şekilde ölüyordu. kimse onu anlamamıs, kimseye kendini anlatamamıştı. tevekkeli değil en sevdigi siir "sevgilerde"ydi. zaten anlamıştı ki kendisi hiç bir sevgide, hiçbir gül yüzlü, esmer tenli, simsiyah ve upuzun saçlı yani gerçek olamayacak kadar güzel yani hayal yani hayal olamayacak kadar gercek bir kadının bir masal kahramanının sevgisinde olamamıştı. mehlika sultanına kavusmanın tek yolu buydu belki. belki bu sekilde de kavusamayacak ve daimi yalnızlığa devam edecekti. ama aklını kurcalayan bu kadar soru sahibini beklerken zamanın derin çukuruna, konusamamıs diller, birbirine sağır kulaklar olarak atılıyordu. bu değildi hak ettiği ama hak ettiğini almamaya alışkındı. haksızlığa alışmak için iki geçerli sebeb vardır ki ikisinin de açıklaması yoktur. ilki kendini savunamayacak kadar güçsüz olmak diğeri ise aşık olmak. her iki koşul da kendisinde mevcuttu. yani alışkanlığı son derece yerinde ve normaldi.
eve varmak için geçmesi gerek son köşeyi de döndü. artık uzun düz bir yol ve sağlı sollu dükkanların arasından selam almadan ve selam vermeden yürümek kalmıştı. neden insan evde ölmek ister? hiç düşündünüz mü? kimse bir sinemada, bir çay bahçesinde ya da bir bar tuvaletinde ölmeyi düşünmez. ölürken bile rahatlık peşindeyiz-ki öldükten sonra bu rahatlık bize ait degil. kendimize ait olmayan hayallerin en dramatik olanı da bu- o da her sıradan insan gibi emanet bir hayalin ve artık bir kararın yolunda son düzlüğe girmişti. köprüden önceki son çıkışı telefonun kapalı olduğunu söyleyen operatör sesinde atlamış, yani tüm olasılıkları denemiş, yani ölmemek için direnmiş aslında fakat mağlup olmuştu. yine diyorum çünkü bu ilk değil. haksızlığa alışkın bünyesi bunu kaldıramadı daha fazla. bu alıştıklarından değildi. madem yok farzediliyordu-ki defalarca dillendirebildi bunu konustugu zamanlar- madem yoktu, var olması gereken tek kişinin kalbinde ve madem olmaması önem taşımıyordu onun için, olması için de sebeb kalmamıştı. tüm sebebleri tüketmiş, tüm çareleri denemişti. kendince ikna olmuş ve karar vermişti. ölecekti. ölecekti ve zaten birşey farketmeyecekti.
son düzlüğü de geçti. son kez geçtiğini bilmenin farkındalığı ile yolun ne kadar kısa oldugunu gördü, karşıdaki bakkal içeride rafları düzenliyor, cocuklar buldukları son toprak parçası ve çamurlu elleriyle, sanki sona kalmasını ve asfaltın krallığına karşı çıkmasına verdigi ceza ile, canını yakmak istercesine çivi oynuyor ve kirlenen üstlerinin hesabını nasıl vereceklerini düşünüyorlardı. öyle ya anneleri her akşam onları temizlemekten sıkılmıs ve kendince terbiye etmek için canlarını yakıyordu. oyun oynarken bile korkan çocuklar, büyüyecek ve kendi çocuklarına aynını yapacak ve aldıkları terbiyeyi buna bağlayacaklardı. ne acı değil mi insanların yaşadığı acılardan pay çıkaramaması ya da çıkardıkları payların yok sayılması. canı yanıp üstünü kirletmeyi bırakan cocugu terbiye için döven annesinin, tekrar kirletme şansını ortadan kaldırmak için çocugun canını alması. ama öğretilen odur ki anneler hep doğruyu bilir. ve yine bilirim ki cocuklar, en azından cocukken bunu yargılamaz.
üstleri kirli ama tekrar kirletmeyeceklerine emin oldugu, kirletseler de göremeyecegini ve bu sayede dayak yediklerini bilemeyecegi cocukların yanından yavasca gecti. oyunlarını bozmak korkusu ile, ayaklarını surumeden ve onlara bakmadan. belki bilseler, çocuklar mahallerinin bu abisi-ki amca diyenler olmus ve canını sıkmıstı- ne son kez bakar ve hatta mutemadiyen ay başlarında onlara çikolata alan bu abi-amcaya sarılıp ugurlarlardı. ölüm çocuklar için cok basittir. gidecek ve gelmeyecek. tasınmak gibi, baska bir mahalle bile onların ulkesinin dısıdır ve sonsuz ayrılık demektir. ama yetişkinler oyle mi. hayatı basit yasayamayan ve mutsuz olan kisilere diyoruz yetiskin diye. cocukluga ozenen ama cocukluklarını erken yasta bırakmak için var gücüyle çabalayan, yaşları kendnce geçmiş, içleri diğerleri kadar geçmiş, özlem, pişmanlık, umutsuzluk duyan kişilerdir yetişkinler.
artık yuruyecek yol kalmamıştı; herkesin soylemeyi sevdigi ve cokca kullandigi tabirle, her anlamda yolun sonuna gelmişti. merdivenleri agir agir cikti. sanki kararını geciktiriyor gibi. nefes aldığı sureyi uzatmanın ona acıdan fazlasını vermedigini görüp tekrar hızlandı. eve geldi ve anahtarı ile kapıyı açtı. ne kadar çok isterdi kapı açıldığında karşısına onun cıkmasını. onu özlmis olarak karşılamasını. acıkmadığını soyleyip arkasında sakladığı çiçeği vermeyi ve çiçek verdiği için değil özlendiği için sevismeyi. uzun siyah sacların uyurken yuzunu oksamasını ve gözlerini açtığında bu peri kızının yanında olmasını. ne kadar isterdi... onun yaptığı yemeği yemek, onun dokundugu koltuga oturmak, hatta beraber uzanıp kitap okumak, beraber uzanıp tavanı gökyüzüymüş ve yıldızlar varmış gibi seyretmek, öperek uyandırmak - öpülerek uyanmak ... yasanmamis anılar olarak tarihin cukuruna gitmek üzereydi. en acısı olabilirdi ve olmadı.
kapıyı açtı ve evde kimsenin olmadığını görüp rahatladı. belki yanlış kişiler tarafından bile olsa sevildigini gormek ona kararını değiştirebilirdi. ama herşey planlanmış ve o da bu planı uygular gibi, yazılmıs bir kaderi yaşar gibi, olması gereken buymus gibi odasına geçti ve her zaman zorlayarak kapadığı kapısını yine zorlayarak ama bu sefer alışmışlığın verdiği tecrübe ile kapadı. son kez oturacagı koltuga gecti. son kez arayacagı telefonu aldı. ve onu aradı. aynı ses o her zamanki donuk ve işini yapmanın sahte mutluluğu ile alay edercesine konusan operator sesi, sevdiginin haberi olmadan olecegini mujdelercesine telefonun kapalı oldugunu soyledi. o ölüyordu ama kimsenin haberi yoktu, o ölüyordu ama buna degen kisinin haberi yoktu. o ölüyordu, bir tek kendisi biliyordu.
cinsel tercihleri farkli insanlarin her daim sex dusundugu fikrinin bariz sekilde yorumlara yansidigi basliktir. oysa ki tek farklari cinsel kimlikleri, yani hormonal dengeleri ya da kendilerine hakimiyetlerinde bir sorun oldugunu dusunmuyorum. ah su on yargilar...
(bkz: genç ölmek)
bu yuzukle seninle evleniyorum.
yok mirim yuzuk falan değil seni evlendiren. sen evlenmeye karar verdiğinde evlisindir zaten. evlilk bir muessese değil bir karardır. bir karar ile değiştirirsin hayatını, hayatı yöneten kararlarındır.
sevdiginin eline batan kıymık senin elini kanatıyorsa evlisindir, tek sozuyle hayatını değiştirebiliyorsan evlisindir, alışkanlıklarını gözden geçiriyor ve ortak bir potada eritiyorsan evlisindir, esini seviyor ve sevginin bitmeyecegine inanıyorsan evlisindir. imza ve yuzuk formalite, onu canından cok seviyorsa, hatalarını hatalarım kabul edip başarılarını alkışlıyorsan, onu görmek cennetle müjdelenmekle eş değerse senin için, geçen yıllara inat hala ilk gunku gibi ozluyorsan, sizi beraber gorenler yılların gectigine inanmıyorsa o senin esindir. ona layık olmak icin her seyi goze almalısın, en azından bundan sonra...
yok mirim yuzuk falan değil seni evlendiren. sen evlenmeye karar verdiğinde evlisindir zaten. evlilk bir muessese değil bir karardır. bir karar ile değiştirirsin hayatını, hayatı yöneten kararlarındır.
sevdiginin eline batan kıymık senin elini kanatıyorsa evlisindir, tek sozuyle hayatını değiştirebiliyorsan evlisindir, alışkanlıklarını gözden geçiriyor ve ortak bir potada eritiyorsan evlisindir, esini seviyor ve sevginin bitmeyecegine inanıyorsan evlisindir. imza ve yuzuk formalite, onu canından cok seviyorsa, hatalarını hatalarım kabul edip başarılarını alkışlıyorsan, onu görmek cennetle müjdelenmekle eş değerse senin için, geçen yıllara inat hala ilk gunku gibi ozluyorsan, sizi beraber gorenler yılların gectigine inanmıyorsa o senin esindir. ona layık olmak icin her seyi goze almalısın, en azından bundan sonra...
susman emredildi, yalnizca isteneni yap...
kimi zaman çözüm, kimi zaman açmazlara götüren bir karar. her halukarda zordur susmak. sadece dudakların hareketsiz kalması değildir. soylenmesi gerekenin soylenmemesi ve getirdigi sorumlulugu kabullenmektir. bazen susuldugu icin bir iliski biter bazen iliski bittigi icinse bir hayat. asla tembellik degildir oysa ki. deger verdiginiz degerlinizin kirilmamasi icin bir fedakarliktir susmak. sizden istenen nice ayrintiyi atlamissinizdir da susarak kendi kararınızca fedakarlık yapıyorsunuzdur belki de. ya da belki sizden bu isteniyordur.
oysa ki susmak da isyandır kimi zaman. neden sorununun sessiz karşılığıdır bazen. hayatta oldugunuzun farkedilmesini degil onun kendiliğinden farketmesini istersiniz. susmak içine atmaktır. konusacak cok seyi varken susanlar, sozu yokken konusanlardan daha mı bencildir? bencillik yalnız kendini dusunmek midir yoksa yalnız değerlinizi dusunmek de bencillik midir?
hayatın bu kadar hızlı aktığı bir evrende, yani dunya bu kadar hızlı donerken yani seneler birbirini kovalamış ve siz sürdüğünüz yaşı hala kabullenememişken, birine aşık olmus ve hayatı onun cevresinde kurmusken, planlarınızın odak noktası ozde o, ayrıntıda sizken, yani onun hayatına ortak olmus kendinizinkini ona adamışken, en insani zorunduluklarınızı onun için ertelerken, uykunuzu dahi ona adamışken hatta, susmak bencilliktir. size susulması alacagınız en buyuk hakarettir belki. belki bağırsa size, belki kızsa, çözemeyeceginiz sorunlarla gelse hatta, ve hatta sizden imkansız istekleri olsa, olmayacağından emin olsa ve istese, olmasını gereklilik gösterse; ve hatta yine, sizden olmayanı istese, soyleyecek seyleriniz olabilirid. ama o susunca dunya sessizleşiyorsa, o sustugunda size konusacak bir şey bırakmıyorsa ve o sustugunda sesizlik kulaklarınızdan girip yureginizi catlatıyorsa gurultuden, evet susmak bencilliktir.
aşk sustugunda da ne soyledigini anlamaktır; aşk susmayı bilmektir; aşk o susarken konusmamak, o seviyor diye sessizliği bozmamaktır. aşk, yalnızca aşık olmaktır.
çünkü aşk her sesten daha yüce, kullanılmış tüm kelimelerden daha güçlüdür. sustukça büyüyor aşkım, sustukça gelişiyor. susarak büyütüyorsun kendini içimde, susarak ölüyorum.
aşk öldürerek buyutuyor beni, susarak öldürüyorsun. öldürererek ve susarak içimde buyuyorsun.
kimi zaman çözüm, kimi zaman açmazlara götüren bir karar. her halukarda zordur susmak. sadece dudakların hareketsiz kalması değildir. soylenmesi gerekenin soylenmemesi ve getirdigi sorumlulugu kabullenmektir. bazen susuldugu icin bir iliski biter bazen iliski bittigi icinse bir hayat. asla tembellik degildir oysa ki. deger verdiginiz degerlinizin kirilmamasi icin bir fedakarliktir susmak. sizden istenen nice ayrintiyi atlamissinizdir da susarak kendi kararınızca fedakarlık yapıyorsunuzdur belki de. ya da belki sizden bu isteniyordur.
oysa ki susmak da isyandır kimi zaman. neden sorununun sessiz karşılığıdır bazen. hayatta oldugunuzun farkedilmesini degil onun kendiliğinden farketmesini istersiniz. susmak içine atmaktır. konusacak cok seyi varken susanlar, sozu yokken konusanlardan daha mı bencildir? bencillik yalnız kendini dusunmek midir yoksa yalnız değerlinizi dusunmek de bencillik midir?
hayatın bu kadar hızlı aktığı bir evrende, yani dunya bu kadar hızlı donerken yani seneler birbirini kovalamış ve siz sürdüğünüz yaşı hala kabullenememişken, birine aşık olmus ve hayatı onun cevresinde kurmusken, planlarınızın odak noktası ozde o, ayrıntıda sizken, yani onun hayatına ortak olmus kendinizinkini ona adamışken, en insani zorunduluklarınızı onun için ertelerken, uykunuzu dahi ona adamışken hatta, susmak bencilliktir. size susulması alacagınız en buyuk hakarettir belki. belki bağırsa size, belki kızsa, çözemeyeceginiz sorunlarla gelse hatta, ve hatta sizden imkansız istekleri olsa, olmayacağından emin olsa ve istese, olmasını gereklilik gösterse; ve hatta yine, sizden olmayanı istese, soyleyecek seyleriniz olabilirid. ama o susunca dunya sessizleşiyorsa, o sustugunda size konusacak bir şey bırakmıyorsa ve o sustugunda sesizlik kulaklarınızdan girip yureginizi catlatıyorsa gurultuden, evet susmak bencilliktir.
aşk sustugunda da ne soyledigini anlamaktır; aşk susmayı bilmektir; aşk o susarken konusmamak, o seviyor diye sessizliği bozmamaktır. aşk, yalnızca aşık olmaktır.
çünkü aşk her sesten daha yüce, kullanılmış tüm kelimelerden daha güçlüdür. sustukça büyüyor aşkım, sustukça gelişiyor. susarak büyütüyorsun kendini içimde, susarak ölüyorum.
aşk öldürerek buyutuyor beni, susarak öldürüyorsun. öldürererek ve susarak içimde buyuyorsun.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?