confessions

betterthan

- Yazar -

  1. toplam entry 1601
  2. takipçi 1
  3. puan 52281

elmalı puf kurabiye

betterthan
malzemeler: 12 yaprak milföy hamuru, 2 elma, 2 yemek kaşığı toz şeker, 1 tatlı kaşığı tarçın, 1 çay bardağı dövülmüş ceviz.

yapılışı: elmaları rendeleyip diğer malzemeleri karıştırarak elmalı içi hazırlayın. milföy hamurlarını üçgen kesin. üçgenlerin uçlarına bir tatlı kaşığı elmalı içten koyup uçları açık kalacak şekilde sigara böreği gibi sarın. 180 c fırında pembeleşene kadar pişirin. soğuduktan sonra pudra şekeri serpin.

kıymalı su böreği

betterthan

malzemeler: 6 yumurta, tuz, aldığı kadar un, 250 gr kıyma, 1 baş kuru soğan, 8-10 dal maydanoz, 1 tatlı kaşığı karabiber, tuz, 150 gr tereyağı.

yapılışı: 6 yumurtayı hamur yoğurma kabına koyup tuzu ekleyin ve çırpma teliyle biraz çırpıp aldığı kadar un ilavesiyle mantı hamuru gibi sertçe bir hamur elde edin. üzerini nemli bir bezle kapatıp yarım saat dinlendirin. kıymayı 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı ile beraber tavaya alıp bıraktığı suyu çekene kadar kavurun. 1 baş kuru soğanı çok ince doğrayıp ilave edin. 5 dakika kadar bu şekilde kavurun. altını kapatıp tuzunu, maydanozunu ve karabiberini ekleyip soğumaya bırakın. tereyağını eritin. hamuru 7-8 bezeye ayırın. ilk açtığınız bezeyi yağlanmış tepsiye serin. üzerine fırçayla tereyağı sürün. bir bezeyi ayırıp diğer yufkaları açın. açtığınız yufkaları aralarına bez sermek suretiyle üst üste dizin ve tüm yufkaları açana kadar nemlerini çekmelerini sağlayın. bir tencereye soğuk su koyup kaynamaya bırakın. derin bir kâseye de soğuk su koyup bekletin. kaynamış olan suya bir tatlı kaşığı tuz atın ve açtığınız yufkaların her birini dörde bölüp tek tek her parçayı bir ucundan kaynar suya daldırmak suretiyle (yaprak gibi) haşlayın, haşladığınız parçayı soğuk suya atın. soğuk suya koyduğunuz yufkaları bir süzgecin içine alın. bütün yufkaları bu şekilde haşladıktan sonra sıra sıra aralarına yağ sürmek suretiyle tepsiye dizin. tam ortaya gelince içini koyun. geri kalan yufkaları da aynı şekilde dizin. en son kalan bezeyi de incecik açıp tepsinin üzerine serin. onun üzerini de tereyağıyla yağlayın. (dilerseniz bir gece buzdolabında bekletip ertesi gün pişirebilirsiniz.) aynı gün servis yapılacaksa üzerine yumurta sürmeden, önceden ısınmış 200 c fırında üzeri kızarana kadar pişirin.

çalar saat

betterthan
charles baudelairein ahmet muhip dranas tarafindan cevrilen siiri,

çalar saat! uğursuz allah, korkunç, bir karar,
parmağı bizi tehdit eder, bize der: "hatırla!"
bir hedefteymiş gibi dikilecek yakında
dehşet dolu kalbinde ürpermiş ıstıraplar;

kaçacak ufka doğru o buharı andıran
zevk, kulisin nihayetinde bir rakkas gibi;
her insanın bütün ömrü boyunca nasibi
nimeti bir parça yiyor senden de her an.

ve saniye, üçbin altıyüz kere saatte
fısıldıyor: hatırla! hatırla! - koşan böcek
sesiyle, şimdi der: ben ’geçmiş zamanım’ gerçek,
ve emdim kirli hortumumla ömrünü işte!

’remember!’ hatırla ey sefih! ’esto memor!’
(aşinasıdır hançerem bütün lisanların.)
dakikalar o külçelerdir ki fani çılgın,
altınını almadan atmaması doğrudur!

’hatırla’ ki zaman muhteris bir kumarbazdır
hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta.
gün sona eriyor; gece büyüyor; hatırla
susuzdur her girdap; su saati boşalır.

yakında çalacak saat ve ilâhî kader,
ve şan dolu fazilet, henüz bâkire zevce,
ne nedamet o dahi (ah! son misafirhane!)
ve hepsi diyecek: "vakit, koca ödlek! geber!"

yoldan geçenler

betterthan
bir ahmet muhip dranas siiri.

bir rüyada yürür gibi geçerler
evimin önünden her akşam üstü
yüzleri bir duman gibi dağınık
sönmüş saçlarında son damla ışık
bir korkuları var gibi her akşam
evimin önünden geçerler onlar

ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr
ne de omuzları yalçın bir dağdır
ümit gözlerinde ölü bir bakış
sayha bir bükülüş dudaklarında
bulamadıkları nedir ki yaz, kış
dolaşırlar şehrin sokaklarında...

onlar - omuzları ne yalçın bir dağ
ne sesleri ıslık çalan bir rüzgâr -
bir rüya içinde gibi her akşam
kopan ve uzayan şekiller ile
sanki nehir gibi akmaktadırlar
derinden ruhları çağıran sese.

evreni sevmek ki

betterthan
bir ahmet muhip dranas siiri,

aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,
ama şiirlerimle seni doyuramam ki;
ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,
daha ötelerine, daha...buyuramam ki.

insanı insan diye sevmişim, hep severim;
ve onu tanrılara karşı bile överim.
ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim
var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.

güzellikleri alır satarım, gelişim bu.
güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu.
güzel’le yüceltirim insanlığı, işim bu,
çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki.

insanoğulluğunu kulluk diye almışın!
düşüncenin orakla biçilmesine karşın
bir geleceğin dulda düşlerine dalmışın;
bu derin aldanıdan seni uyaramam ki.
kim zafere erecek? zafer ne? bir akşamda
güneşi bağlamaksa geceye karşı, ya da
haykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, ama
kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki.

hep tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın,
özgürlükler üstünde?... bir yüce aramanın
yıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın!
duyuramam ki ama beni, duyuramam ki...


eşenlik size

betterthan
bir ahmet muhip dranas siiri,

o gün bu gün size özendim
her yerde; hava, toprak, deniz.
bir serüvendi; gökteyseniz
çıktım, yok, yerdeyseniz indim.

ilkin, size içkiyi tattırdım:
ömür boyunca sarhoşsunuz;
ne açsınız artık ne susuz.
sizsiz ben de susuz kalırdım.

size geceyi de öğrettim
onda düşlerle çoğaldınız;
yaşantıda yorgun ve yalnız
değilsiniz; sizi ürettim.

biterdi belki bir uykuyla
her şey, ve tadından ötürü.
gördünüz ki bundan ileri
bir şey var çağıran tutkuyla.

çağırdım, çağırdım, çağırdım
bir böcek gibi titriyerek.
koştunuz tükeninceyedek
ha bir adım, daha bir adım...

sizi ölümle perçinledim
bana...ve sımsıkı ve sıcak;
üşürdünüz ah, çırılçıplak
ölüm döşeğinde; önledim.

size yani günahı sundum;
öptünüz ve güzelleştiniz.
çirkindiniz ilkin, tek ve pis.
irmak oldunuz; sizde yundum.

şimdi olay, hep ya hiç gibi,
vardan ve yoktan özge bir şey,
sevgiden de öte bir düzey;
olmak ya da olmamak belki.

ağrı

betterthan
bir ahmet muhip dranas siiri,

vardım eteğine,secdeye kapandım;
koşup bir koluna sımsıkı abandım.
karlı başın yüce dedikleyin yüce,
sükûn içindeki heybetin gönlümce.
devce yapında ilk rahatlığı duydum.
şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
hayâl arkasında boş çırpınışların
sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
bir gemisin göklerde demirli
ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...
düşüncemizin en haksız, en korkuncu;
açan o ağulu çiçek delilikte,
gir sır mezara cesetle birlikte,
şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
yılan ağzındaki elma... ey, ateşi
en derin yerinde gizli gizli yanan!

seyrediyor ruhum kar balkonlarından
insanın göresi olmaz manzarayı
ve aklın o uçsuz bucaksız sarayı
yıkılıyor... duygu bir kartal hızıyla
fırlıyor engine sevinç avazıyla
bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
hep öyle başımın üstünde dursunlar
menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi...
asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.
dünyayı saran bu gece ne gecedir,
yıldızlardan yağan ışık ne incedir!
yansın o yıldızlar, bitinceye kadar
en derin uykular, en tatlı uykular.

ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!
eteklerindeyiz işte. ve bir masal
içinden gelmişiz sana, atlı yaya,
attığımız okta kısmeti bulmaya.
yitik, perişandır elbet bencileyin
pişmanlığın ırgat olup geceleyin
günle bahtın çağrısına koşan kişi.
ah, iç sıkıntısı! sen ettin bu işi.
zevk, o yosma kadın eski bir bahçede
ayaküstü günah işlenen gecede
bir susuzluk kadehi sunmuştu bana:
yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna.
yel alsın götürsün bütün o geçmişi,
büyülü kadehin zehrinden içmişi
serin yalanında kandırmaz her pınar.
dindirir miydi ki en tatlı rüzgârlar
bende gizli gizli başlamış ağrıyı:
bu, rüzgâr ve gemi uğramaz bir kıyı
ya da bir teknede açılmış bir delik;
hangi pencereye koşarsan ahretlik
bir gökyüzü, siyah, güneşten habersiz,
her adım attığın yeri basan bir sis.
hangi yana baksam onu görüyorum:
inancın kaydığı bir dipsiz uçurum;
günah kapılarının aralandığı,
tanrıların bile avaralandığı
şaşkın, çaresiz bir insan kaderince.
güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!
sana tapınanlar kardeşimdi benim;
güneş! güneş! ben sana doğru gelenim,
kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni,
en yırtıcı, en aç hayvanların ini
içimin göz görmez mağaralarıma gir
senin girmediğin yerde haset, kibir
dert, kin, yalan, ölüm, korku ve işkence,
çakal seslerinden örülmüş bir gece,
teneşir başında oynaşan çirkinler
engerek düğümü doğuran gelinler,
zina şöleninde beynin nöbet nöbet
cehennem halayı çeken bin iskelet
ve yaprak indiren ağaçlar baharda...
senin bağışından yoksun kucaklarda
çocuklar kertenkeleyle bir biçimde.
ağrı’ya eş bir dağ olsaydı içimde
ilkin şu gönlüme doğardın her sabah,
daha her yer geceyken sarardın, gümrah
sarı saçlarınla benim varlığımı,
kendimde taşırdım kendi taptığımı...
ağrı’ya eş yüce bir dağ yok içimde
ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
kaplamış gözümün gördüğü her ufku
umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.

ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz.
ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!
bu yalnız inilti esen manzaradan
bir çaresiz ay’dır sallanan aradan;
işık tuttuğu her şey bir taze yara.
onmaz bu gece. bırak karanlıklara!
can yiğitliği yitirmiş, kalp aşkı
ilenişlerinden insanın bir şarkı
tutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...
ah güç de değildi bahtiyarlık belki;
üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü
altında her kalbe esenlik payı var;
bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,
vurup alnımıza serin gölgesini,
bizimdir bu koku, bu renk dolu sini
üstünde seslerle ışıklar kamaşan;
bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.
şu aydın, ferah ve rahat gök altında
her kazazedenin müjdesi bir ada,
her gülüşe ayna bir gölek kenarı;
koparırken elin taze meyvaları
öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;
soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
ağrı! başına boz bulutlar inmede.
ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,
kim bu vurulmuş yatan, ova boyunca,
bir kan çeşmesine açık durup avcu?
çile pazarında cana pey sürümü
çözmek mi istemiş o çetin düğümü?
korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış
yitirdiğimiz bir cennet mi aramış,
ölümsüz barışa gülen şafakları,
lezzet ve esenlik tüten ocakları,
ömre öpüş tadıyle uyandığımız,
tanrısal bir çıra gibi yandığımız?..
- dağ! senin yandığın gibi bir vakitler-
vuran bir toz parçası değilse eğer
küçük gövdesine budur giren ölüm,
onun yüzünü bizden çeviren ölüm...

sen ey, oyununu en güzel oynayan!
hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan
bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi?
ey sen! ölümden çok hayatın kardeşi
dirilttin nasıl bir mucizeyle tekrar
her şeyi, dostluktan düşmanlığa kadar
ve geri getirdin o sürgünlerini?
nerde buldun tekrar eski günlerini
zamanlar içinde yitmiş kardeşlerin
ve en güzelini sönmüş ateşlerin,
kalbimin o kadar sevdiği o gülü,
ölüm ötesinin mutlu tahayyülü
evrensel cümbüşü, yaşama şevkini,
bizden gidenlerin bir gün en yakını
ümidi ve şafak kanatlı neşeyi,
o aşkı, o tadı, o gülümsemeyi?..
ey boş gecelerin dadı ayışığı!
salla, salla hüzün uyuyan beşiği
söğütlerin nazlı dalları içinden
ki o altın saman yolları içinden
bir sabahı özleyen şu taze kadın
yatsın başyastığına anılarının;

bir makine sesiyle işleyen kalbi
alıp gezdirsin onu bir gemi gibi
düşlerinin durgun, mavi denizinde.
beni de hep kendi kendimin izinde
fenerinle yolumu aydınlatarak
barış çeşmesini aramaya bırak,
budur yaşadığın sürece görevin;
gecelerin birinde, solgun alevin
güne yenilmeye başladığı zaman
üstüne başımın düştüğü kitaptan
eser mevlânâ’nın üflediği rüzgâr...
işte, gam türküsü söyleyen kamışlar
rüzgârından gördüğüm ova boyunca.
bu bir düştür belki, insan uyanınca,
gözlerinde kalır serabı bir ömür,
her şey bu ışıltı ardından görünür
o insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.
seni uykuya çekip götüren elim
kadınım, ayışığı içinden şu anda
aldanış diye ne varsa bir insanda
o daldan tutuyor...böyledir bu. kader
kavuşur sabaha en uzun geceler
ve serin durur her avunuş testisi.

rüzgârlar başladı. sonsuzluk gemisi
önünde köpürüp şahlanmada engin;
yolcusu olduğun nihayetsizliğin
bir ucu allah’ta ve sende bir ucu.
başlıyor serüvenlerin en korkuncu:
gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,
barıştıran sınır geceyle gündüzü;
ey sonuca doğru ilkuçtan gelen dağ!
göğü perde perde delip yükselen dağ!
52 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol