confessions

pipisik

- Yazar -

  1. toplam entry 23841
  2. takipçi 1
  3. puan 617078

dereağzı lunaparkı

pipisik
eskide kaldı tabii. fenerbahçe’nin sahasının hemen yanında (aslında başucunda) yer alan bu lunaparkta, -yani lunapark da denir mi bilmiyorum, çok küçüktü- bir dönmedolap, bir zincir vardı... o kadar.

girişinde, içerisinde ping-pong ve bilardo masaları olan bol camekanlı bir lokal(!) sizi karşılardı ki, antrenmanları beklerken (yok, futbolcu değildim), çoğunlukla bu yüzden (ping-pong için) giderdim ben de oraya. yalnız kaşarlı tostu çok iyi yaparlardı bak, hakkını vereyim. küçük bir çocukken ise; kenar korkulukları elektrikli bir düzenekten oluşmuş, araba bu korkuluklara çarptığında zırt diye geri gelen, jetonun yanmasına ve oyunun bitmesine neden olan bir oyun vardı, çok para yedirdim buna. bir de tabii eski lunaparkların olmazsa olmazlarından zar oyunlu kumar masaları, çivili çarkıfelek masası filan. çocukların bayram harçlıkları buraya giderdi çoğunlukla. sonra yenik düştü çağa, kapandı gitti. sahibi kimdi, neyin nesiydi adamlar, iyi miydiler, kötü müydüler bilmem.

bir de kuşçu kahvesi -o da dere kenarında, saha ile dere arasındaydı- vardı eskilerden. ne zamandır uğramadım oralara... pazarları kuşseverler kuşlarını alır getirirler, etrafını örtülerle kapattıkları kafeslerdeki kuşları da ötüşüp dururlardı bitimsiz. sporcular orada beklerlerdi antrenman zamanını. fenerbahçe a takımı oradayken ne takımlar yapılırdı orada, çaylar ve bol tartışmalı anlar sonrasında. bir kağıt, bir kalem, on bir de oyuncu buldular mıydı, en büyük teknik direktör onlar olurlardı, buranın müdavimleri.

sabahın üçünde sirenle selamlaşan puştlar

pipisik
tepelerinde kırmızı-mavi çakar ışıklı, mavi çizgili ve dahi beyaz renkli arabalarıyla; birisi, bilinmez kimin sabahçı kahvesinde bedava çaylarını yudumlamaktan, diğeri bilinmez nerede, başında "girilmez" trafik levhası bulunan sokağın sonunda pusu kurmaktan dönen iki otomobili süren yarak kafalılar bunlar.

biri "auuuv" diye çalar sirenini (ulu da kendi başını ye köpek) kısadan, diğeri ânında cevap verir "ouuuv" diye bu saatte (ulu da kendi başını ye köpek). ama mütemadiyen... ama insafsızca! insanlar mı uyuyor sokakta; bunların arasında bebek var mı; hasta var mı(?); düşünme sakın, koduğumun kasaba kovboyları!

düzeninize soktuklarım; götünüzden osurtarak sur borusunu çaldırırlar da öyle uyanırsınız "o gün" inşaallah!

bedia akartürk

pipisik
hiç mi değişmez bir insan? şeklen değil bahsettiğim bu değişmeyiş ha... ruhen, insânen, seslen.

(tam otuz üç sene önce, bir abant gezimiz sırasında babam kasetini koymuştu vosvosun kasetçalarına, yol boyunca dinler kalmıştık; "tepsi tepsi fındıklar" şarkısı meşhur o zamanlar, o abant’a giden yolun üzerinde kütük depoları var hani, tam orada çalıveriyordu kar yağışı eşliğinde. biz, kız kardeşimle vosvos’un arka cam önündeki küçük bagaj içinde)

sesi de hâlâ aynı, neşesi de hâlâ yüzünde bedia akartürk’ün. bunca zaman geçmiş aradan, bir nota kaçır be kadın! "yok, olmaz!" diyor inadına o yıllara.

uzun ömürler versin yaşam sana.

fadıl akgündüz

pipisik
60 bin kişi maldivler seyahati almış, 99 dolara ulaşım da dahilmiş. ulan böyle sallayanını görmedim ben ömrü hayatımda.

götür fadıl! bu millet bu kadar amcık ağızlı olunca sana da götürmek yakışır.

kedi sahibi olmak

pipisik
kediler bir alem canlılar. üzgünseniz anlıyorlar; yanınıza gelip böyle, sizi teselli ediyorlar. kızgınsanız da anlıyorlar; kaçacakları, saklanacakları yerleri var, daha önceden planladıkları... ortadan kayboluveriyorlar ânında, "aman götüme bir şey kaçmasın bu kaosta" deyip.

son 25 senedir her daim bir kedim oldu. bir tanesinin de ismi yoktu. "kedinin de ismi mi olurmuş" diyenlerdenim ben de. erkekse "oğlum", dişiyse "kızım" en işime geleni oldu. ne zaman böyle seslensem, hiçbirisinin götünü çevirdiğini görmedim, hep yanıma koştular sesimi duyunca. isim konusunu pek siklediklerini düşünmüyorum bu bakımdan.

sabahleyin dükkanı açarken, kapının önünde ve tam zamanında bekleyeni de oldu; "ne olur bu akşam burada kalayım, hava çok soğuk olm" diyeni de kış vakti. evde de kedi baktım, işyerinde de, askeriyede de. karınları doyduktan sonra bir sürünmeleri şöyle paçalara ve mırıldayarak, ömre değer geldi, bu karşılıklı birbirimize bakış anlarında. hem ben onlara baktım hem onlar bana yani, bu karşılıksız birbirimize bakış anlarında.

çoğu ellerimde büyüdü. aynı kaptan olmasa da aynı yemekten yedik. dışarıda dayak yiyip ağladıkları günlerinde; dışarıda dayak yiyip acıdan, sızıdan, utançtan kıvrandığım günlerde bir ben oldum, bir onlar oldu yanı başımızda. çok şey paylaştık ama yarin yanağından gayrıydı tabii; onlar zamparalığa tek başına gittiler, ben zamparalığa tek başına gittim.

ölüm zamanları yaklaşınca bir şey oluyor bu kedilere, ilk önce sessizleşiyorlar, sonra daha bir yakınlaşıyorlar veda niyetine, sonra buharlaşıveriyorlar ansızın. öldüklerini -sanki- anlamıyor, kendinizi avutuyorsunuz siz de; "herhalde birileri almıştır, ezilse görürdüm mutlaka ölüsünü, çok güzel kediydi, beğenmiş almışlardır" diye aklınızdan geçirerek. sonra bir boşluk oluyor hayatınızda. bir "miyüv" sesi aramaya düşüyorsunuz yollara gene... bir yol kenarında, annesi tarafından terkedilmiş bir yavru sesi duyabilmek umuduyla. bulunuyor da nitekim. biriniz ölene dek de sürüyor böyle. henüz ben ölmedim hiç. hep onlar öldüler ama birininki çok koydu. karar verdim, artık bakmayacağım başka kediye ben. onlar da bana bakmasınlar hiç. bundan sonra böyle.

fadıl akgündüz

pipisik
"herkes maldivler’e gidiyor" ayağıyla gene bir dolaplar çeviriyor bu. olm, hakikaten salak bu bizim insanlarımız, 99 dolara maldivler’e gidileceğine, orada tatil yapılacağına filan inanıyorlar. sonra da paraları kaptırınca zırıl zırıl ağlıyorlar.

bir saniye

pipisik
facebook’ta bir saniyede 677.000 giriş yapılıyor. twitter’da bu sürede 2.400 tweet atılıyorken, youtube’da 22.000 video görüntüleniyor, amazon’da ise 1.300 $’lık satış işlemi gerçekleştiriliyor (2012 verileri).

http://technomonde.com/7351/1-saniyede-internette-ne-oluyor

dört bebek dünyaya geliyor bir saniyede... bu bebekler her 10’a tamamlandığında (2,5 saniyede yani), bir bebek sakat ya da açlık sınırında oluyor. dünya’ya altı yıldırım düşüyor. bir kişi ölüyor (dakikada 107) ve bu ölenler altıyı bulduğunda, bilin ki o sonuncusu açlıktan ölüyor. 2.754 varil petrol tüketiliyor. altı kadın gebe kalıyor... bunların üçü istemeden kalıyor, o üçünden biri de sağlıksız şartlarda kürtaj oluyor (dakikada 40 kürtaj).

http://www.haber3.com/1-dakikada-neler-oluyor-foto-galerisi-11804.htm

bir kere nefes alıyoruz... hiç olmazsa bir kere de kalbimiz atıyor. hem kızdığımızda küfür edebiliyoruz hem de âşık olabiliyoruz bu sürede. 1 saniye içerisinde bir öpücük kondurmak da var sevdiğimizin yanağına, tokat atmak da kalp kırma pahasına.

bir saniye evet, önemli ama... o bir saniyede neler yapılabileceği de önemli galiba.

sıfır

pipisik
brahmagupta’nın 628 yılında yazdığı ’sıfır’ (shunya) üzerine "brahmasphutasiddhanta" adlı eserindeki mallar (dhana), borçlar (rina) ve hiç (kham) adını verdiği şeyler üzerinde yapılacak işlemlerin kuralları:

"bir borcun sıfır eksiği bir borçtur.
bir malın sıfır eksiği bir maldır.
sıfırın sıfır eksiği hiçtir.
sıfırdan çıkarılmış bir borç bir maldır,
oysa sıfırdan çıkarılmış bir mal bir borçtur.
sıfırın bir borçla ya da bir malla çarpımı sıfırdır.
sıfırın kendisiyle çarpımı hiçtir.
iki malın çarpımı ya da bölümü bir maldır.
iki borcun çarpımı ya da bölümü bir maldır.
bir borcun bir malla çarpımı ya da bölümü bir borçtur.
bir malın bir borçla çarpımı ya da bölümü bir borçtur"

yarılık

pipisik
doğu karadeniz yöresinde çay zamanında, toplam hasılatın yarısının toplayana verilmesi işi. "yarılığa vermek" olarak adlandırılıyor yörede.

çoklukla çayının başında bir şekilde bulunamayan ya da toplamaya gücü yetmeyenlerin (yaşlı, sakat, iş bilmez gibi) başvurdukları bir yöntem bu. genellikle de etraftaki komşular veya bu işi profesyonel olarak yapanlarla anlaşılır, karne üzerine işlenen çay oranından da işlemler yapılır. hatta bazen üçte birine, dörtte birine (oranlar çay sahibine) dahi verildiği bile olur ihtiyaçtan. yevmiyecilere günlük 60 ile 80 lira arası (günümüz rayiç bedeli bu/2012) vermek de bir çözüm ama işin başında durmak da ister o vakit.

hasan ali toptaş

pipisik
geçenlerde hayatı üzerine yapılmış bir belgeselde izledim kendisini. aslında ilk kitabı, tahayyül çemberi adlı bir hikayeler serisiymiş, hasan ali toptaş’ın. ortaokul zamanında yazmaya başladığı bu kitap için bir de gene ortaokuldan sınıf arkadaşını dahi ayarlamış (maalesef vefat etmiş bu arkadaşı) resimler için fakat nedense bir şekilde yarıda kalıvermiş.

bir de aynalı diye bir lâkabı varmış çocukluk zamanlarında. kendi anlattığına göre; ilkokul zamanlarında, kafasının arkasında bir yara çıkmış toptaş’ın ve o bölgedeki saçları dökülünce açıkta kalmış orası (sanırım saçkıran olmuş). güneş vurduğu zaman, ışığın oraya çarpıp başka yerlere yansıdığını, insanların gözlerini kamaştıracağını zannedermiş çocukluk aklıyla. gel zaman git zaman, bir gün sokakta karşılaştığı patavatsız bir arkadaşı, "aynalı naber(?)" diye sorayazınca, -gene kendi anlattığına göre- "sadece o sokaktakiler duymadı onun söylediğini orada, kasaba duydu, şehir duydu, bütün dünya duydu gibime geldi" diye anlatması var bunu. hakikaten de o andan sonra, tüm kasabada "aynalı aşağı", "aynalı yukarı" diye çağırmaya başlamışlar toptaş’ı bir müddet.

bir de kitaplarını el yazısıyla yazıyor hasan ali toptaş (oldukça düzgün de bir yazısı var);

"ilk önce ilk cümleyi kuruyorum... sonra onun verdiği cesaretle ikinci cümleyi... sonra birinci ve ikinci cümle, üçüncü cümleyi getiriyor peşleri sıra... ve böyle devam ediyor kitap yazmam"

şeklinde bir tanım yapmış bunun üzerine.

oklu bas

pipisik
’oksuz’u da var ama oyun hızlı döndüğü için pek tercih edilmez.

• başlangıç/oyun öncesi:

misketler önce, belirlenen miktar kadar (kaçarına oynanıyorsa) yere dizilir (cilloplar veya çift ederler baş tarafa, eskiler daha sonlara doğru olmalı bu diziliş). daha sonra, yere dizilen misket grubundan birkaç metre ileriye -sathın bozukluk ya da düzgünlük durumuna göre önceden tartışılmış- de bir çizgi çizilir (oyunda geçen oklu ibaresindeki `ok` budur). satıh ne kadar düzgünse, bu çizgi de o kadar uzakta olur. tüm oyuncular gafliklerini (kaflik/kafalık) belirlemiştir zaten.

• oyuna başlangıç:

her oyuncu, dizili misketlerin bulunduğu yerden gaflikleriyle çizgiye atış yapar ve ’en yakın atışı yapan sırasıyla’ misketleri vuracak oyuncuların öncelikleri belirlenir. çizgiye atış sırası da sözle olur ("son", "son bir", "son iki" şeklinde). misketlere atış sıralamasında son kalan oyuncu da ’`baş`’ın ne taraf olduğunu söyler (sağ ya da sol şeklinde değil, belirli bir yer ismiyle -mavi apartman, erik ağacı, çöp bidonu, vs- söylemesi gerekmekte zira kavga çıkıyor sonradan).

• oyun:

1. ayak:

· atışı yapan oyuncu, söylenen ’`baş`’ı vurursa, oyun biter ve diğer oyuna geçilir.

· başı vurmaz da başka bir yerden vurur veya hiç vurmazsa;

vurursa, vurduğu misketten itibaren sona doğru tüm misketler onundur.
vurmazsa, gafliği attığı yerde kalır.
gaflik misket çizgisini geçmezse... (bkz, 2. ayak)

· ikinci, üçüncü ve sonuncu oyuncuya kadar herkes atışlarını (kalan misketlere) yapar.

2. ayak:

· yerde kalan misketlere, bu sefer ters yönden ikinci atışlar gerçekleştirilir. `fiske` şartıyla yapılacak bu atış sırası, gafliği misketlere en uzak oyuncudan başlar ve yakına doğru ilerler. (ilk atışta gafliği misket çizgisini geçmeyenler de en uzak gaflik sırasına girerler. bazen oyun öncesi konuşmalarda bundan da bahsedilerek oyuncu ihraç da edilebilir)

3. ve son ayak:

· son oyuncu da atışını kullandıktan sonra eğer yerde misket kalmışsa, onların üzerine paylar eklenerek diğer oyuna geçilir. (bazen hepsi de kalabiliyor sathın durumuna göre, o zaman oylama yapılıyor eklensin mi, eklenmesin mi yahut ne kadar eklensin şeklinde)

• özel kurallar:

· misketi kalmayan oyuncu, misket yerine ederi kadar madeni parayı yere dizebilir (söylenecek baş’ın olduğu tarafa uçları gömülerek dizilir).

· atış sırasında misketin başına gelebilecek doğa olayları (yerdeki taşa çarpması meselâ) karşısında, `çerçöp her şey benden` kuralı geçerlidir ve ilk söyleyen lehine (ister atışı öyle kabul eder, isterse atışı tekrar ettirir) işler.

· mumdirek kuralı (ikinci atışlar sırasında, elin yerden yukarı kaldırılabilmesi için söylenecek söz ’mumdirek’tir. yoksa yerle bir atmak zorunda oyuncu. söylemez de yukarıdan atarsa, atış geçersiz kılınır).

· kapış yapan ibnedir, göttür, en adi pezevenktir.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol