alchoburn

duygusal dengesizlikleri çok güzel ayar yemelerine imkan tanır, tabii ki ayın etkisinde kaldıkları için.

dünyanın en baba gitaristleri listelerine kafadan giren insan.

(bkz: feuer frei)

tam da ay ile uyumlu bir burcun gerektirdiği özelliklere sahiptir, zamanı gelince olgunlaşır, kocaman bir dolunaydır gökyüzünde gezinir.. bazen de göremezsiniz nereye baksanız, dünyanın arkasına saklanmıştır en karanlık gecesini yaşar.

bilinmez ki, tekrar doğup gülümsemek içindir tüm bu uğraşı.

"gezdiğimiz kentlere benziyor bu sözlükler aslında.. ilk cümleleri harcadığımız yer hep ev olarak kalıyor da, sonrasında geziyoruz, tozuyoruz.. ama bir şekilde satırlar, hep eve bir dönüyor; bakıyor geçmişine... nelerin üstüne kurmuşum kendimi diyebiliyor. nice şehirleri geziyoruz zaman geliyor da, adımlarımız hep eve dönüyor zamanı gelince."

ilk adımı attığınızda, sizden istenen ’bilgisözlük başlığına entry giriniz’ absürd geliyor aslında... sonrasında, dönüp bakınca onca zamana; gülüşlere ve gözyaşlarına, kazanılan ve kaybolanlara... hepsi sizde kalıyor, bazen dönüp bakmaya cesaret edemeseniz dahi, bazen özlemle ansanız ve unutmasanız dahi... bazen tek nefretiniz onlar olsa dahi,..

ev gibisi yok gene de.

johan lippowitz adıyla da bilinen pandomim sanatçısı... özellikle ününü link’te görebileceğiniz natalia imbrugliayla yaptığı şovu ile taçlandırmış kişidir.

http://tinyurl.com/vycw4

istatistiklere göre: her bu düşünceye sahip insandan sadece %8’inin sürekli olarak başarabildiği, bunlardan da sadece %2’sinin tamamen gerçekleştirebildiği...

buradan ne mi çıkaralım? ya hiç başlamayın hocam, ya da olasılığa giricem diye kasmayın, tüttürün...ne beni yorun ne kendinizi.

yönetmenlerin göğüslerini kullanma hevesinden dolayı, tüm güzelline karşın gözümde ’sağımlık inek’ statüsünde bir oyuncudur kendisi.

’kant, lenin, marx, palamut
altı orman üstü bulut’

şeklinde birşey olsa gerektir.

’az sonra izleyeceğiniz görüntüler tamamıyle hayal ürünüdür, gerçek kişilerle ve kurumlarla alakası yoktur...’

böyle başlamıştı aslında film maceram. karanlık bir ortam altında, içeri çok ses gitmesin diye de kısmıştım oysa..

sonra, iki kişi girdi kadraja.. yavaş yavaş kadın adama yaklaştı, adam kadının; öhöm neyse burasını geçelim terbiye sınırlarını zorluyor... neyse işte tam böyle olaylar gelişmişken bir anda; babam daldı odaya, sonra heyecanlı heyecanlı elindeki kumandanın pili ile ilgili bi’şeyler söylerken, ekrana gözü kaydı...

işte hayatım o anda...o enseye yediğim şaplak ile değişti.

çok feci dayak yedim be sözlük...

yeni başlattığı reklam kampanyası çok başarılı olan traş bıçağı firması:

http://www.ffk-wilkinson.com/

introya özellkle dikkat.

haber hürriyet.com.tr’da şu şekilde geçmektedir.

http://tinyurl.com/ytcf9n

ayrıca televizyonlar da flaş haber geçmekte.

makyaj ekibinin italya’dan getirilmiş. haluk bilginer’de uyum sağlayarak ve mimiklerini benzeterek çok büyük uyum sağlamış.

ifade ettikleri olsun, benzerlik olsun, kalite olsun; gerçekten dört dörtlük bir reklam çalışması durumunda. tam anlamıyla bomba gibi düştü ülkenin gündemine.

gene de .. o gözleri, bakışları...istedikleri makyajı yapsınlar, lensi taksınlar; yakalamak gerçekten çok zor.

10 kasim · (10)
is bankasi nin ataturk lu reklami · (1)

lise’de sırada beklemektesinizdir. okul dağılacaktır. bu sırada siz onu kesmektesinizdir. aylardır hoşlanmayı bırak, aşıksınızdır aslında. ama alınan pas sayısı sıfır... bir umut aldığınız yeni, takoz cep telefonundadır. ctüm cesareti toplar kızın yanına gidersiniz istiklal marşı biter bitmez:

- eee..ıı.. merhaba
- hıı ? merhaba...
- ya şey dicektim ben..
- ne diycektin?
- senin cep telefonun varmış?!
- evet var?!
- numaranı versen olur mu?
- olmaz.
- ama neden ki?
- kağıt kalem yok yanımda..
- ee şey, ben aklımda tutarım?
- yok şimdi tutamazsın sen onu aklında uzun nası tutçaksın..
- yok yok tutarım sen ver..
- iyi. 0535xxxxxxx

bilmiyorum o anda nasıl aklıma kazındıysa, nasıl birşeyse bu iş; o kızın iki güzel gözü kadar aklımda telefon numarası. o anda nasıl kazıdıysam artık zihnime...

nice sözlük aşındırıp gene de bir şekilde dönüp durduğum ilk yuvam... neden bilmem, bir şekilde adamı tutar; belki ilk olmasındandır bünyede, veya belki artık tanışmışlıktır diğer kimselerle...

çözemedim ben bu işi... bilemiyorum o nedenden dolayı.

8. nesil çauylak olduğumu iddia eden oluşum...yazmak için girişinizi ’çaylak’ şeklinde yapmanız gerekiyormuş...

en büyük artı olarak, aralarında fatih solmaz’ın bulunmaması gösterilebilir...

penguen’den kopma diğer bir dergiye nazaran daha çok ses getirmiş, tiraj bölmüş dergidir. nedenin yiğit özgür ve ersin karabulut olduğu aşikar... fakat leman - penguen ayrımında söz konusu olan mizahi durum dışındaki anlayış farklılığı bu kopuşta görülmüyor. buna rağmen espri kalitesi açısından bir düşüş yoktur. ayrıca siyasi konulara yaklaşım açısından, daha ince detaylara giriş mevcut...hoş bir çizgide ilerliyorlar şimdilik.

en büyük merak konusu; l manyak, lombak tadında bir aylık dergi çıkarıp çıkarmayacaklarıdır. zira şu ana kadar süregelen mizahi yayınlar içinde bu şekilde davrananlar ayakta kaldı, diğerleri ise belli bir süre sonunda dağılmak durumunda kaldı. daha hayvan/öküz ayarında bir dergi çıkarma durumları yok; en azından böyle duruyor.


bu da böyle bir ahkam kesmişliğimiz olsun.

sevişmek için sanatı bahne eden insandır... yoksa sevişmek başlı başına güzel bir eylemdir...ha sanat için olunca ’tadınmaz yinmez’ bir hal alabilir belki, orasını bilemem.

soyadı gibi gülen adam, güzel sunucu... benim gibi tv takip etmeyen adamın bile dikkatini çekmiştir nasılsa...