pazar sabahı

0 /
ohcaptainmycaptain
Bütün ömrümce pazarları sevmediğim için, sabahlarının da bir ayrıcalığı yoktur. Sanırım küçükken, pazartesiye yetişmesi gereken ev ödevlerini stres etmekten pazar günü ile ilgili bir travma oluştu bende. Ne sevimsiz bir gün kendisi..
hmmmmmtmmcnm
en sevdiğim sabah. önceki günden yorgunlugumu attıgım, sonraki gün okulum olmadıgı için sendromlara kapılmadıgım günün başlangıcı. benim için bugün pazar sabahı erkenden kalkıp kedimle oynayıp yürüyüşe çıkıp ve eve sıcak simitle dönüp ailemle mutlu uzun bir kahvaltı yaparak başladı. mutlu olmak önemli. her yeni güne gülümseyerek başlamanız için bir sebebiniz olsun. en güzeli de pazar sabahı sevdiklerinizle çay içip simit yediğiniz olsun. kıpss.
mustaitbiradam
midenize saplanan burukluk ile neşe günüdür.

güzel ve güneşli bir günse, bir de şahane bir kahvaltı ile başlanmışsa neşe dolu geçer. ancak öğleden sonra akşamüstü ve akşam olmaya başlayınca o burukluğu yavaştan hissedersiniz. çünkü hafta sonu bitmiştir. akşam erken yatılacak, sabah okula, işe gidilecektir. ne acı...

ayrıca akşamı soba arkasında leğende banyo yapılacak sabahtır.
darkofdirt
bana hiçbir şey ifade etmeyen gün. bir şeyin önem arz etmesi yüklediğiniz anlamlarla ilgili. ben mesala çarşambaları severim. yıllar önce soğuk bir çarşamba akşamı dedemi kaybetmiştim. anlıyorsunuz değil mi şahane bir akşamdı. ama perşembeleri sevmem. ilk aşık olduğum kadın benim neden onunla konuşmak istediğimi sormuştu. farkettiniz değil mi? elbette onunla yatmak istediğimi söylemedim. yoo hiç yatmadık. tamam daha sonra ;). ama sevmem perşembeleri. çünkü bilmelisiniz ki çoğu zaman bir kadınla yatmak hayalinizdeki gibi değildir. bazen de çok daha iyisidir. ne diyorduk? cuma. cumaya nötr-üm ama cumartesilere bayılırım. garip bir heyecanı var. her an bir şey olacakmış gibi. çok yaşayan bir gün cumartesi. hayat, yaşam ve ölüm dolu cumartesileri.
hittheroad2timesjack
an itibariyle eskisini çok özlediğim gün saatleridir. tüm aile ile birlikte yapılan kahvaltı, sonra gazete okuma periyodu, gazetenin sadece arka sayfasını okumaktan dolayı babadan işitilen azar, sonra laf olsun diye hede hede deyip diğer kısımlarını da gözden geçirmek falan filan. mutluyduk ya la.
civeng
14 mart 2010’un sabahıdır. uykusu; açlık ve haliyle kahvaltı yapma gerekliliği tarafından bölünen bir bilgiçin uyanıp kahvaltı yaptıktan sonra sözlüğe girip jediyle başbaşa kalabilme ihtimalinin yüksek olduğu sabahlardır. öğrenci için uykunun kralının yaşandığı andır, ama istisnalar da yok değil... => (bkz: civeng)
mandela
pesimist duyguların umuda harman olduğu yerin imzasız pazar mektuplarıdır. pazarlar her ne kadar ortak olsa da karamsarlık uyum bozukluk kimlik bölünmesi ortak pazarlarda yer bulamaz. ortak pazar sadece gülün ve de gülistanın birlikteliğidir. kalıtımsal bozukluklarını bir sonrakine bırakmak için yapılan tüp bebekler kadar laboratuar kokulu bozuk evrilmiş duyguların yansımalarıdır. fiziğin pazar gününe diyalektiğin doğan güneşe bağlandığı naylon mutluluklar günüdür pazar günleri.
mutlu pazarlar aslında mutsuz geçecek bir günü az hasarla atlatmanın acı temennisidir. tüm bu temenni ve zihin bozuklukları arasında duman avcılarına inat bir sigara yakılır. ne komik bir markadır ya rab harman kalmış esrarkeş serzenişi gibi. aslında ceza sahalarının da dumansız olması gerekir. naylon aile taklitleri dolu pazar günü sokaklarında kamusal alan olarak bellediğimiz özel mülkler alış veriş merkezlerinde olunamamışlıkların acısını mağaza vitrinlerinden ve cüzdanlarımızdan çıkartırız.
pazar günlerine dair anılarımız hep bozuktur da biz resmi ağzın dediğini yapar ve mutlu olmaya çalışırız. nazım’ın dizelerinde daha güzel anlatılır ya neyse pesimist ile peksimeti karıştırmış neo depresif jenerasyonun nazımı anlaması oldukça zordur. cuma günü iş yerlerinden çıkarken duyulan en ucube dilek nedir elbette iyi hafta sonları. sizinle olmayacağım iğrenç aşağılanmalardan uzak geçecek ve yaralarımı “de sade” ile el ele vererek deşeceğim. bunun için sizin sahte temennilerinize ihtiyacım yok diyemezsiniz. diyebilseniz belki neyse herhangi bir kışkırtıcılığa meyan vermeyen mitinglerin bile piknik havasında geçtiği iki yüzlü pazar günüdeyiz. yeşilmişiz tadında yapılan bitkisel nostalji sohbetlerinde neden acep hiç kimse peki biz neden solduk sorusunu sormaz.
sene geçen sene tadında bir anım var paylaşayım. yine olunamamışlıkların meze edildiği bir bar ortamında. sistem üzerine güzellemeler yaparken ömer madra kişisine gönderme yapma maiyetli bir açıklama yapmıştım. söylediğim küçük bir cümle hatta iki kelimeden oluşan bir önerme idi. çalışmak aşağılanmaktır dedim bunu bütün çalışan ve aşağılanan kardeşlerimle paylaşmak istemiştim. bu söz toplumumuzda derin bir infial yarattı efendim neden emeğiyle para kazanan insanlara böyle ağır bir ithamda bulunuyormuşum. kendi kendime düşünceye daldım herhangi bir savunma isteğim bile yoktu. tembellik hakkı, doğamız falan diye güzellemeler yapmadım. dediğim sadece şu idi arkadaşlar, bende çalışıyorum yani aşağılık olan bir tek siz değilsiniz bu sözü söyleyen adam başta kendisi olmak üzere sözü ağzından çıkarttı. neyse üretimin biricik kölelerini kendi başına bırakıp bol tuzlu ve ekşili bir tekila ile hangi dünyada olduğumu fark ettim.
hissettiğimi açıklamak için roman kahramanlarına sığınacağım kendimi tek biri gibi değil iki roman kahramanı gibi hissediyorum winston smith topluluk içinde ki beni tanımlamaya yetiyor kendisi george orwell’ın 1984 adlı kitabının kahramanıdır. genel hayat adamı olarak ise aldous huxley’in cesur yeni dünya’nın the savage’ı gibiyim elbette yaşadığım dünyada iki kitabın çizdiği distopya ile harman. doğanın bir insana sunduğu en büyük nimet üremektir diye düşünürüm tüm aksak ve bozuk yönlerimize rağmen eğer doğa bize bu şansı tanıyorsa üremelidir insan derim kendi kendime. beri yandan doğanın bu yeteneği sunmadıklarındansam yani genetik bir bozukluğa sahip ve üreme yeteneğim yoksa bir laboratuar faresine babalık yapmaktansa evlatlık edinmeyi tercih ederim o ayrı. cesur yeni dünya bu işin laboratuarlara teslim edildiği yerdir. insanı insan kılanda herhalde özel hayat denilen kavramamız olmasıdır. 1984’te bu hakkın devlet tarafından gasp edildiğini anlatır. bireyin yok edildiği köle sürülerinin dünyasıdır 1984. şimdi bakıyorum toplumsal bir losing my durumu var kah inançları kah hayatları kah kavramları. tüp bebek koktu gene gaz kaçırıyor hayat mutlu pazarlar.
narcotic
haftanın 6 günü iş yerinde calısan ve o 6 günün stresini üstünde tasıyan babanın evde bulunmasıyla, evin en ufak veletlerinin bile sessiz oldugu, ertesi günün stresiyle canınızı sıkan sabah.
darkofdirt
ertesi günün iğrencliği bir an kişiyi kemirir,çünkü o yapacagı ve yapamayacakları ya da baskasına göre hedefleri ve basarıları ve en kötü olanı;yenilgileriyle asla kalkmak istemediği günündedir.

sabah bir agırlıktır ki tüm kemiklerde bir bir gezinir o artık tembelliği çekici kılıyordur.

kişi kalktıgı an artık günü tamamen bos gecirmeye adar,o andan sonra kotarcagı sadece bir kac sıkıcı hadisedir,şimdi bir an sunu düşünür pazar sabahı kalkan kişi:

-ulan tüm günümü bu pc basındamı gecirsem dısarı mı cıksam? napsam .mına koyum!

o anında koca bir hiçlik yatıcaktır o artık,bos zamanı kardan sayıyordur.düşlediği yavas yavas suna döner:ulan deniz kenarında yatıp bir uyku cekip,sonra yüzmek vardı...

gercek bir günden,hayaller sarar bedeni,şimdi gerceği-gerceğini,özünden ötürü olanlar ve olması gerekenler,onun en büyük tutkusu olan bosunalıklar arasında tercihi en iyi ihtimalle uyuyarak gecirmek olacaktır...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol