confessions

strahd

- Yazar -

  1. toplam entry 426
  2. takipçi 1
  3. puan 50250

strahd von zarovich

strahd
şeytanla bizzat anlaşma yaparak vampir olan asil kont, anlaşmanın yerine gelebilmesi için kardeşini kendi elleriyle öldürüp kanıyla beslenir. hepsi aşık olduğu kadın içindir ama o kadın bu halini gördükten sonra ondan kaçar ve ölür. strahd pes etmez, belirli aralıklarla onun reenkarnasyonlarını bulur ama her seferinde başarısız olur. böyle olması gerekiyordur, ravenloftun laneti üzerindedir ve sonsuza kadar yaşayıp sonsuza kadar sevdiğinin ölümünü farklı şekillerde izlemek zorundadır. bunun dışında hırslı biridir, bir vampir için oldukça gelişmiş büyü yeteneği vardır, vistanilerle bilgi alışverişi yapar ve ravenloftta gerçekleşen her olaydan haberi vardır. ravenloft ile bir bütün gibi olduğundan, güçlerini birbirlerinden alırlar ve ravenloft sınırları içerisinde strahd yenilmezdir.

geyşa

strahd
bildiğim kadarıyla artık eğitiminin zorluğu dolayısıyla kadınlar tarafından gördüğü ilginin azaldığı, japon kültürü. geysalar, sanıldıklarının aksine seks kölesi değillerdir. bir çok konuda eğitim alırlar, gelen müşterileri ile iletişim kurabilmeleri için nerdeyse her işten az çok anlarlar, bilgileri vardır çünkü bir geysanın asıl görevi müşterisini rahatlatmaktır , bunu onunla konuşarak, şarkı söyleyerek, masaj yaparak ve bu tip benzer yöntemlerle yerine getirmeye çalışır.

samuray

strahd
savaş, japon kültüründe önemli bir yer işgal eder. ülkenin önemli klanları birbirleriyle pek çok kez karşı karşıya gelmiştir. japon topraklarının sadece %20’si tarıma elverişli oluşu, toprak kavgasını doğuruyordu. toprak savaşları da hem tinsel, hem de fiziksel gelişim ve mücadele yöntemlerini doğurdu. samuraylar da bu olgular içinde ortaya çıktı. m.ö. 660’da ölümsüz savaşçı adıyla bilinen jimmu tenno, bir kabilenin başına geçti. tenno ve kabilesi yamato bölgesine yerleştiler. yamato klanı asya’ya çeşitli seferler düzenledi. kore ve çin’in kültürel zenginliklerinden, teknolojilerinden ve savaş sanatlarından etkilendiler. imparator keiko, tarihte "shogun" ünvanını taşıyan ilk kişi oldu. bir nevi generallik rütbesi gibi de anlaşılabilecek shogun ünvanı, keiko’nun savaş sanatlarında geldiği üst noktayı da belirliyordu. onun oğlu prens yamato da savaş sanatları konusunda çok yetenekliydi. korkusuz, güçlü, gözüpek bir genç olarak tanındı ve samuraylık anlayışında bir örnek teşkil etti.

samuraylar "bushido" anlayışını temel alıyordu. bushido, "savaşçının yolu" anlamına geliyordu. bushido felsefesinde korkunun yeri yoktur. samuray, ölüm korkusunu yenmiş kişidir. bu, dinginlik kazandırır ve efendiye sadakat sağlardı.

9-12 yüzyılları arasında samuraylar bir sınıf haline geldi. iki adla anılırlardı: samuray (şövalye), buşi (savaşçılar). bu insanların bir kısmı yönetici sınıflara bağlıydılar. bir kısmı ise para karşılığı savaşabilirdi. samuraylar, feodal derebeylerine (daimyo) bütünüyle bağlıydılar. hizmetlerinin karşılığında mevki ve arazi alırlardı. daimyo’lar, samurayları daha fazla arazi kazanmak ve gücünü arttırmak için kullanırlardı.

samuraylar, at üstünde, yaya, silahlı, silahsız dövüş konusunda eğitilmişlerdi. ok da kullanırlardı. ancak, 13. yüzyılda moğol savaşları yaşandıktan sonra, samurayların kılıç kullanımı ağırlık kazandı. hatta mızrak ve naginata denen ucu kılıç şekilli mızraklar kullanmaya başladılar.

samurayların iki kılıcı olurdu. uzun kılıç daito-katana, kısa kılıç shoto-wakizashi’ydi. samuraylar çoğunlukla kılıçlarına isim (mei) verirler ve onların ruhuna inanırlardı. çift kılıç taşıma ve kullanmaya daisho denirdi.

1605 yılında japonya’nın gelmiş geçmiş en ünlü samurayı miyamoto musashi, savaşçı yetiştirmek için bir okul açtı. 30 yaşına gelmeden 60’ın üzerinde kılıç dövüşünden galip çıkmayı başaran bu usta, yıllarca kendi okulunda dersler verdi. 1615 yılında bir başka tanınmış samuray, tokugawa ieyasu, samuraylık hakkında bir kitap yazdı ve samurayların barış zamanı yaşam biçimleri konusunda çeşitli bilgiler verdi.

samuray geleneği,1876 yılında imparator meiji tarafından ortadan kaldırıldı. kılıç taşıma kanunlarını değiştiren meiji, samuraylığı tarihe karıştırdı. ancak ve ancak imparatorluk ordusunda bazı rütbeli subaylar tören amaçlı kılıçlar taşırdı. 20 yüzyılda kılıç tekrar serbestleşti ancak askeri kullanım dışında sportif gelişim için kullanılmayha başlandı. 2. dünya savaşından da hatırlayacağınız gibi tüm rütbeliler, hatta kamikaze pilotları özellikle de kılıçlıydı. bushi öğretisinde, hece olarak geçen shi ibaresinin aynı zamanda ölüm demek olduğunu hatırlatalım. yani, bir nevi bushidoka ölüm korkusunu yenmiş kişidir.

bu dönem öncesinde efendisiz kalan samuraylar, yani roninler zamanla ya isyan ederek öldürüldü ya da kılıçlarıyla seppuku/harakiri yaparak intihar ettiler.

kaynak :http://www.minikjaponya.com/icerik/diger/samuray.htm

elfen lied

strahd
inanılmaz fazla vahşet içeren, her bölümde kolların bacakların kanlar fışkırtarak koptuğu ve havada uçtuğu shonen türü anime olsa da bazı yerlerde duygusal öğelerin ön plana çıkmasıyla shojo kimliğine bürünen, sadece 13 bölümlük anime serisi.

naruto

strahd
animesi 182. bölüme gelmiş, anime/manga serisi. daha çok çocuklara hitap etse de her yaştan izleyicisi var, konoha’da yaşayan uzumaki naruto’nun ilk bölümden ninja oluşunu ve aldığı ninja görevleri, girdiği savaşları izliyoruz fakat naruto’nun içine mühürlenmiş bir iblis olmasından dolayı biraz farklı bir gençtir, bazı durumlarda onun gücünü kullanarak imkansızı başarabiyor..

bazen aşırı derecede flashback olabiliyor, 7-8 bölümlük dövüşlere de rastlamak mümkün, bazen slapstick tadına bürünüyor ayrıca chibi olayını bana sevdirebilmiş tek yapımdır. en çok bleach ile karşılaştırılır.

the terminator

strahd
ilk ikisinin gayet iyi distopyalar olduğu seri, ikincisi de sinemada izlediğim ilk film. ilkokul çağıma denk gelir ve o çağda etkilenme katsayımın yüksekliğinden olsa gerektir ki her gün terminator konuşur her akşam bilgisayarımda oyununu oynardım.

üçüncü film gayet gereksizdi, şimdi bir de dördüncüsü çekiliyor şaka gibi..

jet li

strahd
hollywood piyasasında, lethal weapon 4 ile tanınmaya başlanılan bruce lee’den sonra dünyanın en büyük ikinci dövüş ustası olarak görülen şahıs. the one adlı filmde, iki farklı karakteri oynamış ve iki karakter için farklı dövüş teknikleri kullanmıştır.

ying xiong

strahd
tarantino’nun film tamamen bitirilip, yurtdışına açılacağı safhada ortaya çıkıp "ben bu filmin tanıtımını üstlerinirim adımı yazarım yeter" demekten öteye gitmediği ama tarantino adını duyup izleyen herkesin "tam bir tarantino filmi canım hemen anladım ben" diyerek çıktığı, christopher doyle’un görselliğiyle donatılmış ve "bu adamlar nasıl uçar kardeşim ne saçma film" gibisinden yargılara kapılmayacak bünyeler için oldukça güzel bir film.

şirinler

strahd
çizimleri en orantısız olan çizgi film; bir sahnede gargamel elinde beş tane şirin tutar, başka bir sahnede şirinler köyünde şirinleri kovalamaktadır ve şirinler gargamelin nerdeyse dizine gelmektedirler.

se7en

strahd
david fincher’ın, iyi bir seri katil hikayesi dışında bir metropolde yaşamanın güçlükleri ve günümüz hayatına bir eleştiri de getirdiği film. filmde sürekli olarak büyükşehir hayatının karmaşası ve zorluklarından yakınılır, eleştirilir, yaşadıkları şehir sürekli kapalı havaya sahip psikoloji bozucu bir yerdir ve sürekli kötü olaylar olur fakat gel gelelim david fincher bu filmi oldukça küçük bir şehirde çekmiştir ve filmde şehir ismi asla geçmez zaten olay herhangi bir şehri eleştirmek değildir. bunların dışında, oyuncularının harika performanslarına tanık olabilirsiniz.

delicateşsen

strahd
caro&jeunet ikilisinin ilk uzun metraj filmi, la cite des enfants perdus için yeterli parayı toplamak için yaptıkları bile söylenir. mar caro küçük bir rolde oynar, bütçesi düşüktür zaten tek mekanda geçer, harika bir jeneriği ve renkleri vardır ve yine jeunet’ye atfedilir bu film yine caro’nun hakkı yenir yine amelie’den bahsedilir gel gelelim amelie’nin görüntü yönetmeni gayet farklı biridir, bahsi geçen filmlerde geçen contrast renkler fransız sinemasının genelinde görülen bir durumdur kaldı ki bu filmler amelieden seneler önce çekilmiştir falan filan..

city of lost children

strahd
(bkz: darius khondji)’nin inanılmaz görselliğinden son damlasına kadar faydalanmış, jeunet ve caro’nun ikinci uzun metraj filmi. birincisi (bkz: delicatessen )olup, daha küçük bütçeli ama aynı görsel kalitede bir filmdir. ikiliden marc caro filmde oynar, ayrıca jeunet daha ünlü olduğu için "amelie’nin yönetmeninin başka bir filmi" diyip bu filmi geçenlere çok kızarım, caro’nun emeği ve yaratıcılığı büyüktür.

orjinali için;
(bkz: la cite des enfants perdus)
16 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol