bir zahmet kısa devre yapıp toptan yanmalarını dilediğim ocak setidir.
milâdı kutlu olasıca yazar.
(bkz: nice yıllara)
(bkz: nice yıllara)
(bkz: reis üstteki entryleri yazanları napalım)
(bkz: önce dünya türk olsun)
(bkz: dünya ahiret bacım olsun)
(bkz: önce dünya türk olsun)
(bkz: dünya ahiret bacım olsun)
güzedüşen suflör kiz
bağliyim,bağlisin,bağli,bağliyiz,bağlisiniz,bağlilar. her yerde siyah testereli kapanlar. uçlarini çivilemiş rüzgar, perdeyi de..
kulağım bir yerlerden hisliyor bu şarkıyı ve tuzaklar ısmarlıyor gövdesine. ben bir güzedüşenim. uzağım,yönsüzüm, özsüzüm ve uykusuzum. yolda bilge ölülere rastladım sara molalarında. dokunmak istedim tenlerine. mor çağlayanların ardında yarıtanrı bir ra ağlıyordu. iş bu ya, ağlıyorken çok kişilikti. gözlerinde rus bir balerin, kızıl kurtuluşlar müjdeliyordu dağa taşa. ve ben ne zaman aynaya baksam en çok seni görüyordum dışbükey ömrümde. kavislere daldıkça kazanıyordun anlamını ve eğrileriydi aynaların aslında mor çizgili hırkan ve yünleri. ben bir güzedüşenim, kollarım ilmiksiz, kemiksizim,etsizim. öncem yok benim, bir anlık patlama ve etrafa saçılan bilyeler, kızılderililerin aslında siyah olan ve yalnızca senin nefesinin koyunda beliren derileri, tüm her yerde salyalar, öksürükler sonra köyler,okullar,çocuklar, onurlular,onursuzlar, korunaksızlar. senin gökkuşağın değil bu. çünkü sana ait değil okuduğun senaryo. korkuluk gözlerini değiştiremiyor ki atlıları görebilesin. bir yerlere yapıştırılmış ve çivilenmişsin, gözlerinin tüm lambaları sönük ve ağlıyordu nietsczhe atildiğin her çikmaz sokakta ya da yorulduğun her adamda, her durakta. hep sordun sen, kimse cevaplamadı anı defterinden kaçırılan yayınların yakıldığı pis nehri. hiç ömrünü cevaplamadılar, emanet ömrüler bulamadın sen ömrün için ve kılıflı ölümler gelirdi sana göğe çekilen bayraklardan. ağlıyordun ve ne zaman bir köyde bir çeşmenin başında çocuk yüzü yansa en çok senin özün dolaşıyordu papatyalarda. düş(tü) o çocuk. yüzeylere bırakılan, sürümcemeli sevdalar kendi milatlarından bir haberdardırlar benim gibi. boşluğum ben, bedenimi ikiye ayıran rüzgar değil, düşbükenler. bir soru işaretisin ömrümde. her paragrafın girişi öznesiz. tüm kurgular kurgusuz ve tüm sözcüklerim eşanlamsız. masal başlamalı mı artık?
trenin koridorlarında en çok sen eskidin köhne istasyonlarda.ve her garda uyuyan tinerci çocuklardı yüzündeki çiçek. onların dikenleri yok ve hala gövdesi bağlı toprağa. durup düşünüyorsun. gelen o mu ? yarı gri, ulukadın, üstömür bir fahişe çiziyorlar kaldırıma düş sarhoşları. her tiyatro salonunda yangın var bu şehirde ve hala en çok sen sızıyorsun izleyicinin içine. yine de perdeyi bulandırmak istiyor kötü kadınlar,düşbükenler, ayrımsızlar. gülüşleri tutsak bir kadın var koridorlarında. zamanın birinde bir yerlerde lacivert bir ölüm hazırlıyor gecenin beyaz sinesine çığ yangınları. ve her basamağında ayağın kayıyor, elin yok senin ,yalnızca parmakuçların var. içinde güzedüşenler. uçların yetmiyor halıya değerken teni gözündeki yeşil çocuğa. ben bir güzedüşenim, geceyarısında ömrüne düşenim, serin uykularında, derin kuytuluğunda. perdeyi aralamıyor cin, açar gibi yapıyorken, yanılsamanı istiyor kör duvar. ve bu senaryoya kadar her perdeyi bulanık görüyorsun, perde yok diyorsun, ben özüm diyorsun, daha çok küçüğüm, yangın şehirlerden kırık ömürler biriktirdim başrol oyuncusuna. ve tiyatro salonu sus pus. en gerilerde tek başına oturuyorum, bir yudum bile kanyak yok cebimde. oyunbaşlarken aslında sensin yansıyan sahneye, ürkek gülüşün ve tutsak melantis. sonra parmakuçların çıkıyor sırayla, irili ufaklı, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,suyadüşenler. en büyük boyda bir gökkuşağı hazırlanıyor kalbin için. ve hep beraber aynı şarkıyı söylüyoruz şimdi parmakuçların, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,
sen
ve
ben:
gözlerinin içine girdim
başka alemler gözledim
ben bunlarla övünmedim
beklemedim illa
beklemedim
sevdim!..
bağliyim,bağlisin,bağli,bağliyiz,bağlisiniz,bağlilar. her yerde siyah testereli kapanlar. uçlarini çivilemiş rüzgar, perdeyi de..
kulağım bir yerlerden hisliyor bu şarkıyı ve tuzaklar ısmarlıyor gövdesine. ben bir güzedüşenim. uzağım,yönsüzüm, özsüzüm ve uykusuzum. yolda bilge ölülere rastladım sara molalarında. dokunmak istedim tenlerine. mor çağlayanların ardında yarıtanrı bir ra ağlıyordu. iş bu ya, ağlıyorken çok kişilikti. gözlerinde rus bir balerin, kızıl kurtuluşlar müjdeliyordu dağa taşa. ve ben ne zaman aynaya baksam en çok seni görüyordum dışbükey ömrümde. kavislere daldıkça kazanıyordun anlamını ve eğrileriydi aynaların aslında mor çizgili hırkan ve yünleri. ben bir güzedüşenim, kollarım ilmiksiz, kemiksizim,etsizim. öncem yok benim, bir anlık patlama ve etrafa saçılan bilyeler, kızılderililerin aslında siyah olan ve yalnızca senin nefesinin koyunda beliren derileri, tüm her yerde salyalar, öksürükler sonra köyler,okullar,çocuklar, onurlular,onursuzlar, korunaksızlar. senin gökkuşağın değil bu. çünkü sana ait değil okuduğun senaryo. korkuluk gözlerini değiştiremiyor ki atlıları görebilesin. bir yerlere yapıştırılmış ve çivilenmişsin, gözlerinin tüm lambaları sönük ve ağlıyordu nietsczhe atildiğin her çikmaz sokakta ya da yorulduğun her adamda, her durakta. hep sordun sen, kimse cevaplamadı anı defterinden kaçırılan yayınların yakıldığı pis nehri. hiç ömrünü cevaplamadılar, emanet ömrüler bulamadın sen ömrün için ve kılıflı ölümler gelirdi sana göğe çekilen bayraklardan. ağlıyordun ve ne zaman bir köyde bir çeşmenin başında çocuk yüzü yansa en çok senin özün dolaşıyordu papatyalarda. düş(tü) o çocuk. yüzeylere bırakılan, sürümcemeli sevdalar kendi milatlarından bir haberdardırlar benim gibi. boşluğum ben, bedenimi ikiye ayıran rüzgar değil, düşbükenler. bir soru işaretisin ömrümde. her paragrafın girişi öznesiz. tüm kurgular kurgusuz ve tüm sözcüklerim eşanlamsız. masal başlamalı mı artık?
trenin koridorlarında en çok sen eskidin köhne istasyonlarda.ve her garda uyuyan tinerci çocuklardı yüzündeki çiçek. onların dikenleri yok ve hala gövdesi bağlı toprağa. durup düşünüyorsun. gelen o mu ? yarı gri, ulukadın, üstömür bir fahişe çiziyorlar kaldırıma düş sarhoşları. her tiyatro salonunda yangın var bu şehirde ve hala en çok sen sızıyorsun izleyicinin içine. yine de perdeyi bulandırmak istiyor kötü kadınlar,düşbükenler, ayrımsızlar. gülüşleri tutsak bir kadın var koridorlarında. zamanın birinde bir yerlerde lacivert bir ölüm hazırlıyor gecenin beyaz sinesine çığ yangınları. ve her basamağında ayağın kayıyor, elin yok senin ,yalnızca parmakuçların var. içinde güzedüşenler. uçların yetmiyor halıya değerken teni gözündeki yeşil çocuğa. ben bir güzedüşenim, geceyarısında ömrüne düşenim, serin uykularında, derin kuytuluğunda. perdeyi aralamıyor cin, açar gibi yapıyorken, yanılsamanı istiyor kör duvar. ve bu senaryoya kadar her perdeyi bulanık görüyorsun, perde yok diyorsun, ben özüm diyorsun, daha çok küçüğüm, yangın şehirlerden kırık ömürler biriktirdim başrol oyuncusuna. ve tiyatro salonu sus pus. en gerilerde tek başına oturuyorum, bir yudum bile kanyak yok cebimde. oyunbaşlarken aslında sensin yansıyan sahneye, ürkek gülüşün ve tutsak melantis. sonra parmakuçların çıkıyor sırayla, irili ufaklı, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,suyadüşenler. en büyük boyda bir gökkuşağı hazırlanıyor kalbin için. ve hep beraber aynı şarkıyı söylüyoruz şimdi parmakuçların, tinerci çocuklar, sarhoşlar, üstömür fahişeler,
sen
ve
ben:
gözlerinin içine girdim
başka alemler gözledim
ben bunlarla övünmedim
beklemedim illa
beklemedim
sevdim!..
(bkz: boyoz tayfası)
(bkz: ibret verici bir hikaye)
denizin hırçın çocuklarından.. biraz toprakla sevişip özüyle birlikte tekrar karşımıza filizlenecek..
3 yıldır programını sıklıkla takip ettiğim, o da burada olduğu için beni sözlüğe çeken güzel insan. yoğun melankoli dünyasında apayrı bir yeri olan, anlamak ve anlatmaktan çok hisletmeyi başarabilmiş kendine döndükçe güzelleşen üst ömür insanlardan. yarım kalan öyküler ve satır araları için birebir..
genelde herkes gibi uyandığınızı sandığınız, alelade geçebilecek gibi gözüken ama herşeyin yastığın diğer tarafını boş görmekle bir anda değişebileceği anlardan biri. güneşe aşık olmak için göz kapaklarının derin bir gürültüyle açılmasını önlemek gerekecek...
iş yerinde muhtemelen ana s.kilir yazan bir levha bulunduran işletmecidir.
sürekli düşük yapılan çocuktur.
birkaç dakika içinde radyo 7de kendini belli edecek olan frekans.
kırık döküklüklerle büyümüş, yama bulamamış bir bünyenin bahara özlem cümlesi. güzdeki dinginliğin ve kendinle başbaşa kalmanın iç huzurunu tadan kimlikler, zaten kendi milatlarını belirlemişlerdir. başka manevralar beklemezler. güzedüşenlere büyük iş düşüyor...
doğumuyla beraber sımsıkı tutunduğu bir miladı da peşi sıra sürükleyen insan. iyiki doğdu, iyiki var..
ansızın gözlerinizi kurcalayan bir gecenin üzerinize devrilmesiyle birlikte, periyodik gibi gözüken sıradan uyku nöbetlerimizi süsleyen, genelde yarım kalan ya da bırakılan bir sesleniş gibi yankısını zihinlere sarmalayıp ansızın kaybolan yüzler... zihinlerde öylesine bir yer kaplarlar ki, uyandığınızda aynalardan ürken bir çift göz bulursunuz. sırf o melek üşümesin diye o sabah yüzünüzü yıkamazsınız. yeterince almışsınızdır boyunuzun ölçüsünü, abdestini de, oysa iş bunda değildir. sizi neyin kutsayacağını çok iyi bilirsiniz...
hem uçurumun kenarına itmeyi, hem de tutunacak dal olmayı çok iyi bilen; yalnız ve melankolik gecelerin en büyük yoldaşı. mevsim normallerinin üstünde gördüğüm rüyalarımdan alelace uyanışlarımda beynimin koridorlarına ittiği melodileriyle beni güzelleştireceğine inandığım alman folk-doom metal grubu.
(bkz: autumn grey wievs)
(bkz: autumn grey wievs)
3. tekil kişilerin varlığında kan uykularından dirilmek isteyen bünyelerin isyanı.
fıkraları itibariyle, içinde bulunduğu tasavvufi felsefeyi mizahi dille anlatmak isteyen değerli türk büyüğü ve filozofudur. meşhur "eşeğe ters binme" fıkrasında, eşeğine tersten binerek dostlarına sırtını dönmediğini dolayısıyla da allaha sırtını dönmediğini vurgulamaya çalışır. yani nefsinin zıttı yönde hareket ederek, allah yolunda nefsini körelttiğini vurgulamak ister. ayrıca ona göre, vücut ruhun bineğidir.
kendin olmak, biriktirebilmenin yarattığı vazgeçilmez sahiplenme hissi. egoizmin çok ötesinde kendin için birşeyler yapma sanatı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?