2 ekim 1968de özbekistanda doğdu. 9 çocuklu ailenin 8. çocuğudur. 5i kız, 3ü erkek 8 kardeşi vardır. annesi sultan paşşa hanım anaokulu öğretmeni, babası ise marangozdu.
sovyetler birliği içerisindeki türk cumhuriyetlerinden özbekistanda, kalabalık bir aile oldukları için çok zengin değillerdi. şahsenem okuldan kalan boş vakitlerinde, arkadaşları ile birlikte sokakta oyun oynamak yerine, aile bütçesine katkıda bulunabilmek için anne ve babasına yardım ederdi. kimi zaman babasının ustahanesinde (marangoz atölyesinde), yürüteç, salıncak yapmak için ağaç rendelemeye ve işlemeye yardım ederdi. cumartesi gecelerini ise, bu salıncak ve yürüteçlerin üzerine çizimler yaparak geçirirdi. bu yapılan eşyalar pazar günleri pazarda satılırdı. şahsenem, pazarda bunların satılmasına da yardım eder ve akşam olunca satılanların paralarıyla ev için erzak alırlardı. bu sepeblerden, şahsenem çocukluk yıllarında hiçbir zaman oyun oynayamadı; kısacası çocukluğunu tam olarak yaşayamadı. hala bir çocuk gibi olan şahseneme arkadaş çevresi "sen hala çocuksun" derler. zamanında yaşayamadığı çocukluğunu şimdi yaşıyor. öğretmenlik mesleği de anaokulu öğretmeni olan annesinden bulaşmış olmalı ki, bitirdiği üniversitede 2 yıl boyunca severek hocalık yaptı. şahsenem, her öğretmenin mutlaka sanatçı yönünün olması gerektiğine inanır. bundandır ki, aynı zamanda çok başarılı bir öğretmendi.
el harezmi üniversitesi rus dili ve edebiyatı bölümünden başarıyla mezun oldu. 15-16 yaşlarında özbekistanın ünlü hocalarından şan ve müzik dersleri aldı. şahsenem, özbek sanat müziği ustası rüsmet yusupov ve ustad alla bergen tarafından özbek sanat müziğinin derslerini aldı.
kardeşleri halk müziği ile ilgilenirken, o pop müziğe yöneldi. böyle bir ortamın içinde yetişmesi, doğal olarak pop müziği ile halk müziğinin içiçe girmesine yol açtı. böylelikle şahsenem çocukluğundan itibaren kendisini müziğe adayıp, kendi tarzını yarattı. profesyonel sahne hayatına 16 yaşında başlayarak, ismini özbekistanda duyurdu. saba isimli pop grubunda uzun süre solistlik yaptı. özbekistanın ilk pop sanatçısı batır zakirov adına 1991de düzenlenen yarışmada da birinci oldu. bununla yetinmeyerek uluslararası "asyanın sesi" yarışmasında "özel beğeni mansiyonu" ödülünü aldı.
kendi ülkesi olan özbekistanda bir çok konser veren şahsenem, özbek halkı tarafından "özbekistanın tarkanı " diye tanımlanıyor. aynı zamanda özbek devlet flarmonisi sanatçısı olan şahsenem, özbekistanda şahsenem kiliçeva olarak tanınıyor.
1991 senesinde özbek film yapımcıları, şahsenemin fotojenik yüzü olduğunu ekranlardan keşfettiler ve ona, sinema film teklifleri yağmaya başladı. iki sinema filminde başrol oynadı ve kendi parçalarını seslendirdi. birincisi "kim deli" isimli kino komedisi, diğeri ise "günah" isimli filmlerdir.
özbekistanda dans öğretmenliği de yapan şahsenemin 60 tane dans öğrencisi vardı. onlara özbek halk müziğini sentezleyerek, özel koreografilerle dans dersleri verdi; ve dans öğrencilerine bir çok konserlerde sahne aldırdı. yani şahsenem çocuklara karşı büyük bir sevgi taşıyor ve aynı zamanda dans etmeyi de çok seviyor. şahsenem ilk dans eğitimini, annesi sultan paşşa hanım ve büyük ablası zülfiyeden, daha sonra dans hocası doçent doktor polat rahmanav tarafından aldı.
akacak kan damarda durmaz misali şahsenemde özbekistanda başarıdan başarıya koşup, hergün adının ününü biraz daha arttırdıktan sonra özbek kalıplarının dışına, yurtdışına açılmaya karar verdi. ve bundan dolayı özbekistandaki bir çok sinema projesini dondurdu. çünkü, şahsenem türkiyeye yerleşti. ve bir gün sinema ile ilgili projelerini (özellikle tarihi film projelerini) hayata geçireceğini biliyor.
1992 yılında konser turnesi için türkiyeye gelen şahsenem, burada 20 tane konser verdi. ve turne sırasında türkiyede kalma kararı aldı. bir ülkenin zirveye çıkan sanatçısı olarak, yurtdışına çıktıktan sonra şahsenem için ikinci bir hayat başladı. bu yeni yaşamında 4 sene şarkı söylemeden bir hayat mücadelesi verdi. yani yeni bir hayat okulu okudu. türkiyede uzun süre kalabilmek ve vatandaşlık hakkını alabilmek için büyük bir savaştı bu hayat okulu. türk halkını, kültürünü, geleneklerini yakından tanımak için bir kaç yıl boyunca tezgahtarlıktan, terziliğe, çaycılıktan, tercümanlığa, sekreterliğe kadar, kendi mesleği olmayan bir çok işte çalıştı; ama severek çalıştı. çünkü şahsenemin bir amacı vardı. türk insanını tanımak için tükiyedeki türkler gibi yaşaman gerekiyordu.
ve şahsenem bu konu ile ilgili :"türkiyede müzik yapmak istiyorsan ilk önce türki insanını yaşaman gereklidir" der. işte, şahsenemin başarısının sırrı buydu.
1997de ilk albümü olan seyyah ile türk müzik dünyasındaki yerini aldı. özbek yöresine ait takıları, kendine özgü giyim tarzı ile türk halkına özlediği duyguları getiren şahsenem, onların özlemini şarkılarıyla dindirdi. biranda sesi, yorumu ve güzelliği ile türk halkının sonsuz sevgisini kazandı. kaset satışları ile büyük bir başarı elde etti. gözyaşlarım anlatır, o bu gece gelecek, nar tanem, seyyah... vb. parçaları hala dillerden düşmeyen parçalar olmuştur.
3 yıl aradan sonra 2000 yılında, ikinci albümü efsane aşk ile yine sevenleriyle buluşmuş ve artık onların gönlünde ölümsüzleşmiştir.
halen müzik çalışmalarını türkiyede sürdüren şahsenem, üçüncü albümünün çalışmalarına devam etmektedir.
sahsenem.net
gelmeyi çok istediğim halde büyük bir aksilik dolayısıyla maalesef katılamadığım zirve.
(bkz: ah o gemide bende olsaydım )
(bkz: ah o gemide bende olsaydım )
online uyeler
max (2. nesil bilgic) *
shire (2. nesil bilgic) *
armour (guide) *
jane doe (4. nesil bilgic) *
hallucinogen (4. nesil bilgic) *
cicom (4. nesil bilgic) *
taklamakan (4. nesil bilgic)*
max (2. nesil bilgic) *
shire (2. nesil bilgic) *
armour (guide) *
jane doe (4. nesil bilgic) *
hallucinogen (4. nesil bilgic) *
cicom (4. nesil bilgic) *
taklamakan (4. nesil bilgic)*
aptal;
bir alman, bir ingiliz, bir laz barda oturmuş bir yandan içip, bir yandan karılarının aptallığı konusunda sohbet ediyorlarmış. alman demiş ki:
_"benim karım helga o kadar aptal ki geçen gün ucuzluk var diye marketten 300 mark’lik et almış, halbuki bir buzdolabımız bile yok!" ingiliz gülmüş:
_"o da birşey mi?" demis,
_"benim karım elizabeth daha da aptal. babası çok zengindir, geçen hafta kendisine 6000 pound’a araba aldırdı, ama kullanmayı bilmez." laz atlamış:
_ "ula uşaklar, siz ne diyorsunuz" demiş,
_"benim karım fadime hepsinden aptal. bodrum’a iki haftalık tatile gidiyor. dün bavulunu yaparken gördüm, 400 tane prezarvatif almış, halbuki çükü bile yok!"
bir alman, bir ingiliz, bir laz barda oturmuş bir yandan içip, bir yandan karılarının aptallığı konusunda sohbet ediyorlarmış. alman demiş ki:
_"benim karım helga o kadar aptal ki geçen gün ucuzluk var diye marketten 300 mark’lik et almış, halbuki bir buzdolabımız bile yok!" ingiliz gülmüş:
_"o da birşey mi?" demis,
_"benim karım elizabeth daha da aptal. babası çok zengindir, geçen hafta kendisine 6000 pound’a araba aldırdı, ama kullanmayı bilmez." laz atlamış:
_ "ula uşaklar, siz ne diyorsunuz" demiş,
_"benim karım fadime hepsinden aptal. bodrum’a iki haftalık tatile gidiyor. dün bavulunu yaparken gördüm, 400 tane prezarvatif almış, halbuki çükü bile yok!"
canım ablacığım ;
halukla birbirimizi görür görmez aşık olduk... haluk hem yakışıklı
bir cocuk hem de kırmızı bmwsi var. beni ailesiyle tanıştırmak
için evine götürdü. fakat evde kimsecikler yoktu. bana :
- şimdi gelirler, beklerken birer bardak kola içelim
dedi. haluk kendi kolasını içer içmez uyumaya başladı. o kadar itip kaktım ama uyanmadı.
ablacığım;
sevdigim erkek acaba hasta falan mı? evlenmem de bir mani var mı?
rumuz:bedriye
güzin ablanın cevabı:
- benim sevgili yavrum, anan seni kadir gecesi doğurmuş....
halukla birbirimizi görür görmez aşık olduk... haluk hem yakışıklı
bir cocuk hem de kırmızı bmwsi var. beni ailesiyle tanıştırmak
için evine götürdü. fakat evde kimsecikler yoktu. bana :
- şimdi gelirler, beklerken birer bardak kola içelim
dedi. haluk kendi kolasını içer içmez uyumaya başladı. o kadar itip kaktım ama uyanmadı.
ablacığım;
sevdigim erkek acaba hasta falan mı? evlenmem de bir mani var mı?
rumuz:bedriye
güzin ablanın cevabı:
- benim sevgili yavrum, anan seni kadir gecesi doğurmuş....
1970 yılında istanbulda doğdu..ilk ve orta öğrenimini yine istanbulda tamamladı.1990 yılında girdiği mimar sinan üniversitesi güzel sanatlar fakültesi tekstil bölümünden 1998 yılında mezun oldu.
küçük bir çocukken müzik düşünmeye,lise yıllarında ise akustik gitar çalmaya başladı.ve bu yıllarda bir çok gece kulubünde sahne çalışmaları yaptı...
1998de çıkan "9da9" adlı albümde yer alan pop-rock tarzındaki "ben ölmeden önce" isimli parçasıyla müzik otoritelerinin dikkatini çkemeyi başardı...
müzik dünyasında büyük ilgi gören parçaya ömer faruk sorak yönetmenliğinde,başarılı ışık oyunlarının kullanıldığı bir klip çekildi...
bu klipte en az parça kadar ilgi gördü ve fatih erdemci sözü ve müziği kendisine ait olan bu parçası ile televizyon ve radyoların listelerinde üst sıralarda yer almayı başardı..
bir parçasıyla 1998 yılında çok büyük bir başarıya imza atan fatih erdemci,daha sonra da 10 parçadan oluşan "yaşamak zor"adlı solo albümü ile sevenleriyle buluştu.
tamamının söz ve müziği kendisine ait olan albümün süpervizörlüğünü;tansel doğanay yaptı..
albümünün ilk klibi ise hakan yonat yönetmenliğinde "suçum değil" adlı parçaya çekilmiştir...
anatolianrock.com
küçük bir çocukken müzik düşünmeye,lise yıllarında ise akustik gitar çalmaya başladı.ve bu yıllarda bir çok gece kulubünde sahne çalışmaları yaptı...
1998de çıkan "9da9" adlı albümde yer alan pop-rock tarzındaki "ben ölmeden önce" isimli parçasıyla müzik otoritelerinin dikkatini çkemeyi başardı...
müzik dünyasında büyük ilgi gören parçaya ömer faruk sorak yönetmenliğinde,başarılı ışık oyunlarının kullanıldığı bir klip çekildi...
bu klipte en az parça kadar ilgi gördü ve fatih erdemci sözü ve müziği kendisine ait olan bu parçası ile televizyon ve radyoların listelerinde üst sıralarda yer almayı başardı..
bir parçasıyla 1998 yılında çok büyük bir başarıya imza atan fatih erdemci,daha sonra da 10 parçadan oluşan "yaşamak zor"adlı solo albümü ile sevenleriyle buluştu.
tamamının söz ve müziği kendisine ait olan albümün süpervizörlüğünü;tansel doğanay yaptı..
albümünün ilk klibi ise hakan yonat yönetmenliğinde "suçum değil" adlı parçaya çekilmiştir...
anatolianrock.com
sözlükte olmadığın zamanlarda kendini yalnız, bir şeyler eksikmiş gibi hissetmektir.
(bkz: sözlük sen benim herşeyimsin len )
(bkz: sözlük sen benim herşeyimsin len )
glasgowlu 4 iskoç gençten oluşan travis, 1990 yılında kurulmuş bir grup. 1996 yılına kadar çalışmalarını glasgowda sürdüren grup o yıl stratejik bir karar alıp müziğin başkenti londraya taşınıyor. grubun basçısı douglas payne "devamlı yağmur yağdığı için içerde durmak ve yapacak ilginç bir şeyler bulmak zorundasınız. oturup gitar çalmaktan daha ilginç bir şey ise yoktur" diyerek iskoçyanın yağmurlu havasının müziğe başlamalarında çok önemli bir etken olduğunu söylüyor.
1996 yılı sonbaharında kendi çabalarıyla "all i wanna do is rock" isimli bir ep yayımlayan grup, 1997de "u16 girls" isimli bir single yayımlar. birkaç ay sonra da ilk albümleri "good feeling" yayımlanır. albüm "happy" ve "tied to the nineties" isimli iki hit şarkı barındırmasına, ingiltere albümler listesinde ilk ona girmesine ve müzik eleştirmenlerinden övgü almasına rağmen beklenen başarıya ulaşmaz.
travis ikinci albümleri için radioheadin artık bir efsane haline gelen ve birlikte çalıştığı her gruba sınıf atlattıran yapımcısı nigel godrich ile çalışır. bu arada manic street preachers yapımcısı mike hedges de yapımcı olarak kadroda. aylarca süren ve altı ayrı stüdyoda yapılan kayıtların sonucu çok parlak olur; ikinci albüm "the man who" iki buçuk milyon kopya satar, ingiltere albümler listesinin ilk onunda bir yıldan fazla kalır, yıl sonu değerlendirmelerinde bir çok müzik dergisi tarafından yılın en iyi albümleri listelerine alınır ve son olarak the brits 2000de en iyi albüm ve en iyi grup ödülleri gelir. eee ne var yani bizim ülkemizde de bu kadar satanlar var dediğinizi duyar gibi oluyorum. evet doğru ve bu da ülkemizde iyi bir albümle ne kadar para kazanılabileceğini gösteriyor. peki ama kaliteden ödün vermeden çok satmanın sırrı nedir acaba?
günümüzde hemen herkesin yaptığı gibi konuya radiohead ile girmek gerekiyor. radiohead 1997de yayımladığı "ok computer" isimli üçüncü albümleriyle doksanlı yılların en iyi albümlerinden birini yapmakla kalmamış, aynı zamanda birçok grup ve müzisyen için bir referans, örnek alınacak bir çıkış noktası oluşturmuştu. öncelikle aynen radiohead gibi travis de sessiz çoğunluğun insan ilişkilerinde yaşadığı sorunlara eğiliyor. popüler olabilecek özelikleri olmadığı için hep ikinci planda kalan, iletişim kurmakta zorlanan, yüksek teknoloji dünyasında giderek yalnızlaşan, yabancılaşan, başarısızlıkları ve yetersizlikleri nedeniyle yavaş yavaş kendinden nefret etmeye başlayan, hayata küsen, içinde biriken öfkeyle çevresindekilere -amerikan deyimiyle- "hepinizin canı cehenneme !" diyebilmek için yanıp tutuşan insanlar. bu durum traviste en çok albümün hit şarkısı "why does it always rain on me?"de yer alan "i cant stand myself (kendime dayanamıyorum)" dizesinde ve yine albümün son ve gizli şarkısı "blue flashing light"da yer alan "your friends are all out ... they never called you (arkadaşlarının hepsi dışarıda ... seni asla aramadılar)" dizesinde daha da belirginleşiyor.aynı hava albümün üçüncü şarkısı "as you are"da da var.
travistr.com
1996 yılı sonbaharında kendi çabalarıyla "all i wanna do is rock" isimli bir ep yayımlayan grup, 1997de "u16 girls" isimli bir single yayımlar. birkaç ay sonra da ilk albümleri "good feeling" yayımlanır. albüm "happy" ve "tied to the nineties" isimli iki hit şarkı barındırmasına, ingiltere albümler listesinde ilk ona girmesine ve müzik eleştirmenlerinden övgü almasına rağmen beklenen başarıya ulaşmaz.
travis ikinci albümleri için radioheadin artık bir efsane haline gelen ve birlikte çalıştığı her gruba sınıf atlattıran yapımcısı nigel godrich ile çalışır. bu arada manic street preachers yapımcısı mike hedges de yapımcı olarak kadroda. aylarca süren ve altı ayrı stüdyoda yapılan kayıtların sonucu çok parlak olur; ikinci albüm "the man who" iki buçuk milyon kopya satar, ingiltere albümler listesinin ilk onunda bir yıldan fazla kalır, yıl sonu değerlendirmelerinde bir çok müzik dergisi tarafından yılın en iyi albümleri listelerine alınır ve son olarak the brits 2000de en iyi albüm ve en iyi grup ödülleri gelir. eee ne var yani bizim ülkemizde de bu kadar satanlar var dediğinizi duyar gibi oluyorum. evet doğru ve bu da ülkemizde iyi bir albümle ne kadar para kazanılabileceğini gösteriyor. peki ama kaliteden ödün vermeden çok satmanın sırrı nedir acaba?
günümüzde hemen herkesin yaptığı gibi konuya radiohead ile girmek gerekiyor. radiohead 1997de yayımladığı "ok computer" isimli üçüncü albümleriyle doksanlı yılların en iyi albümlerinden birini yapmakla kalmamış, aynı zamanda birçok grup ve müzisyen için bir referans, örnek alınacak bir çıkış noktası oluşturmuştu. öncelikle aynen radiohead gibi travis de sessiz çoğunluğun insan ilişkilerinde yaşadığı sorunlara eğiliyor. popüler olabilecek özelikleri olmadığı için hep ikinci planda kalan, iletişim kurmakta zorlanan, yüksek teknoloji dünyasında giderek yalnızlaşan, yabancılaşan, başarısızlıkları ve yetersizlikleri nedeniyle yavaş yavaş kendinden nefret etmeye başlayan, hayata küsen, içinde biriken öfkeyle çevresindekilere -amerikan deyimiyle- "hepinizin canı cehenneme !" diyebilmek için yanıp tutuşan insanlar. bu durum traviste en çok albümün hit şarkısı "why does it always rain on me?"de yer alan "i cant stand myself (kendime dayanamıyorum)" dizesinde ve yine albümün son ve gizli şarkısı "blue flashing light"da yer alan "your friends are all out ... they never called you (arkadaşlarının hepsi dışarıda ... seni asla aramadılar)" dizesinde daha da belirginleşiyor.aynı hava albümün üçüncü şarkısı "as you are"da da var.
travistr.com
1980 yılında ankara’da doğdu. erzincan kökenli olan sanatçı, ilk adımını küçük yaşta bağlama çalarak attı. ilkokulda katıldığı bir müzik yarışmasında birinci olarak devlet bakanlığı’ndan ödül aldı.
orta ve lise eğitimini ankara’da tamamladıktan sonra i.t.ü türk musikisi develetkonservatuarı t.h.m ses eğitim bölümü’nü kazanarak profesyonel müzik eğitimine başladı.halen eğitimine devam ediyor. 1999’da ulus müzik’ten çıkan "destanlaşan türküler" albümü için zara ile düet yaptı. albümden sonra "bir fırtına tuttu bizi" türküsüne geniş bir hayran kitlesine ulaştı.
2005 yılın’da zara’nın "zamanı geldi" albümünün zara ile paylaşan sanatçı; 2006’da gaye aksu "ilk adım "ibrahim erkal "yüreğinden öpüyorum gülüm’ün "albüm yönetmenliğini başarıyla üstlendi.
ekrem düzgünoğlu, sadece solist olarak değil, müzisyenlik ve bestekarlık kimliğiyle de dinleyenlerin takdirini kazandı.ilk solo albümü "karanlıktan güneşe" ile temmuz 2007’de müzik dünyasındaki yerini alıyor.
ekremdüzgünoglu.com
orta ve lise eğitimini ankara’da tamamladıktan sonra i.t.ü türk musikisi develetkonservatuarı t.h.m ses eğitim bölümü’nü kazanarak profesyonel müzik eğitimine başladı.halen eğitimine devam ediyor. 1999’da ulus müzik’ten çıkan "destanlaşan türküler" albümü için zara ile düet yaptı. albümden sonra "bir fırtına tuttu bizi" türküsüne geniş bir hayran kitlesine ulaştı.
2005 yılın’da zara’nın "zamanı geldi" albümünün zara ile paylaşan sanatçı; 2006’da gaye aksu "ilk adım "ibrahim erkal "yüreğinden öpüyorum gülüm’ün "albüm yönetmenliğini başarıyla üstlendi.
ekrem düzgünoğlu, sadece solist olarak değil, müzisyenlik ve bestekarlık kimliğiyle de dinleyenlerin takdirini kazandı.ilk solo albümü "karanlıktan güneşe" ile temmuz 2007’de müzik dünyasındaki yerini alıyor.
ekremdüzgünoglu.com
emret komutanım dizisinden de tanıdığımız sarp leventoğlu nun başrol oynadığı ilginç dizi.
ilgiç enrtyler giren ve enrtylerini beğenerek okuduğum bilgiç.
oy kullanmayan vatandaşlara para cezası verileceği duyurulan ve cumhurbaşkanı’nı halkmı şeçsin adı altında yapılan seçimdir.
yaratıcılığın yüceliğine inanmış üç kardeş... onur, haldun ve feridun hürel... kısaca 3 hürel...
henüz ilk gençlik yıllarında içlerine, yüreklerinin gizli kalmış kuytularına bir kor gibi düşen sanat ateşinin dürtüsüyle inanılmaz serüvenlerle dolu bir yolculuğa çıktılar. 1966 yılında ilk gruplarını kurdular: "istanbul dörtlüsü"
daha sonra, üç kardeş kendileri aralarında bir grup kurmaya hazırlanırlar ve haldun trampet (vurmalı sazları), onur absgitar ve feridun gitar çalacak şekilde bir iş bölümü yaparlar. fakat, sürekli grup değiştirmek zorunda kalırlar, değişik kişilerle birlikte çalarlar çünkü henüz lisededirler ve bir gitarları yoktur.
1970 yılında ilk 45likleri ve ölüm / şeytan bunun neresinde yayınlanır, bu ilk plak yollarının da açılması demektir. bu plak tutulunca ardı sıra 45likler yayınlanmaya başlar.
1972 gelindiğinde artık iyice kendini tanıtan grup çalışmalarının meyvesini görür: üç hürel artık grup listelerinde bir numaradır.
daha sonra 45liklerdeki parçalarını topladıkları longplay türkiyenin ilk altın long play ödülünü alır. grup artık listelerin değişmez birincisidir ta ki 1975te onurun kısa dönem askerliği, 1977de ise haldun ve feridunun askere gitmesi ile müziğe iki yıl ara vermek zorunda kalırlar. bu süre içerisinde müzik piyasasında kaset furyası ortaya çıkmıştır ve birçok firma iflasa sürüklenir.
grup askerden dönünce bu olumsuzluklardan etkilenirler ve o dönemin modası olan gazinolarda sahne almak yerine, çizgilerinden ödün vermemek adına sahneyi bırakmaya karar verirler.
3 hüreli bütün türk gruplarindan ayiran en önemli özellik, sadece kendi beste ve sözlerini çalip söyleyen ilk grup olusudur. 3 hürel, herhangi bir yabanci besteyi kullanmadi. türkülerden uyarlama, düzenleme yapmadi. 3 hürelin müziginde 3 karakteristik özellikten söz etmek mümkündür:
1-) 3 hürel, özellikle ritmleriyle özgünlesti. anadolunun ritmlerinden yola çikarak çok degisik sentezlere ulasti. haldun hürel özel olarak, degisik tonlarda, büyük ölçekli darbukalar yaptirdi, bunlari bateriyle birlestirerek yeni bir vurmali çalgilar grubu üretti. ayrica tef, kasik, köy davulu, çan, bongo gibi sazlari da kullandi.
2-) feridun hürel de dünyada ilk kez, dogu kültürünün bir enstrümaniyla (baglama), bati kültürünün bir enstrümanini (elektro gitar) ayni gövdede birlestirerek çift sapli "elektro saz-gitar"i üretti. bu enstrümanla yeni ve farkli bir saz tinisi elde etmenin yani sira, konserlerde ayni parçada hem saz, hem de gitari kullanma kolayligi sagladi. anadolu ritm ve ezgileri, haldunun vurmali sazlari ve feridunun saz-gitari, 3 hürelin soundunun karakteristik ögelerini olusturdu.
3-) 3 hürel, sarki sözlerinde de genellikle ask acisi, ayrilik, ölüm gibi hüzünlü temalari isledi. besteler, bir iki istisna disinda hep minör tonlarda yazildi. feridun hürel bu konuda; "sanat için ya da halk için degil, kendim için, kendi duygularimi anlatmak, aktarmak için sarkilar yazdim. genellikle üzgün ve kirgin oldugum zamanlarda beste yapmak geliyordu içimden. bu yüzden de sarkilarimin konulari hep hüzünlü ve aci oldu..." yorumunu yapmaktadir.
"efsane...yeniden". son yıllarda eski tüfek sanatçıların tekrar müziğe dönmesi grupta da böyle bir dönüşü gündeme getirir. fakat, feridun buna karşıdır, ona göre efsane olduğu gibi kalmalı, onlara dokunulmamalıdır. haluk levente verdikleri sevenler ağlarmış adlı parçanın çok sevilmesi ve ada müzikin kendilerine diskotürü satın aldığını ve yeniden onlarla çalışmak istediğini söylemesi üç hürelin görüşlerini değiştirmesine neden olur. böylece "efsane...yeniden" albümü çıkar.
anatolianrock.com
henüz ilk gençlik yıllarında içlerine, yüreklerinin gizli kalmış kuytularına bir kor gibi düşen sanat ateşinin dürtüsüyle inanılmaz serüvenlerle dolu bir yolculuğa çıktılar. 1966 yılında ilk gruplarını kurdular: "istanbul dörtlüsü"
daha sonra, üç kardeş kendileri aralarında bir grup kurmaya hazırlanırlar ve haldun trampet (vurmalı sazları), onur absgitar ve feridun gitar çalacak şekilde bir iş bölümü yaparlar. fakat, sürekli grup değiştirmek zorunda kalırlar, değişik kişilerle birlikte çalarlar çünkü henüz lisededirler ve bir gitarları yoktur.
1970 yılında ilk 45likleri ve ölüm / şeytan bunun neresinde yayınlanır, bu ilk plak yollarının da açılması demektir. bu plak tutulunca ardı sıra 45likler yayınlanmaya başlar.
1972 gelindiğinde artık iyice kendini tanıtan grup çalışmalarının meyvesini görür: üç hürel artık grup listelerinde bir numaradır.
daha sonra 45liklerdeki parçalarını topladıkları longplay türkiyenin ilk altın long play ödülünü alır. grup artık listelerin değişmez birincisidir ta ki 1975te onurun kısa dönem askerliği, 1977de ise haldun ve feridunun askere gitmesi ile müziğe iki yıl ara vermek zorunda kalırlar. bu süre içerisinde müzik piyasasında kaset furyası ortaya çıkmıştır ve birçok firma iflasa sürüklenir.
grup askerden dönünce bu olumsuzluklardan etkilenirler ve o dönemin modası olan gazinolarda sahne almak yerine, çizgilerinden ödün vermemek adına sahneyi bırakmaya karar verirler.
3 hüreli bütün türk gruplarindan ayiran en önemli özellik, sadece kendi beste ve sözlerini çalip söyleyen ilk grup olusudur. 3 hürel, herhangi bir yabanci besteyi kullanmadi. türkülerden uyarlama, düzenleme yapmadi. 3 hürelin müziginde 3 karakteristik özellikten söz etmek mümkündür:
1-) 3 hürel, özellikle ritmleriyle özgünlesti. anadolunun ritmlerinden yola çikarak çok degisik sentezlere ulasti. haldun hürel özel olarak, degisik tonlarda, büyük ölçekli darbukalar yaptirdi, bunlari bateriyle birlestirerek yeni bir vurmali çalgilar grubu üretti. ayrica tef, kasik, köy davulu, çan, bongo gibi sazlari da kullandi.
2-) feridun hürel de dünyada ilk kez, dogu kültürünün bir enstrümaniyla (baglama), bati kültürünün bir enstrümanini (elektro gitar) ayni gövdede birlestirerek çift sapli "elektro saz-gitar"i üretti. bu enstrümanla yeni ve farkli bir saz tinisi elde etmenin yani sira, konserlerde ayni parçada hem saz, hem de gitari kullanma kolayligi sagladi. anadolu ritm ve ezgileri, haldunun vurmali sazlari ve feridunun saz-gitari, 3 hürelin soundunun karakteristik ögelerini olusturdu.
3-) 3 hürel, sarki sözlerinde de genellikle ask acisi, ayrilik, ölüm gibi hüzünlü temalari isledi. besteler, bir iki istisna disinda hep minör tonlarda yazildi. feridun hürel bu konuda; "sanat için ya da halk için degil, kendim için, kendi duygularimi anlatmak, aktarmak için sarkilar yazdim. genellikle üzgün ve kirgin oldugum zamanlarda beste yapmak geliyordu içimden. bu yüzden de sarkilarimin konulari hep hüzünlü ve aci oldu..." yorumunu yapmaktadir.
"efsane...yeniden". son yıllarda eski tüfek sanatçıların tekrar müziğe dönmesi grupta da böyle bir dönüşü gündeme getirir. fakat, feridun buna karşıdır, ona göre efsane olduğu gibi kalmalı, onlara dokunulmamalıdır. haluk levente verdikleri sevenler ağlarmış adlı parçanın çok sevilmesi ve ada müzikin kendilerine diskotürü satın aldığını ve yeniden onlarla çalışmak istediğini söylemesi üç hürelin görüşlerini değiştirmesine neden olur. böylece "efsane...yeniden" albümü çıkar.
anatolianrock.com
29 aralık 1950’de gaziantep’te doğdu. edip akbayram’ın yoksulluk içinde geçen çocukluğunda ki en önemli olay şüphesiz geçirdiği çocuk felcidir. edip akbayram çocukluğu ile ilgili olarak şunları söylüyor:"’çocukluğumla ilgili yılları ne zaman hatırlasam, hep yüreğim sızlar. gaziantep’te soyadım gibi ama pek ak olmayan bir bayram arifesinde dünyaya gelmişim. henüz 9 aylıkken de çocuk felcine yakalanmışım. bu zalim hastalık yemiş bitirmiş beni. çocukken akranlarım top peşinde koştururken, ben kenarda oturur izlerdim onları. heves ederdim onlar gibi koşmaya, oynamaya. rüyalarımda koşardım hep. öylesine bir hüzündür ki bu, anlatılır gibi değildir. ancak yaşanması gerekir. bazen düşünüyorum da, sesimin yanıklığı o yıllardan gelmiş olmalı. bağrı yanık büyümem ondan olmalı."
gaziantep’ten sonra adana ikinci adresi olur, edip akbayram’ın. kurduğu orkestrayla ilk sahnesine çıktığı kenttir orası. ve anıları da çoktur güney’in bu sımsıcak kentiyle ilgili. "adana’da selahattin bey’in beyaz saray adlı bir gazinosu vardı. güney’in en iddialı gazinosuydu. orada dans müziği yapardık. gece program sonrasında çorba içerdik. ama enteresan bir ekiptik biz. mesela, komi hasan bora’ydı ve çorbalarımızı o getirirdi. program sunucusu mesut mertcan’dı. çorbaları içerken herkes hayallerini yaşatırdı coşkuyla. ben bir gün çok iyi bir şarkıcı olacağımı söylerdim. mesut, bu ülkenin en iyi spikerleri arasına nasıl gireceğini anlatırdı. hasan bora da eğlence dünyasının kralı olacağını iddia ederdi. şimdi düşünüyorum da, demek ki üçümüz de inanmıştık ve yüreğimizi ortaya koyduğumuz için de hedeflerimize ulaşmıştık."
akbayram yoksulluk içinde geçen bir çocukluktan sonra, gaziantep’te liseyi bitirip kapağı istanbul’a attığında yıl 1968’di. liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun eğitimini almak için üniversite sınavlarına girer ve diş hekimliğini kazanır: "özürlü olduğum için hep doktor olmak istedim küçükten beri. anam da öyle derdi ’doktor ol oğlum’.öyle ya, doktor olup ayağımı tedavi edecektim. sonra diş hekimliği fakültesini kazandım. ne var ki, müzik ağır bastı sonra. zaten diş hekimi olsaydım, babamın bana muayenehane açacak parası yoktu ki!".
anadolu pop, müziğimizde 60’ların sonunda başlayıp 70’li yıllar boyunca etkisini duyuran güçlü bir dalgaydı. edip akbayram, böyle bir dönemde girdi müzik piyasasına. lisede kurdukları orkestrada pir sultan’ın, karacaoğlan’ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylemişlerdi. ilk plağını da lise yıllarında yaptı: ‘‘kendim ettim kendim buldum.’’ ilk plağını çıkardığı grubun adı siyah örümcekler’di. plakta zaten "siyah örümcekler-gaziantep orkestrası" ve "edip albayrak ve siyah örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.(aziz plak-15)
1972 yılında aşık veysel’in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan ’kükredi çimenler’le, günaydın gazetesinin yeniden düzenlemeye başladığı ’altın mikrofon’ yarışmasıyla yurtçapında üne kavuşur. ’aldırma gönül’ ve ’eşkiya dünyaya hükümdar olmaz’ adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcut...
1974’te dostlar orkestrası’nı kurdu ve anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. özellikle 70’li yıllarda yaşanan sağ-sol çatışmalarında da hedef alınan isimlerden biriydi edip akbayram. yaşadığı ölüm tehlikelerinden bazılarını şöyle anlatıyor: "1978’in izmir fuarı’nda ekiciöver’de çıkıyordum sahneye. kadromuzda aşık mahsuni de vardı. o dönem sağ sol çatışmalarının yaşandığı, kan döküldüğü bir dönem. bazı kesimler de, bizim komünizm propagandası yaptığımızı iddia ediyordu. oysa ben hep barıştan ve sevgiden yana oldum. derken, fuarın son günü bize bir ihbar geldi. ’aman bu akşam sahnede konuştuğunuza dikkat edin, en ufak bir laf ederseniz tutuklanabilirsiniz. izleneceksiniz, ona göre’ dediler. ben de mahsuni babaya anlattım durumu. ben çıktım, programımı yaptım ve sahneden indim. benden sonra mahsuni şerif çıktı ’dumanlı dumanlı oy bizim eller’i okudu ve ağzından şu kelimeler döküldü:
’çok yakında gidecek bu it oğlu itler!’
kıyamet koptu tabii. bizi gazinonun arka kapısından kaçırdılar. bir baktım ki, bornova dağlarından kaçıyoruz. mahsuni şerif, düşüncelerini, sonunda ölüm olsa bile söyleyen, yürekli bir ozandır.’
yıl; 1979’du. dönemin başbakan yardımcısı da bülent ecevit’ti. sezen aksu, ben, tülay, hale hanzade, bir anadolu turnesindeyiz. antakya’nın reyhanlı’sıydayız. osman diper, öylesine ilginç bir konser mekanı düzenlemiş ki, müthiş. konser vereceğimiz salon, ülkü ocakları’nın altında. hayırlısı dedik. içerisi ağzına kadar doldu. ama hepimiz de tedirginiz. farklı bir seyirci topluluğu gibi geldi bize. sahneye çıkan ’yaylalar’ı okuyor. ben ’kıymayın efendiler’ adlı şarkımla sahneye çıktım ki, ortalık karıştı. ’edip’i bize verin’ diye bağırıyorlar. sahneye hücum başladı ve ben bir anda osman diper’i gördüm. iri yarı bir adamdır o. beni ensemden tuttuğu gibi kulise uçurdu. orada bıraksa, linç edileceğim. benim yerime hemen sezen aksu fırladı sahneye. sezen, orhan gencebay’ın şarkısını okumaya başladı; ’sevenlerin sağı solu belli olmaz’. tabii millet oturmuyor ki yerine. sonunda sezen aksu da kaçtı içeriye. ve hepimiz içerde mahsur kaldık. bu arada dışardaki azgın kalabalık içeri girmek için ha bire kapılara yükleniyorlar. bir ara ateşe vermeye karar vermişler. tıpkı sıvas’taki madımak oteli faciası gibi bir facia olacak. ancak askeriyeye haber verilince, asker geldi ve bizi kurtardı. kısacası, sezen aksu’yla beni linç edip yakacaklardı. ben bu olayı bülent ecevit’e yazdım ve daha sonra öğrendim ki, bizim can güvenliğimizi korumakla görevli olan memurlar görevden alınmışlar."
80’ler edip akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. arabesk okumasını istediler, büyük paralar teklif ettiler. reddetti. sesi soluğu duyulmaz oldu müzik piyasasında. 1981-88 arasında bestelerinin trt’de çalınması yasaklandı. o günler hakkında şöyle diyor edip akbayram: "bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. zaten 12 eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980’den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. zor yıllardı o yıllar. kimse bana iş vermedi. karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar. oysa sonra ki yıllarda ebru gündeş ’aldırma gönül’ü; nükhet duru, nazım hikmet’i; soner arıca da mahsuni şerif’in şarkılarını okudu. onlara bir şey olmadı. ama trt yıllar yılı beni yasakladı. oysa şimdi aynı trt’de, yasaklanan türkülerimi okuyabiliyorum. ah o yasaklar. yalnız sanatçılara değil, bu ülkeye de çok zarar verdi."
ama 90’ların ortasından itibaren, özellikle ‘‘türküler yanmaz’’ albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. can yücel’in, oktay rifat’ın, ahmed arif’in, vedat türkali’nin yapıtlarından bestelenen şarkılar vardı bu albümünde.
bir söyleşisinde başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği sorulduğunda şöyle yanıtlıyordu soruyu: ‘‘kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. fikret kızılok ve cem karaca’nın anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. renk ve çizgide tamamen bir edip akbayram olarak geliştirdim. toplumcu müzik yapmak istedim. müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. inançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum.’’
1979 yılında ayten hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden ozan ve türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var...
anatolianrock.com
gaziantep’ten sonra adana ikinci adresi olur, edip akbayram’ın. kurduğu orkestrayla ilk sahnesine çıktığı kenttir orası. ve anıları da çoktur güney’in bu sımsıcak kentiyle ilgili. "adana’da selahattin bey’in beyaz saray adlı bir gazinosu vardı. güney’in en iddialı gazinosuydu. orada dans müziği yapardık. gece program sonrasında çorba içerdik. ama enteresan bir ekiptik biz. mesela, komi hasan bora’ydı ve çorbalarımızı o getirirdi. program sunucusu mesut mertcan’dı. çorbaları içerken herkes hayallerini yaşatırdı coşkuyla. ben bir gün çok iyi bir şarkıcı olacağımı söylerdim. mesut, bu ülkenin en iyi spikerleri arasına nasıl gireceğini anlatırdı. hasan bora da eğlence dünyasının kralı olacağını iddia ederdi. şimdi düşünüyorum da, demek ki üçümüz de inanmıştık ve yüreğimizi ortaya koyduğumuz için de hedeflerimize ulaşmıştık."
akbayram yoksulluk içinde geçen bir çocukluktan sonra, gaziantep’te liseyi bitirip kapağı istanbul’a attığında yıl 1968’di. liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun eğitimini almak için üniversite sınavlarına girer ve diş hekimliğini kazanır: "özürlü olduğum için hep doktor olmak istedim küçükten beri. anam da öyle derdi ’doktor ol oğlum’.öyle ya, doktor olup ayağımı tedavi edecektim. sonra diş hekimliği fakültesini kazandım. ne var ki, müzik ağır bastı sonra. zaten diş hekimi olsaydım, babamın bana muayenehane açacak parası yoktu ki!".
anadolu pop, müziğimizde 60’ların sonunda başlayıp 70’li yıllar boyunca etkisini duyuran güçlü bir dalgaydı. edip akbayram, böyle bir dönemde girdi müzik piyasasına. lisede kurdukları orkestrada pir sultan’ın, karacaoğlan’ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylemişlerdi. ilk plağını da lise yıllarında yaptı: ‘‘kendim ettim kendim buldum.’’ ilk plağını çıkardığı grubun adı siyah örümcekler’di. plakta zaten "siyah örümcekler-gaziantep orkestrası" ve "edip albayrak ve siyah örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı.(aziz plak-15)
1972 yılında aşık veysel’in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan ’kükredi çimenler’le, günaydın gazetesinin yeniden düzenlemeye başladığı ’altın mikrofon’ yarışmasıyla yurtçapında üne kavuşur. ’aldırma gönül’ ve ’eşkiya dünyaya hükümdar olmaz’ adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcut...
1974’te dostlar orkestrası’nı kurdu ve anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu. özellikle 70’li yıllarda yaşanan sağ-sol çatışmalarında da hedef alınan isimlerden biriydi edip akbayram. yaşadığı ölüm tehlikelerinden bazılarını şöyle anlatıyor: "1978’in izmir fuarı’nda ekiciöver’de çıkıyordum sahneye. kadromuzda aşık mahsuni de vardı. o dönem sağ sol çatışmalarının yaşandığı, kan döküldüğü bir dönem. bazı kesimler de, bizim komünizm propagandası yaptığımızı iddia ediyordu. oysa ben hep barıştan ve sevgiden yana oldum. derken, fuarın son günü bize bir ihbar geldi. ’aman bu akşam sahnede konuştuğunuza dikkat edin, en ufak bir laf ederseniz tutuklanabilirsiniz. izleneceksiniz, ona göre’ dediler. ben de mahsuni babaya anlattım durumu. ben çıktım, programımı yaptım ve sahneden indim. benden sonra mahsuni şerif çıktı ’dumanlı dumanlı oy bizim eller’i okudu ve ağzından şu kelimeler döküldü:
’çok yakında gidecek bu it oğlu itler!’
kıyamet koptu tabii. bizi gazinonun arka kapısından kaçırdılar. bir baktım ki, bornova dağlarından kaçıyoruz. mahsuni şerif, düşüncelerini, sonunda ölüm olsa bile söyleyen, yürekli bir ozandır.’
yıl; 1979’du. dönemin başbakan yardımcısı da bülent ecevit’ti. sezen aksu, ben, tülay, hale hanzade, bir anadolu turnesindeyiz. antakya’nın reyhanlı’sıydayız. osman diper, öylesine ilginç bir konser mekanı düzenlemiş ki, müthiş. konser vereceğimiz salon, ülkü ocakları’nın altında. hayırlısı dedik. içerisi ağzına kadar doldu. ama hepimiz de tedirginiz. farklı bir seyirci topluluğu gibi geldi bize. sahneye çıkan ’yaylalar’ı okuyor. ben ’kıymayın efendiler’ adlı şarkımla sahneye çıktım ki, ortalık karıştı. ’edip’i bize verin’ diye bağırıyorlar. sahneye hücum başladı ve ben bir anda osman diper’i gördüm. iri yarı bir adamdır o. beni ensemden tuttuğu gibi kulise uçurdu. orada bıraksa, linç edileceğim. benim yerime hemen sezen aksu fırladı sahneye. sezen, orhan gencebay’ın şarkısını okumaya başladı; ’sevenlerin sağı solu belli olmaz’. tabii millet oturmuyor ki yerine. sonunda sezen aksu da kaçtı içeriye. ve hepimiz içerde mahsur kaldık. bu arada dışardaki azgın kalabalık içeri girmek için ha bire kapılara yükleniyorlar. bir ara ateşe vermeye karar vermişler. tıpkı sıvas’taki madımak oteli faciası gibi bir facia olacak. ancak askeriyeye haber verilince, asker geldi ve bizi kurtardı. kısacası, sezen aksu’yla beni linç edip yakacaklardı. ben bu olayı bülent ecevit’e yazdım ve daha sonra öğrendim ki, bizim can güvenliğimizi korumakla görevli olan memurlar görevden alınmışlar."
80’ler edip akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. arabesk okumasını istediler, büyük paralar teklif ettiler. reddetti. sesi soluğu duyulmaz oldu müzik piyasasında. 1981-88 arasında bestelerinin trt’de çalınması yasaklandı. o günler hakkında şöyle diyor edip akbayram: "bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. zaten 12 eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980’den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. zor yıllardı o yıllar. kimse bana iş vermedi. karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar. oysa sonra ki yıllarda ebru gündeş ’aldırma gönül’ü; nükhet duru, nazım hikmet’i; soner arıca da mahsuni şerif’in şarkılarını okudu. onlara bir şey olmadı. ama trt yıllar yılı beni yasakladı. oysa şimdi aynı trt’de, yasaklanan türkülerimi okuyabiliyorum. ah o yasaklar. yalnız sanatçılara değil, bu ülkeye de çok zarar verdi."
ama 90’ların ortasından itibaren, özellikle ‘‘türküler yanmaz’’ albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. can yücel’in, oktay rifat’ın, ahmed arif’in, vedat türkali’nin yapıtlarından bestelenen şarkılar vardı bu albümünde.
bir söyleşisinde başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği sorulduğunda şöyle yanıtlıyordu soruyu: ‘‘kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. fikret kızılok ve cem karaca’nın anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. renk ve çizgide tamamen bir edip akbayram olarak geliştirdim. toplumcu müzik yapmak istedim. müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. inançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum.’’
1979 yılında ayten hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden ozan ve türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var...
anatolianrock.com
1978 yılında odtü mimarlık öğrencisi derya köroğlu, hacettepe tıp öğrencisi zerrin yaşar ve hacettepe tıp mezunu ve patoloji uzmanı selim atakanın ankarada kurduğu müzik grubu. gruba isim babalığını şair ve yazar yaşar miraç yapmıştır. yeni türkü, sadece yaşar miraçın 1979da nisan-haziran aylarında çıkan edebiyat dergisi değil, ayrıca halk türkülerinin yeniden yorumlanmasına dayanan güney amerika orijinli bir müzik akımıydı. bu akımın dünyadaki temsilciliğini şilili grup inti illimani yapmıştır.
grup elemanlarından zerrin yaşar ve selim atakan 1979-1989 yılları arasında evli kalmışlardır. grup ilk konserini edip akbayram ve dostların alt kadrosunda bulunarak vermiş ve beğenilmiştir. bu yüzden edip akbayramın konseri ertesi güne kalmıştır. grup 1979 yılında ilk albümleri buğdayın türküsünü lp formatında çıkardı. bu albümde sert sol söylem kullanılmıştı ve albüm çok az satmıştı. ayrıca bu albümün dağıtımı 12 eylül darbesinden sonra durdurulmuş ve yakılmıştır. bu yüzden bu albüm bir efsane olmuş ve albümün koleksiyon değerinin yüksek olmasına yol açmıştır. bu arada gruba murat buket, tuğrul bayrak, eftal küçük ve tuncer tezcan katıldı. grubun 2. albümü olan akdeniz akdeniz 1983 yılında çıktı ve grup türkiye çapında tanındı. 1985 yılında çekirdek sanatevi kayıtları ve film müzikleri adlı albümleri çıktı. bu yılın sonunda grupta bağlama çalan opera sanatçısı tuncer tezcan ve grupta buzuki, kemençe ve gitar çalan eftal küçük gruptan ayrıldı. eftal küçük, tolga çandarla "çağdaş türkü" grubunu kurdu.
1986 yılında gruba aslen mimar olan fuat oburoğlu ile makine mühendisi olan cengiz onural katıldı. aynı yıl günebakan albümü çıktı. aynı yılın sonunda zerrin atakan geçici olarak gruptan ayrıldı. ertesi yıl dünyanın kapıları albümü çıktı. 1988 yılında çıkan yeşilmişik albümünden sonra grup içindeki anlaşmazlıklar su yüzüne vurmaya başladı ve grupta solo vokal yapan zerrin atakan gruptan kesin olarak ayrıldı. 1989da grupta blok flüt, yan flüt ve klarnet çalan fuat oburoğlu geçici olarak gruptan ayrıldı ve gruba halis bütünley ve tayfun duygulu dâhil oldu.
grup, 1990da vira vira albümünü çıkardı. aynı yılın sonunda grubun kurucu üyelerinden olan ve grupta davul programlama yapan ve klavyeli çalgılar çalan selim atakan ile grupta bas gitar çalan tuğrul bayrak gruptan ayrıldı. ertesi yıl rumeli konseri albümü çıktı. grup bu albümde, önceki albümlerdeki sevilen şarkılara ek olarak ilk albümleri buğdayın türküsünden 4 parçaya yer verdi: buğdayın türküsü, bekçi kazım, özgürlük (ilk versiyonundaki sondan önceki 2 mısra yok) ve mahpushane kapısı. bu albümden sonra grupta solo vokal yapan ve davul çalan halis bütünley (aynı zamanda yeşilmişikin kayıtlarını yapmıştır) ve grupta klarnet çalan tayfun duygulu gruptan ayrıldı ve fuat oburoğlu gruba yeniden dâhil oldu.
1992 yılında aşk yeniden albümüyle en çok satan albüm ödülünü kazanan grup, 1994te çıkan külhani şarkılar albümüyle bekleneni veremedi. 1995 yılında çıkan süper baba film müzikleri ve 1996da bir seçki olan her dem yeni albümlerini çıkaran grup, aynı yıl telli telli şarkısının 4 versiyonunun bulunduğu telli telli remixes singleını çıkardı. külhani şarkılar albümünden sonra grupta yeniden başlayan çekişme derya köroğlu dışındaki elemanların 1997de gruptan ayrılmasına neden oldu. bu elemanlar, yedikule şarkısını seslendiren ve külhani şarkılar albümünde vokal yapan grubun flüt ve klarnetçisi fuat oburoğlu, grupta klasik kemençe ve gitar çalan cengiz onural ve grupta ud ve gitar çalan ve vokal yapan murat buketti. ayrılan elemanlardan cengiz onural, film müzikleri yapan incesaz ve aria gruplarının kurucusu oldu.
grubun dağılması üzerine grubun kurucularından derya köroğlu new-age tarzında musikarium albümünü çıkardı. daha sonra ayrılan elemanların yerine yeni elemanlar buldu. bu elemanlar, bas gitarda raci pişmişoğlu, klasik kemençe ve vokalde erdinç şenol, udda fatih ahıskalı ve klavyeli çalgılarda erkin hadımoğlu. grup 1999da yeni albümünü çıkardı. ama bu albüm, grubun en az satanı oldu.
grup elemanlarından zerrin yaşar ve selim atakan 1979-1989 yılları arasında evli kalmışlardır. grup ilk konserini edip akbayram ve dostların alt kadrosunda bulunarak vermiş ve beğenilmiştir. bu yüzden edip akbayramın konseri ertesi güne kalmıştır. grup 1979 yılında ilk albümleri buğdayın türküsünü lp formatında çıkardı. bu albümde sert sol söylem kullanılmıştı ve albüm çok az satmıştı. ayrıca bu albümün dağıtımı 12 eylül darbesinden sonra durdurulmuş ve yakılmıştır. bu yüzden bu albüm bir efsane olmuş ve albümün koleksiyon değerinin yüksek olmasına yol açmıştır. bu arada gruba murat buket, tuğrul bayrak, eftal küçük ve tuncer tezcan katıldı. grubun 2. albümü olan akdeniz akdeniz 1983 yılında çıktı ve grup türkiye çapında tanındı. 1985 yılında çekirdek sanatevi kayıtları ve film müzikleri adlı albümleri çıktı. bu yılın sonunda grupta bağlama çalan opera sanatçısı tuncer tezcan ve grupta buzuki, kemençe ve gitar çalan eftal küçük gruptan ayrıldı. eftal küçük, tolga çandarla "çağdaş türkü" grubunu kurdu.
1986 yılında gruba aslen mimar olan fuat oburoğlu ile makine mühendisi olan cengiz onural katıldı. aynı yıl günebakan albümü çıktı. aynı yılın sonunda zerrin atakan geçici olarak gruptan ayrıldı. ertesi yıl dünyanın kapıları albümü çıktı. 1988 yılında çıkan yeşilmişik albümünden sonra grup içindeki anlaşmazlıklar su yüzüne vurmaya başladı ve grupta solo vokal yapan zerrin atakan gruptan kesin olarak ayrıldı. 1989da grupta blok flüt, yan flüt ve klarnet çalan fuat oburoğlu geçici olarak gruptan ayrıldı ve gruba halis bütünley ve tayfun duygulu dâhil oldu.
grup, 1990da vira vira albümünü çıkardı. aynı yılın sonunda grubun kurucu üyelerinden olan ve grupta davul programlama yapan ve klavyeli çalgılar çalan selim atakan ile grupta bas gitar çalan tuğrul bayrak gruptan ayrıldı. ertesi yıl rumeli konseri albümü çıktı. grup bu albümde, önceki albümlerdeki sevilen şarkılara ek olarak ilk albümleri buğdayın türküsünden 4 parçaya yer verdi: buğdayın türküsü, bekçi kazım, özgürlük (ilk versiyonundaki sondan önceki 2 mısra yok) ve mahpushane kapısı. bu albümden sonra grupta solo vokal yapan ve davul çalan halis bütünley (aynı zamanda yeşilmişikin kayıtlarını yapmıştır) ve grupta klarnet çalan tayfun duygulu gruptan ayrıldı ve fuat oburoğlu gruba yeniden dâhil oldu.
1992 yılında aşk yeniden albümüyle en çok satan albüm ödülünü kazanan grup, 1994te çıkan külhani şarkılar albümüyle bekleneni veremedi. 1995 yılında çıkan süper baba film müzikleri ve 1996da bir seçki olan her dem yeni albümlerini çıkaran grup, aynı yıl telli telli şarkısının 4 versiyonunun bulunduğu telli telli remixes singleını çıkardı. külhani şarkılar albümünden sonra grupta yeniden başlayan çekişme derya köroğlu dışındaki elemanların 1997de gruptan ayrılmasına neden oldu. bu elemanlar, yedikule şarkısını seslendiren ve külhani şarkılar albümünde vokal yapan grubun flüt ve klarnetçisi fuat oburoğlu, grupta klasik kemençe ve gitar çalan cengiz onural ve grupta ud ve gitar çalan ve vokal yapan murat buketti. ayrılan elemanlardan cengiz onural, film müzikleri yapan incesaz ve aria gruplarının kurucusu oldu.
grubun dağılması üzerine grubun kurucularından derya köroğlu new-age tarzında musikarium albümünü çıkardı. daha sonra ayrılan elemanların yerine yeni elemanlar buldu. bu elemanlar, bas gitarda raci pişmişoğlu, klasik kemençe ve vokalde erdinç şenol, udda fatih ahıskalı ve klavyeli çalgılarda erkin hadımoğlu. grup 1999da yeni albümünü çıkardı. ama bu albüm, grubun en az satanı oldu.
"bir insan hangi limana ulaşmak istediğini biliyorsa, onun için her rüzgar uygundur."
seneca
seneca
ankara - 15 mart’a kadar yapılması planlanan olağan kurultayda, samsun milletvekili haluk koç genel başkanlığa aday olma kararı aldı.
dün toplanan chp merkez yönetim kurulu’nda, kurultay takvimi belirlendi.
buna göre ilçe ve il kongrelerinin ardından en geç 15 mart’ta olağan kurultay toplanacak.
kurultay takviminin netleşmesi ile chp kulisleri de hareketlendi. geçen dönem grup başkanvekilliği yapan samsun milletvekili haluk koç, kurultayda baykal’a rakip olma kararı aldı.
koç, önümüzdeki günlerde bir basın toplantısıyla adaylığını duyuracak.
ntv’nin sorularını yanıtlayan koç, “türkiye’de ve parti kamuoyunda, mevcut yönetim anlayışının değiştirilmesi yönünde talep var. kurallar içinde, meşru zeminde, ahlaki bir çizginin takipçisi olmaya çalışacağım” dedi.
dün toplanan chp merkez yönetim kurulu’nda, kurultay takvimi belirlendi.
buna göre ilçe ve il kongrelerinin ardından en geç 15 mart’ta olağan kurultay toplanacak.
kurultay takviminin netleşmesi ile chp kulisleri de hareketlendi. geçen dönem grup başkanvekilliği yapan samsun milletvekili haluk koç, kurultayda baykal’a rakip olma kararı aldı.
koç, önümüzdeki günlerde bir basın toplantısıyla adaylığını duyuracak.
ntv’nin sorularını yanıtlayan koç, “türkiye’de ve parti kamuoyunda, mevcut yönetim anlayışının değiştirilmesi yönünde talep var. kurallar içinde, meşru zeminde, ahlaki bir çizginin takipçisi olmaya çalışacağım” dedi.
26 şubat 1951 tarihinde samsunun çarşamba ilçesinde doğdu.yazar, tiyatro oyuncusu ve yönetmeni.1972de gittiği fransada sahne sanatları yüksekokulunu bitirdikten sonra magic circusda yönetmen yardımcılığı görevini üstlendi. 1975te türkiyeye döndü ve ali poyrazoğlu tiyatrosu, nisa serezli-tolga aşkıner gibi topluluklarda çalıştı. bilimum haneler(1975), idi amin-avanta lavanta (1976), dur konuşma sus söyleme(1977), bizim sınıf (1977) gibi oyunları devekusu kabare, ali poyrazoğlu, tuncay özinel tiyatrolarında sahnelendi. şensoy bu dönemde televizyonlardaki skeçleriyle de geniş bir izleyici kitlesine ulaştı. 1978-79da ayfer feray topluluğuyla turnelere çıktıktan sonra 1980de yapı endüstrisi merkezinde ortaoyuncular topluluğunu kurdu. o yılın sonunda küçük sahneye geçen topluluğuyla, bes yıl süreyle oynanan şahları da vururlar, kahraman bakkal süpermarkete karsı, kiralık oyun, annanın yedi ana günahı, içinden tramvay geçen sarkı, ferhangi şeyler, istanbulu satıyorum, kiralık padişah gibi kendi yazdığı oyunları sahneledi ve oynadı. şubat 1987de muzır müzikal oyunu, egemen gösteri merkezinde (eskiden şan tiyatrosuydu) çıkan kuşkulu bir yangın sonucunda yapı kullanılmaz hale geldi.
keşanlı ali destanını sahneledi. bu arada kel hasandan , ismail dümbüllüye, ondan da münir özkula geçen simgesel kavuğu özkul, şensoya devretti. şensoy eski ses tiyatrosunu düzenleyerek, ses 1885 adıyla yeniden gösterilere açtı.şensoy yazdığı ve sahnelediği sıradışı oyunlarda daha çok dil inceliklerine dayanan mizah öğelerini kullanarak güncel konulara eleştiriler getirmiştir. geleneksel türk tiyatrosundan epik tiyatroya kadar çeşitli usluplardan izler tasıyan bu çalışmalarıyla 20. yüzyıl sonlarında türk tiyatrosunda kendine özgü bir yer edinmiştir.
keşanlı ali destanını sahneledi. bu arada kel hasandan , ismail dümbüllüye, ondan da münir özkula geçen simgesel kavuğu özkul, şensoya devretti. şensoy eski ses tiyatrosunu düzenleyerek, ses 1885 adıyla yeniden gösterilere açtı.şensoy yazdığı ve sahnelediği sıradışı oyunlarda daha çok dil inceliklerine dayanan mizah öğelerini kullanarak güncel konulara eleştiriler getirmiştir. geleneksel türk tiyatrosundan epik tiyatroya kadar çeşitli usluplardan izler tasıyan bu çalışmalarıyla 20. yüzyıl sonlarında türk tiyatrosunda kendine özgü bir yer edinmiştir.
"ne dil yeter seni anlatmaya, ne göz kıyar sana bakmaya, ne ellerim dayanır sana dokunmaya, ne kollarım uzanır seni sarmaya, hiç ömür yeter mi? bir sen daha bulmaya bitanesi..."
golti.
golti.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?