haber altlarina yapilan yorumlarin bazen yarilma gibi yan etkileri oldugu gorulen haber portali.
en son yaptigi aciklamalarda anafartalar caddesine gidip oradaki esnafa taziye dilekleri iletmek istedigini ancak gelecek tepkilerden cekindigini soyleyen bunye,
sen hem acik acik destek vereceksin,hem imralida baskanimiz yatiyor diyeceksin,millete gazi vericeksin gerekli mali yardimlari toplayip onlarla mayin alip muhimmat alip benim askerimi oldureceksin sonrada biz aslinda kardeslikten yanayiz bik bik bik otuceksin, afferin.
sen hem acik acik destek vereceksin,hem imralida baskanimiz yatiyor diyeceksin,millete gazi vericeksin gerekli mali yardimlari toplayip onlarla mayin alip muhimmat alip benim askerimi oldureceksin sonrada biz aslinda kardeslikten yanayiz bik bik bik otuceksin, afferin.
abartili ve cok olmadigi muddetce goze hos gelen,islam dini manasinda olaya baktigimizda gusul abdesti zorunlulugundan olsa gerek uygun olmayan ancak hergencin mutlaka istedigi ve bunlarin yuzde 10 nun sadece yaptirabildigi dovulme seansi sonrasi cikan sekil.
hayata olan kuskunluklerini ezikliklerini baskalarindan cikartmaya calisan herdaim ortam bozucu oldugundan dolayi,arkadaslari tarafindan savulun lan yine geldi tarzi soylemlere maruz kalan piskolojik sorunlari olan insan modelidir,onlari da sevelim topluma kazandiralim.
orta yol denen olayi bulmalari gereken kizlardir,her ne kadar cok makyaj yapan gozumuzde panda modelindeyse hic yapmayanda bi o kadar fare modelindedir,duyurulur.
bir jorge luis borges siiri,
ben kardeşinin imgesini ya da gölgesini
(ikisi de aynı şey) sessizliğin ya da kadehinin
aynasında izleyen o boşyüce gözlemciden
daha az boşyüce olmadığını bilen biriyim.
ben, benim suskun dostlarım, salt unutuştan
başka bir öç ya da bağışlanma olmadığını
bilen kişiyim. bir tanrı bu garip
çözümü sunmuş her türlü insan kinine.
bunca gezip dolaşmama karşın, tekil çoğul,
yorucu, garip, kendimin ve başkasının
zamanının labirentini bir türlü çözemedim.
hiç kimse değilim ben. kimseye kılıç çekmedim
savaşta. yankıyım, unutuşum, hiçliğim ben.
ben kardeşinin imgesini ya da gölgesini
(ikisi de aynı şey) sessizliğin ya da kadehinin
aynasında izleyen o boşyüce gözlemciden
daha az boşyüce olmadığını bilen biriyim.
ben, benim suskun dostlarım, salt unutuştan
başka bir öç ya da bağışlanma olmadığını
bilen kişiyim. bir tanrı bu garip
çözümü sunmuş her türlü insan kinine.
bunca gezip dolaşmama karşın, tekil çoğul,
yorucu, garip, kendimin ve başkasının
zamanının labirentini bir türlü çözemedim.
hiç kimse değilim ben. kimseye kılıç çekmedim
savaşta. yankıyım, unutuşum, hiçliğim ben.
bir jorge luis borges siiri,
hiçbir yıldız kalmayacak gecede.
ne de gecenin kendisi kalacak.
öleceğim ve benimle birlikte ölecek
çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü.
yok edeceğim piramidleri, madalyaları,
yüzleri ve anakaraları.
yok edeceğim birikimini geçmişin.
toza dönüştüreceğim tarihi
ve tozu toza.
son kez batan güneşe bakıyorum.
son kuşu duyuyorum.
kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği.
hiçbir yıldız kalmayacak gecede.
ne de gecenin kendisi kalacak.
öleceğim ve benimle birlikte ölecek
çekilmez, katlanılmaz evrenin tümü.
yok edeceğim piramidleri, madalyaları,
yüzleri ve anakaraları.
yok edeceğim birikimini geçmişin.
toza dönüştüreceğim tarihi
ve tozu toza.
son kez batan güneşe bakıyorum.
son kuşu duyuyorum.
kimseye kalıt bırakmıyorum hiçliği.
bir jorge luis borges siiri,
tek yıldız kalmayacak gecede.
gece kalmayacak.
ben ölürken dayanımaz evren de
tüm varlığıyla ölecek benimle,
sileceğim piramitleri, madalyaları,
kıtaları ve yüzleri.
sileceğim geçmişin birikimini.
toz edeceğim tarihi, tozu toz.
son günbatımını seyrediyorum şimdi.
son kuşu dinliyorum.
kimseye hiçbir şey bırakmıyorum
tek yıldız kalmayacak gecede.
gece kalmayacak.
ben ölürken dayanımaz evren de
tüm varlığıyla ölecek benimle,
sileceğim piramitleri, madalyaları,
kıtaları ve yüzleri.
sileceğim geçmişin birikimini.
toz edeceğim tarihi, tozu toz.
son günbatımını seyrediyorum şimdi.
son kuşu dinliyorum.
kimseye hiçbir şey bırakmıyorum
bir jorge luis borges siiri,
düşler var düşün ardında.her gece
yitip gitmek isterim karanlık sularda
üstümden gündüzü yıkayan, ama bu katıksız
sular altında, bize en sonuncu hiçliği sunan
edepsiz harikanın nabzı atıyor bu hüzünlü saatte.
bambaşka yüzümü yansıtan ayna olabilir.
bir dolambacın git gide büyüyen tutukevi olabilir.
bir bahçe olabilir.hep bu karabasandır.
dehşeti başka dünyalardan
adı konulmayan bir şey.
bana ulaşır söylencelerin ve sislerin dününden;
tiksinilen imge retinaya yapışır kalır
lekeler uykusuzluğu tıpkı gölgeyi alçalttığı gibi.
neden boy verir benden bedenim dinlerken
ve gönlüm kalmışken yapayanlız, şu ahmak gül?
düşler var düşün ardında.her gece
yitip gitmek isterim karanlık sularda
üstümden gündüzü yıkayan, ama bu katıksız
sular altında, bize en sonuncu hiçliği sunan
edepsiz harikanın nabzı atıyor bu hüzünlü saatte.
bambaşka yüzümü yansıtan ayna olabilir.
bir dolambacın git gide büyüyen tutukevi olabilir.
bir bahçe olabilir.hep bu karabasandır.
dehşeti başka dünyalardan
adı konulmayan bir şey.
bana ulaşır söylencelerin ve sislerin dününden;
tiksinilen imge retinaya yapışır kalır
lekeler uykusuzluğu tıpkı gölgeyi alçalttığı gibi.
neden boy verir benden bedenim dinlerken
ve gönlüm kalmışken yapayanlız, şu ahmak gül?
bir jorge luis borges siiri,
gece yarısı saatleri saçıp savururken
bereketli zamanı,
daha da ötelere gideceğim ulises’in yoldaşlarından,
insan belleğinin ulaşamadığı
düşler ülkesine.
aklımın almayacağı parçalar kaldı bende
o sualtı dünyasından:
ilkel bir bitkibilimden otlar,
her türden hayvanlar,
ölülerle konuşmalar,
aslında hep birer maske olan yüzler,
çok eski dillerden sözcükler,
ve zaman zaman bir korku, gündüzün
bize sunduğuna hiç benzemeyen.
ya bunların hepsi olacağım ya da hiç biri.
o öteki olacağım bilmeden olduğum,
o öteki düşe, uyanık halime
bakmış olan kişi. şimdi onun değerlendirdiği,
yakınmadan ve gülümseyerek.
gece yarısı saatleri saçıp savururken
bereketli zamanı,
daha da ötelere gideceğim ulises’in yoldaşlarından,
insan belleğinin ulaşamadığı
düşler ülkesine.
aklımın almayacağı parçalar kaldı bende
o sualtı dünyasından:
ilkel bir bitkibilimden otlar,
her türden hayvanlar,
ölülerle konuşmalar,
aslında hep birer maske olan yüzler,
çok eski dillerden sözcükler,
ve zaman zaman bir korku, gündüzün
bize sunduğuna hiç benzemeyen.
ya bunların hepsi olacağım ya da hiç biri.
o öteki olacağım bilmeden olduğum,
o öteki düşe, uyanık halime
bakmış olan kişi. şimdi onun değerlendirdiği,
yakınmadan ve gülümseyerek.
bir jorge luis borges siiri,
uyuyordum doruğunda dağın. ve güzeldi
yılların yıprattığı yıktığı gövdem.
yukarda, elen ormanında, yavaşlatıyordu
kentaur dörtnal koşusunu
gözetlemek için uykumu. hoşlanıyordum
düş görmek için uyumaktan ve o öteki,
bellekten kurtulan arındırıcı düşe kavuşmak için
yeryüzünü yaşamanın yükünden kurtaran
düşe kavuşmak için uyumaktan.
tanrıça diane, o aynı zamanda ay olan,
görüyordu uyuduğumu dağın üzerinde.
indi, yavaşça, kollarıma.
altın ve aşk, yanan gecede!
sıkıyordum ölümlü gözkapaklarımı.
görmek istemiyordum, balçık dudaklarımın
kutsallığına saygısız davrandığı yüzü.
içime çektim ayın kokusunu
ve adımı ünledi ölümsüz sesi.
kavuşan arık yanaklar!
aşkın ve gecenin ırmakları!
insan buseleri ve gerilimi yayın!
bilmiyorum ne kadar sürdü mutluluğum.
öyle şeyler vardır ki ne salkım
ölçebilir ne çiçek ne de narin kar.
herkes kaçtı benden. korkutuyordu herkesi
ayın gönül verip sevdiği erkek.
yıllar geçti. çılgına çeviriyor beni,
bir korku, uyandığım zaman. düşünüyorum,
gerçek miydi, bir düş müydü yoksa
dağın doruğunda yaşadığım o altın çalkantı.
boş yere tekrarlıyorum kendi kendime
geçmişin anısı ve düş, tek ve aynı şeydir diye.
yalnızlığım dolaşıyor yavan yollarında
yeryüzünün; ama ben, arıyorum,
hep arıyorum, eskil gecesinde tanrıların,
o duygusuz ayı, kızını zeusün.
uyuyordum doruğunda dağın. ve güzeldi
yılların yıprattığı yıktığı gövdem.
yukarda, elen ormanında, yavaşlatıyordu
kentaur dörtnal koşusunu
gözetlemek için uykumu. hoşlanıyordum
düş görmek için uyumaktan ve o öteki,
bellekten kurtulan arındırıcı düşe kavuşmak için
yeryüzünü yaşamanın yükünden kurtaran
düşe kavuşmak için uyumaktan.
tanrıça diane, o aynı zamanda ay olan,
görüyordu uyuduğumu dağın üzerinde.
indi, yavaşça, kollarıma.
altın ve aşk, yanan gecede!
sıkıyordum ölümlü gözkapaklarımı.
görmek istemiyordum, balçık dudaklarımın
kutsallığına saygısız davrandığı yüzü.
içime çektim ayın kokusunu
ve adımı ünledi ölümsüz sesi.
kavuşan arık yanaklar!
aşkın ve gecenin ırmakları!
insan buseleri ve gerilimi yayın!
bilmiyorum ne kadar sürdü mutluluğum.
öyle şeyler vardır ki ne salkım
ölçebilir ne çiçek ne de narin kar.
herkes kaçtı benden. korkutuyordu herkesi
ayın gönül verip sevdiği erkek.
yıllar geçti. çılgına çeviriyor beni,
bir korku, uyandığım zaman. düşünüyorum,
gerçek miydi, bir düş müydü yoksa
dağın doruğunda yaşadığım o altın çalkantı.
boş yere tekrarlıyorum kendi kendime
geçmişin anısı ve düş, tek ve aynı şeydir diye.
yalnızlığım dolaşıyor yavan yollarında
yeryüzünün; ama ben, arıyorum,
hep arıyorum, eskil gecesinde tanrıların,
o duygusuz ayı, kızını zeusün.
bir jorge luis borges siiri,
biri iz sürüyor ithaka yollarında,
unutmuş kralını yıllarca önce
troya’ya giden;
biri yeni ele geçirdiği toprakları düşünüyor,
yeni sabanın, oğlunu, ve belki de mutlu.
yerkürnin sınırları içinde ben, ulisses,
hades’in derinliklerine indim
ve yılanların aşk düğümünü çözen
tebai’li tiresias’ın hayaletini gördüm,
bir de, ovada aslanların gölgelerini öldüren
ve olimpos’ta oturan harekles’in hayaletini.
biri yürüyor bugün bolivar ve şili’de,
belki de mutlu, belki değil.
ben o olmak isterdim.
biri iz sürüyor ithaka yollarında,
unutmuş kralını yıllarca önce
troya’ya giden;
biri yeni ele geçirdiği toprakları düşünüyor,
yeni sabanın, oğlunu, ve belki de mutlu.
yerkürnin sınırları içinde ben, ulisses,
hades’in derinliklerine indim
ve yılanların aşk düğümünü çözen
tebai’li tiresias’ın hayaletini gördüm,
bir de, ovada aslanların gölgelerini öldüren
ve olimpos’ta oturan harekles’in hayaletini.
biri yürüyor bugün bolivar ve şili’de,
belki de mutlu, belki değil.
ben o olmak isterdim.
bir jorge luis borges siiri,
ne zaman aynadaki yüze baksam,
bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor;
bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce
ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor.
karanlığımda yavaşça görünmeyen çizgilerimi
araştırıyorum ellerimle. bir kıvılcımın ışığı
sızıyor içime. saçlarını tanıyorum,
külrengi, hatta altın sarısı olan.
gene söylüyorum yalnızca boş ve yapay
yanlarını yitirdim eşyanın.
bu soylu sözler milton’un bilgeliği,
ama ben gene de harfleri ve gülleri düşünüyorum.
düşünüyorum ki görebilseydim yüzümün çizgilerini,
bilebilirdim kim olduğunu bu benzersiz akşamda.
ne zaman aynadaki yüze baksam,
bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor;
bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce
ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor.
karanlığımda yavaşça görünmeyen çizgilerimi
araştırıyorum ellerimle. bir kıvılcımın ışığı
sızıyor içime. saçlarını tanıyorum,
külrengi, hatta altın sarısı olan.
gene söylüyorum yalnızca boş ve yapay
yanlarını yitirdim eşyanın.
bu soylu sözler milton’un bilgeliği,
ama ben gene de harfleri ve gülleri düşünüyorum.
düşünüyorum ki görebilseydim yüzümün çizgilerini,
bilebilirdim kim olduğunu bu benzersiz akşamda.
bir jorge luis borges siiri
bir anahtarım ben perdahlı çelikten.
keyfe bağlı değil düzensiz profilim.
görmediğim bir dolapta uyuyorum
belirsiz puslu uykumu, bir anahtarlıkta.
bir kilit var beni bekleyen.
bir tek. dövme demirden kapı
katı kristalden. bir ev var
öte yakada, gizli ve gerçek.
yukarda, aynalar, alacakaranlıkta,
görüyor boş aynalar geceleri, gündüzleri,
görüyor ölülerin fotoğraflarını
ve incecik geçmişlerini fotoğrafların.
çevireceğim bir gün kilidin dilini
ve iteceğim ağır kapıyı.
bir anahtarım ben perdahlı çelikten.
keyfe bağlı değil düzensiz profilim.
görmediğim bir dolapta uyuyorum
belirsiz puslu uykumu, bir anahtarlıkta.
bir kilit var beni bekleyen.
bir tek. dövme demirden kapı
katı kristalden. bir ev var
öte yakada, gizli ve gerçek.
yukarda, aynalar, alacakaranlıkta,
görüyor boş aynalar geceleri, gündüzleri,
görüyor ölülerin fotoğraflarını
ve incecik geçmişlerini fotoğrafların.
çevireceğim bir gün kilidin dilini
ve iteceğim ağır kapıyı.
bir jorge luis borges siiri,
o kafatası, o gizli yürek, kanın
hiç görmediğim o yolları,
düşlerin o yer altı dehlizleri, o proteus,
o iç organlar, o ense, o iskelet.
onların hepsiyim ben. garip ama,
bir kılıcın, önce altına, sonra külrengine,
sonra da hiçliğe dönüşerek batan
yapayalnız bir güneşin de anısıyım ben.
limanda yavaş yavaş yaklaşan gemileri
seyreden biriyim. o az bulunur kitaplar,
zamanla aşınan gravürler de;
göçüp gitmiş ölüleri kıskanan da ben.
işin daha garibi bir evin bir köşesinde
bu sözcükleri ağ gibi ören o adam olmam.
o kafatası, o gizli yürek, kanın
hiç görmediğim o yolları,
düşlerin o yer altı dehlizleri, o proteus,
o iç organlar, o ense, o iskelet.
onların hepsiyim ben. garip ama,
bir kılıcın, önce altına, sonra külrengine,
sonra da hiçliğe dönüşerek batan
yapayalnız bir güneşin de anısıyım ben.
limanda yavaş yavaş yaklaşan gemileri
seyreden biriyim. o az bulunur kitaplar,
zamanla aşınan gravürler de;
göçüp gitmiş ölüleri kıskanan da ben.
işin daha garibi bir evin bir köşesinde
bu sözcükleri ağ gibi ören o adam olmam.
bir jorge luis borges siiri,
sessiz arkadaşlığı ayın eşlik ediyor sana,
dalgın gözlerinin bugün toza dönüşmüş
bir bahçe ya da avluda onu son kez çözümlediği
-zamanın derinliğinde yitip gitmiş- o akşam
ya da geceden bu yana. son kez mi?
biliyorum, biri çıkıp şöyle diyebilir
günün birinde sana, tam da gerçeği söyleyerek:
parlak ayı görmeyeceksin artık, tükettin
yazgının sana bağışladığı fırsatların toplamını.
tüm pencerelerini açsan da dünyanın, boşuna.
çok geç artık. onu bulamayacaksın bir daha.
yaşamımız boyunca keşfeder ve unuturuz
o alışılmış güzelliğini gecenin. biliriz,
göktedir hep ay. oysa iyi bakmak gerekir ona.
kim bilir, belki de sonuncusudur!
sessiz arkadaşlığı ayın eşlik ediyor sana,
dalgın gözlerinin bugün toza dönüşmüş
bir bahçe ya da avluda onu son kez çözümlediği
-zamanın derinliğinde yitip gitmiş- o akşam
ya da geceden bu yana. son kez mi?
biliyorum, biri çıkıp şöyle diyebilir
günün birinde sana, tam da gerçeği söyleyerek:
parlak ayı görmeyeceksin artık, tükettin
yazgının sana bağışladığı fırsatların toplamını.
tüm pencerelerini açsan da dünyanın, boşuna.
çok geç artık. onu bulamayacaksın bir daha.
yaşamımız boyunca keşfeder ve unuturuz
o alışılmış güzelliğini gecenin. biliriz,
göktedir hep ay. oysa iyi bakmak gerekir ona.
kim bilir, belki de sonuncusudur!
misir da genelde cokcana bulunabilen hos paketli sigara,icimi hos degildir ayri.
malzemeler: 3 su bardağı + 2 yemek kaşığı un, 1,5 tatlı kaşığı karbonat, dörtte bir tatlı kaşığı tuz, 240 gr bitter çikolata, irice kırılmış, 1 yemek kaşığı neskafe, 1,5 su bardağı kaynar su, 180 gr tereyağı, oda sıcaklığında, 2 + üçte iki su bardağı kahverengi toz şeker, 2 yumurta, oda sıcaklığında, 1,5 tatlı kaşığı vanilya, dörtte üç su bardağı yoğurt, üçte iki su bardağı damla çikolata.
yapılışı: fırını 155 c’ye getirin. derin bir kek kalıbını yağlayın. geniş bir kaba unu, karbonatı ve tuzu eleyin. çikolatayı ve kahveyi orta boy bir kaba koyun. üzerine kaynar suyu dökün. çikolata eriyene kadar karıştırıp ılıması için 5-10 dakika bir kenara alın. bu arada geniş bir kapta yağı ve şekeri 3 dakika kadar çırpın. yumurtaları teker teker ekleyin, her eklemeden sonra iyice karıştırın. vanilyayı ekleyin. unlu karışımı azar azar ilave edin. özleşene kadar hafifçe karıştırın. yoğurdu ekleyin. damla çikolataları üç seferde, her eklemeden sonra iyice karıştırarak ekleyin. karışımı kalıba döküp ısınmış fırında 70-80 dakika pişirin. kabın üçünde 20 dakika soğutup fırın telinin üzerinde tamamen soğumasını sağlayın.
yapılışı: fırını 155 c’ye getirin. derin bir kek kalıbını yağlayın. geniş bir kaba unu, karbonatı ve tuzu eleyin. çikolatayı ve kahveyi orta boy bir kaba koyun. üzerine kaynar suyu dökün. çikolata eriyene kadar karıştırıp ılıması için 5-10 dakika bir kenara alın. bu arada geniş bir kapta yağı ve şekeri 3 dakika kadar çırpın. yumurtaları teker teker ekleyin, her eklemeden sonra iyice karıştırın. vanilyayı ekleyin. unlu karışımı azar azar ilave edin. özleşene kadar hafifçe karıştırın. yoğurdu ekleyin. damla çikolataları üç seferde, her eklemeden sonra iyice karıştırarak ekleyin. karışımı kalıba döküp ısınmış fırında 70-80 dakika pişirin. kabın üçünde 20 dakika soğutup fırın telinin üzerinde tamamen soğumasını sağlayın.
4 yemek kaşığı toz şeker, 4 yumurta (sarılar ve beyazlar ayrı kaplarda), 4 yemek kaşığı un, 1 paket kabartma tozu.
krema malzemeleri: 1 litre süt, 3 yemek kaşığı un, 4,5 yemek kaşığı toz şeker, 2 yumurta. kakaolu isterseniz; 1-2 kaşık kakao, 1,5-2 muz, hindistancevizi, isterseniz dövülmüş ceviz, mevsim meyveleri.
kekin hazırlanması: 4 yemek kaşığı toz şeker ile 4 yumurtanın sarısını mikserle çırpın. ayrı bir kapta 4 yemek kaşığı un ile 1 paket kabartma tozunu karıştırın. bir başka kapta 4 yumurtanın beyazını köpükler oluşana kadar çırpın. yumurta beyazlarını şekerli yumurta sarılarına yavaş yavaş ilave edin. unu da azar azar ekleyerek yavaşça çırpın. karışımı yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye yayın. karışım çok azmış gibi gelebilir; ama merak etmeyin bir yemek kaşığı yardımıyla yağlı kâğıdın tamamına karışımı yayın. önceden ısıtılmış 170 c fırında kekin üzeri kızarana kadar pişirin. bu işlem kısa sürede olduğu için keki bırakıp gitmeyin. kek pişince fırından çıkarıp hâlâ sıcakken yağlı kâğıt yardımıyla gevşek bir rulo yapın ve sardığınız yağlı kâğıdın üzerine ıslak bir mutfak bezi yayarak keki dinlendirin. çok sıkı sararsanız kek yırtılır.
kremanın hazırlanması: 3 yemek kaşığı unu, 4,5 yemek kaşığı toz şekeri, 2 yumurtayı ve kullanıyorsanız 1-2 kaşık kakaoyu küçük boy tencerede karıştırın. soğuk sütü üzerine yavaş yavaş ekleyin. devamlı karıştırarak kaynayana kadar pişirin. oda sıcaklığında ara sıra karıştırarak hafif ılınmasını sağlayın. çok soğuk olmasın.
ilınınca ruloyu açın. üzerine bolca kremadan sürün. yaklaşık üçte ikisini içine sürmelisiniz. kekin genişliğine göre ortaya 1,5 veya 2 muzu uzunlamasına koyun ve keki iki defada rulo haline getirin. krema yanlardan taşacak, kaşıkla alıp üzerine sürün. rulonun etrafına kremadan sürün.
üzerine isteğe göre dövülmüş ceviz ve hindistancevizi serpip mevsim meyveleriyle süsleyerek buzlukta dondurun.
krema malzemeleri: 1 litre süt, 3 yemek kaşığı un, 4,5 yemek kaşığı toz şeker, 2 yumurta. kakaolu isterseniz; 1-2 kaşık kakao, 1,5-2 muz, hindistancevizi, isterseniz dövülmüş ceviz, mevsim meyveleri.
kekin hazırlanması: 4 yemek kaşığı toz şeker ile 4 yumurtanın sarısını mikserle çırpın. ayrı bir kapta 4 yemek kaşığı un ile 1 paket kabartma tozunu karıştırın. bir başka kapta 4 yumurtanın beyazını köpükler oluşana kadar çırpın. yumurta beyazlarını şekerli yumurta sarılarına yavaş yavaş ilave edin. unu da azar azar ekleyerek yavaşça çırpın. karışımı yağlı kağıt serilmiş bir tepsiye yayın. karışım çok azmış gibi gelebilir; ama merak etmeyin bir yemek kaşığı yardımıyla yağlı kâğıdın tamamına karışımı yayın. önceden ısıtılmış 170 c fırında kekin üzeri kızarana kadar pişirin. bu işlem kısa sürede olduğu için keki bırakıp gitmeyin. kek pişince fırından çıkarıp hâlâ sıcakken yağlı kâğıt yardımıyla gevşek bir rulo yapın ve sardığınız yağlı kâğıdın üzerine ıslak bir mutfak bezi yayarak keki dinlendirin. çok sıkı sararsanız kek yırtılır.
kremanın hazırlanması: 3 yemek kaşığı unu, 4,5 yemek kaşığı toz şekeri, 2 yumurtayı ve kullanıyorsanız 1-2 kaşık kakaoyu küçük boy tencerede karıştırın. soğuk sütü üzerine yavaş yavaş ekleyin. devamlı karıştırarak kaynayana kadar pişirin. oda sıcaklığında ara sıra karıştırarak hafif ılınmasını sağlayın. çok soğuk olmasın.
ilınınca ruloyu açın. üzerine bolca kremadan sürün. yaklaşık üçte ikisini içine sürmelisiniz. kekin genişliğine göre ortaya 1,5 veya 2 muzu uzunlamasına koyun ve keki iki defada rulo haline getirin. krema yanlardan taşacak, kaşıkla alıp üzerine sürün. rulonun etrafına kremadan sürün.
üzerine isteğe göre dövülmüş ceviz ve hindistancevizi serpip mevsim meyveleriyle süsleyerek buzlukta dondurun.
malzemeler: 4-5 su bardağı un, 250 gr tereyağı (erimemiş), 1 su bardağı toz şeker, 2 yumurtanın sarısı, yarım su bardağı sıvıyağ, yarım su bardağı yoğurt,1 çay kaşığı karbonat
üzerine: 100 gr fındık, 2 yumurta akı
yapılışı: unla yağı birbirine yedirin. diğer malzemeleri ekleyip poğaça kıvamında bir hamur elde edin. un az gelirse ilave edin. hamurdan parçalar koparıp kurabiye şekli verin. üzerlerine yumurta akı sürüp fındıkla süsleyin. önceden ısıtılmış 180 c derece fırında pişirin.
üzerine: 100 gr fındık, 2 yumurta akı
yapılışı: unla yağı birbirine yedirin. diğer malzemeleri ekleyip poğaça kıvamında bir hamur elde edin. un az gelirse ilave edin. hamurdan parçalar koparıp kurabiye şekli verin. üzerlerine yumurta akı sürüp fındıkla süsleyin. önceden ısıtılmış 180 c derece fırında pişirin.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?