türkçe konuşurken ingilizce kelimeler kullanmak

0 /
atacamadesert
geçen gün yine tv izlerken remote control ü bulamayınca iphone umu kullanıp channels arasında zapping yapayım derken moviemax de me myself and irene başlamıştı. daddy ye lipton ice tea içer misin dediğimde, ne anlıyorsunuz o içecekten diye cevap verince, "papa don t preach" demişim. o sırada mp3 player ıyla içeri giren brother, "hello millet" diye yüksek volume le bağırınca banyoda g string ini yıkamakta olan nenem dönüp onu shut up diye azarladı.
veni vidi vici
"türkce" gibi derleme toplama bir dil konusuyorsaniz kacinmaniz olan bir seydir ingilizce latince kelimeler kullanmak. sebebi ise türkceyi olusturan dil bilimcilerin özellikle cumhuriyetin ilk basinda islerini adam gibi degil boktan yapmalari. mesela "televizyon".. latince ve ingilizceden oldugu gibi alinmis, türkce bir kelime bulunmamis zamaninda. mesela helikopter(helicopter), parasüt(parachute) vs.. hepsi ingilizce bu kelimelerin..
ama almanlar ne yapmis, latinceden aldiklari her kelimeye karsilik kendi dillerinde bir kelime bulmuslar. televisiona "fernseher" demisler. helicoptere "hubschrauber" demisler, parachute "fallschirm" demisler.. millet olarak adam olurmuyuz sorusunun cevabi "bu kafayla zor olsa gerek.. "
alorarola
dilin yozlaşmasından öte bir kısım densizin sosyetik ya da kendilerince kaaa gözükebilmek için kullandığı bir tür laçkalaşmış jargon.

hatta bu jargonun ünlü olmuş şarkıları bile mevcuttur.

şöyle ki;

yes no yes no yes no yes no reklam olduk yaaa.
yes no yes no yes no yes no dizi olduk yaaa.

van ness
globalleşen dünyada birazda mecburi kalınabilen bir durumdur. kolay demek yerine "izi" diyen de duyulmuştur ve şiddetle karşı çıkılasıdır lakin tüm dünyanın benzeri ve kendince kullandığı kelimelere birşey bulamadıysak yapılacak şey yabancıya talim olmaktır ki #512341

(bkz: olur öyle)
nick nicki nickince
bazen yaptığım ve hemen arkasından "kendimden şu anda nefret ediyorum" dediğim hadisedir. ama özellikle sarhoşken bazı sözcüklerin türkçesi aklıma cidden çok zor gelmektedir. ancak bu olayın başka bir boyutu.

benim irdelemek istediğim ise şu: bilindiği gibi, bilinmese de iki dakika düşünülürse çıkarılabileceği gibi, türkçe soyut sözcükler bakımından kısır bir dildir; bu kısırlığı da arapça "kelime"ler alarak kapatmıştır. düşünün bir saniye ne kadar fazla soyut arapça kökenli "kelime" var dilimizde: pişmanlık, takdir, minnet, akıl, şükran, hatırlamak... sorun şudur ki bu "kelime"ler dilimize tarihin bilinmeyen bir zamanında girmiş ve esas "sözcük"ler unutulmuştur. bu nedenle bunları kullanmamızda bir sorun yoktur . ancak özellikle tazminat sonrası fransız hayranlığımız ve cumhuriyet yıllarındaki amerikan/ingiliz hayranlığımız nedeniyle dilimize bu dillerden sözcükleri de koymuşuzdur. şimdi biz bunları kullanırken insanların gözüne batmakta, ancak arapçalar gayet normal karşılanmaktadır. peki, zamanında öz türkçe sözcükler yerine arapça kullananlar da aynı şekilde garipsenmemiş midir acaba? düşündürmek için falan sormuyorum, gerçekten merak ettiğimden. ya da bundan yüz yıl sonra, fransızca ve ingilizce kökenli sözcükler de dilimize iyice yerleşse ve bizde bir japon merakı başlasa, konuşurken araya bir kaç japon sözcük sıkıştırıp ne kadar "sofistike" olduğumuzu "spesifik" bir açıdan göstermiş olmaz mıyız?

asıl sorun zaman meselesidir. yüz yıl sonra o sözcükler dilimize iyice yerleştiğinde, ki umarız yerleşmezler, bu sefer de ingilizce, fransızca, arapça ve farsça sözcüklerin kullanımı doğal karşılanıp, turkce konusurken ingilizce kelimeler kullanmak eylemini gerçekleştiren insanlara duyduğumuz garipsemeyi, yukarıdaki örneği baz alarak, japonca sözcükler kullanan insanlara karşı göstereceğiz.

ayrıca, son olarak, insanlar türkçe konuşurken ingilizce kelimeler kullananları yadırgarlar ama, başlıkta da görüldüğü gibi, öz türkçe bir karşılığı olmasına karşın bu "dil duyarlısı" insanlar arapça sözcükleri kullanmakta ısrarcı davranırlar. o zaman bu konuda da bir iki yüzlülük, bir "doğu’dan zarar gelmez ama batı’ya karşı dikkatli olalım" tavrı vardır, sanki araplar ingilizlerle bir olup çölün ortasında bize saldırmamış gibi.
elma sekeriiii
egitim dili tamamen ingilizce olan okullarda okuyan ögrencilerin ba$larına gelen olay.
aynı zamanda erasmus ile yurtdı$ına gitmi$ olan türk ögrencilerin bir ba$ka türk ögrenciyle diyaloga girdigi zamanlarda ya$adıgı durumdur.

arkada$, yunanlı bir hocanın ardından, hocanın onu görmek istemesi üzerine ko$u$turmasıyla ortaya çıkan sahne:

- ama sör, ama sör! pleaseee! don’t shout at me lütfen ya!
periduht
sevdiğim djlerden biri radyo programında yapıyor bunu. bugün de yayındayken you know what i mean? dedi birdenbire. ama artık şaşırmıyorum, şaşırmak bir yana hoşuma da gidiyor, bunu tek yapan ben değilmişim diye içten içe seviniyorum.

edit: ne demek istediğimi anlıyor musun deyince, you know what i mean’deki tınıyı vermiyor. belki de bundandır bazen ingilizce kelime ya da cümle kullanmamız.
sipsi
evde ingilizce ve türkçe konuşan insanlarla beraber yaşanıyorsa istemsiz yapılan sinir bozucu eylem. vurmadan önce bir düşünün, ’neden?’ deyin. yazıktır...
elma sekeriiii
çogu insan, bunun bir önceki entrylerde sayıldıgı nedenlerden ötürü bir alı$kanlık haline geldiginin farkına varmaz. ve bu $ekilde konu$an insanı a.ına kodumunun tikisi, ya da agzına sıçtımının havalı yellozu $eklinde tabirler içine sıgdırmaya çalı$ır; ki bu onun dagarcıgının ne denli dar oldugunun bir kanıtıdır.

bi dur lan önce, herkes yedigim önümde yemedigim arkamda, sabah sohoda ak$am reina’da, ak$am içtigimi bilmem sabah yedigimi bilmem havasında takılmıyor ki?
herkes o "paralı piç" dediklerinden olmuyor ki?
çok mu $a$ırdın? evet var bunun tam aksi tipler. bütün gün ingilizce konu$uldugu için, o da zengin türkçesini hırpalamak istemese de serpi$tiriyor ingilizce kelimeler araya dereye.
o da neden biliyor musun?
türkçesi aklına gelmiyor.


insan ol birazcık da, geni$ bakmayı ögren.
esrakesh
bunu yapan 3 tarz insan vardır:

1- öğrendiği 3-5 ingilizce kelimeyi yeri gelse de kullansan ne havam olur diye düşünen insan tipidir- ki bunları şiddetle kınıyoruz.

2- bir de ben ingilizce biliyorum havam olsun, hatta 3-5 de fransızca katayım araya diye düşünen ve "avrupa da böyle değil azizim" lafını dilinden düşürmeyen sözde enteller vardır -ki bunlar da kınanacak gruptandır.

3- son grubumuz ise ülkemizde var olan ve varlığı legal olan ingilizce eğitim veren orta okul ve liselerden mezun olmuş, üniversite hayatını da yine ingilizce eğitim veren bir kurumda tamamlamış hatta yüksek lisans yaptıysa tezini ingilizce yazmış insanlardan oluşmaktadır. tamam bu insan her ne kadar türkiye sınırları içinde olsa da en az 12 sene ingilizceyle haşır neşir olmuş tüm derslerini, ödevlerini,sınavlarını ve araştırmalarını bu dille yapmıstır. doğal olarak bazen ingilizce kelimelere cümle içinde yer vermesi normal değil de nedir. bu insanı yukardaki iki gruptan tenzih ederim ben. ha yapmasa daha iyi tabi ama en azından amaç kesinlikle caka satmak değildir.

uzun lafın kısası elmalarla armutları karıştırmayalım en iyisi.
isyankarmuhabir
12 veya daha uzun süreler yabancı dılde egitim almıs bır kısının en az 26 yasında olması gerekır buda demektırkı hayatının en az 26 senesını turkıyede gecırmıstır, hatta dahada ileri giderek egitim ogrenim hayatının gunun 8 saatını aldıgını hesaplarsak,
haftada 5 gun gunde 8 saatden hafta 40 saat eder
ayda 160 saat, yılda 1920 saat 12 yıllık egıtım ogrenım hayatı boyunca 1920x12=23040 saat eder.
asgari 26 yasında olması gerekır dedık buda su demek
egitim ogretime ayrıdıgı zaman dısında butun zamanını turkce duyarak, okuyarak anlayarak geciriyordur. yani bir kisinin konusurken ingilizce kelime kullanmasi olsa olsa ukalalıktan olur başkada bişeyden olmaz.




edit:
entry yı degistirmek gibi bir niyetim yok.
broken promise
ingilizce eğitim veren bir okulda okuyan öğrencinin sıklıkla yapabileceği hatadır.arada kelimeler karıştırılır,unutulur akla ilk gelen kelime söylenir.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol