muzik yorumlarini ilgiyle takibettigim aksam gazetesi yazaridir.
mansur forutan
süper bi abidir.fakat köşesine koyduğu kendi resimleri çok kötüdür.incelemek isteyenler tozlu raflardaki fhm, süperfutbol, aktüel dergilerinde kullandığı resimlere bi baksın ne demek istediğimi çok çok iyi anlarlar...
yazılarında konu spektrumu çok geniştir. eğlenceli yazar genellikle.
sabah gazetesinde ki ilk köşe yazısı aşağıdadır; okunabilecek en keyifli adamlardandır:
adımdan çıkarılacak dersler
kimse sizinle konuşmak istemiyorsa siz de kimseyle konuşmayıp alternatifler arıyorsunuz: yazmak, çizmek, çalmak...
ismimden ne çektiğimi ben bilirim. adın ne demek? nerelisin? nasıl yani? şimdi bir kez daha, kitlesel bir ortama hitap ederken, bu sorulara maruz kalmamak için anlatıyorum:
ben azeriyim. iran azerbaycanından sekiz yaşındayken türkiyeye geldim. o yaşta herkesin aynı dili konuştuğunu sanırsınız. ve yanıldığınızı anladığınızda hayatın ne kadar güç olduğunu fark edersiniz. benim türkçem, tipik azeri televizyası türündendi. al bunu özünde sakla (bu senin olsun) , keyfin yahçıdı? (iyi misin?) gibi cümleler egemendi konuşma hayatıma. iyi bir eğitim almam için sadece yabancıların okuduğu bir ingiliz okuluna verdiler. şahtım şahbaz oldum. daha adam gibi türkçe öğrenemeden, azeri türkçem, ingiliz aksanlı oluvermişti. "british-azeri accent" çok uluslu bir petrol şirketi gibi, değil mi? buna kimse katlanamadığından, evde konuşma yasağı uygulanıyordu adeta. bir de üstüne, çok konuşan biri olduğumdan "kapa çeneni, sus iki dakika, yeter" emirleriyle gençliğimin çok sessiz geçeceğini fark etmiştim. sokakta durum daha trajikti. maçlarda adam eksikliği yüzünden kadroda yer bulabiliyordum. ancak kimse bana pas vermiyordu. hayatımın orta saha bağlantısı ve defans bloku bir türlü oturmuyordu. daha o yıllarda pas alamayan forvet sendromunu öğrenmiştim. susturulmuş, sindirilmiş, ezik bir çocukluk!... bu muhteşem(!) altyapımla kadınlarla olan ilişkimi düşünsenize bir. ilişki olabilmesi için genellikle en az iki taraf olması gerekiyor, değil mi? ben bu denklemi ancak iki kez sağlayabildim. daha doğrusu ben değil, doğa ana sağladı. ilk kız arkadaşım amerikan doları 2.312 lirayken (kasım 89)olmuştu. diğeri 199.051 lirayken (aralık 97) hayatıma girdi. kadınlara karşı başarısız girişimlerimi anlatmak için doların 25 yıllık seyrini vermem gerekir. neyse, kimse sizinle konuşmak istemiyorsa siz de kimseyle konuşmayıp alternatifler arıyorsunuz: yazmak, çizmek, çalmak...
önce çalmayı denedim. kararım kesindi. rock yıldızı olacaktım. grup kurdum. kısa bir süre sonra kendi kurduğum gruptan kovuldum. sonra çizmeyi denedim. boş ver dediklerinde haklıydılar. yazmaya başladım. idare eder dediler. dergide çalışır mısın diye sordular? uyar dedim. ne olduğunu anlayamadan sevdiğim bir işi yapmaya başlamıştım.
peki, gazetede kendine ait bir köşede ufak bir dergi yapar mısın diye sordular. iyi fikir dedim ve başladım.
şimdi, susturulmuş, sindirilmiş ve ezik çocukluğumun intikamını alma vaktidir değerli okurlar.
bu arada soyadımdaki ikinci "o" harfi nüfus müdürlüğünün bir kıyağı. türk vatandaşlığına geçtiğimde, ambarda fazla "o" harfi varmış. stokları eritmek için birini de bana kakaladılar. soyadım forutan diye okunuyor. manası da, alçakgönüllü.
adımdan çıkarılacak dersler
kimse sizinle konuşmak istemiyorsa siz de kimseyle konuşmayıp alternatifler arıyorsunuz: yazmak, çizmek, çalmak...
ismimden ne çektiğimi ben bilirim. adın ne demek? nerelisin? nasıl yani? şimdi bir kez daha, kitlesel bir ortama hitap ederken, bu sorulara maruz kalmamak için anlatıyorum:
ben azeriyim. iran azerbaycanından sekiz yaşındayken türkiyeye geldim. o yaşta herkesin aynı dili konuştuğunu sanırsınız. ve yanıldığınızı anladığınızda hayatın ne kadar güç olduğunu fark edersiniz. benim türkçem, tipik azeri televizyası türündendi. al bunu özünde sakla (bu senin olsun) , keyfin yahçıdı? (iyi misin?) gibi cümleler egemendi konuşma hayatıma. iyi bir eğitim almam için sadece yabancıların okuduğu bir ingiliz okuluna verdiler. şahtım şahbaz oldum. daha adam gibi türkçe öğrenemeden, azeri türkçem, ingiliz aksanlı oluvermişti. "british-azeri accent" çok uluslu bir petrol şirketi gibi, değil mi? buna kimse katlanamadığından, evde konuşma yasağı uygulanıyordu adeta. bir de üstüne, çok konuşan biri olduğumdan "kapa çeneni, sus iki dakika, yeter" emirleriyle gençliğimin çok sessiz geçeceğini fark etmiştim. sokakta durum daha trajikti. maçlarda adam eksikliği yüzünden kadroda yer bulabiliyordum. ancak kimse bana pas vermiyordu. hayatımın orta saha bağlantısı ve defans bloku bir türlü oturmuyordu. daha o yıllarda pas alamayan forvet sendromunu öğrenmiştim. susturulmuş, sindirilmiş, ezik bir çocukluk!... bu muhteşem(!) altyapımla kadınlarla olan ilişkimi düşünsenize bir. ilişki olabilmesi için genellikle en az iki taraf olması gerekiyor, değil mi? ben bu denklemi ancak iki kez sağlayabildim. daha doğrusu ben değil, doğa ana sağladı. ilk kız arkadaşım amerikan doları 2.312 lirayken (kasım 89)olmuştu. diğeri 199.051 lirayken (aralık 97) hayatıma girdi. kadınlara karşı başarısız girişimlerimi anlatmak için doların 25 yıllık seyrini vermem gerekir. neyse, kimse sizinle konuşmak istemiyorsa siz de kimseyle konuşmayıp alternatifler arıyorsunuz: yazmak, çizmek, çalmak...
önce çalmayı denedim. kararım kesindi. rock yıldızı olacaktım. grup kurdum. kısa bir süre sonra kendi kurduğum gruptan kovuldum. sonra çizmeyi denedim. boş ver dediklerinde haklıydılar. yazmaya başladım. idare eder dediler. dergide çalışır mısın diye sordular? uyar dedim. ne olduğunu anlayamadan sevdiğim bir işi yapmaya başlamıştım.
peki, gazetede kendine ait bir köşede ufak bir dergi yapar mısın diye sordular. iyi fikir dedim ve başladım.
şimdi, susturulmuş, sindirilmiş ve ezik çocukluğumun intikamını alma vaktidir değerli okurlar.
bu arada soyadımdaki ikinci "o" harfi nüfus müdürlüğünün bir kıyağı. türk vatandaşlığına geçtiğimde, ambarda fazla "o" harfi varmış. stokları eritmek için birini de bana kakaladılar. soyadım forutan diye okunuyor. manası da, alçakgönüllü.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?