dudağımdaki yara kaybolmazsa
sana en güzel nağmeleri nasıl söylesin dilim
en güzel nağmeleri söyleyemezsem sana
ah! söyle bana sevdiğim
nasıl kaybolsun birden dudağımdaki yara
nevrotik sayıklamalar
(bkz: edebiyatimizdan nagmeler)
ben kimim, neden ya$iyorum, insanlar neden bu kadar acimasiz, güven nedir nasil duyulur, duymak istedigim nedir, seviyor muyum, neden sevilmiyorum, neden buz gibiyim, bedenimi biraktigim yerde ruhum, neredesin kalbim?
ben kimim, neden ya$iyorum, insanlar neden bu kadar acimasiz, güven nedir nasil duyulur, duymak istedigim nedir, seviyor muyum, neden sevilmiyorum, neden buz gibiyim, bedenimi biraktigim yerde ruhum, neredesin kalbim?
bakışımsı yürek analizleri yapılır pencerelere.oysa soğuklar gelmedi henüz,buğulanmış değil sırlar.koskoca bir merasim gözümün ufkunda...test edilmiş ömürlere mahkum ettiğimiz sanrısız kelimeler düşer omuzlarımızdan.
sırtüstü düşen acılarım, yuvarlanma eğiliminde; sırtımdaki kamburun esnekliğinden. sancım yok; aşka bağışıklığımdan…kanım çekiliyor flüt çalan bir kadının nefes alışıyla ve üflediği her melodiyle dayanıyorsun damarlarıma, notası şaşıyor benliğimin. gelsen, tetiklesen… çığlık olsa bedenim bedeninde, yankılansa…
ki beni bir tek sen yansıtabilirsin.
ki beni bir tek sen yansıtabilirsin.
neden soruyorsun nereye gideyim?
iki yol var demiştin hangisini seçeyim?
korkma bebeğim hepsinin sonu aynı..
çok yukarlarda biriymiş..bunları yaptı..
birden bire boşalan yolların ortasındayım..
hedefler hep çok çok kolay olmuştu..
birden bire boşalan yolların ortasındayım..
hedefler hep çok çok kolay olmuştu..
iki yol var demiştin hangisini seçeyim?
korkma bebeğim hepsinin sonu aynı..
çok yukarlarda biriymiş..bunları yaptı..
birden bire boşalan yolların ortasındayım..
hedefler hep çok çok kolay olmuştu..
birden bire boşalan yolların ortasındayım..
hedefler hep çok çok kolay olmuştu..
saklıyorum seni kendime...tüm inatları reddediyorum,kendim gibi akıyor bu saltanat sınıflandırılmış konaklara...yittiğim gün,bu harfleri tek tek ezberlettiğim gündür..yüzü ondört atan dostum;
hiçbir şey acıdan daha kutsal gelmez yaşandımı...
hiçbir şey acıdan daha kutsal gelmez yaşandımı...
düş kıvrımlarında yukarı çekilen dudak çizgilerin beni hatırlatsa sana, gülümseme kıvamında. ben uyumsuz ruh halleri arasında dolanmaktan yorgun düşmüşken, sürünürken odalar arası, kokun çalsa kapıyı, koynunda soluklansam. iki kişilik nemlense tek kişilik yatağım ve bir beden olsak kaybolana kadar… histerik sayıklamalar bunlar kendimle yüzleşip dört duvar arasında yavru kedi ürkekliğiyle sana tutunuşum…
ki beni bir tek sen tutabilirsin bu kadar narin.
ki beni bir tek sen tutabilirsin bu kadar narin.
gözlerinin ışığında hapsedilmiş martı gülüşleri var...ensemde oturur durur yokluğunun şiddet ağrıları...bilsem ki sınanmış ucuz bir elvedadır bu,yankısında kovacağım hepsini...sen kör bakma diye.
adımların adımlanmayacak adımın yanına biliyorum...hep böyle imlalı bakmaz mıydın yüzüme...şimdi yüzün giden tüm otobüs seferlerinin iptaline yakın,sarsılmaz bir yalan...sen bana kanatlı bir hüzün resmiyle bakarken,olunan an matemlerini kucaklayacağım...gitme...
adımlarını adımın yanında adlandır.
adımlarını adımın yanında adlandır.
herkesin bir şeyler yazdığı başlık. ben de bunu yazayım dedim, güneşli, ama karanlık bir sonbahar akşamında.
(bkz: denklem tiryakileri)
limana gizlenen yabancılar,dehlizlerde boğulmak üzere..dervişin uzatacağı eli hangisi tutabilirse..o çemberin merkezinde yaşamayı seçmiştir...çemberin merkezi...yüzünün bahçesi...
acının rengine basıyorum kelimelerimi,kuruyana dek çıkmayacak nefesim yüzünün bahçesine...inançların seni kurşunlarken
bacağı kopan tunç heykeller tarihi kokusunu yayar...
toprak kokusu içimde...derinimde...
bacağı kopan tunç heykeller tarihi kokusunu yayar...
toprak kokusu içimde...derinimde...
uzaklara dalan gözlerindeki güneş gözlüğünden yansıyan karşı komşunun balkonuna astığı
g stringi takıldı gözüme birden.
’çayın soğuyor’ dedim. ayırmadın gözlerini, aldırmadın yine de sen.
-neden evde güneş gözlüğüyle oturursun onu da hiç anlamam ama hadi neyse dedim içimden.-
olsun sen zaten çayı soğuk içerdin, bendim hep haşlak çayla gırtlağımı yakan.
son çayımızdı beraber içtiğimiz. kusura bakma evde çay bitmiş.
birden bedenim buz kesildi, kendiliğinden gözlerim yaşardı, beni bir titreme aldı.
balkonun penceresini açık bırakmışım sanırım cereyan yaptı.
anam sen de hiç konuşmuyorsun ki
sayıklıyorum hep kendi kendime, git bi çay koy bari.
çay da bitmişti di mi balını yiyim senin ben psikoz deli.
g stringi takıldı gözüme birden.
’çayın soğuyor’ dedim. ayırmadın gözlerini, aldırmadın yine de sen.
-neden evde güneş gözlüğüyle oturursun onu da hiç anlamam ama hadi neyse dedim içimden.-
olsun sen zaten çayı soğuk içerdin, bendim hep haşlak çayla gırtlağımı yakan.
son çayımızdı beraber içtiğimiz. kusura bakma evde çay bitmiş.
birden bedenim buz kesildi, kendiliğinden gözlerim yaşardı, beni bir titreme aldı.
balkonun penceresini açık bırakmışım sanırım cereyan yaptı.
anam sen de hiç konuşmuyorsun ki
sayıklıyorum hep kendi kendime, git bi çay koy bari.
çay da bitmişti di mi balını yiyim senin ben psikoz deli.
sanrısız sağmak lazım düşleri...yamalı ruhu,yırtık gözleri,buruşuk kelimeleri özümsemek lazım...sıradanlıktan kaçan her göz ışığıyla onurlandırılır.temassız beklentiler konumlansa da göz değmez acımasız dizelere.
adım başı sessizliğine göz ucu dövmeleri yerleşir...gömütler arasında sızlanan bir ruh kadar durusun aslında...satır aralarına işlenen sanımsamak hoş gelir diye tutuklu kalırsın...bu senin kendi beyanın,kimse zorlamadı seni.
argüman bahçesine düş...yozlaşan yüzler tek tek tanıtılıyor...esas dayanak nedir bilir misin?
_mutlak gerçek_
taş üstünde taş kalmayacağı o geniş zamanda...
inanana...anlayana.
_mutlak gerçek_
taş üstünde taş kalmayacağı o geniş zamanda...
inanana...anlayana.
kelimelerin çaprazında suratlar...
karbon istilasında basılı tümceler...dar alana yayılan hesaplar odayı genişletir konuştukça mumyalanmış suratlar. akımına uyduramadığı kentleri gezmekten takatsiz her yolcu...
işığını güneşten alacak elbet vera,korunaksız adreslerde düş temizlerken. etinde halka halka olur kayıplar,baktığı yönden anlaşılmayan her yabancı tutanağında.
güç birliği yapacak değil ya cam kırıkları,görünen kırıklığıyla beklesin yerde. bilir oysa çizilen resmin, neleri kaydettiğini ajandalara.
toplan vera!
dağıtılan odanda ruh ayakta...
ardında ötekilerin kelime telaşında kalsın.
karbon istilasında basılı tümceler...dar alana yayılan hesaplar odayı genişletir konuştukça mumyalanmış suratlar. akımına uyduramadığı kentleri gezmekten takatsiz her yolcu...
işığını güneşten alacak elbet vera,korunaksız adreslerde düş temizlerken. etinde halka halka olur kayıplar,baktığı yönden anlaşılmayan her yabancı tutanağında.
güç birliği yapacak değil ya cam kırıkları,görünen kırıklığıyla beklesin yerde. bilir oysa çizilen resmin, neleri kaydettiğini ajandalara.
toplan vera!
dağıtılan odanda ruh ayakta...
ardında ötekilerin kelime telaşında kalsın.
erik çıksa da yesek.
bir karga tuhaflığına daha eskiyorum.hani ansızın ortaya çıkan çirkin sesler olur ya,kapıyorum gözümü bir kez daha..
(bkz: kaburga cinayeti) işlemek istemiyorum...
zorunlu bir iç çekişe daha sığınıyorum,tümcelerim depresif.
(bkz: kaburga cinayeti) işlemek istemiyorum...
zorunlu bir iç çekişe daha sığınıyorum,tümcelerim depresif.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?