sanırım bana bir şeyler anlatmak istiyor kendince ama elektroniğe kafam basmaz ki benim. dil çıkarıyor olabilir mi acaba? ne yapmışım ki ben.
pek misafirperver independence kişisinin daveti üzerine yola çıktığım, yaklaştığımı hissederken aynı zamanda sınırsız alkol tüketimine tanık olacağımı da hissettiğim ve hislerimde de yanılmadığım mini zirvedir. zor zahmet de olsa üstü açık klimalı teras şeklindeki mekana vardığımda indy bey, instrument kişisini de karşısına alıp çoktan içmeye ve içirmeye başlamıştı. portakal suyumdan rahatsız olan bu şahsiyet, bir anlık boşluğumdan faydalanarak, anlamayacagımı düşünerek portakal suyuma alkol katıp archers karışımını bana portakal suyu diye kakalamaya çalışsa da bu karışımı sonra kendi ve diger arkadaşlarım içmiştir. minnet duyulan redcrow kişisinin teşrifi ile arkadaşımızın sadece redcrow = konser bileti olmadığı, oturulası, muhabbet edilesi iyi bir şahsiyet olduğu anlaşılmıştır. fakat indynin atmaca gibi biletleri kapıp, tuvalete bile biletlerle gitmesi tarafımızdan yadırganmıştır. erken ayrıldığım bu zirvenin benden sonraki kısımlarında, bir garibandan gitar araklanarak instrument sanatçısına verilip canlı canlı şarkılar dinleyen bu sarfoş kişilikler, beni telefon kullanımının yasak olduğu otobüsteyken arayıp mini konserlerinden seçmeler sunarak nisbet yaptıktan sonra otobüsten atılıp evime yayan dönmeme sebebiyet vermişlerdir. güzel vakit geçirilmiş tekrarı beklenen şirin zirvedir.
bakırköyde bulunan alışveriş merkezinin adı.
(bkz: belanın allahı)
bakırköy carouselin önünde sıcaklar hakkında insanlarla röportaj yapmak isteyen spikerin oradan geçen bir kıza mikrofon uzatması üzerine kızın verdiği cevap:
- evaat bu sıcaklar çok sıcaak.. çok fena yaa.. ben bunalıyorum naapçamı şaşırıyorum.. carousel ısınma dedikleri bu olsa gerek yanee.
- evaat bu sıcaklar çok sıcaak.. çok fena yaa.. ben bunalıyorum naapçamı şaşırıyorum.. carousel ısınma dedikleri bu olsa gerek yanee.
(bkz: carousel ısınma)
birbirlerine keranaci diye hitap eden, ayık hallerine nadir rastlanan, vücudundaki alkol oranı kan oranından fazla olan değerli şahsiyetlerdir bunlar.
bilmeden, anlamadan olabilir. şöyle ki; siz masadan kalkıp gittiğiniz bir arada, o boşlukta, haberiniz olmadan, sizin için içki söylenmiştir. gelip bir bakarsınız ki "aaaa içki". istememişsinizdir ama alırsınız bir güzel içersiniz. neden? çünkü ayıptır, çünkü pahalıdır, jesttir. geri çevirmek ayıp olur.evet.
the sims : kadın ve/ve ya erkek karakter oluşturup ona yaşayacağı bir ev almanız gerekir fakat ilk başlangıçta fazla paranız olmaz koskoca villalar dururken uyduruktan eşyasız kıytırık bir eve yerleştirmek zorunda kalırsınız.
olmayan para, daha eve tuvalet bile alamadan bitiverir. her ihtiyacına cevap vermek zorunda olduğunuz oyun karakteri, tuvalet alamadığınız için bir süre altına işemek zorunda kalır.
evin ortasındaki o çişli yerlere sinekler üşüşür. neden? çünkü para yok fakirsin. buna bir iş bulup çalıştırıp para kazandırmak gerekir.
ilk başta boş evin duvarlarını kapılarını falan satarak en gerekli ihtiyaçlarını karşılayabilirsin ama o da belli bir yere kadar tabi.
daha bir sürü zorluklar yaşayarak nihayetinde bulduğun işte çalışmaya başlar. başlar başlamasına da bunun kazandığı nedir ki. bir günlük çalışmasıyla eve kaliteli bir kalebodur almaya kalksan 20x25 cm. lik 1 tane karo alabilirsin ancak. çok sıkıntı çekersin çok.
ama yılmadan çabalar saatlerini verirsen eğer eh iştelik bir hale getirebilirsin durumu biraz. eger ki bu karakter biri bayan biri erkek olmak üzere, aynı evde yaşayan iki kişiyşe, ilk başta geçinemezler hiç. komut verirsin öp dersin öpmez, sarıl dersin tokat atar.
paraları yok ya mutsuzdurlar. ama durumlarını biraz düzeltebilmişsen bunlardan çocuk bile yapmak mümkündür. bunların çocukları da ayrı bir derttir. olmadık zamanlarda ağlar hep.
fakir oldukları için anası ve babasını konforlu yataklarda yatıramazsın.
e konforsuz yatakta yatıyorsa uzun süre uyuması lazım. ama çok fazla uyutursan da iş saati gelecek servise yetişemeyecek, diger ihtiyaçları eksik kalacak, işe gittiginde hijyeni düşük oldugu için uyuz olup kaşıncak ya da tuvaletini yaptıramadığın için iş yerinde altına işeyip toplum içinde rezil olacak ve moral ayarları düşerek eve donları ıslak gelecek, eşiyle kavga edecek..
demek istedigim eger ortada bir bebek varsa ve fakirseniz, gece bu çift uyurken bebek ağlamaya başladığında yapacağınız şey, oyunu durdurup eşyaların yerini değiştirme moduna geçip bebeği beşiğiyle birlikte dışarıya, bahçeye, yola bir yere bırakın. oyuna tekrar devam deyin.
bebek ağlasa da duymazlar, rahatsız olup uyanmazlar işe de dinç giderler. ama sabah olunca bebeği eve geri almayı unutmayın ki unuttuğunuz zaman ölüyor bu bebek. ya da baktınız bebek can sıkmaya başladı, hiç bir şeye yetişemiyorsunuz, bırakın ölsün, daha sonra yenisini yaparsınız.
asıl söylemek istediğim şey; yani o kadar ızdırap çektikten, kıt kanaat geçindikten sonra ben öğrendim ki bu oyunda bir komut varmış. ve o komutla oyuna başlar başlamaz istediğin kadar para yapabiliyormuşsun. yani istediğin villalarda oturup, istediğin eşyaları döşeyip hem de hiç çalışmadan yaşayabiliyorsun. hiç ulaşamadığın, paranın yetmediği şeylerden istedigin kadar alabiliyor, hizmetçiler evinde pervane dönerken elini bi boka sürmeden sürekli gezip tozup evde partiler düzenleyip istediğin kadını öp dediğin zaman istediğin kadar öpebiliyormuşsun . ben bu dünyanın adaletine tüküreyim.
olmayan para, daha eve tuvalet bile alamadan bitiverir. her ihtiyacına cevap vermek zorunda olduğunuz oyun karakteri, tuvalet alamadığınız için bir süre altına işemek zorunda kalır.
evin ortasındaki o çişli yerlere sinekler üşüşür. neden? çünkü para yok fakirsin. buna bir iş bulup çalıştırıp para kazandırmak gerekir.
ilk başta boş evin duvarlarını kapılarını falan satarak en gerekli ihtiyaçlarını karşılayabilirsin ama o da belli bir yere kadar tabi.
daha bir sürü zorluklar yaşayarak nihayetinde bulduğun işte çalışmaya başlar. başlar başlamasına da bunun kazandığı nedir ki. bir günlük çalışmasıyla eve kaliteli bir kalebodur almaya kalksan 20x25 cm. lik 1 tane karo alabilirsin ancak. çok sıkıntı çekersin çok.
ama yılmadan çabalar saatlerini verirsen eğer eh iştelik bir hale getirebilirsin durumu biraz. eger ki bu karakter biri bayan biri erkek olmak üzere, aynı evde yaşayan iki kişiyşe, ilk başta geçinemezler hiç. komut verirsin öp dersin öpmez, sarıl dersin tokat atar.
paraları yok ya mutsuzdurlar. ama durumlarını biraz düzeltebilmişsen bunlardan çocuk bile yapmak mümkündür. bunların çocukları da ayrı bir derttir. olmadık zamanlarda ağlar hep.
fakir oldukları için anası ve babasını konforlu yataklarda yatıramazsın.
e konforsuz yatakta yatıyorsa uzun süre uyuması lazım. ama çok fazla uyutursan da iş saati gelecek servise yetişemeyecek, diger ihtiyaçları eksik kalacak, işe gittiginde hijyeni düşük oldugu için uyuz olup kaşıncak ya da tuvaletini yaptıramadığın için iş yerinde altına işeyip toplum içinde rezil olacak ve moral ayarları düşerek eve donları ıslak gelecek, eşiyle kavga edecek..
demek istedigim eger ortada bir bebek varsa ve fakirseniz, gece bu çift uyurken bebek ağlamaya başladığında yapacağınız şey, oyunu durdurup eşyaların yerini değiştirme moduna geçip bebeği beşiğiyle birlikte dışarıya, bahçeye, yola bir yere bırakın. oyuna tekrar devam deyin.
bebek ağlasa da duymazlar, rahatsız olup uyanmazlar işe de dinç giderler. ama sabah olunca bebeği eve geri almayı unutmayın ki unuttuğunuz zaman ölüyor bu bebek. ya da baktınız bebek can sıkmaya başladı, hiç bir şeye yetişemiyorsunuz, bırakın ölsün, daha sonra yenisini yaparsınız.
asıl söylemek istediğim şey; yani o kadar ızdırap çektikten, kıt kanaat geçindikten sonra ben öğrendim ki bu oyunda bir komut varmış. ve o komutla oyuna başlar başlamaz istediğin kadar para yapabiliyormuşsun. yani istediğin villalarda oturup, istediğin eşyaları döşeyip hem de hiç çalışmadan yaşayabiliyorsun. hiç ulaşamadığın, paranın yetmediği şeylerden istedigin kadar alabiliyor, hizmetçiler evinde pervane dönerken elini bi boka sürmeden sürekli gezip tozup evde partiler düzenleyip istediğin kadını öp dediğin zaman istediğin kadar öpebiliyormuşsun . ben bu dünyanın adaletine tüküreyim.
patlıcanların her biri farklı ton morluklarda olduklarından kafa karıştırmaması için tek bir patlıcan seçilip onda mutabık kalınmalıdır ki patlıcan moru denildiğinde herkes aynı moru algılasın.
(bkz: türklere has ölümler)
"karadeniz’in daha çok bilinen eğlenceli, en çok bilinen müzikleri, şarkıları, türküleri ortaya çıkarıldı ama çok farklı, çok zengin bir çok türkü mevcut. bunu da cesareti olanlar ortaya çıkarıyor. tabii ki televizyonlarda çok fazla görünmüyor ama geleceğe kalacak olanlar da bunlar. bir sürü türküler var, bir sürü kültürel durumlar var, folklorik öğeler var. bütün bunları tüm dünyaya armağan etmek lazım. karadeniz müziğini temsil eden bir şey asla yapmıyorum. ama modern, bütün bu dünyanın bütün sorunlarını sorumlulukla hisseden, herhangi bir felakette acı duymayı başarabilen, vicdan sahibi bir müzisyen olarak kendi türkülerime de sahip çıkıp hayata onları kazandırmaya çalışıyorum. - kazım koyuncu - "
haluk levent
"hepimizin eksik yönünü tamamlayan bir müzisyen,kendimle gireceğim çelişkileri çabuklaştıran ve kolaylaştıran bir müzisyendi"
feridun düzağaç
"şarkıcı ölse,ölmez şarkısı,
susmaz gülüşü,söylenir şarkısı"
yaşar kurt
"çok değerli müzisyen dostumu bir kez daha saygı ile selamlıyorum"
volkan konak
"duymamak mümkün değilse de erken gitmenin kaderini,biz yine de dinlemeliyiz kazım’ın türküsünü"
fuat saka
"karadenizin hırçın dalgalarının, yeşil dağlarının asi çocuğunu bir gün bir gemi aldı ve sonsuzluğa götürdü. ama yapmak istediği müziği ve dost gülümsemelerini bize bıraktı"
bülent ortaçgil
"kazım’ı ilk kez laz rock grubu zuğaşi berpe’de dinledim. müziği algılayışı,duruşu ve estetiğini çok beğenmiştim. güzel bir yolculuk çok çabuk bitti. üzgünüm..."
şevval sam
"dünyayı değiştirmek için nefes almaya bile ihtiyaç duymayan dost; ya bu hasretlik ne olacak?"
leman sam
"saz benizli, dal incesi, koca yürekli çocuk...dünyadaki tüm alkışlar, şarkılar ve devrimler, sana armağan olsun... görüşmek üzere..."
erkan oğur
"kazım koyuncu’nun varlığı, ruhu, cismi, sanatı, dostluğu, sıcaklığıyla ve arkasından sürüklediği sevenleriyle ve bütün insanlık erdemleriyle, ben kendim olarak dünyanın tüm sömürücülerini ve onların uşaklarını lanetliyorum."
armour
nur içinde yat mekanın cennet olsun denizin çocuğu. degil bir yıl yüz yıl geçse bile unutulmayacak, erken gidişine ağlatacak, güzel insan.
http://img482.imageshack.us/my.php?image=kazimft1.jpg
haluk levent
"hepimizin eksik yönünü tamamlayan bir müzisyen,kendimle gireceğim çelişkileri çabuklaştıran ve kolaylaştıran bir müzisyendi"
feridun düzağaç
"şarkıcı ölse,ölmez şarkısı,
susmaz gülüşü,söylenir şarkısı"
yaşar kurt
"çok değerli müzisyen dostumu bir kez daha saygı ile selamlıyorum"
volkan konak
"duymamak mümkün değilse de erken gitmenin kaderini,biz yine de dinlemeliyiz kazım’ın türküsünü"
fuat saka
"karadenizin hırçın dalgalarının, yeşil dağlarının asi çocuğunu bir gün bir gemi aldı ve sonsuzluğa götürdü. ama yapmak istediği müziği ve dost gülümsemelerini bize bıraktı"
bülent ortaçgil
"kazım’ı ilk kez laz rock grubu zuğaşi berpe’de dinledim. müziği algılayışı,duruşu ve estetiğini çok beğenmiştim. güzel bir yolculuk çok çabuk bitti. üzgünüm..."
şevval sam
"dünyayı değiştirmek için nefes almaya bile ihtiyaç duymayan dost; ya bu hasretlik ne olacak?"
leman sam
"saz benizli, dal incesi, koca yürekli çocuk...dünyadaki tüm alkışlar, şarkılar ve devrimler, sana armağan olsun... görüşmek üzere..."
erkan oğur
"kazım koyuncu’nun varlığı, ruhu, cismi, sanatı, dostluğu, sıcaklığıyla ve arkasından sürüklediği sevenleriyle ve bütün insanlık erdemleriyle, ben kendim olarak dünyanın tüm sömürücülerini ve onların uşaklarını lanetliyorum."
armour
nur içinde yat mekanın cennet olsun denizin çocuğu. degil bir yıl yüz yıl geçse bile unutulmayacak, erken gidişine ağlatacak, güzel insan.
http://img482.imageshack.us/my.php?image=kazimft1.jpg
kısa süreliğine karadenizden esintilerle ben varım. buyrun uşaklar beklerim.
volkan konak’ın bu ağlatan şarkısının sözleri şöyledir efendim:
gökten bir yıldız kaydı karadenize düştü
aman aman gardaş yara yaralıyım
onu sevenlerinin yürekleri tutuştu
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
bu amansız hastalık tatlı canını aldı
aman aman gardaş yara yaralıyım
kemençesi duvarda gitarı nerde kaldı
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
kalksın dağların karı kervanım yürüyecek
aman aman gardaş yara yaralıyım
o güzelim saçları toprakta çürüyecek
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
gene geldi yaz başı şenlenir yüksek dağlar
aman aman gardaş yara yaralıyım
demedimi azrail var sevgilisi ağlar
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım.
youtube da;
"ancak ölü bir balık akıntıya kapılır...
insanlık tarihinin
en büyük faciası
çernobil "
şeklinde başlayan izlenesi bir klibi var.
gökten bir yıldız kaydı karadenize düştü
aman aman gardaş yara yaralıyım
onu sevenlerinin yürekleri tutuştu
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
bu amansız hastalık tatlı canını aldı
aman aman gardaş yara yaralıyım
kemençesi duvarda gitarı nerde kaldı
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
kalksın dağların karı kervanım yürüyecek
aman aman gardaş yara yaralıyım
o güzelim saçları toprakta çürüyecek
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım
gene geldi yaz başı şenlenir yüksek dağlar
aman aman gardaş yara yaralıyım
demedimi azrail var sevgilisi ağlar
susun kuşlar susun kara karalıyım
aman aman gardaş yara yaralıyım.
youtube da;
"ancak ölü bir balık akıntıya kapılır...
insanlık tarihinin
en büyük faciası
çernobil "
şeklinde başlayan izlenesi bir klibi var.
(bkz: kum havuzu ne işe yarar ki)
+ sadullah abi şu karpuzu var ya ortadan ikiye yarınca içinde çekirdeklerinden "bismillah" yazısı çıkıyomuş.
- lan de get!
+ valla abi ya ver bi bak istersen ben yarayım şimdi gözünün önünde de gör bak nasıl dumur olacaksın.
- tamam osman yarın gel yarak, gösterecem ben sana ne yazıyomuş. ama şimdi git başımdan, hatta defol!
- lan de get!
+ valla abi ya ver bi bak istersen ben yarayım şimdi gözünün önünde de gör bak nasıl dumur olacaksın.
- tamam osman yarın gel yarak, gösterecem ben sana ne yazıyomuş. ama şimdi git başımdan, hatta defol!
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?