ayıptır;ama insanları eleştirmek evvelemirde zaten pek iyi değildir.önce o şeyin (eleştiri) öz olanından başlamak elzemdir.
hz muhammed i eleştirmek
hz muhammed ile eleştiri kelimesinin bir arada kullanılması dahi çok saçma bir düşünce.ama ne yazık ki ülkemiz insanlarının büyük çoğunluğu;ben müslümanımdese de bunun büyük bir çoğunluğunun müslümanlıkla alakaları yoktur.çok yazık ki hz.muhammed(s.a.v) ile eleştirmek kelimelesini bir arada kullananlara.
türk halkını koyun olmakla suçlayan bünyelerin neden bir baş kaldırı , bir itiraz fikrinde olanları bu denli ağır eleştirdiğini anlamış değilim. öncelikle atatürk ve muhammed in aynı cümle içinde yer alması bile mantıksızlığın , yobazlığın dik alası olmuş iken birde bunları kıyas etmek apayrı bir başlık konusu.
- birisi din adamı , diğeri devlet adamı.
- ikiside insan...
- ikiside birşeyler için uğraş vermiş.
- birisi çok içermiş , diğeri 9 - 10 yaşında kız çocuğunu koynuna almış.
- birisi zor şartlar altında uğraş vermiş mucizeler yaratmış , dinini yaymış , diğeri ülkesini en zor anında yalnız bırakmamış ve düşmandan kurtarmış , devletimizi kurmuş , özgür yaşama hakkı sunmuş bizlere...
ne yani ne var bunda? bak yukarıda hem olumlu hem olumsuz eleştiriler var... hem de kıyasladığınız iki insan için de... zorunuza giden nedir?
- birisi din adamı , diğeri devlet adamı.
- ikiside insan...
- ikiside birşeyler için uğraş vermiş.
- birisi çok içermiş , diğeri 9 - 10 yaşında kız çocuğunu koynuna almış.
- birisi zor şartlar altında uğraş vermiş mucizeler yaratmış , dinini yaymış , diğeri ülkesini en zor anında yalnız bırakmamış ve düşmandan kurtarmış , devletimizi kurmuş , özgür yaşama hakkı sunmuş bizlere...
ne yani ne var bunda? bak yukarıda hem olumlu hem olumsuz eleştiriler var... hem de kıyasladığınız iki insan için de... zorunuza giden nedir?
bahriye üçok, turan dursun gibi insanları hz. muhammed eleştirilemez diyenler öldürmüştür, türkiyede kim islam dışı bir şey söylemiş ise onu öldürenler müslümanlardır düşüncesine sahip olan delilsiz konuşarak milyonlarca insanı rencide altına alan insanlar oldukça hz.muhammede kadar daha nice eleştirilecek şeyler var diye düşündüren başlıktır. tanımadığı bilgiçlere bile "siz" diye hitap ederek saygı gösterisinde bulunan kimileri de tanıdığı bildiği bir peygambere bile -inanmasa da- isminin başına hazret-i getirmeyerek saygısızlığını gösteriyor ki "saygısız eleştiri olmaz" mantığıyla onları muhatap bile kabul edilmez buluyorum.
her insanın eleştirilme ve eleştirme hakkının olduğunu düşündüğümden dolayı sınırlarını bilerek yapılmasında bir sakınca görmediğim durum.
oryantalizmin yeni oyunlarından biri..veya yeni oryantalizm..
eleştirmenler açısından değerlendirilecek olursa müslim için iman zayıflığına denktir..çünkü diğer peygamberler gibi hz. muhammed de kur’an’ın örnek göstererek izinden gitmeyi emrettiği beşerdir..
"ve deyin ki: "biz allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; ibrahim’e, ismail’e, ishak’a, yakub’a ve torunlarına ne indirildiyse; musa’ya, isa’ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. o’nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. ve biz ancak o nun için boyun eğen müslümanlarız". bakara suresi-136
"kim peygamberlere itaat ederse allah’a itaat etmiş olur" nisa suresi-80
bu açıdan müslüman birey peygamber efendimizin bildirdiği vahyi, vahiyden çıkardığı hükmü ve ilahi kontrole tabi olan misyonu yorumlayamaz, eleştiremez. ama bu mutlak suretle peygambere muhalefet etmemek anlamına gelmez çünkü hz muhammed bazı sosyal konularda yani vahyin hükmetmediği konularda bilgi ve birikiminden hareketle isabetli veya isabetsiz şahsi görüşler beyan etmiş, isabetli kararları uygulanmış, isabetsiz kararlarını gördüğünde ise kabul edip vazgeçmiştir.
mesela hurma ağaçlarının aşılanmasının zararlı olacağını söylemiş daha sonra ağaçların meyve vermediğini görünce bu uygulamadan vazgeçerek "ben bir zanda bulundum, siz dünya işinizi daha iyi bilirsiniz" buyurmuştur.
veya bedir savaşı için konak yerini uygun bulmayan hubâb b. münzir hz. peygamber’e gelerek şunları söyler: "ya resulullah! burası sana allah’ın konaklamanı emrettiği, ileri gitmemiz veya geri çekilmemiz caiz olmayan bir yer midir? yoksa şahsi bir düşünce, savaş ve hile için tedbir olarak düşünülmüş bir yer midir?" peygamber efendimiz şahsi görüşü olduğunu söyleyince, münzir gerekçeleriyle birlikte muhalif görüşünü beyan eder. hz peygamber bu görüşün kendi görüşüne nazaran daha isabetli olduğuna kani olur ve uygulatır.
çünkü kur’an nur suresi 62’de bunu emreder.. "gerçek müminler öyle kimselerdir ki allah’a ve o’nun rasulü’ne yürekten inanırlar ve o’nunla bütün cemaati ilgilendiren bir mesele için bir araya geldiklerinde hangi karara varılacak olursa olsun o’nun iznini almadıkça o görüşten ayrılmazlar. gerçekten de, senden izin almadıkça karara bağlanan eylemden geri durmayanlar, işte allah’a ve o’nun rasulü’ne yürekten inananlar böyleleridir. bunun içindir ki, onlar kendi bazı özel görüşleri için senden izin istedikleri zaman, uygun gördüğün kimselere bu izni ver; ve allah’tan onlar için bağışlanma dile; çünkü allah, şüphesiz, çok acıyan esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!"
hatta peygamber efendimiz nihilist bakış açısına “dilsiz şeytan” yorumunu yapmıştır. bu nebevi duruştur.
gelgelelim bedevi duruşa..
promethe’ye tanrı’dan ateş çaldırtacak kadar gözlerini kör eden kin ve düşmanlığı, günümüzde, onun ateşini yaktığı hümanizm ve pozitivizmle beslenmekte.."bilgi faşizmi" yaparak mutlak doğruyu manipüle etmektedir..
biz buna oryantalizm diyoruz..bedevice bir duruş..
tanımayı değil tanımlamayı esas alan bir misyon..
nitekim bunu yaptılar..ilmi disiplin kisvesi altında nesnelleştirdikleri değerleri telkin ettiler ve toplumu nadasa bıraktılar..ürünlerini çok geçmeden almışlardı..artık yeni silah insandı..kendi insanımız..her açıdan kullanıldılar, sadece yaşarken değil öldüklerinde ve ölümlerinden sonra..
bu bağlamda filistin asıllı hristiyan edward said’in; "batı’nın doğu üzerindeki egemenlik aracı" olarak tanımladığı oryantalizm, cemil meriç’in değimiyle "sömürgeciliğin keşif kolu" görevini ifa etmiştir..
biskrem molası
-------------------------------
islama inanmayanlar hangi mantıkla turan dursun gibilerin dini argümanlarını delil sayarak dini hükümlerine destek verir anlamış değilim..veya neden başörtüsünün uydurma bir hüküm olduğunu ileri sürerek dinin gerçek kurallarına kavuşması arzusuyla yanıp tutuşur çözemedim..izahı olan beri gelsin..
-------------------------------
son söz muhakkak kelimetullahtır..
"kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa de ki: “ gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden lanetle dua edelim de, allah’ın lanetini yalancıların üstüne atalım." ali imran-61
eleştirmenler açısından değerlendirilecek olursa müslim için iman zayıflığına denktir..çünkü diğer peygamberler gibi hz. muhammed de kur’an’ın örnek göstererek izinden gitmeyi emrettiği beşerdir..
"ve deyin ki: "biz allah’a iman ettiğimiz gibi, bize ne indirildiyse; ibrahim’e, ismail’e, ishak’a, yakub’a ve torunlarına ne indirildiyse; musa’ya, isa’ya ne verildiyse ve bütün peygamberlere rableri tarafından ne verildiyse hepsine iman ettik. o’nun elçilerinden hiçbirini ayırt etmeyiz. ve biz ancak o nun için boyun eğen müslümanlarız". bakara suresi-136
"kim peygamberlere itaat ederse allah’a itaat etmiş olur" nisa suresi-80
bu açıdan müslüman birey peygamber efendimizin bildirdiği vahyi, vahiyden çıkardığı hükmü ve ilahi kontrole tabi olan misyonu yorumlayamaz, eleştiremez. ama bu mutlak suretle peygambere muhalefet etmemek anlamına gelmez çünkü hz muhammed bazı sosyal konularda yani vahyin hükmetmediği konularda bilgi ve birikiminden hareketle isabetli veya isabetsiz şahsi görüşler beyan etmiş, isabetli kararları uygulanmış, isabetsiz kararlarını gördüğünde ise kabul edip vazgeçmiştir.
mesela hurma ağaçlarının aşılanmasının zararlı olacağını söylemiş daha sonra ağaçların meyve vermediğini görünce bu uygulamadan vazgeçerek "ben bir zanda bulundum, siz dünya işinizi daha iyi bilirsiniz" buyurmuştur.
veya bedir savaşı için konak yerini uygun bulmayan hubâb b. münzir hz. peygamber’e gelerek şunları söyler: "ya resulullah! burası sana allah’ın konaklamanı emrettiği, ileri gitmemiz veya geri çekilmemiz caiz olmayan bir yer midir? yoksa şahsi bir düşünce, savaş ve hile için tedbir olarak düşünülmüş bir yer midir?" peygamber efendimiz şahsi görüşü olduğunu söyleyince, münzir gerekçeleriyle birlikte muhalif görüşünü beyan eder. hz peygamber bu görüşün kendi görüşüne nazaran daha isabetli olduğuna kani olur ve uygulatır.
çünkü kur’an nur suresi 62’de bunu emreder.. "gerçek müminler öyle kimselerdir ki allah’a ve o’nun rasulü’ne yürekten inanırlar ve o’nunla bütün cemaati ilgilendiren bir mesele için bir araya geldiklerinde hangi karara varılacak olursa olsun o’nun iznini almadıkça o görüşten ayrılmazlar. gerçekten de, senden izin almadıkça karara bağlanan eylemden geri durmayanlar, işte allah’a ve o’nun rasulü’ne yürekten inananlar böyleleridir. bunun içindir ki, onlar kendi bazı özel görüşleri için senden izin istedikleri zaman, uygun gördüğün kimselere bu izni ver; ve allah’tan onlar için bağışlanma dile; çünkü allah, şüphesiz, çok acıyan esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!"
hatta peygamber efendimiz nihilist bakış açısına “dilsiz şeytan” yorumunu yapmıştır. bu nebevi duruştur.
gelgelelim bedevi duruşa..
promethe’ye tanrı’dan ateş çaldırtacak kadar gözlerini kör eden kin ve düşmanlığı, günümüzde, onun ateşini yaktığı hümanizm ve pozitivizmle beslenmekte.."bilgi faşizmi" yaparak mutlak doğruyu manipüle etmektedir..
biz buna oryantalizm diyoruz..bedevice bir duruş..
tanımayı değil tanımlamayı esas alan bir misyon..
nitekim bunu yaptılar..ilmi disiplin kisvesi altında nesnelleştirdikleri değerleri telkin ettiler ve toplumu nadasa bıraktılar..ürünlerini çok geçmeden almışlardı..artık yeni silah insandı..kendi insanımız..her açıdan kullanıldılar, sadece yaşarken değil öldüklerinde ve ölümlerinden sonra..
bu bağlamda filistin asıllı hristiyan edward said’in; "batı’nın doğu üzerindeki egemenlik aracı" olarak tanımladığı oryantalizm, cemil meriç’in değimiyle "sömürgeciliğin keşif kolu" görevini ifa etmiştir..
biskrem molası
-------------------------------
islama inanmayanlar hangi mantıkla turan dursun gibilerin dini argümanlarını delil sayarak dini hükümlerine destek verir anlamış değilim..veya neden başörtüsünün uydurma bir hüküm olduğunu ileri sürerek dinin gerçek kurallarına kavuşması arzusuyla yanıp tutuşur çözemedim..izahı olan beri gelsin..
-------------------------------
son söz muhakkak kelimetullahtır..
"kim sana gelen ilimden sonra seninle tartışmaya kalkarsa de ki: “ gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra gönülden lanetle dua edelim de, allah’ın lanetini yalancıların üstüne atalım." ali imran-61
islam’ın yeni yeni duyulmaya başladığı zamanlar...müşrikler hz. muhammed’i kötülemek için ellerinden geleni yapıyorlardı fakat yaptıkları her şey etkisiz kalıyordu. bu sebeple yeni iftiralar bulup efendimizin üzerine atmaya çalışıyorlardı. 5 dakikanızı ayırıp şu olayı okumanızı rica ediyorum..
...günden güne gelişen, gönüllere saâdet bahşeden îmân, islâm davası ve onun temsilcisi olan resûl-i kibriyâ efendimiz hakkında konuşmaya başladılar.
fikir babalarından biri olan velid bin muğire, etrafında toplanmış, yüzlerine şirkin çirkinliği aksetmiş bulunan arkadaşlarına,
"ey kureyşliler," dedi, "işte hac mevsimi de gelip çattı. arap kabileleri yurdumuza akın edeceklerdir. muhakkak onlar, şu adamımız muhammed’in meselesini de duymuşlardır. size bir takım sorular soracaklardır. bu sebeple onun hakkında bir fikir etrafında birleşmemiz gereklidir. tâ ki, aramızda ihtilâfa düşmeyelim."
bu, kurnazca bir teklifti. ayrı ayrı fikir beyan etmeleri elbette onları inanılmaz ve sözlerine güvenilmez bir duruma sokacaktı. dolayısıyla gelen halk üzerinde de pek tesirli olamayacaklardı.
kureyşliler, bu kurnaz teklifin sahibini tedbir hususunda da dinlemek istediler.
"sen," dediler, "bize bu husustaki görüşünü, kanaatini ve tedbirlerini de söyle. biz de aynısını söyleyelim ve aynı şekilde hareket edelim."
fakat, velid, önce onların kanâat ve görüşlerini öğrenmek istiyordu. kureyş müşrikleri fikirlerini beyân ettiler.
"kâhindir deriz."
velid bu fikirlerine katılmadı.
"hayır," dedi, "vallahi o, bir kâhin değildir. biz kâhinleri görmüşüzdür. onun okuduğu şeyler, öyle kâhin mırıldanışları ve düzmeleri cinsinden değildir. kâhin doğru da söyler, yalan da. amma, biz muhammed in hiçbir yalanını görmedik ki!"
müşrikler,
"o halde "mecnûn (deli)" diyelim" dediler.
velid, bu görüşe de itiraz etti:
"hayır," dedi. "o mecnûn da değildir. delileri görmüşüz. deliliğin ne olduğunu biliriz. onun hali bir delininkine asla benzemiyor."
topluluktan üçüncü teklif geldi:
"öyle ise ’şair’dir deriz."
velid bu görüşü de doğru bulmadı.
"hayır, o şâir de değildir, biz şiirin her çeşidini biliriz. onun okuduğu bunların hiçbirine benzemez."
müşrikler,
"o halde ’sihirbaz (büyücü)’ deriz."
bu fikirler de velid’ce makbul sayılmadı.
"hayır, hayır! o sihirbaz da değildir. biz hem sihirbazları, hem de yaptıkları sihirlerini görmüşüzdür. onun okudukları, ne sihirbazların okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip bağladıkları," diye konuştu.
bütün tekliflerinin reddedildiğini gören müşrikler, işi velid’e havâle ettiler:
"o halde ey abdüşşems’in babası, ne diyeceğimizi sen söyle" dediler.
velid’in konuşması şaşırtıcı oldu:
"vallahi," dedi, "onun sözlerinde apayrı, bambaşka bir tatlılık vardır. onun okuduğu sözden tatlı söz olamaz. o bir nurdur. onun öyle bir tatlılığı vardır ki, sanki kökü çok verimli toprakta, suyu bol bahçelerde yükselen, dalları ise etrafa uzanan gür meyveli bir hurma ağacıdır, o."
müşrikler, bu ifadelerden telâşa kapıldılar. yoksa akıl danıştıkları ve fikir babalarından biri saydıkları velid de mi müslüman olmuştu? hele kendilerini terk edip, evine dönmesi telaş ve endişelerini bütün bütün artırdı. öyle ki,
"velid, dininden döndü" diye söylenmeye bile başladılar.
ancak, velid’in dininden döndüğü filan yoktu. hangi itham ve iftiranın daha uygun olacağını düşünmek için evine çekilmişti. kararını verdikten sonra, geri dönüp kureyşlilere şöyle dedi:
"sizin, asılsız ve yalan olduğu kısa zamanda anlaşılacak olan bu dedikleriniz içinde yine akla en yakın olanı ona sihirbaz demenizdir. çünkü, o öyle büyüleyici bir sözle gelmiştir ki, o söz evladla babanın, kardeşle kardeşin, karı ile kocanın, kavim ve kabilesiyle şahsın arasını açıyor."
bu görüş etrafında birleştiler. artık, peygamber efendimize (hâşâ) sihirbaz diyecekler, bu itham ve iftira ile halkı kendisinden uzak tutmaya çalışacaklardı!
cenâb-ı hak indirdiği âyet-i kerimelerde, velid bin muğire’nin bu kurnazca tedbir ve plânından,
"kahrolası, nasıl da ölçüp biçti" buyurarak bahsediyor ve âkibetini de şöyle ilân ediyordu:
"düşündü, taşındı, ölçtü, biçti. kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! yine kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! sonra baktı. sonra kaşını çattı, suratını astı. sonra sırt çevirip kibirlendi. ’bu olsa olsa eskiden kalma bir sihirdir’ dedi. ’bu ancak beşer sözüdür’ dedi.
ben onu sakara sokacağım. sakarın ne olduğunu bilir misin? o yakmadık birşey bırakmaz; azâbı tekrarlamaktan da vazgeçmez." müddessir suresi
kâinatın efendisi müşriklerin iddiâ ettiği gibi bir kâhin değildi. çünkü, kâhinin sözleri karışık ve tahminîdir. halbuki, onun söyledikleri hak ve hakikattı. her selim aklın tasdik ettiği gerçeklerdi. karışıklıktan, tahminden uzak, kesinlik ifâde eden sözlerdi.
o, iddia edildiği gibi mecnûn da değildi. çünkü yalnız dostları değil, en azılı düşmanları bile yeri geldikçe aklının mükemmeliyetine şehâdet ediyorlardı.
server-i kâinat, iddiâ ettikleri gibi bir şâir de değildi. çünkü, onun bahsettiği parlak, nûrlu hakikatlar şiirin hayallerinden berî ve süslemelerine muhtaç olmaktan uzak idi.
cenâb-ı hak, müşriklerin bütün bu iftira, isnad ve tertiplerinden sonra indirdiği vahiy ile resûlüne şöyle hitap etti:
"o halde ey resûlüm, sen öğüt vermeye devam et. rabbinin sana verdiği peygamberlik nimeti hakkı için, sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun."
müşriklerin en azılısı olan velid bin muğire bile böyle derken onu nasıl eleştirebiliriz, daha doğrusu neyini eleştirebiliriz ki...
...günden güne gelişen, gönüllere saâdet bahşeden îmân, islâm davası ve onun temsilcisi olan resûl-i kibriyâ efendimiz hakkında konuşmaya başladılar.
fikir babalarından biri olan velid bin muğire, etrafında toplanmış, yüzlerine şirkin çirkinliği aksetmiş bulunan arkadaşlarına,
"ey kureyşliler," dedi, "işte hac mevsimi de gelip çattı. arap kabileleri yurdumuza akın edeceklerdir. muhakkak onlar, şu adamımız muhammed’in meselesini de duymuşlardır. size bir takım sorular soracaklardır. bu sebeple onun hakkında bir fikir etrafında birleşmemiz gereklidir. tâ ki, aramızda ihtilâfa düşmeyelim."
bu, kurnazca bir teklifti. ayrı ayrı fikir beyan etmeleri elbette onları inanılmaz ve sözlerine güvenilmez bir duruma sokacaktı. dolayısıyla gelen halk üzerinde de pek tesirli olamayacaklardı.
kureyşliler, bu kurnaz teklifin sahibini tedbir hususunda da dinlemek istediler.
"sen," dediler, "bize bu husustaki görüşünü, kanaatini ve tedbirlerini de söyle. biz de aynısını söyleyelim ve aynı şekilde hareket edelim."
fakat, velid, önce onların kanâat ve görüşlerini öğrenmek istiyordu. kureyş müşrikleri fikirlerini beyân ettiler.
"kâhindir deriz."
velid bu fikirlerine katılmadı.
"hayır," dedi, "vallahi o, bir kâhin değildir. biz kâhinleri görmüşüzdür. onun okuduğu şeyler, öyle kâhin mırıldanışları ve düzmeleri cinsinden değildir. kâhin doğru da söyler, yalan da. amma, biz muhammed in hiçbir yalanını görmedik ki!"
müşrikler,
"o halde "mecnûn (deli)" diyelim" dediler.
velid, bu görüşe de itiraz etti:
"hayır," dedi. "o mecnûn da değildir. delileri görmüşüz. deliliğin ne olduğunu biliriz. onun hali bir delininkine asla benzemiyor."
topluluktan üçüncü teklif geldi:
"öyle ise ’şair’dir deriz."
velid bu görüşü de doğru bulmadı.
"hayır, o şâir de değildir, biz şiirin her çeşidini biliriz. onun okuduğu bunların hiçbirine benzemez."
müşrikler,
"o halde ’sihirbaz (büyücü)’ deriz."
bu fikirler de velid’ce makbul sayılmadı.
"hayır, hayır! o sihirbaz da değildir. biz hem sihirbazları, hem de yaptıkları sihirlerini görmüşüzdür. onun okudukları, ne sihirbazların okuyup üfledikleridir, ne de düğümleyip bağladıkları," diye konuştu.
bütün tekliflerinin reddedildiğini gören müşrikler, işi velid’e havâle ettiler:
"o halde ey abdüşşems’in babası, ne diyeceğimizi sen söyle" dediler.
velid’in konuşması şaşırtıcı oldu:
"vallahi," dedi, "onun sözlerinde apayrı, bambaşka bir tatlılık vardır. onun okuduğu sözden tatlı söz olamaz. o bir nurdur. onun öyle bir tatlılığı vardır ki, sanki kökü çok verimli toprakta, suyu bol bahçelerde yükselen, dalları ise etrafa uzanan gür meyveli bir hurma ağacıdır, o."
müşrikler, bu ifadelerden telâşa kapıldılar. yoksa akıl danıştıkları ve fikir babalarından biri saydıkları velid de mi müslüman olmuştu? hele kendilerini terk edip, evine dönmesi telaş ve endişelerini bütün bütün artırdı. öyle ki,
"velid, dininden döndü" diye söylenmeye bile başladılar.
ancak, velid’in dininden döndüğü filan yoktu. hangi itham ve iftiranın daha uygun olacağını düşünmek için evine çekilmişti. kararını verdikten sonra, geri dönüp kureyşlilere şöyle dedi:
"sizin, asılsız ve yalan olduğu kısa zamanda anlaşılacak olan bu dedikleriniz içinde yine akla en yakın olanı ona sihirbaz demenizdir. çünkü, o öyle büyüleyici bir sözle gelmiştir ki, o söz evladla babanın, kardeşle kardeşin, karı ile kocanın, kavim ve kabilesiyle şahsın arasını açıyor."
bu görüş etrafında birleştiler. artık, peygamber efendimize (hâşâ) sihirbaz diyecekler, bu itham ve iftira ile halkı kendisinden uzak tutmaya çalışacaklardı!
cenâb-ı hak indirdiği âyet-i kerimelerde, velid bin muğire’nin bu kurnazca tedbir ve plânından,
"kahrolası, nasıl da ölçüp biçti" buyurarak bahsediyor ve âkibetini de şöyle ilân ediyordu:
"düşündü, taşındı, ölçtü, biçti. kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! yine kahrolası, nasıl da ölçüp biçti! sonra baktı. sonra kaşını çattı, suratını astı. sonra sırt çevirip kibirlendi. ’bu olsa olsa eskiden kalma bir sihirdir’ dedi. ’bu ancak beşer sözüdür’ dedi.
ben onu sakara sokacağım. sakarın ne olduğunu bilir misin? o yakmadık birşey bırakmaz; azâbı tekrarlamaktan da vazgeçmez." müddessir suresi
kâinatın efendisi müşriklerin iddiâ ettiği gibi bir kâhin değildi. çünkü, kâhinin sözleri karışık ve tahminîdir. halbuki, onun söyledikleri hak ve hakikattı. her selim aklın tasdik ettiği gerçeklerdi. karışıklıktan, tahminden uzak, kesinlik ifâde eden sözlerdi.
o, iddia edildiği gibi mecnûn da değildi. çünkü yalnız dostları değil, en azılı düşmanları bile yeri geldikçe aklının mükemmeliyetine şehâdet ediyorlardı.
server-i kâinat, iddiâ ettikleri gibi bir şâir de değildi. çünkü, onun bahsettiği parlak, nûrlu hakikatlar şiirin hayallerinden berî ve süslemelerine muhtaç olmaktan uzak idi.
cenâb-ı hak, müşriklerin bütün bu iftira, isnad ve tertiplerinden sonra indirdiği vahiy ile resûlüne şöyle hitap etti:
"o halde ey resûlüm, sen öğüt vermeye devam et. rabbinin sana verdiği peygamberlik nimeti hakkı için, sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun."
müşriklerin en azılısı olan velid bin muğire bile böyle derken onu nasıl eleştirebiliriz, daha doğrusu neyini eleştirebiliriz ki...
aynı orhan pamukun yaptığı gibi, götünden anladığı, cahili olduğu konuları eleştiriyormuşcasına hz muhammet eleştiriliyorsa pek haz vermez.
"ha biliyorum sular seller gibi, hem biliyorum hemde eleştirmek istiyorum" diyen insanlara ise nasıl müdahale edilebilirki. hatta zevk ve merakla dinlenir bu tip şahıslar.
"ha biliyorum sular seller gibi, hem biliyorum hemde eleştirmek istiyorum" diyen insanlara ise nasıl müdahale edilebilirki. hatta zevk ve merakla dinlenir bu tip şahıslar.
orhan pamuğun yaptığını yapmak...
#191639
kufretmek gibi gelir sevenlerine.
bu dünyada yapılabilecek en büyük 2. yanlış
bu başlık altında okuduğum bazı yazılar, kaş yapayım derken göz çıkarma eylemine uyar tarzdadırlar. her insan bir şeyleri savunabilir, bunu yazıya da dökebilir. ama bunu insaf sınırları içinde ve birilerini rencide etmeden yapmalıdır.
eleştirmenin doğal bir hak olduğu savunulabilir, fakat eleştirirken kimi, neden eleştirdiğimizi iyi bilmeliyiz. yoksa haddimiz olmayarak peygamberimizi de atatürk’ü de eleştirmeye kalkarız ki bu ancak bilinçsizlikten ileri gelebilir. bu konularda bilinci olan insanların kaplerinde yer sorunu olmadığını, peygamberimizi de, atatürkü de kalplerinde bir yerlere koyduklarını ve onları sevdiklerini biliyorum.
eleştirmenin doğal bir hak olduğu savunulabilir, fakat eleştirirken kimi, neden eleştirdiğimizi iyi bilmeliyiz. yoksa haddimiz olmayarak peygamberimizi de atatürk’ü de eleştirmeye kalkarız ki bu ancak bilinçsizlikten ileri gelebilir. bu konularda bilinci olan insanların kaplerinde yer sorunu olmadığını, peygamberimizi de, atatürkü de kalplerinde bir yerlere koyduklarını ve onları sevdiklerini biliyorum.
sözlükteki bir çok dini başlıkta yaşadığımız olay gene gerçekleşmiş ve bu başlığa bile atatürk ile kıyaslamaya girilmiş.
atatürkü, hz muhammed ile aynı kefeye koymak hangi akla hizmettir ? elma ile armut kıyaslanır mı?
demekki neymiş bu tür bilgiçlerimiz atatürkü çok seviyormuş tabiki sevecekler, seveceğizde. fakat böyle her başlığa ulu önderi katarak ne yapmak istediğini anlamış değiliz bu tür yazarlarımızın. provokasyon mu yoksa sözlükteki sol görüşlü yazarların sempatisini mi kazanmak ? kardeşim madem atatürkü çok seviyorsun neden onun izinden gitmiyorsun? atatürk türk öğün çalış güven dememişmiydi? ne bok işin var internetin başında git çalış bişeler üret vatana millete hayrın olsun.
peygamberlerin sıfatları vardır, hatalardan arındırılmıştır. fakat insanoğlunun böyle bir sıfatı yoktur. eğer olsaydı şuan dünyada 5 milyar küsür yaşayan peygamber olurdu.
bok yeme de otur oturduğun yerde dedirtesi bir başlıktır.
atatürkü, hz muhammed ile aynı kefeye koymak hangi akla hizmettir ? elma ile armut kıyaslanır mı?
demekki neymiş bu tür bilgiçlerimiz atatürkü çok seviyormuş tabiki sevecekler, seveceğizde. fakat böyle her başlığa ulu önderi katarak ne yapmak istediğini anlamış değiliz bu tür yazarlarımızın. provokasyon mu yoksa sözlükteki sol görüşlü yazarların sempatisini mi kazanmak ? kardeşim madem atatürkü çok seviyorsun neden onun izinden gitmiyorsun? atatürk türk öğün çalış güven dememişmiydi? ne bok işin var internetin başında git çalış bişeler üret vatana millete hayrın olsun.
peygamberlerin sıfatları vardır, hatalardan arındırılmıştır. fakat insanoğlunun böyle bir sıfatı yoktur. eğer olsaydı şuan dünyada 5 milyar küsür yaşayan peygamber olurdu.
bok yeme de otur oturduğun yerde dedirtesi bir başlıktır.
öncelikle neden ulvi konuların eleştiriye kapalı olması gerekliliğini anlamakta zorlanıyorum.
hz muhammedin bizlerden tek farkı islamı yayması ve tanri tarafından seçilmesidir.
nitekim hz muhammedde kanlı canlı bir insandır.illaki onunda hataları olmuştur.
sırf islamı yaydı muslumanlığın temelini attı diye kıyak yapılmasına karşıyım.
eleştiri olumlu da olsa olumsuzda olsa eleştirmek insana özgü bir davranıstır ve kesinlikle yadırganmamalıdır.
örnek verecek olursam hz muhammed ne ise benim için mustafa kemal atatürk odur zira günümüz türkiye cumhuriyetinin temellerini atmış ve türk halkının gelişimi için ilke ve inkilaplar düzenlemiştir.vecizelerinden bahsetmiyorum bile.
e şimdi dönüp baktığımızda atatürk ve hz muhammed arasında pek farklılık yok gibi görünmektedir.ikisi de insan ikisi de bir guruhun geleceği için çalışmış, savaşmıştır.
mustafa kemal atatürkün bile rahatlıkla ele$tirilebildiği günümüz toplumunda neden hz muhammedi de ele$tirmeyelim ki ?
hz muhammedin bizlerden tek farkı islamı yayması ve tanri tarafından seçilmesidir.
nitekim hz muhammedde kanlı canlı bir insandır.illaki onunda hataları olmuştur.
sırf islamı yaydı muslumanlığın temelini attı diye kıyak yapılmasına karşıyım.
eleştiri olumlu da olsa olumsuzda olsa eleştirmek insana özgü bir davranıstır ve kesinlikle yadırganmamalıdır.
örnek verecek olursam hz muhammed ne ise benim için mustafa kemal atatürk odur zira günümüz türkiye cumhuriyetinin temellerini atmış ve türk halkının gelişimi için ilke ve inkilaplar düzenlemiştir.vecizelerinden bahsetmiyorum bile.
e şimdi dönüp baktığımızda atatürk ve hz muhammed arasında pek farklılık yok gibi görünmektedir.ikisi de insan ikisi de bir guruhun geleceği için çalışmış, savaşmıştır.
mustafa kemal atatürkün bile rahatlıkla ele$tirilebildiği günümüz toplumunda neden hz muhammedi de ele$tirmeyelim ki ?
müslümanım diyenlerin yapmaması gereken bir şeydir gerçekçi olmak gerekir dünyanın sebebi insanı nasıl eleştirebilir ona iman etmişler kimi entryler dinin afyonluğundan değil buradan yola çıkıyorlar.
islami kabul etmis insanlar bu dinin dogmalarina da kayitsiz sartsiz teslim olmus demektir.islam teslimiyettir.bu baglamda hz.muhammed (s.a.v)in elestrilmesi islamin elestrilmesine denktir muslim icin yersizliktir iman zayifligidir..kuran elestirmeyi emreder..kavimlerindeki sapkinliklara ses cikarmayan muslumanlar kavimleriyle birlikte helak olmuslardir..peygamber efendimiz nihilist bakis acisina "dilsiz seytan" yorumunu yapmistir..elestrilere verilecek en guzel cevap kelamullahtir..eger kulumuza indirdigimizden bir suphe icindeyseniz, haydi onun benzeri bir sure de siz getirin. eger iddianizda samimi iseniz allah’dan baska sahitlerinizi de cagirin!” (2/bakara, 23). “… eger dogru soyluyorsaniz allah’dan baska cagirabildiklerinizi cagirin da siz de onun gibi uydurulmus on sure getirin!” (11/hud, 13).
en az islamı eleştirmek kadar doğaldır.hatta ki,hz muhammed araştırın soruşturun,kendi mantığınızla islamı,doğru yolu bulun demiştir.körü körüne,sırf ailesi ona aşıladı diye müslüman olan kimseler,kafirlerden çok da ileride sayılmazlar kanaatimce.
herkes istediği herkesi eleştirebilir, bu düşünme yetisinin varlığını kanıtlar, öte yandan ot gelip ot gitmek, bazı tabularla yaşamak pek akilane değildir. eleştirinin pozitif de olabileceğini de unutmamak lazım.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?