confessions

le petit prince

- Yazar -

  1. toplam entry 459
  2. takipçi 1
  3. puan 50541

aşka ayıp oluyor

le petit prince
can dündar’ın günümüzde sevgi/aşk nedir bilmeyenlere tokat gibi çarpan yazısı. okuyun, okutun. okumayanı dövün.

günümüz insanı
aşka aşık,
aşığa değil…
aşkların kısa dönem askerlik gibi kısa sürmesinin nedeni herhalde bu.
zaplanan aşıkların dönemi bu dönem!
kanaldan kanala geçer gibi aşıktan aşığa geçiliyor.
peki bu neden böyle oluyor?
çünkü insan insana sevgisiz,
insan insana tahammülsüz,
insan insan için fedakarlık duygusunu yitirmiş,
insan insana kendini adamaktan kaçıyor.
oysa fedakarlık, adanmışlık varsa vardır aşk.
fedakarlığın, adanmışlığın yaşamadığı yerde yaşamaz aşk.
ne yazık ki uğruna kendini adadığı ne bir ideali var günümüz insanının…
ne de uğruna kendini adadığı bir aşkı…
nerde ideali, aşkı uğruna her şeyden vazgeçen dünün insanı…
nerde hiçbir şey için hiçbir şeyden vazgeçen bu günün insanı
bu günün insanı aşkta köşe dönmeci.
emek harcamadan yaşamak istediği gibi,
emek harcamadan aşk yaşamak istiyor.
sevmeden sevilmek, vermeden almak istiyor
hiç değilse bir koyup üç almak istiyor.
bir koyup üç almadı mı ilişki bitiyor.
ilişkiler çıkar menfaat üzerine kurulu.
elektriklenmeler kısa devre.
bir günlük elektriklenmeler,
bir gecelik sevişmeler
aşk sanılıyor.
sevgili bayanlar baylar, aşka ayıp oluyor!

can dündar

barok müzik

le petit prince
barok dönem, 1600 ile 1750 yılları italya’daki opera denemeleriyle başlamış, johann sebastian bach’ın ölümüyle sona ermiş, ve tüm müzik türlerinde günümüze kadar kalıcı olan değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.

barok müzik, bir döneme adını vermekle birlikte mimari başta olmak üzere diğer pek çok kategoride de değerlendirilebilmektedir. barok portekiz’ce barroco (düzgün olmayan inci) kelimesinden gelmektedir. mimarlıkta, deniz kabuklarına benzer eğmeçli bezemelerden meydana gelen, 17. yüzyılda kısmen de 18. yüzyılda avrupa’nın özellikle katolik ülkelerine (italya, ispanya, portekiz, avusturya, güney almanya, belçika) ve latin amerika’ya yayılmış olan üslup olarak göze çarpar. barok sözcüğü yalnızca 17. yüzyıldaki genel tutumu nitelendirmekle kalmamış, helenizm ile gotik’in geç dönemlerindeki bazı belirtilerin anlatılmasında da kullanılmıştır. furetière’in 1690’da hazırladığı fransız dilinin ilk sözlüğüne göre "barok", "tam yuvarlak olmayan incileri anlatmakta kullanılan bir kuyumculuk terimi"dir. saint-simon 1711’de "garip ve rahatsız edici bir düşünce"yi anlatmak için barok sözcüğünü kullanmıştır. fransız akademisi sözlüğü de 1694’teki ilk baskısında furetière’in tanımlamasını olduğu gibi benimsemiştir. 1740’taki baskı ise mecazi anlamı benimsiyordu: düzensiz, tuhaf, eşit olmayan. jean jacques rousseau’ya göre "barok müzik, armoninin açık seçik olmadığı, modülasyonlar ve uyumsuzlukla dolu entonasyonları güç ve hareketi zor olan müziktir". yapı sanatı ile ilgili ilk tanımla 1788 yılında "encyclopédie méthodique"te karşılaşılmaktadır: "mimarlıkta barok, tuhaflığın bir nüansıdır". öyle anlaşılıyorki bu isim, dönemin başlangıcında resim ve heykel çalışmalarındaki değişikliklere gösterilen şaşırmış reaksiyon sonucu çıkmıştır.

rönesans dönemi, tüm sanat dallarında sadelik, temizlik ve saflık dürtülerini güçlendirmesine ve duyguları daha yumuşak bir anlatımla ifade etmesine karşın, özellikle müzik alanında, sürekli kullandığı tekdüzelikden dolayı giderek sıkıcı olmaya başladı. o kadarki, rönesans dönemi bestelerinin en belirgin özelliği çalgıların aynı anda başlayıp aynı anda eseri bitirmeleri olarak anlatılabilir.

barok dönemle birlikte, müzik "kontrast" kavramı ile tanışır. aynı tınılardaki çalgılar birbirleriyle savaşırcasına, birbirleri ile karşıtlık oluşturarak eserde yerlerini alırlar. klasik dönem sanatçıları dahi, her ne kadar barok dönem eserlerini karmaşık, süslü, zevksiz ve abartılı olarak adlandırsalar ve "barok" kelimesini aşağılayıcı manada kullansalarda kendi kullandıkları ve günümüze kadar uzanan birçok armoni kuralını bu dönemin ustalarınan öğrenmişler ve yer yer kopyalamışlardır. 150 yıla yayılan bir süreci etkileyen barok akımı, kimi müzik tarihçilerine göre 2, kimine göre 3 evreli bir dönemdir. fakat herkesin kabul ettiği ortak düşünce ise son dönem "olgun barok" johann sebastian bach’ın etkisi altında geçmiştir.

barok müziğinin yapısında en belirgin özellik, müzikde "kontrast"lar kullanılması olmuş ve bununla birlikte konçertolar devri başlamıştır. müziksel ifadeyi güçlendirmek için kullanılan ses düzeyinin alçalıp yükselmesi barok dönemde keşfedilen ve gelişen işaretlerle başlar. ortaçağ ve rönesans’ta ses şiddeti, hep aynı seviyede kullanılmaktaydı. barok dönemde piyano (düşük ses) ve forte (gür ses) terimleri ile eserlerde ses şiddetinin önemi ve katkısı görülmeye başlar.

barok dönemin bir diğer yeniliği bu döneme kadar olan müzikal yapıda bulunmayan ve eserin başka bir bölüme geçeceğini veya bittiğini belirten bir olgunun kullanılmasıdır. eserlerde kapanışlar ve geçişler daha güçlü yer alır.

kontrastlar üzerine kurulan barok müzikte ritmik yapıda da büyük gelişmeler olur. rönesans’tan barok müziğe sıçrayan metine bağlı müzikal anlatım, konuşma dilindeki vurguların abartılmasına neden olur. barok dönemde doğan opera ve kantatlar günümüzde de aynı kurala bağlı kalınarak abartılı bir dilde seslendirilirler. barok dönemle beraber çalgı müziği büyük ilerleme gösterir. yalnız çalgılar için bestelenen yapıtlar çoğalır. ses müziği ve çalgı müziğinin birleştirilmesi de barok dönemde filizlenir. eşlik görevi gören sürekli bas çalgıları ve insan sesi birleşir. kontrast oluşturmak amacıyla eşlik çalgıları tekdüze hareket ederken, vokal hareketli ve süslü davranır. 16. yüzyılın sona ermesiyle birlikte italyan besteciler madrigal adını verdikleri, şiirler üzerine yazdıkları çok sesli müzikler üzerine yoğunlaşmaya başladılar. monteverdi’nin opera eserleri ve madrigalleri, barok dönemin ilk zamanlarının zirve noktası olmuş ve daha sonra gelecek müziğe liderlik etmiştir. dinsel bir tema üzerine kurulu dramatik eserler olan oratoryolar, kökünü roma’dan alırlar. avrupa’ya yayılması ise alman-ingiliz besteci george frideric handel sayesinde olmuştur. bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli oratoryo olan messiah oratoryosu handel tarafından ingiltere’de bestelenmiştir (1741).

sonat, kendini barok dönemin ilk zamanlarında bulmuş bir başka müzik tarzıdır. italya’da sonat, yavaş ve hızlı dans parçalarından oluşan eser veya yavaş-hızlı kontrastlarıyla gelişen eserlere denir (daha sonra bu tarz kiliselerde kullanıldı). arcangelo corelli gibi her iki tarzda da müzik yapan besteciler olmuştur. italya’nın dışında süit adı verilen dans parçaları yaratılmaya başlandı. süitler de büyük bir gelişimin habercisi olsalar da, sonatlar kadar önemli bir kilometre taşı değillerdi. süitler, kantatlarda olduğu gibi tek bir çıkış noktasından hareketle iki veya üç bölümlü forma ulaşırdı (örneğin domenico scarlatti’nin klavye sonatları gibi), bach’ın bestelediği 1’den çok formlu eserler gibi. ilk sonatlar, ya tek bir enstrüman ya da küçük bir grup için yazılırdı. 17. yüzyılın sonlarına doğru (barok dönemin ortaları), bu sonat formu konçerto grosso şekline dönüştü. solist grup ise genellikle konçertino (iki keman ve continuo) olurdu. daha sonra ise konçerto durumuna dönüştü. bach’ın brandenburg konçertoları konçerto grosso stilinin bu dönemdeki en iyi örneklerinden şüphesiz birisidir. ayrıca en az bach’ın olduğu kadar, antonio vivaldi’nin solo konçertoları da bu dönemin en önemli modellerinden oldu.

sonat, konçerto ve vokal formları gelişiminin ortalarında, barok dönemin bir başka önemli özelliği ortaya çıkmaya başladı: tonalite. 16. yüzyılın ortalarında eski kilise modları, yeni anahtar bağları konseptiyle yer değiştirmeye başladı. barok dönemle birlikte besteciler bir anahtardan diğerine atlamaya başlamıştı. zamanın kromatik müziğini üretmeye başlamışlardı.

zamanla, anahtarlar arasında ki bağ ve geçişler bir sistem halini aldı. bach’ın iyi düzenlenmiş klavye (well-tempered clavier) adlı eseri bu bağı anlamak için iyi bir örnektir. bu eser ayrıca bir başka iki önemli barok özelliği yapısı içinde barındırmaktadır: prelüd ve füg.

barok dönemin en gözde çalgıları klavsen ve harpsikort’tu. bunlar seslerin hafif veya kuvvetli çıkmasına olanak sağlamayan bir düzeneğe sahiptiler. oysa barok dönemde gelişen, müzikal anlatımı güçlendiren müzik sembolleri ve o dönemde ihtiyaç duyulan hafif ve kuvvetli çalımlar önemli bir unsur halini almıştı.

barok dönemde icat edilmesine karşın dönemin bestecileri piyano için eser yazmazlar. klavsene göre cılız bir sese ve sert tuşeye sahip piyanoya eser veren ilk besteci muzio clementi’dir. 1773’de daha on sekizindeyken piyano için üç sonat yazmış, çalgıyı popüler hale getirmiştir. bach gibi ünlü barok dönem bestecilerinin günümüzde piyanoda çalınan eserleri aslında piyano için yazılmamıştır. dolayısıyla piyano ve forte gibi nüanslar ve staccato gibi çalım tekniklerinin hiç biri eserlerin aslında yoktur veya çok azdır.

bütün bu değişiklikler birbirlerine paralel olarak geldi ve barok dönemi oluşturdular. eski kurallardan ve polifonik takıntılardan kurtulunması, yeni bir tarz ve kural geleneği yapma gereğini doğurdu. bu da, kadanslar veya armonik geri planlar üzerine doğal olarak solistlik yapan, melodiyi ortaya çıkardı. bu armoniler içinde sequence (zincirleme)’i getirdi ve tüm bu armonik gelişimler bir yandan da ritmik gelişmeleri doğurdu. bas bölümleri, orta avrupa dans müziğinin tipik ritmleriyle kaynaştı ve tüm bunlar barok müziği barok müzik yaptı.

barok dönemde müzik, modern müzikal dilin gelişiminde kuşkusuz en önemli kilometre taşı olmuştur. bu 1,5 yüzyıl içerisinde, müzikal formlar değişip geliştikçe bir yandan da daha sonrasının ve bugünün müzik standartlarını belirlemeye başlamıştı. tonalite ve akor tonlaması çok büyük önem taşımaktadır. bir başka önemli özellik ise müziğin, bu dönemde evrensel bir dil taşımaya başlaması, ulusallıktan çıkıp tüm avrupa ve dünyaya seslenmesidir.

batı’da klasik müziğin dönüşümü, kamusal alanda dolaşıma girmenin, müziği nasıl aristokrasinin hegemonyasından çıkardığını gösteren canalıcı bir örnek. 18. yüzyıl, bilindiği gibi, avrupa’da müziğin barok yüzyılıdır. händel gibi, haydn gibi, mozart gibi, bach gibi, barok müziğin büyük ustaları bu yüzyılda vermişlerdir eserlerini. ama barok müzik, feodal aristokrasinin özel alanına ait bir etkinlik olarak kalır bu yüzyıl boyunca.

salon müzik ilişkisine örnek: barok müzik, j.s.bach dönemindeki besteciler kiliselerde, belediye ve saraylarda veye bir operada görevliydiler. bu yerlerin ortak özellikleri küçük olmaları idi. genellikle dikdörtgen şeklinde yansıtıcı yüzeylere sahiptirler. bu akustik çevrelerdeki yankılanma süresi kısadır. böyle bir çevrede çalınan müzik çok parlak olur ancak seslerin dolgunluğu azdır. klasik dönem haydn, mozart, beethoven, bu dönemdeki orkestrada 40 kadar çalgıcı bulunuyordu. yaylı, ağaç üflemeli, prinç üflemeli, vurmalı çalgılar kullanılıyordu. o zamanki konser salonları şimdikilerden küçüktü. dinleyiciler ise 300-400 kişi kadardı. bu salonlar, tümüyle doluyken yankılanma süresi 1,5 s olmaktadır. 19. yüzyıl daha büyük yapılar inşaa edildi ve süre 1,5 s - 1,8 s aralığına uzadı. bugün klasik dönem müzikleri için en iyi yankılanma süresi 1,5 – 1,7 arsında kabul edilmektedir. romantik devir daha kişiseldir. bestecinin duygularının anlatımı önemlidir. brahms, wagner, çaykovski, debussy gibi bestecilerin dönemidir. daha dolgun seslere ve daha uzun yankılanma sürelerine ihtiyaç duyulur. bu dönemde yankı süreleri 2 s’ye kadar uzamıştır. bugün romantik müzikler için yankılanma süresi 1,9 s - 2,2 s arasında kabul edilmektedir.

gotik

le petit prince
(bkz: ingilizce başlık açmak)
(bkz: türkçesi varken ingilizce kelime yazmak)

gotik, kendine has özelliği olan bir sanat anlayışı ve yazı şekli. gotik yazılar ilk baskı denemelerinde denenmiş çoğunlukla almanlar tarafından kullanılan bir yazı stilidir. gotik sanatı 12. yüzyılın ikinci yarısında romanik sanatının değişmesiyle, latin sanatına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. mimaride ilk çıkış yeri fransa diyenler varsa da avrupa’nın çok yerinde aynı zamanda rastlanmış ve bütün hıristiyan batı dünyasına yayılmıştır. her ülke gotik sanatında zevkine uygun değişiklikler yapmıştır. avrupa’nın sanat merkezi kabul edilen italya’da ise pek tesiri görülmemiştir. ingiltere’de sütunları çoğaltan ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan bir dikey üslüba bağlıdır. ispanya’da gotik sanatının arap motifleriyle birleşmesinden meydana gelen müdeccer (mudejar) üslubu doğmuştur. gotik sanatı avrupa’nın kuzeyinde 16. yüzyılın başlangıcına kadar sürmüştür.

gotik sanatının mimarları, ağırlığın itme kuvvetini ve yönünü tesbit ederek, baskıyı kemerlere ve fil ayaklarına aktardılar. böylece yapının tamamı dengeye faydalı olan elemanlara bağlandı. ağırlığa tamamiyle hakim olan gotik mimarisinde yapılar, sanki yükselerek uçuyormuş gibi bir his verir.

gotik tarzının önemli özelliği sivriliktir. roma mimarisindeki yaygın kubbeler yerine, dilimli kubbeler, yuvarlak kemerler yerine, sivri ve birbirini kesen kemerler kullanılmıştır. dini yapılarda aranan diğer bir husus ise büyüklük ve yücelik hissinin uyandırılmasıdır. pencerelerin bol olması, pencere camlarının renkli olması, çatılardaki okumsu kuleler dikkati çeken diğer özelliklerdir.

gotik tarzı, yalnız mimarlıkta tesirli olmayıp; süs ve gündelik eşya resim ve yazıda heykelcilikte de etkili olmuştur. gotik mimarlık ise daha ziyade katedral, kilise, manastır gibi dini yapılarda tesirini göstermiştir.

gotik mimarisinin başlıca eseri katedraldir. 13. yüzyılda toplum adeta bütün heyecanını ve zenginliğini katedral yapmaya ve süslemeye harcamıştır. paris’te notre dame ve amiens bunlardandır.

36 degrees

le petit prince
placebo’nun ilk albümünün 4. şarkısı.

we were tight, but it falls apart as silver turns to blue.
waxing with a candlelight, and burning just for you.
allocate your sentiment, and stick it in a box.
i’ve never been an extrovert, but i’m still breathing.

someone tried to do me ache (it’s what i’m afraid of)

with hindsight, i was more than blind, lost without a clue.
thought i was getting carat gold, and what i got was you.
stuck inside the circumstances, lonely at the top.
i’ve always been an introvert
happily bleeding.

someone tried to do me ache (it’s what i’m afraid of)

4 7 2 3 9 8 5 - i gotta breathe to stay alive,
and 1 4 2 9 7 8 - feels like i’m gonna suffocate.
14 16 22 - this skin that turns to blister blue.
shoulders toes and knees, i’m 36 degrees,
shoulders toes and knees,i’m 36 degrees,
shoulder toes and knees, i’m 36 degrees,
shoulders toes and knees, i’m 36 degrees.

hang on to your iq

le petit prince
placebo’nun ilk albümünden fazla bilinmeyen bir şarkı. sözleri de böyle;

chinese masseuse, comes between us
talks in haikus, plastic venus.
got a headrush, in her pocket
two rubbers two lubes, and a silver rocket

hang on, hang on
to your iq, to your id
hang on, hang on
to your iq, to your id

i’m lonely

every morning, my eyes will open wide
i gotta get high, before i go outside.
roll another, for breakfast
burning clouds around, and in my solar plexus.

hang on, hang on
to your iq, to your id
hang on, hang on
to your iq, to your id

i’m lonely

legs eleven, makes me stay up late
two fat ladies on my back, and now it’s 88.
i’m a fool, whose tool is small
it’s so miniscule, it’s no tool at all.

hang on, hang on
to your iq, to your id
hang on, hang on
i’m lonely

oh.

lady of the flowers

le petit prince
placebo’nun placebo albümünde yer 9. şarkısı. ayrıca türkçe ’çiçeklerin hanımı’ anlamına gelir.

’scuse me, i apologize
he likes your attitude, he tries it on for size
he spends the afternoon, between your thighs
how’s that for gratitude, i apologize.

it seemed to last for hours
it seemed to last for days
this lady of the flowers
and her hypnotic gaze.

’scuse me, i apologize
she’s got vacum cleaner eyes
suck you in
she’s got magazines, filled with hair pies
’scuse me, i apologize

it seemed to last for hours
it seemed to last for days
this lady of the flowers
and her hypnotic gaze.

she wears her tears on her blouse
confused and racked with self-doubt
she stole the keys to my house
and then she locked herself out.

’scuse me, i apologize
he likes your attitude, he tries it on for size
he spends the afternoon, between your thighs
how’s that for gratitude, i apologize.

it seemed to last for hours
it seemed to last for days
this lady of the flowers
her electronic haze.

she wears her tears on her blouse
confused and racked with self-doubt
she stole the keys to my house
and then she locked herself out.

she stole the keys to my house
and then she locked herself out.

she lays me down
she lays me.

come home

le petit prince
placebo’nun ilk albümünün ilk gözağrısı ve sözleri:

stuck between the do or die, i feel emaciated.
hard to breathe i try and try, i’ll get asphyxiated.
swinging from the tallest height, with nothing left to hold on
to.

every sky is blue, but not for me and you.

come home, come home, come home, come home.

glass and petrol vodka gin, it feels like breathing
methane.
throw yourself from skin to skin, and still it doesn’t dull the
pain.
vanish like a lipstick trace, it always blows me away.

every cloud is grey, with dreams of yesterday.

come home, come home, come home, come home,
come home, come home, come home, come home.

always goes against the grain, and i can try and deny it
give a monkey half a brain, and still he’s bound to fry it.
now the happening scene is dead, i used to want to be there
too.

every sky is blue, but not for me and you.

come home, come home, come home, come home,
come home, come home, come home, come home
4 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol