aşık olmak

0 /
nerobianco
evveliyatında olduğumu zannettiğim zamanlarda aşık olmayı daha değişik tasvir edebilecek bir insandım.yok azizim ba$ka bir $eymi$..göz kapaklarımı taşıyamıyorum alı$kanlıklarım deği$iyor ba$ka bir ben oluyorum bu beni rahatsız mı ediyor? hayır hani bu midede uçuşan kelebekler var ya olayı abartmı$ durumdalar sanki birbirlerini düdüklüyorlar.onu dü$ününce iliklerime kadar gev$eme hissediyorum.yanındayken ise tarif edemeyeceğim bir hissiyat içerisine giriyorum.ulan manyak gibi kıskanır mı insan? vallahi kıskanıyorum ! bu zarar veriyor mu ? verdiği zararı aynı tempoda midemde hissediyorum ! hoop kelebekler yine i$ ba$ında...sabır denen kavram zaten yok ulan bir rahat bırak nefes alsın diyorum önce. sonra ulan onun nefesini yerim ben modunda boğazına çöküyorum.çocukluk mu bu diye bir serzenişte bulunuyorum kendime ..sonra içimdeki ses ’ böyle çocuk mu olur lan’ diye bu düşüncemi itiyor kafamdan..uzakta olması bir dert bundan eminim ama kısa süreli mecburi uzaklıkların verdiği sıkıntıları aşık olmak olayı yüzünden normalin 5 katı yaşıyorum. ah bir de telefonda bitmeyen konuşmalar susmalar sessizliği dinlemek bile bir huzur veriyor ’ulan’ diyorum sen önceleri neydin? bu his böyle değildi diyorum.. aklıma yüzü geliyo !!! sonra kelebekler iş başına.. sonra.. sonra.. sonra.. ben onu çok seviyorum....
goetica
kar$ınızdaki insanı hayalinize benzetmek.hayalinizdeki insana benzetmek her$eyini,yıllardır aradığınız o’ymu$ gibi sanmak,kafanızdaki kalıplara uydurmak o’nu..aslında bir hayale duyulan gerçek olmayan his.kurduğunuz hayale hayalet bulmak..hepsi bu..
ankakusu
olmamak için çaba sarfettigim sey.
asik olmak benim için;
birini bulup, kendini kaybetmek, kendini kaybettiginin ardinda kocaman nah’i bulmaktir...
pontic
ask yolda donup bakmayacagin insan icin it kopek olmaktir. gururun adini agzina almazsin.zorlanirsin da bogazinda dugumlenir sozlerin.gozlerimden okusun istersin ne care onunki coktan baskasi tarafindan okunmustur.
ne olurdu mavi gozlerine girebilseydim. keske varligimi bir beden kilif icinde degill beyaz ruhumla gorebilseydin.salt bir dokunustu aradigim teninde ya da lal dilimi acabilecek bir sozdu dudaklarinin arasindan cikacak.
keskeler dokulur dudaklarimdan. pismanliklarim dile gelir.bir anda tum agusunu akitir icime mavilerin.ben mavilerde yanarim od rengi yuregim.
melusine
kendini ikinci plana atıp "onu" kendinden daha çok düşünmek ve sevmek,dünyanın merkezine onu koymak ve dünyanın onun çevresinde döndüğünü düşünmek,uyumadan yemeden,içmeden sadece onun hayaliyle yaşayarak bile yaşamını sürdürebileceğine inanmaktır.
nickullah entryoglu
hayatın anlamını perdelerin arkasına gizleyip, ölümün herkesi bekleyen durağında aşkın ta kendisini beklemek; elden ayaktan kesilen, içinden yazmanın gelmediği dünya ile ilişkinizi kestiğiniz anda hayatla tek bağlantı noktanızın, sevginizin, aşkınızın olması..

böyle bir durumda, her türlü ilişkileriniz tıkanma noktasına gelir, hayatınızı beraber geçirdiğiniz insanlara bile kelime etmekten aciz olmanız bir yana, gulumsemeyi son kullanma tarihi geçmiş , kurtlu baklagillerin olduğu raflara atıverirsiniz..
kalbinizin beyninizden ayrı dünyalarda çalıması sağlayan duygunun aşk mı, önlenemez sevgi mi olduğunu da kestiremezsiniz.. hayatınız gecenin belirli saatlerinden sonra akmaya başlar. geceleri, ayaklarınızın sorgusuz sualsiz, amaçsız, bilinçsiz götürdüğü yerlere takriben 25-30 cm.lik adımlarla ayak basarsınız, bilmem kaç gün önce cemaline aşık olduğunuz kızın ayak bastığı yerleri bilmeden; kestiremeden..
yürürken hiçbir hissiyat kaplamaz içinizi. kanser gibi beyninizi kemiren düşünceler çaresizliğin kılavuzluğunda, sadece sevdiğiniz kızın beyninizdeki küçük masum gülümsemeleri ya da suretiyle yol gösterir size. belki de böyle bir olaydır asik olmak..

attığınız başlığın anlamı bile sizin anlamsızlığınıza çare olamıyor, göbek adınızın oldum olası lanetlenmiş biçimde ’platonik’ olarak kesildiği yeryüzünde hiçbir ışık yüzünüze parıldamıyorsa, hayat sizi eninde sonunda pası üzerinde, ince kesilmiş sakal artıkları bulunan dandirik bakkal jiletine, ya da iyi olasınız diye yuvarladığınız bir kutu hapa doğru yönlendirir. asik olmak, belki de anlamı ve de tarifi imkansız bir biçimde teselli olarak yolu, bu küçük ama günahı sonsuz yoldaşlardan geçer..

suratınızı yerden kaldırmadan, anlamsızca bilmediğiniz yerlere, bilmediğiniz asfaltlara ayaklarınızı bastıkça, hayatın berbatlığı, iğrençliği, insanların çirkefliği, gençlerin ya da daha yeni tüyü bitmiş delikanlıların sorumsuz aşk oyunları, gözünüzün önünden içerisinde bütün paradoksları bulunduran bir queen klibi gibi geçer gözlerinizin önünden. her ne kadar asik olmak yer geldi mi, hayatın tüm bağlantılarının kopması olup da, buna mukabil freddie mercury the show must go on dese de, acınızın tavan yaptığı saatlerde, beyninizin tarifsiz aşkınızdan dolayı salakları oynadığı gecenin karanlığında karanlık bir silüet gibi sokak lambaları sizi takip eder. belki de asik olmak olayının vermiş olduğu yılgınlık ile aşık olunan kişinin takip etmesinin isteği sizi böyle durumlara sevk eder..

belirli olmayan gününüzü uykusuz, susuz, lokmasız, kifayetsiz, insan sıfatından yoksun, lütufsuz, suratsız geçirdiğiniz yaşantınız, evinizin içinde muhtelif bir bakırköy’ün, ya da gugukkuşu’nun fırlama koğuşlarından farksızdır..
buna rağmen, bütün gün sabırla iftar vaktini bekleyen kişi, her nasıl bir yudum suya, bir kuru ekmeğe, ya da bir kaşık çorbaya dahi muhtaçsa; yazın insanı deli eden, insan kafasında çiğ yumurtayı pişirecek kıvamdaki sıcağın altında filizlenmeye çalışan tohum nasıl bir damla yağmura muhtaçsa, sizin karşılıksız sevginiz de, hayatın sizi boğduğu, üzerinize size hesap sormadan yürüdüğü dönemde, aşık olduğunuz kıza o kadar da muhtaçtır.. işte böyle bir olaydır aşık olmak; içerisinde paradokslar barındıran, edi ile büdüyü, iyi ile kötüyü, remus ile romulus gibidir, birbirine ihtiyacı olan; ya da ötekisi olmadan yarım olabilen...
her ne kadar yeri ve zamanı geldiğinde, cebinde beş kuruş parası olmayan, tipsiz, sıfatsız, ’insan ruhunun inceliğinden bihaber olan gönlünüz’, her ne zaman sevdiğiniz kızla konuşmayı bırakın, göz göze gelmeye dahi bir gram gücünüzün olmadığını bilse de, konuşmaya geldiniz mi, cümlelerin sonu gelir. ağzınız alnınıza kaçarken, kolunuzla bacaklarınız yer değiştirir, evrim geçirirsiniz. suratınız domatesin en açık halinden en koyu haline doğru yol alır...


birkaç aylık kendinizi hırpalamanız sonucunda, biyerlerinizi parçalamaya gümrük izni vermediyse; halsizliğiniz, bulantılarınız, icine kapaniklığınız ve de bir iki kelime dahi edememenizin meyvesini, ’’gribim’’ diye gittiğiniz doktordan muhtelif bilmemne kanseri olarak kendinizi paklamak suretiyle bu haberi öğrenerekten ayrılırsınız...

efenim sonuç itibariyle her başa dert olabilen, ama kimi zaman ölümle kimi zaman da amansız, tarifi acı ve de sonu yine ölümle bitebilen hastalıklara gebe bir olaydır bu asik olmak... hele bir de, aşık olan kişi, öyle böyle değil, gerçekten de içine kapanık bir insansa, telekom denen belanın vermiş olduğu hizmetsizlikten kaynaklanıp hala internete bağlanmayı bekleyen bilgisayar gibi, tek taraflı düşüncelerinizle öteki tarafı ziyaret ediverirsiniz...
salome
asik olmak iyi, guzel de; "ha" dedin mi de olmuyor bu yahu! aramakla bulunmuyor, beklesen gelmiyor, gelse "kimse yok mu"yu size duyuramiyor, "haaa yokmus" diyor, cekip gidiyor. artik "tamam" dersiniz "bitti" biraz da kendimi yontmaliyim; "iki guzel laf ediyim", "adamla is gorusmesine gelmis gibi konusmiyim", "iletisim kuriyim", "sicak kanli oliyim", "asabilesmiyim", "o onun bakis acisi kabul ediyim, dayatmiyim", "iceri davet ediyim uzerine de kahve, baktim olmuyor ’hadi nas nas’ ama kapidan da cevirmiyim"...hersey iyi gider becerirsiz, ama yine olmaz.ask yine olmaz. tohumlari bile dusmez topraga, cebinizi bir yoklarsiniz, hicbir sey yok cep delik, vapurla karsiya gecerken denize dusmusler yari belinize kadar sarkarken siz, nasil filizlenecekler? asik olmak istiyorum demekle asik olunmuyor. herkesin "yarim elma"si yuvarlanip ayaginin onune dusmuyor, ya da baska yarim elma kesilip bicilse kar etmiyor! bekleseniz gecikiyor, korku sariyor, yas ilerliyor, baski artiyor...kahrolsun sizi bekleten ask!
sipsi
fena halde leman gibi olmalı bu. sakin, naif, uzaktan, zamandan mekandan bağımsız, az biraz hissettirerek...

’dinle böceğim, uzun bir seyahate çıkacağım, hareketimden evvel bazı şeyleri söylemek arzusundayım.
yokluğum fazla uzayabilir, zaman zaman, dediklerimi dinleyerek saptarsın ki: hayatta kimse kimseyi anlayamaz, kimse kimsenin yerini tutamaz; aşk dediğimiz, ya vahim bir yanlış anlaşılmadır, ya kötü bir hayal kurma tarzı; iki kişinin ikisi de, öbürünün yerine hayal kurmaya kalkıştığından, sükût-u hayaller eksik olmaz!
sen dediğime kulak ver, kendimizden başkasını sevemiyoruz; sevdiğimiz, şahsiyetimizin dışlaştırılmış, bir başkasının üzerinde somutlaştırılmış hayâli; o başkası da kendisini üçüncü bir şahıs üzerinde dışlaştırır, somutlaştırır: arada ahenk kurulamaz, nasıl kurulsun, sevdiğimizle sandığımız farklı!
muvaffak bir çift, yalnızlığa tahammülü yüksek iki insan manasını taşır: çift demek, yan yana iki yalnızlık demek, beraber bile olamamış, kesişmesi bile zor! onun için böyle bir hayatı, içine girip kurbanı olmadan yaşayacaksın, yani uzaktan.
uzaktan, soyut, hemen hemen yok bir şahsı sevmekten güzelini tasavvur edemiyorum.
yakında olmayan sevgili tahayyülde yaşatılır, hayalde yaşatmak az evvel açıkladığım kaideye uygun olarak, onu kendine benzetmektir; yanında bulunmayacağından, o buna ne itiraz edebilir, ne müdahale: sevdiğini, hayalinde değiştirdikçe, kendine benzettikçe daha çok seversin, böylece denge korunmuş olur.
sevmek! sevmek esasında alıp başını gitmektir, sevgiliden uzaklaşan mutlak aşka yaklaşır, sevdiğini gönlünde kendi bildiğince yeniden yaratarak..’
sipsi
’sibel hanım sana aşık olsa tiramisu yapar babacığım, çorba değil. böyle olur bu işler. kendimden biliyorum. ben hep öyle yaptım. aşık olduklarıma tiramisu, acıdıklarıma çorba yaptım..’

(bkz: yeşil peri gecesi)
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol