uzak

bastardo
cannes’da ancak 30.000 civarinda seyirci bulabilmis, yonetmeninin fotografla sinemayi ayni sey zannettigini dusundugum, zannedilenin aksine agir ve karmasik olmaktan cok "uzak", icinde oyuncu barindirmayan (fare haric), bu kadar abartilmasinin tek bir nedenini bile anlayamadigim onlarca kliseyle dolu "bisey".
tiryaki
macera,bilim-kurgu,trajedi içerikli filmlere her sene milyon dolarlarca para heba ediliyorken , sırf aksiyon içersin,sıradışı olsun biz de bol bol kazanalım zihniyetine; tribünlere harcanan o emeklere,o kirli ikiyüzlülüğe en güzel yanıtı vermiştir uzak.

çok kısıtlı bir bütçeyle nasıl bir şaheser yaratılır buna uzak ile en güzel yanıtı vermiştir nuri bilge.mayıs sıkıntısı diye bir film daha yapmıştı daha önce de; yine çok sevmiştim.ama uzak’ın tattırdığı haz apayrıydı bende.

adeta bir görsel şölen ... çarpıcı diyaloglar,çok çarpıcı kareler her biri adeta; çıldırtan bir yalnızlık başıboşluk tualinin üzerinde dağılıvermekte.
çağımızın evrensel sorunu belki de evrensel neticesi yalnızlık,bencillik...aynı topraklarda yaşayan,aynı şehrin havasını soluyan,hatta aynı dört duvarı paylaşan insanların birbirlerine nasıl bu denli yabancılaştıklarını anlatıyor uzak.kalabalıklar içinde en sancılı çaresizliği,en sancılı yalnızlıkları paylaşan başıboşları...
ama sade...abartmadan,süslemeden...
axin ciwan
uzak



herkesin bir yağmuru vardır ve bir rüzgârı
aşk biraz ıslanmaktır
al götür beni o uzak yağmurlara

herkesin bir şiiri vardır ve bir şarkısı
aşk biraz çoğalmaktır
al götür beni o uzak şarkılara

herkesin bir akşamı vardır ve bir masalı
aşk biraz yorulmaktır
al götür beni o uzak akşamlara






a. hicri izgören



passive
ingiltere’de yayımlanan the guardian gazetesinin ’film-müzik’ ekindeki ’ölmeden önce seyredilmesi gereken 1.000 film’ listesine girmiştir.
gentleman
bir çift güzel göz dalıp gider uzaklara , hayat kötü yüzünü göstermemiştir henüz ona... sokaklar bir baş belasıdır yalnızlığıma kurşun atardım ben fesata mani ol yarabbim...

ölüm etine tenine bulaşmadan uzaklara değil bana bak... saçlarından dökülen kestane her bir tel idam ipimdir kirpiklerinin her biri kalbime oktur...

akdeniz kadar büyürdü fevkalade gözlerin ve boynundan yekpare dirhem dirhem elbisenle girdin ömrüme...

ama umudum dört nala kaçar... ben , uzaklar demektir...

şeklinde özetlenir...
jacksparrowunsisliyengeci
uzak mümkünse bana uzak ol demek zorunda bırakan, sanıldığının aksine o kadar ağır ve gerekli olmayan filmdir kendisi. son üç dakikasında hala vurucu bir son ve şık bir bitiş bekliyordum. ama ne oldu? entel ve yalnızlığıyla, tek kişilik koltuğu ve pornolarıyla hoş bir hayat yaşayan sakallı abimiz, yusuf´un gidişi üzerine yaktı bir samsun. e iyi de, bana ne?
istanbul görüntüleri, bendeki kar hasreti ve benzeri şıklıklar dışında bütün film "eeh!" nidası içinde geçti.
sarkilarbircigligasiginmaksasimdi
kazım öz’ün belgesel filmi. filmin konusu: film tunceli-pertek’in bir köyü olan kürmeş’te, genç kuşağın metropollere ve avrupa ülkelerine göçmesinin ardından geriye kalan yaşlı kuşağın yalnızlığını ve köyden uzakta yaşayanların köy özlemini anlatıyor.

filmin diğer ismi "dûr" dur. dûr; zazaca uzak demektir.
tayfa75
aruoba, kitabın içinde yer alan özlem çekene kılavuz isimli bölümün 32. maddesinde şöyle der:

özlem, bütün dünyanın grileşmesidir:
herşeyin renksiz bir arkaplan haline gelerek,
yalnızca o geçmiş rengin, bütün dünya içinde
tek renk olarak görülmesi-
bütün dünyaya ancak onun renk verebilmesi...

özlem, dünyaya rengini veren griliktir.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol