beyaz bir tuval üzerine beyaz bir boya kullanarak yapılan resimdir. o yüzden göremez sadece hissedersiniz.
mundar adlı erkek kedi önüne ciğer attığı halde cinsel olarak ulaşamadığı dişi kediye "nankör" demiş. bunu duyan insan kulaktan kulağa oynamış, olay tamamen karışmış ve sonuçta oluşan hedeye atasözü demişiz.
sistemin içinde bulunmak belki bir anlamda bu sistemden beslenmek, sorgulamayı engellemez. esasında sorgulama, gelişmeyi tetikleyen bir kavramdır ve sistem yararınadır. mustafa kemal örneğin, padişah yaveriydi, osmanlı paşasıydı. bu onun sistemi sorgulamasına ve hatta yıkıp, son derece iyi niyetle yeni bir sistem kurmasına engel olmadı. buna devrimcilik diyoruz. iyi niyetin daha sonra gelen nesiller tarafından suistimal edildiğini ve bunda sorumluluğun hepimizde olduğunu da belirtmeliyiz. yapılması gereken, sorgulamaya devam etmektir. sistemler, dogma değildirler. devamlı geliştirilen organizasyondurlar. sorgulanıp geliştirilmesini ise, aklı daha iyisine basmayan ve sistemin yanlışlarından beslenen asalaklar istememektedirler.
"beni kimse anlamıyor" diye göz yaşı döken lokomotif kazan kürekçisinin ardından gelen katar katar vagondur bunlar. hiç bir yere gitmez bu tren. hiç bir durakta da durmaz. bilet kontrol görevlisinin asgari anlayışı sembolize ettiğini düşünüp kestiği cezalarla içinizi serinletebilirsiniz. yada silersiniz başlığı, o katar katar vagonlar sahipsiz duruverirler titrek bir köprünün ayağında.
trafiği kötüdür, bazı şehirler arası yollarda tek şeritli yolları vardır. tır şöförleri, uzun yolda sıkılıp birbirleriyle yarış ederler ve arabaları taciz ederler. bu ülkeden başka bir ülkeyi telefonla ardağınızda 0011 çevirirdikten sonra aradığınız ülke kodunu girersiniz. brisbane çok güzelmiş derler.
peter sellersın 1979 yılında oynadığı filmidir. bir kitap uyarlaması olan film, basit bir bahçıvanın yanlış anlama ve tesadüfler sonucu amerikada nasıl çok önemli bir şahsiyet haline gelebildiğini göstererek, hırsı bir hayat tarzı olarak benimsemiş insanlara ne kadar değersiz bir yol tuttuklarını anlatır.peter sellers severek oynamıştır bu rolü ama tabii çoğu izleyiciye ağır geldiğinden bu şaheser pek isim yapmamıştır. kolleksiyonluktur bazı rafine zevklere.
29.05.2006 tarihli şu yazısını okuyup, bol bol düşünmek gerekmektedir.
burası bir ülke mi?
içinde bulunduğumuz durumu sonsuza kadar sürecek sanmak yanılgısına hepimiz sahibiz.
o anda durum neyse onun ilanihaye süreceğini sanıyoruz.
bütün düşünce sistemimizi, hayattaki duruşumuzu, bu “sonsuzluk” anlayışı üzerine bina ediyoruz.
yüz yıl önce, dünya haritasını basan matbaaların kullandıkları klişelerin arasında “türkiye cumhuriyeti” kalıbı bulunmuyordu.
öyle bir ülke yoktu.
yüz yıl sonra olacak mı peki?
doğrusu bundan çok emin değilim.
biz türkiye cumhuriyetini “dünya durdukça duracak” bir gerçeklik gibi algılıyoruz ama doğru mu algılıyoruz?
türkiye cumhuriyeti varlığını sürdürebilecek mi?
yoksa “cumhuriyet, osmanlı’nın yıkılışının son bölümüdür” diyen tez doğru mu?
2006 yılında ülkemize baktığımızda “yanlış giden” bir şeyler olduğunu görüyoruz.
bir “ülke” görüntüsünden gittikçe uzaklaşıyoruz.
ikinci dünya savaşı felaketini yaşamış, yakılıp yıkılmış, tarumar olmuş avrupa ülkeleri çoktan başlarını alıp gittiler.
aramızdaki fark gittikçe açılıyor.
daha on yıl önce, bizim en çok korktuğumuz “faciayı” yaşayıp parçalanmış olan rusya kısa zamanda toparlanıp yeniden dünyanın en önemli ülkelerinden biri oldu.
rejimleri yıkılan doğu bloku ülkeleri yeni rejimlerini oturtup birer birer ab’ye giriyorlar.
biz ise dengemizi bir türlü bulamıyoruz.
yeni bir çağın başında hala en büyük sorunumuz, “üniversiteye giden kızlar başını örtsün mü örtmesin mi” tartışması.
bu, bize doğal gözükebilir.
ama bir adım geri çekilip tabloya öyle bakın.
genç kızların “saçlarını” rejim meselesi yapmanın bir ülkenin yapısı hakkında pek iyimser ipuçları vermediğini göreceksiniz.
ülkenin her yanından “çeteler” çıkıyor.
bu kadar çok “çetesi” olan herhangi bir ülke biliyor musunuz?
bu çeteleri hangi yapı doğuruyor?
ve, bence en korkuncu, liselerimizin birer cinayet mahalline dönmesi, “liseli katil” sayısının patlaması.
böylesine korkunç bir gelişmeyi gerçekten sadece “kurtlar vadisi” dizisiyle açıklayabileceğinize inanıyor musunuz?
hiç aklınıza “eğitim sisteminde bir hata mı var” sorusu gelmiyor mu?
“din” ve “ırk” üzerinden hastalıklı bir böbürlenmeyle doldurulan çocukların, o eğitimle sahte biçimde şişirilmiş egolarının hayatın gerçekleriyle karşılaştıklarında delik deşik olmasının nasıl sonuçlar vermesini bekliyorsunuz?
amerika’daki, ingiltere’deki, almanya’daki yaşıtlarıyla rekabet edecek olan çocukları, bu rekabete hazırlayabiliyor muyuz?
yoksa o ülkelerin gençlerinin bizim gençlerimizden daha iyi yetişmesini bir “doğa yasası” gibi kabul etmekten yana mıyız?
toplumun, belki de en önemli sorunu karşısındaki sessizliği sizi bu ülkenin geleceği için ümitlendiriyor mu?
cumhuriyeti kurarken “devleti” gerektiği biçimde oluşturamadık.
atatürk’ü, bir devleti kuran bir lider konumunda tutmayı beceremeyip onu “kutsal bir tabu” haline getirmemiz elbette ülkemizin entelektüel derinliği konusunda soru işaretleri yaratıyor.
ama daha önemlisi, kurduğu devletin mayasına “demokrasiyi” katmayı başaramayan bir lideri kutsallaştırdığınızda “demokrasi dışı” bir yapıyı da kutsallaştırmış oluyorsunuz.
ardarda kuşakları “demokrasi” bilincinden yoksun yetiştiriyorsunuz.
demokrasiyi kendi “kutsalları” arasında görmeyen insanlar yetiştiren bir ülke demokrasiyi özümseyebilir mi?
peki, siz hiç geleceği parlak “demokrasisiz” bir ülke gördünüz mü?
gelişmiş bütün ülkelerin demokrasisi olması pek de aldırmamamız gereken bir tesadüf mü?
yaşadığımız iç savaşta, faili meçhul cinayetlerde, her yandan fışkıran çetelerde, o çetelerin içinden her seferinde askerlerle polislerin çıkmasında, liseli gençlerin birbirlerini vurmasında, yetmiş milyonluk bir toplumun 2006 yılında en büyük sorununun “genç kızların saçı” olmasında siz “demokrasi” eksikliğinin hiçbir izini görmüyor musunuz?
sakatlanmış bir imparatorluktan “sağlam” bir cumhuriyet yaratma mucizesini ne yazık ki gerçekleştiremedik.
bu mucizeyi bundan sonra gerçekleştirebilir miyiz?
televizyon programlarında bir tek özgün cümle söylemeden yalnızca ezberlenmiş cümleleri tekrarlayan, hamasetten ihtiyarlamış üniversite gençlerine, her yanından silah fışkıran liselere baktığınızda bu mucizenin işaretlerini görebiliyor musunuz?
türkiye cumhuriyeti iyi bir yere gidiyor gibi gözükmüyor.
ne olacağını bilemem ama kesinlikle söyleyebileceğim tek şey, yola böyle devam etmemizin mümkün olmayacağı.
toplum ve devlet kendini değiştirmek için gerekli iradeyi gösteremezse bizi hayat değiştirecek.
geleceği kişisel olarak pek de umursamayacak bir yaştayım artık.
ama gönlüm genç çocukların gelişmiş ülkelerdeki çocuklar gibi huzurlu ve zengin yaşamasını istiyor.
ama bugünkü tabloya baktığımda, aklım gönlüme acıyor.
burası bir ülke mi?
içinde bulunduğumuz durumu sonsuza kadar sürecek sanmak yanılgısına hepimiz sahibiz.
o anda durum neyse onun ilanihaye süreceğini sanıyoruz.
bütün düşünce sistemimizi, hayattaki duruşumuzu, bu “sonsuzluk” anlayışı üzerine bina ediyoruz.
yüz yıl önce, dünya haritasını basan matbaaların kullandıkları klişelerin arasında “türkiye cumhuriyeti” kalıbı bulunmuyordu.
öyle bir ülke yoktu.
yüz yıl sonra olacak mı peki?
doğrusu bundan çok emin değilim.
biz türkiye cumhuriyetini “dünya durdukça duracak” bir gerçeklik gibi algılıyoruz ama doğru mu algılıyoruz?
türkiye cumhuriyeti varlığını sürdürebilecek mi?
yoksa “cumhuriyet, osmanlı’nın yıkılışının son bölümüdür” diyen tez doğru mu?
2006 yılında ülkemize baktığımızda “yanlış giden” bir şeyler olduğunu görüyoruz.
bir “ülke” görüntüsünden gittikçe uzaklaşıyoruz.
ikinci dünya savaşı felaketini yaşamış, yakılıp yıkılmış, tarumar olmuş avrupa ülkeleri çoktan başlarını alıp gittiler.
aramızdaki fark gittikçe açılıyor.
daha on yıl önce, bizim en çok korktuğumuz “faciayı” yaşayıp parçalanmış olan rusya kısa zamanda toparlanıp yeniden dünyanın en önemli ülkelerinden biri oldu.
rejimleri yıkılan doğu bloku ülkeleri yeni rejimlerini oturtup birer birer ab’ye giriyorlar.
biz ise dengemizi bir türlü bulamıyoruz.
yeni bir çağın başında hala en büyük sorunumuz, “üniversiteye giden kızlar başını örtsün mü örtmesin mi” tartışması.
bu, bize doğal gözükebilir.
ama bir adım geri çekilip tabloya öyle bakın.
genç kızların “saçlarını” rejim meselesi yapmanın bir ülkenin yapısı hakkında pek iyimser ipuçları vermediğini göreceksiniz.
ülkenin her yanından “çeteler” çıkıyor.
bu kadar çok “çetesi” olan herhangi bir ülke biliyor musunuz?
bu çeteleri hangi yapı doğuruyor?
ve, bence en korkuncu, liselerimizin birer cinayet mahalline dönmesi, “liseli katil” sayısının patlaması.
böylesine korkunç bir gelişmeyi gerçekten sadece “kurtlar vadisi” dizisiyle açıklayabileceğinize inanıyor musunuz?
hiç aklınıza “eğitim sisteminde bir hata mı var” sorusu gelmiyor mu?
“din” ve “ırk” üzerinden hastalıklı bir böbürlenmeyle doldurulan çocukların, o eğitimle sahte biçimde şişirilmiş egolarının hayatın gerçekleriyle karşılaştıklarında delik deşik olmasının nasıl sonuçlar vermesini bekliyorsunuz?
amerika’daki, ingiltere’deki, almanya’daki yaşıtlarıyla rekabet edecek olan çocukları, bu rekabete hazırlayabiliyor muyuz?
yoksa o ülkelerin gençlerinin bizim gençlerimizden daha iyi yetişmesini bir “doğa yasası” gibi kabul etmekten yana mıyız?
toplumun, belki de en önemli sorunu karşısındaki sessizliği sizi bu ülkenin geleceği için ümitlendiriyor mu?
cumhuriyeti kurarken “devleti” gerektiği biçimde oluşturamadık.
atatürk’ü, bir devleti kuran bir lider konumunda tutmayı beceremeyip onu “kutsal bir tabu” haline getirmemiz elbette ülkemizin entelektüel derinliği konusunda soru işaretleri yaratıyor.
ama daha önemlisi, kurduğu devletin mayasına “demokrasiyi” katmayı başaramayan bir lideri kutsallaştırdığınızda “demokrasi dışı” bir yapıyı da kutsallaştırmış oluyorsunuz.
ardarda kuşakları “demokrasi” bilincinden yoksun yetiştiriyorsunuz.
demokrasiyi kendi “kutsalları” arasında görmeyen insanlar yetiştiren bir ülke demokrasiyi özümseyebilir mi?
peki, siz hiç geleceği parlak “demokrasisiz” bir ülke gördünüz mü?
gelişmiş bütün ülkelerin demokrasisi olması pek de aldırmamamız gereken bir tesadüf mü?
yaşadığımız iç savaşta, faili meçhul cinayetlerde, her yandan fışkıran çetelerde, o çetelerin içinden her seferinde askerlerle polislerin çıkmasında, liseli gençlerin birbirlerini vurmasında, yetmiş milyonluk bir toplumun 2006 yılında en büyük sorununun “genç kızların saçı” olmasında siz “demokrasi” eksikliğinin hiçbir izini görmüyor musunuz?
sakatlanmış bir imparatorluktan “sağlam” bir cumhuriyet yaratma mucizesini ne yazık ki gerçekleştiremedik.
bu mucizeyi bundan sonra gerçekleştirebilir miyiz?
televizyon programlarında bir tek özgün cümle söylemeden yalnızca ezberlenmiş cümleleri tekrarlayan, hamasetten ihtiyarlamış üniversite gençlerine, her yanından silah fışkıran liselere baktığınızda bu mucizenin işaretlerini görebiliyor musunuz?
türkiye cumhuriyeti iyi bir yere gidiyor gibi gözükmüyor.
ne olacağını bilemem ama kesinlikle söyleyebileceğim tek şey, yola böyle devam etmemizin mümkün olmayacağı.
toplum ve devlet kendini değiştirmek için gerekli iradeyi gösteremezse bizi hayat değiştirecek.
geleceği kişisel olarak pek de umursamayacak bir yaştayım artık.
ama gönlüm genç çocukların gelişmiş ülkelerdeki çocuklar gibi huzurlu ve zengin yaşamasını istiyor.
ama bugünkü tabloya baktığımda, aklım gönlüme acıyor.
faşist,komünist,darbe yanlısı olamazlar. liberallikle sosyal demokrasi arasında dağılım gösterirler. genellikle eleştiriye açıktırlar ve eleştirmektende geri durmazlar. anketin yasaklanmış olmasına özgürlükçü ideolojileri sebebi anlam verememektedirler. bu sebeple "anket olsun mu olmasın mı" diye bir anket yapmanın dayanılmaz dürtüsünden muzdariptirler. çoğunluğun kararına her demokrat gibi saygı duyacaklardır.
amerikanın simgelerinden bir olan beyaz başlı kartalın sesini çok beğendiği azer bülbülünü taklit ederek bir yaşam sürmesi,fare avlamayı bırakıp azer bülbülü her ne yapıyorsa onu taklit etmesi.
bu kızımızın bir ismi güzeldir, bir de yaşadığı şehir. acaba görebilecekmiyim bedenlerinden bahsetmek yerine hobilerinden, edebiyat zevklerinden bahsederek giriş yapan bir kaç tane esmer ve 1,72 boyunda olduğunu anlamsızca ilk anda öğrenmeyeceğim bir iki numunelik bayan? ...desem "bilgiçlerin aslında demek istedikleri" çorbasına malzeme olacağım. olsun be, tuzundan da koy.
atatürkün değil türbanlı, çarşaflı olmasına bile laf etmediği, yanlış bir yön bulmadığı, bu konuda ağzını açıp iki kelime etmediği eşidir. belli ki, atatürk, bilgi birikimini ve yetiştirilme tarzından hoşlanmıştır latife hanımın. atatürkün havarileri ise "acaba neden" demezler. çünkü onların çağdaşlık anlayışı incecik bir kumaştan öte değil beyinlerine tenlerine bile işlememiştir. çağdaşlık, insanları bölerek, ülkeyi tüketmekle değil, birleştirerek yüceltmekle olur.
sen dincisin, sen faşist, sen sol sen sağ sen alevi sen kürt sen nurcu sen laik şu sen bu diyenler, çağdaş değil yobazdırlar. atatürkün önüne bu adamları getirselerdi, kibarca latife hanımı köşke gönderirdi ki az sonra ki "çılgın" köteği görüp etkilenmesin.
sen dincisin, sen faşist, sen sol sen sağ sen alevi sen kürt sen nurcu sen laik şu sen bu diyenler, çağdaş değil yobazdırlar. atatürkün önüne bu adamları getirselerdi, kibarca latife hanımı köşke gönderirdi ki az sonra ki "çılgın" köteği görüp etkilenmesin.
müdahaleye gerek olmayan, son derece demokratik bir ortamda devam eden, yavaş yavaş insanların birbirlerinin görüşlerine kesinlikle karşı olsa da saygı gösterdiği demokratik bir ortam oluşmuştur bilgi sözlükte. karşıt görüşler çarpışacaktır ki, kendimizi geliştirebilelim. hiç bir tartışmanın olmadığı bir ortamın ne kadar geri kalmaya açık olduğunu bilmiyormuyuz?
hadi öz eleştiri yapalım. osmanlıda sultan,din, devlet öne sürülerek serbest tartışmanın önü kapatılmıştır ve bu geri kalmamıza sebep olmuştur.
eğer bir insan ya da toplum, başka birinin ona çok karşıt görüşlerine tahammül edemiyorsa,onu sansürlemeye çalışıyorsa bu ya kendine ya da bilgisizce sarıldığı ideolojisine yeterince güvenmediği içindir.
sonuçta uygulamada, herkes demelidir, yazmalıdır ve minimum saygı ve nezaket kurallarına uymalıdır. ilk ikisi özgürlüğün şartıdır, üçüncüsü ise insan olmanın ve insana saygılı olmanın.
teşekkürler bilgi sözlük..
hadi öz eleştiri yapalım. osmanlıda sultan,din, devlet öne sürülerek serbest tartışmanın önü kapatılmıştır ve bu geri kalmamıza sebep olmuştur.
eğer bir insan ya da toplum, başka birinin ona çok karşıt görüşlerine tahammül edemiyorsa,onu sansürlemeye çalışıyorsa bu ya kendine ya da bilgisizce sarıldığı ideolojisine yeterince güvenmediği içindir.
sonuçta uygulamada, herkes demelidir, yazmalıdır ve minimum saygı ve nezaket kurallarına uymalıdır. ilk ikisi özgürlüğün şartıdır, üçüncüsü ise insan olmanın ve insana saygılı olmanın.
teşekkürler bilgi sözlük..
milatan sonranın ilk yıllarında cagiuladan sonra roma tahtına oturmuştur. kekemedir ve bir ayağı aksamaktadır. tiberius gibi capride sapkınlık peşinde koşmamıştır, cagiula gibi kızkardeşleriyle yatmamıştır. biraz saf ve pek zeki olmamasına rağmen, severek çalıştığı tarih derslerinden olsa gerek devlet adamlığı fena sayılmazdı. karılarından hayır görmemiştir. hatta en sevdiği karısı,onun yokluğunda, romanın en azılısı sibiryalı bir faişeyle "hangimiz en çok erkekle yatacak" yarışmasına girmiş ve faişe ter içinde yarışmayı terketmiştir. sonunda romada kraliçenin yaptıklarını duymayan tek kişi claudiusa kraliçenin vaziyetleri danışmanı narcissus tarafından anlatılır. claudius sersemlemişkende kraliçenin ölüm emri imzalatılır kendisine. romalı askerler yinede kraliçeye, bari ünvanı kurtulsun diye hançer verirler, kraliçe kendini öldüremez, eh onlarda keserler kafasını. bu isminin bilinmesi önemli olmayan kadın "hayır,benim kafam değil!" der en sonunda. ama evet, oun kafasıdır sepete konan.
-favoriler nasıl olsun?
- kısa kes!!!
- kısa kes!!!
cumhurun değil sadece halkın bir kısmının başkanıdır. acıdır bu ama öyle işte. farkında olarak yada olmadan da laik/antilaik diye devamlı ayırarak bölücülük yapmaktadır. insanların dini pratikleri gerektiğinde kısıtlanabilir diyerek faşistliğe de uzanmıştır. kendisi "adalet siyasallaşmıştır" diyerek savcının asker baskısıyla görevinden alınmasına destek çıkarak adalete de ihanet etmiştir.halktan uzaktır. yüzü gülmez. şimdi komada yatan ecevitin yüzüne kitap fırlatarak türkiye tarihinin en büyük ekonomik krizini çıkarmıştır. en son numarası, laikleride bölmek olmuştur. şöyle cereyan etmiştir; köşkteki davete sadece kendi atadığı rektörleri çağırmış vakıf üniversiteleri rektörlerine davet etmemiştir. köşke eşsiz davet verir. bir bölme parçalama histerisinin etkisi altındadır. ne acıdır ki böyledir. yalan mı?
halkı aşşağılayarak, özgürlüklerininin kısıtlanmasını savunarak ve genellikle halkın özgür iradesiyle doğru karar veremeyeceğini düşündüğünden darbelere ses çıkarmayan partidir. sonra da halk neden bize oy vermiyor diye sızlanır. farkında olmadığı bir kısır döngü içindedir bu parti. deniz baykal her ne kadar kavgacı ve ortada bir başarısı olmayan bir lidersede yaşına göre çok genç ve yakışıklı adamdır.
romantik ve isyankar kişilerdir.
ölecek raddeye gelmiş kadar aç kalındığında bile bile yenilen zehirli herhangi bir yemek
- ben geldim.
- kurtulduk. kurtarıcımız geldi.
- neden, 80 küsür sene önce kurtarmıştık sizi, yine saldırdılar mı vatanımıza?
- yok, efendim, başımızdakiler çok kötü..
-nüfusunuz kaç?
-70 milyon efendim
- böyle muazzam nüfustan başınıza geçecek ehil birisi çıkmadımı?
-çıktı efendim ama soyguncu çıktılar, bazıları darbe yedi, bazılarınıda astık.artık avrupa kızıyor diye post modern darbe yapıyoruz kansız sızısız.
-peki soyguncular ne oldu?
-eee, birşey olmadı, etrafta dolanıp demeç veriyorlar hala..
-ben geldiğim yere geri dönüyorum.
- kurtulduk. kurtarıcımız geldi.
- neden, 80 küsür sene önce kurtarmıştık sizi, yine saldırdılar mı vatanımıza?
- yok, efendim, başımızdakiler çok kötü..
-nüfusunuz kaç?
-70 milyon efendim
- böyle muazzam nüfustan başınıza geçecek ehil birisi çıkmadımı?
-çıktı efendim ama soyguncu çıktılar, bazıları darbe yedi, bazılarınıda astık.artık avrupa kızıyor diye post modern darbe yapıyoruz kansız sızısız.
-peki soyguncular ne oldu?
-eee, birşey olmadı, etrafta dolanıp demeç veriyorlar hala..
-ben geldiğim yere geri dönüyorum.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?