bilgiçlerin şiirleri

28 /
ladycapulet
içim dopdolu
içimde koyu, kocaman bir gölge
eskilerden kalma, hala yerinde
bazen tam kurtuldum diyorum
meğer gecenin karanlığından
ayırt edemediğimdenmiş...

gündüz kaplıyor gölge her yanımı
oturuyor gönlüme ağır bir taş gibi
haykırmak istiyorum, unutmak, kurtulmak
ağlayıp onu içimde boğmak istiyorum
ama nafile..
gözyaşlarımı çoktan kurutmuş gölge
öyle bir yerleşmiş ki bilincime, benliğime
her an benimle, artarak büyüyerek hem de..
rumuz pilis tiray egen
ben seni istemiyordum
gülhane’de bir akşamüstü
demlikte çay içmek istiyordum
nefesinden buhar çıkan havalarda
sarayburnunundan adalara bakmak
çatladıkapı’dan girip
sultanahmet’ten çıkmak...

ben bu şehri istemiyordum
seni istemiyordum
kendimi istiyordum
bundandır ayrılık
annene söyle
biz bu sözü attık.

kağıt toplayan bir çocuğa verdim yüzüğü
sevdiğim manzaralara karşı oturmuş
soluyorum mis kokan sessizliği.
zotac
sevgiliye;

gözüm frame de
ben sana kurban olayım
uğruna oylanayım
uğruna uçurulayım
içimde ukdeler
başlıkların olayım
entryini başlığıma kat
yazdıklarında boğulayım

sen başlık ol ben yazayım
sen yaz ayol ben bakayım
uzasın cümleleri şu yazdıklarının
sen kaydet ben okuyayım.

entryim entryinde ben sana yoldaş olayım
bir oy gibi başlığına yazılayım
houstondan mesaj at cevaplar yazayım
sen bir başlık aç ben doldurayım


sen başlık ol ben yazayım
sen yaz ayol ben bakayım
uzasın cümleleri şu yazdıklarının
sen kaydet ben okuyayım.

proserpina
uyu. uyan.


yine karanlık. saydığımız yıldızlar da yok şimdi.


gülüyorsun benimle. bana belki.
nefes alıp verdiğinde yüzündeki o rahatlık
beni öldürüyor
gülüyorsun
seviyorum seni böyle görmeyi.
çırılçıplak karşımda. utanmadan.
üşüyorum ama önemsiz,
nerede olduğumu unutturuyor hatta, bu iyi.


içimdeki dumanı üflüyorum tavana. soğuk.
sonra karanlık yine. uyuyorum.


gözlerin öpücüklerim gibi. rahatsız oluyorum beynimi okuduğunda.
çizgisiz bir kağıda yazı yazmayalı uzun zaman olmuştu.
listeler yapıyorum durmadan ben, sonu gelmeyen hiç bir zaman.
gece de yazdım yine- yatağın üstünde, kocaman dururken.
sonra yine karanlık.


uyan.
bana her baktığında, içimi her gördüğünde uyan.
yaşama sevincini çalarken, seninle şarkı söylerken.
saçlarını yıkarken duşun altında, bana sarıldığın an uyan.
bitmeyen zamanımızı düşündüğünde -
o kadar da kötü değil, evet,
rüya görürken, seni öptüğümde,
beni öldürürken uyan.


alacakaranlık, yağmur sesi geliyor dışarıdan.
gözlerimi aralıyorum- sıcaklığın var sağ omzumda.
odayı aydınlatan şimşekle irkiliyorum-
ilk tepkim: omzuna kapamak yüzümü.
iki: sol elimi göğsüne yaslıyorum.
üç: farkındalık- çekiyorum kendimi yatağın diğer ucuna.
gök gürültüsünü orada alıyorum içime.


hakkında yazdığım yazılar böyle değil normalde, bu nedense pesimist.
diğerleri hep merak dolu, şaşkın.
beni daha fazla tanıma diyorsun ya, kabul ediyorum.
uyan.


sevebilirim yine belki.
ama şimdi çok geç
çok yorgun
çok kalabalık
benim küçük, şeffaf beynim
gerçekleri bir kenara itmekle meşgul


nefesimi tutuyorum-
üç
iki
bir-
...................................................................................................... .
zotac
hasretinden başlıklar eskittim...

seni yazabilmek seni
çömezlere, eski yazarlara
seni yazabilmek seni
başlıklara, entry tadında
okuyana.

ard arda kaç entry ?
bilgiç uyur, çömez uyur, sözlük uyurdu
sol tarafta horul horul yatan bir frame
bir ben uyumadım
kaç başlıktır bilgiç.

hasretinden başlıklar eskittim
yazdıklarına muhteşemler basayım
bir o yazdığına
bir bu yazdığına

seni bulabilsem seni
farklı başlıklarda
yazılan yazılarda
bir edit notuna varana
sözlüğün en ıssız sayfasına
düşmüş bir başlığa

yitirmiş heyecanını ilk entrylerin
yitirmiş muhteşemleri.
başlığı yok apansız girilen entrylerin
bir edit bir houston yazıp gidene...
yokluğun kimler varın öbür yanıdır.
yazıyorum ha, kapama sözlüğünü...



zotac
adına entryler girdim gece gece,
bakele bak ipne kediye gitmiş kanepeye çıkmış
dellenecem yaa,
bu melet de ne biçim kafa yapıyormuş mına koyim monitörü göremiyom
nerde kaldım. hee bitmiş zaten.
atacamadesert
mum alevinde yazan bilgicin öyküsü

bir mum yanıyordu bir evin bir odasında
o evde bir de kedi vardı.
geceler indiğinde kendi havasında
mum yanar, bilgiç de yazardı.

mumun yandığı gecelerden birinde
kedi oyunlarına daldı.
bilgiç entrylerine..
oyun arayan gözlerinde
mumun alevi yandı,
baktı,
mumun titrek alevinde
ve sözlüğün güzelliğinde
oyuna çağıran bir hava vardı.

oyunlarını büyüten kedi büyüdü
kendi türünde çocukcasına,
entrylerini giren bilgiç süzüldü
döndü dolaştı, yavaş yavaş yürüdü
geldi mumun yanına, oyuncakcasına.
bilgisayarı kapatsa mum yamacaktı,
mumu kapatsa bilgisayar ağlayacaktı
bir baktı, bir daha, bir daha baktı
mumun alevinin dalgalanmasına
uzandı bir el attı.
ateşle oynamadan ateşin yaktığını anlamayacaktı.

ilk kez yaşadığı aşkın bu denli yakmasına
inanmayacaktı.

kedi, oyunlarında büyüyordu,
bilgiç üşüyordu bilgiç çıplak başlıklarında.
zaman ikili yürüyordu
aralarında.
bir ayrışım görünüyordu
birinin yanmalarında
öbürünün donmalarında.

kedi oyunlarında büyüyordu,
yitirerek gitgide oyunlarını.
bilgiç öğreniyordu yazmalarında
yitirerek gitgide akıllarını.

oynarken büyüyen kedi yanacak,
yazarken öğrenen bilgiç kalacaktı.
maşuk yaka-yaka aydınlatacak,
aşık yana yana anlayacaktı.


bir mum yanmasından
ve yapılamayan bir sözlük zirvesinden
kaldı sonunda
bir gecenin tam ortasında
bir evin bir odasında
göz-göze susan
bir kedi ve bir bilgiç.


mum yandı bitti,
kedi büyüdü gitti.
bilgiç yazdı bitti kül oldu
oyunlar karıştı gecelerde
suskun uykusuzluklara.
sadece hoparlörden duyulan beli belirsiz bir türküydü belki:
kirpiklerin ok ok olmuş..

o bilgiç ve kediden, sonunda

birinin anılarında kedi,
birinin dalmalarında mum
kaldı gitti.

nerede bir mum yansa şimdi,
nerede oynasa bir kedi,
nerede bir bilgiç okusa bu entryyi
birbirine yansıyor, karışıyor gölgeleri..
bugün dün gibi oluyor,
dün bugün gibi.
mum ellerimi tırmalıyor,
belleğimi yakıyor kedinin elleri.

geride kalan tek şey ise
bilgiçlerin muhteşem klavyeleri.
eflatun
seni içimden terk edemiyorum sözlük

bilmediğim hiçbir entry,
beklemediğim hiçbir puan kalmadı bu sözlükte.
gittikçe azalıyor puanlarım,
sana göçüyorum her akşam!
yollarım çıkmıyor sensizliğe sözlük!
unuttuğun entrylerim hep saklımda.
ve seni içimden terk edemiyorum sözlük.
eflatun
kırık bir camın arkasından bakıyorum,
senli geçmiş yıllara.
dilimde hala sessiz harfler,tümceler...

yorgun bir aşkın en kanayan en sızlayan,
yerinden sarılıyorum hayata...

kırık bir camın arkasından bakıyorum,
tuzla buz olmuş hayatıma.

dilimde hala adın!
dilimde hala acın!

en çok ’sus’ayan yerimden haykırıyorum sana.
dilimde geçmeyen bir yara.
yarada durmayan kan.
kanda akan yalnızlığım.
yalnızlığımla gelen ölüm.
ölümle gelen sonsuzluk ...ve ’yok’oluşum...
zotac
aşk yanıt vermeyi durdurdu !


senden sonra low level format attım umutlarıma,
disk gözden geçirmeler de kar etmiyor gayrı yaralarıma,
ne patchler çıktı da karşıma,
çarpıp geri döndü hepsi kalbimin güvenlik duvarına.

bios updatelere bile yanıt vermez oldu bedenim,
tükendi gitti, bitti bios pilim
her gece sızıp da kapattığım sistemim,
sabah standart ayarlara döndü neyleyim.

tozlanmış cpu fanı gibi yavaşladı kalbim,
yangınımı söndürmeye yetmedi, yalpalayan rpm lerim,
gözlerin geldikçe aklıma, hararet yaptı kilitlendi nefesim,
overclocklar ile ayaktayım, neredesin link ver geleyim.

recover programları da kurtaramaz oldu anılarımı,
lisans süresi dolmuş antivirüs gibiyim, en korunaksızı,
ciğerlerimde sigara dumanı trojen gibi yaralayıcı,
son bir gayret dedikçe, bellek read olunamadı...


(bkz: kendim yazdım kendim oynadım).
eflatun
canımı acıtan ne varsa,
söküp atasım var bu gece.

dertlerin sıralanıp dağ olduğu bu günlerde,
sadece seni kalbimden kusasım var.

terk edesim var bu kenti.
kentin yorgun kaldırımlarını,
soluk,kirli sokak lambalarını sana bırakıyorum.

seni terk edesim var bu gece!
ve ben gidiyorum sevgili...
gülüşünüde yanıma alıp gidiyorum...

terk ediyorum bu kenti!!!
sensizliği seçiyorum...
eflatun
bir,iki,üç,on derken,
235 yeni yazar olduk.
göz açıp kapamadan,her başlığa entry yazdık.
hergün bir yaprak düştü takvimden,
bir yaprak dökümü bitmedi kanal d’den!!!

çalışmak,yazmak zorundasın bilgiç!
2011’de daha çok entry girmelisin.
yalnız bırakma sözlüğü bilgiç,
muhteşem oyun,houston mesajların çok olsun.
zotac
aşkın nezle hali

hani yıkılırsın demiştin ya giderken
bak ayaktayım hala sana rağmen
ha o sendeleyişim hastalıktan üşüttüm geçen.
bakma gözlerimdeki ışığın söndüğüne, nezleden.

bomboş şimdi evim ama enkaz olmadı asla
çorba yapmayı bilmesem de, hazırıyla yetiniyorum arada
yerleri süpürmek de zor değil hem, ittiriyorum halının altına
dağınıklık gidişinden değil, temizlik yapmıyorum hastayım hala

isyanım hep vardı benim çınlardı boş sokaklarda
çok bir şey değişmedi şimdi boş yankılanan odalarda
ilk defa kalmadım ben enkazda, alışkınım bu manzaralara
sen yıkıntı görmemişsin bir bak aynaya !

sabahların geç gelişi gidişinle alakalı değil ki
önceden de içip uyuyamazdım bu alışkanlık çok eski.
hani yıkılırsın demiştin ya giderken
deminden beri yalan söylüroum, bittim ben !
secret
sanırım günlerden pazarın ertesi
aylardan temmuz yıllardan 2019
yine sessizliğin esaretindeyim


yıllar geçtikçe bir endişe sarıyor bedenimi
yok, olma korkusu
hatıralarımda bulamama korkusu
sevdiğim şeyleri
günleri, saatleri
yaptığım her şeyi

günler geçtikçe zorlanıyorum
günler geçtikçe yabancılaşıyorum bir bana daha…
unutmak bu olsa gerek diye sayıklıyorum
bedenimi korkunun esaretine bırakıyorum
işte tam o anlarda…
karanlıklar beliriyor zihnimde
her gün bir şeyi uğurluyorum zihnimin en derinliklerine
bedenimi saran amansız bir hastalık sanki
hayallerim gizleniyor
hatıralarım siliniyor
unutuyorum diyorum
diyorum da…
esiriyim unutmanın bir türlü kurtulamıyorum…

rumuz pilis tiray egen
sigaramın dumanı tütsümü öpüyor
şu hayatta herkes, herşey layığını buluyor
bir ben seni bulamıyorum kaybolan anılarımda
iyi aramıyorum belki, belki de layık değilsin bana
yargılamak ne haddime insan oğlunu
ama herkes ve herşey basit işte.

kafiyeli sözler dilden çıkınca kalbe
uçup gidiyor gözlerim
gözlerim yaşlı, eski ve sarı
duygular buruşmuş, düz bir hayat üstünde...
orqn
(bugün günlerden hiç benim adım yok. kanatlanıyor içimden binlerce siyah kelebek. savruluyor rüzgârda yaprak gibi
kalbim, uzaklarda bir yerde. kalbim kayıp.)
sessiz, yorgun, ağır, gözkapaklarım kapanıyor yine… yine…
(karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim.)
yıkık, dökük, bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine…
(sadece sesler duyuyorum..)
yine…
(ayak sesleri uzaklarda..)
kuş sürüleri terk ederken bu şehri, ardında yoksul ve kimsesiz çocuk gibi bırakıyor yine…
(susuyorum.)
yine…
(sessizlik keskin..)
ve sonbahar sinsice yaklaşarak peşinde köpek gibi bir yalnızlığı üstüme sürüklüyor yine…
(bekliyorum)
yine…
(beklemek keskin)
sözler hep yalan! yeminleri unut!
bir veda bir sebepsiz tokat gibi çarpıyor yine…
(burdan gitmem gerek)
yüzüme…
şarkılar yalan! duyduklarını unut!
bir hikaye rüzgarın ellerinde savruluyor yine…
(herşeyi unutmam gerek)
yine!
kestim! akıttım! damarlarımdaki kanımda akan o kirli siyah yalanları!
(acımıyor bileklerim)
olmadı!
(acımıyor hiç)
sildim! çıkardım! yüzümden kazıdım yüzüme çizdiğin o siyah derin yazıları!
(acımıyor ellerim avuçlarım)
olmadı!
(acıtmıyor hiçbirşey)
kustum! tükürdüm içimde senden kalan o keskin o acıtan hatıraları!
(acımıyor tenim, ve acımıyor)
olmadı!
(dokunduğun yerler)
söktün! defalarca diktim o küçük ellerinle açtığın ve sızlayan bütün yaralarımı!
(acımıyor artık kalbim)
olmadı!
(kalbim)
bana ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın çocuk!
(sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ellerimin izlerini.)
niye yaptın… niye yaptın… niye yaptın ahh çocuk!
(sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki kaderimin sökülüşünü.)
bana ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın çocuk!
(sadece sessizce durup öylece izlemek istedim bir meleğin ellerindeki kalbimi.)
niye yaptın… niye yaptın… niye yaptın ahh çocuk!
(sadece öylece durup sessizce izlemeyi istedim, sadece bir meleği sevmeyi.)
göremiyorum, duyamıyorum artık dokunamıyorum çocuk!
(hep bir şey eksik gibi ve hep bir şey yarım ve hep bir şey yok artık sanki.)
anlatamıyorum anlatamıyorum artık ağlayamıyorum çocuk!
(ne bir ışık var ne de bir şarkı artık sokaklarında bu kaybetmiş şehrin)
inanmıyorum inanmıyorum artık inanamıyorum çocuk!
(ne bir isim var duvarlarında, ahh ne de okunabilen bir cümle.)
bilmiyorum bilmiyorum artık sevemiyorum çocuk!
(sadece sessizce durdum ve öylece izledim bir meleğin ellerindeki ölümümü.)
ne yağmur, ne kar, ne yüzüme vuran rüzgar, canımı yakan acıtan sonbahar, daha dinmedi çocuk!
(öyle beyaz)
seni silmedi çocuk!
(öyle maviydi ki)
alev alev yanan kirpiklerinde saçılan kıvılcımlarınla başlayan bu yangın daha sönmedi çocuk!
(öyle güzeldi ki ve öyle..)
sönemedi çocuk!
(öyle masum ama… )
bu viran şehirde, bu viran hikaye henüz bitmedi!
bitmedi bitmedi bitmedi çocuk!
(öyle yanlış öyle…)
bitemedi çocuk!
(öyle yanlış ki ve öyle… )
bu aciz şarkılar, bu aciz dualar seni geri getirmedi getirmedi getirmedi çocuk!
(ve öyle çocuk)
dönmedin çocuk!
(kalbim…)
bana ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın… ne yaptın çocuk!
(tüm maviler kirli şimdi ve tüm beyazlar utanç içinde ve sadece uyumak)
bunu niye yaptın… niye yaptın… niye yaptın… niye yaptın çocuk!?
(uyumak istiyorum… )









zotac
senden sonra hep yalnız kaldım sandılar
oysa benimle konuştu hep yumrukladığım duvarlar
bazen onlar sustu da, konuştu ellerimden akan kanlar
hep zor oldu zaten bu suskunluk ve isyanlar

gitmeler hep batmıştı bana ilk değildin ki giden
senden önce de çok ağladım da utanıp sakladım ben
dediler ki erkekler ağlamaz aklını başına al gel
öfkemi hep bastırdım, ama sormadın hiç neden

her aşk sonrası yüzümle beraber mi titremeli otobüs camı
aceba aşklar mı kahbe yoksa benmiyim fazlası
bir promil daha arttıkça içimde alkol oranı
yalnızlığım çarpıyor yüzüme, sanki ayazın tam ortası

sabahlara inat dost oldum şafaklar ile
tırnaklarım kanadı duvarları kazımaktan öfkeyle
devrimler yaptım kalbimde spazmlara inat hevesle
her seferinde elimde kaldı düşlerim siyaha yakın maviyle !

mavi değil miydi sahi gözlerinin rengi ?
hani bakıp da sarhoş olduğum içmeden önceki
rakı tadında sözlerin değil miydi çarpan beni
hani pişmanlığın, boş sokaklarda yankılanan sesi

hayır anlamadığım gitmek değil miydi zor olan ?
şimdi neden kolay geliyor sensizliğe giden yollar ?
senden sonra mı değişti lan bu kanunlar ?
şimdi bir kurşun, sensizliğe yol gösterip de patlar...

28 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol