(bkz: salvador dali)
bir selim temo şiiridir.
gecenin sır olduğu camlarda
mavi tren uykusu
yorgun yanı sır değil aksimizin
iyi bakarsan enb önde kavaklar
ve bir mavi tern uykusudur
zeytuniye kesmiş bir çift kederle
siyah ibrişim kemerlerden
doğuya doğru gidersen belki de batman
yarına yetişecekmiş telaşıyla sisli
bir kontranın elinde yeni kırılmış bir dal
ve baygın petrol kokusu her akşam
bıttım kavuran çarşılar
ve faili meçhullar evladiyelik
ve zencefil derim en fazla diyarbekir
ve melamin şeker kaseleri
çocuklar ilik oynar surlarında
kiziltepe tarlaları evin bağlarken
dicle yatağına dönüyorum
kumlanmaya dinmiş aksi suda
ayakları nemlenen şehirli kızın romantizmi
yapay ve yüzü kjadar beyazdır
köylüler süt sağarken akşamına
killi yeşil bir geceye benzer kurtalan
bebekler sıtmaya açar gözlerini
ötesine tren geçmez bu yüzden
en akşam üstü adilcevaz
ercişin bir avaz yankısında
ne etsen sığmaz nazarına
van gölü evde unutulmuş bir denizdir
van gölü anasından ayrı sahipsiz
hasan bildirici öykülerinde dingin saydamsı
hava raporlarında mutedil dalgalı
karnında feribot gezdirir
katarlare yorulur tatvan çıkışında
içmeler ekşi ve soğuk kaynarken
bilmemki yol irana mıdır?
suruçta bir gündüz düşü
alır kızların elini kirmenden
bir serap doğrulur yağmur yağdımı
usulca uzansan karacadağ
sıvasız evlerin eyvanından
höykürdükçe çoğalır bulutlar
gölgeleri kuzeyden güneye mardin eşiği
yine de nusaybin deme ne olur
sızıyor yaramdan
yol kenarına atılmış ceset gibi ergani
yenikliğin kavrukluğunda yeşerir siverek
ve faka silvan diyemem ağlarım
çocukluğumun başkenti
on bir meridyende sürgün keder ve ibrişim
bir kadını anneme benzetirim
zeytuniye kesmiş bir çift kerderle
bitliste beş minare
bilemezsin nasıl geçerim başkaleden
bilemezsin nasıl ağlarım
ah canan mısın şemdinli
ne kaçak geçtim üstünden
şimdi bingölde güneşe bakarak
malazgirt ovasından koyun peynirini
karıncalı sesimle aşk ilanlarımı
ve o mahçup garzan çayına dğene ayaklarımı
licenin taranmış bir kahvesinde
esmer alınlı bir ihtiyara dersen
az doğrulup mutki tütününden sararız
biliyorum kötü kaynamış kemiklerimiz sızlarken
ve ben on bir meridyeni sevmekten men
dilimde kurşun bukağı ölüm
ve buhurlar içinde bir digor sabahı
bir eksiklil omuzumda
kaçakçı yetimleri gibi dersim
ve seyit sakallarıyla rezuh
şu güden hangimizin besesi
hangimiz sivil bir aşkın kıyısında değiliz
hangimizin bağımsız gökyüzü
gecikmiş kırlangıçlar gibi deliyim
boşuna uslandırmayın beni
berivan serini bir cizre ikindisinde
mem u zin hasretine banacak
reşkotan bulguru olaydı keşke
mutlak bir yarın ayırdım kendime
dağlarımdan damıtarak
ve yaralıyım bagok kadar
ah diyorum şu karanlık
şu bahtım renginde utanç atmosferi
hiç bir gelecek paklamaz beni
ellerim bir kaşığın yörüngesinde
geç doşmuş çocuk acemiliğinde
ve tsasında dul kalmış taze gelinin
zeytuniye kesmiş kederlerde
on bir meridyen gibi hareler
her meridyeninde ölüm
her haresinde yangın
kasten süsü verilmiş
sürülen halkım geçiyor içinden
iyi bakarsan en önde kavaklar
ve tüten yangınların isi
dağlanmış kemerler gibi bir çift siyah ibrişim
gecikmiş yağmurlardan geliyorum
epey ağladım sayılır
epey buhurdan ve yataklık
gönlüm köklerimi saldığım
cismim yapraklarımı açtığım yerdedir
ben dağları taşıyorum sırtımda
ondan böyle pek
on bir meridyende sürgün keder ve ibrişim
on bir meridyende dinmeyen baş kaldırıya bütün sesimi vermişim
gecenin sır olduğu camlarda
mavi tren uykusu
yorgun yanı sır değil aksimizin
iyi bakarsan enb önde kavaklar
ve bir mavi tern uykusudur
zeytuniye kesmiş bir çift kederle
siyah ibrişim kemerlerden
doğuya doğru gidersen belki de batman
yarına yetişecekmiş telaşıyla sisli
bir kontranın elinde yeni kırılmış bir dal
ve baygın petrol kokusu her akşam
bıttım kavuran çarşılar
ve faili meçhullar evladiyelik
ve zencefil derim en fazla diyarbekir
ve melamin şeker kaseleri
çocuklar ilik oynar surlarında
kiziltepe tarlaları evin bağlarken
dicle yatağına dönüyorum
kumlanmaya dinmiş aksi suda
ayakları nemlenen şehirli kızın romantizmi
yapay ve yüzü kjadar beyazdır
köylüler süt sağarken akşamına
killi yeşil bir geceye benzer kurtalan
bebekler sıtmaya açar gözlerini
ötesine tren geçmez bu yüzden
en akşam üstü adilcevaz
ercişin bir avaz yankısında
ne etsen sığmaz nazarına
van gölü evde unutulmuş bir denizdir
van gölü anasından ayrı sahipsiz
hasan bildirici öykülerinde dingin saydamsı
hava raporlarında mutedil dalgalı
karnında feribot gezdirir
katarlare yorulur tatvan çıkışında
içmeler ekşi ve soğuk kaynarken
bilmemki yol irana mıdır?
suruçta bir gündüz düşü
alır kızların elini kirmenden
bir serap doğrulur yağmur yağdımı
usulca uzansan karacadağ
sıvasız evlerin eyvanından
höykürdükçe çoğalır bulutlar
gölgeleri kuzeyden güneye mardin eşiği
yine de nusaybin deme ne olur
sızıyor yaramdan
yol kenarına atılmış ceset gibi ergani
yenikliğin kavrukluğunda yeşerir siverek
ve faka silvan diyemem ağlarım
çocukluğumun başkenti
on bir meridyende sürgün keder ve ibrişim
bir kadını anneme benzetirim
zeytuniye kesmiş bir çift kerderle
bitliste beş minare
bilemezsin nasıl geçerim başkaleden
bilemezsin nasıl ağlarım
ah canan mısın şemdinli
ne kaçak geçtim üstünden
şimdi bingölde güneşe bakarak
malazgirt ovasından koyun peynirini
karıncalı sesimle aşk ilanlarımı
ve o mahçup garzan çayına dğene ayaklarımı
licenin taranmış bir kahvesinde
esmer alınlı bir ihtiyara dersen
az doğrulup mutki tütününden sararız
biliyorum kötü kaynamış kemiklerimiz sızlarken
ve ben on bir meridyeni sevmekten men
dilimde kurşun bukağı ölüm
ve buhurlar içinde bir digor sabahı
bir eksiklil omuzumda
kaçakçı yetimleri gibi dersim
ve seyit sakallarıyla rezuh
şu güden hangimizin besesi
hangimiz sivil bir aşkın kıyısında değiliz
hangimizin bağımsız gökyüzü
gecikmiş kırlangıçlar gibi deliyim
boşuna uslandırmayın beni
berivan serini bir cizre ikindisinde
mem u zin hasretine banacak
reşkotan bulguru olaydı keşke
mutlak bir yarın ayırdım kendime
dağlarımdan damıtarak
ve yaralıyım bagok kadar
ah diyorum şu karanlık
şu bahtım renginde utanç atmosferi
hiç bir gelecek paklamaz beni
ellerim bir kaşığın yörüngesinde
geç doşmuş çocuk acemiliğinde
ve tsasında dul kalmış taze gelinin
zeytuniye kesmiş kederlerde
on bir meridyen gibi hareler
her meridyeninde ölüm
her haresinde yangın
kasten süsü verilmiş
sürülen halkım geçiyor içinden
iyi bakarsan en önde kavaklar
ve tüten yangınların isi
dağlanmış kemerler gibi bir çift siyah ibrişim
gecikmiş yağmurlardan geliyorum
epey ağladım sayılır
epey buhurdan ve yataklık
gönlüm köklerimi saldığım
cismim yapraklarımı açtığım yerdedir
ben dağları taşıyorum sırtımda
ondan böyle pek
on bir meridyende sürgün keder ve ibrişim
on bir meridyende dinmeyen baş kaldırıya bütün sesimi vermişim
(bkz: şahrud ve seyduna türküleri )
şahsın manalı kelimeleri bir araya getiremeyip sağdan soldan dilendiği şiir.
+abi bee senin elin kalem tutar bizim hatunun doğumgünü şööyle bir şeyler karalayaydın
- nasıl bir şey olsun abi ?
+afili bir akrostiş paçayı kurtarmaya yeter be koçum
- ayıpsın abi hemen
+ hay allah razı olsun
+abi bee senin elin kalem tutar bizim hatunun doğumgünü şööyle bir şeyler karalayaydın
- nasıl bir şey olsun abi ?
+afili bir akrostiş paçayı kurtarmaya yeter be koçum
- ayıpsın abi hemen
+ hay allah razı olsun
iplerle bağladığım isyanımı azat etme vakti.
savurup, rüzgara yoldaş ettiğim tüm kekeme susuşlarım,
yerçekimine inat asılı kalıyor dudaklarımda.
kağıttan kanatlarında tek bir adres
teslim süresi bir nefes alımlık
verişi yok...
savurup, rüzgara yoldaş ettiğim tüm kekeme susuşlarım,
yerçekimine inat asılı kalıyor dudaklarımda.
kağıttan kanatlarında tek bir adres
teslim süresi bir nefes alımlık
verişi yok...
(bkz: mahocan)
bunu sorun yapanların sorunudur. temcit pilavı kıvamına gelmiştir.
copy paste yapıp ben yaptım oldu diyen üzerine bir de hazım sorunundan kaynaklı geğiren insancıklar.
ayrıca başlık "dersane" değil "dershane" olmalı mıydı ne?
www.tabut.net kurucusu ve yazarı, kitabından dolayı tebrik edilesi güçlü kalem.kelimelerle dalga geçiyor resmen.
cemre düşmesi olarak da bilinir.cemrenin suya düşüşünün 27 şubata denk geldiği söylenir.
hatunun sevgilisinin yanında yaka iğnesi gibi kalması durumu.
14 şubat ertesi hülyalı bakışlarıyla aşklarını tepreştirmiş olduklarını şıpdadanak anlayabildiğiniz insan topluluklarının ortalığa döküldüğü gün.
meali: atlı karıncadır.
hz. mevlananın "sen ne kadar bilirsen bil anlattıkların karşındakinin anlayabildiği kadardır." sözünü tekrar öpüp baş üstüne koymamı sağlayan eylemdir.
cem özkan 27 mayıs 1969’da istanbul’da doğdu.
müzikle tanışması 1987 yılında aldığı bas gitarıyla başladı. gitarı eline aldıktan çok kısa bir süre sonra ömer ahunbay, hakan özer, tarkan mumkale ve mehmet gencer ile birlikte daha sonra adı china band olarak değişen waithing for the china adlı grubu kurdu.
1989 yılında amerika’ya gitti. amerika’da yaşadığı yaklaşık 8 yıl içinde çeşitli gruplarda bas gitar çaldı. bu sırada da türkiye ile bağlarını tamamen koparmayan cem özkan 2000 yılında türkiye’ye kesin dönüş yaptı. döndükten sonra eski arkadaşları ömer ahunbay, hakan özer ve oğuz kaplangı ile rebel moves’u kurarak bas gitarist olarak gruptaki yerini aldı.
2005 yılında hasan umut önder ile kendi stüdyosu soundcheck’i açtı. bu sırada rebel moves’un ilk albümü piyasadaki yerini aldı.
1996’dan beri yaptığı kendi bestelerini can şengün prodüktürlüğünde bir albümde toplamaya karar verdi ve 2006 şubat itibari ile de kayıtlar başladı. eğlenceli ama bir o kadar da yorucu bir dönemden sonra albümün kayıtları bitirildi.
şu sıralarda da rebel moves’un ikinci albümünün hazırlığı içinde olan cem özkan ilk solo albümünü eylül 2006’da çıkardı.
müzikle tanışması 1987 yılında aldığı bas gitarıyla başladı. gitarı eline aldıktan çok kısa bir süre sonra ömer ahunbay, hakan özer, tarkan mumkale ve mehmet gencer ile birlikte daha sonra adı china band olarak değişen waithing for the china adlı grubu kurdu.
1989 yılında amerika’ya gitti. amerika’da yaşadığı yaklaşık 8 yıl içinde çeşitli gruplarda bas gitar çaldı. bu sırada da türkiye ile bağlarını tamamen koparmayan cem özkan 2000 yılında türkiye’ye kesin dönüş yaptı. döndükten sonra eski arkadaşları ömer ahunbay, hakan özer ve oğuz kaplangı ile rebel moves’u kurarak bas gitarist olarak gruptaki yerini aldı.
2005 yılında hasan umut önder ile kendi stüdyosu soundcheck’i açtı. bu sırada rebel moves’un ilk albümü piyasadaki yerini aldı.
1996’dan beri yaptığı kendi bestelerini can şengün prodüktürlüğünde bir albümde toplamaya karar verdi ve 2006 şubat itibari ile de kayıtlar başladı. eğlenceli ama bir o kadar da yorucu bir dönemden sonra albümün kayıtları bitirildi.
şu sıralarda da rebel moves’un ikinci albümünün hazırlığı içinde olan cem özkan ilk solo albümünü eylül 2006’da çıkardı.
100.2 frekanslı grunge, etnik, jazz vs vs çok çeşitli kalite müzik yapan radyodur.
power xl ile frekansı karıştığından pek sık dinleyemediğim frekanstır aynı zamanda.
power xl ile frekansı karıştığından pek sık dinleyemediğim frekanstır aynı zamanda.
şarkının adı kahramandır. nilüferle hep karıştırılan dilek söyler.
kendinizi sevmenizi sağlayan siyah beyaz süper fransız filmi. ısrarla tavsiye de edilir.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?