benden yirmi yaş büyük bir kumarbaz tanımıştım. annesinden kalmış bir ev kirasıyla oynardı kunduz kumarını.ve her kaybettiği yarış sonrasında, her yattığı ayak sonrasında yirmi küsur yıldır atlara oynayan ve her hırtlığını bildiğini düşünen adam yanındakine dönüp kendisinin de çözemediği bir duyguyla, herkesin duyacağı şekilde, bir bokluk var bu işte! derdi. tutturan acemiler köşelerinde kıs kıs gülerken, bilmezlerdi adamın dünyanın en doğru laflarından birini ettiğini. bir bokluk var bu işte!
hakan günday, kinyas ve kayra
temel çarşıda gezinirken bir dükkanın önündeki papağan dikkatini çekmiş. papağana ilgiyle baktığını gören dükkan sahibi temele yanaşmış.
temel :- bu kuş kaç paradur? diye sormuş.
dükkan sahibi: - maalesef satılık değil. bu kuşu damızlık olarak tutuyoruz, demiş.
temel: -haçan kuş kuştur daa sat bunu bağa, diye tutturmuş.
dükkan sahibi de: -bu papağanın çok özel bir yeteneği var. nasıl yapıyor bilmiyoruz ama dükkana giren herkesin ne olduğunu şıp diye biliyor. bu papağanı satamam ama yumurtalarından verebilirim. siz de aynı yeteneğe sahip papağanlara sahip olabilirsiniz, demiş.
bu fikir temelin aklına yatmış. papağanın 10 tane yumurtasını satın almış. trabzona gitmiş.
kısa bir süre sonra yavrular çıkmış yumurtalardan ama ne hikmetse yumurtaların 10undan da -hindisinden güvercinine -papağan hariç her türlü kuş çıkmış. temel canhıraş bir biçimde istanbula gidip -önünde papağan- aynı dükkanı bulmuş. içeri girer girmez papağan başlamış: -aptal, aptal...
temel (papağana)dönmüş: -ha benim aptal olduğumu bi sen biliysun ama senin orospi olduğunu bütün tirabzon öğrendi.
temel :- bu kuş kaç paradur? diye sormuş.
dükkan sahibi: - maalesef satılık değil. bu kuşu damızlık olarak tutuyoruz, demiş.
temel: -haçan kuş kuştur daa sat bunu bağa, diye tutturmuş.
dükkan sahibi de: -bu papağanın çok özel bir yeteneği var. nasıl yapıyor bilmiyoruz ama dükkana giren herkesin ne olduğunu şıp diye biliyor. bu papağanı satamam ama yumurtalarından verebilirim. siz de aynı yeteneğe sahip papağanlara sahip olabilirsiniz, demiş.
bu fikir temelin aklına yatmış. papağanın 10 tane yumurtasını satın almış. trabzona gitmiş.
kısa bir süre sonra yavrular çıkmış yumurtalardan ama ne hikmetse yumurtaların 10undan da -hindisinden güvercinine -papağan hariç her türlü kuş çıkmış. temel canhıraş bir biçimde istanbula gidip -önünde papağan- aynı dükkanı bulmuş. içeri girer girmez papağan başlamış: -aptal, aptal...
temel (papağana)dönmüş: -ha benim aptal olduğumu bi sen biliysun ama senin orospi olduğunu bütün tirabzon öğrendi.
online uyeler
jemima (4. nesil bilgic) *
$u anda yonetimden
jedi,
0 moderator,
uyelerden ise
0 gammaz,
0 guide,
0 editor,
1 bilgic,
0 comez,
0 okuyucu,
toplam 1 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
jemima (4. nesil bilgic) *
$u anda yonetimden
jedi,
0 moderator,
uyelerden ise
0 gammaz,
0 guide,
0 editor,
1 bilgic,
0 comez,
0 okuyucu,
toplam 1 ki$i sozlukte at ko$turuyorlar.
çok fakir bir adama piyangodan büyük ikramiye çıkmış. yoksul yıllarının acısını çıkarmaya karar veren adam en lüks otelin kral dairesini tutup hemen yerleşmiş.
yemeklerin en kralını ısmarlamış, yemiş de yemiş. karnı iyice şişmiş, sıkışmış da kalkıp tuvalete gitmiş. bakmış klozet, musluk başlıkları falan hep som altın. kendi kendine düşünmüş ’şimdi ben bu tuvalete sıçarsam çok ayıp olur hem de görgüsüzlük.’
çıkarttığı eski çorabına sıçmaya karar vermiş. bi güzel sıçmış sonra da çoraba düğüm atıp bunu sallayabileceği bir yer aramış. otelin havuzuna bakan camı açmış , kendi kendine ’buradan dışarı sallarım gider, diye düşünmüş. çorabı sallamış sallamış, tam fırlatacak -meğer çorabın tabanında patates büyüklüğünde bir delik varmış- içindeki bi külçe bok delikten fırladığı gibi tavana yapışmış.
adam kara kara tavandaki boku nasıl temizleyeceğini düşünürken kapı çalınmış, oda servisi için genç bir çocuk gelmiş. adam bir iki kıvrandıktan sonra bu gence : -delikanlı, demiş.bir maruzatım var, sana 100 milyon versem şu tavandaki boku temizler misin?
genç tavana bakmış bakmış sonunda: - abi demiş, ben sana 200 milyon vereyim de o tavana nasıl sıçtığını bana bi anlat.
yemeklerin en kralını ısmarlamış, yemiş de yemiş. karnı iyice şişmiş, sıkışmış da kalkıp tuvalete gitmiş. bakmış klozet, musluk başlıkları falan hep som altın. kendi kendine düşünmüş ’şimdi ben bu tuvalete sıçarsam çok ayıp olur hem de görgüsüzlük.’
çıkarttığı eski çorabına sıçmaya karar vermiş. bi güzel sıçmış sonra da çoraba düğüm atıp bunu sallayabileceği bir yer aramış. otelin havuzuna bakan camı açmış , kendi kendine ’buradan dışarı sallarım gider, diye düşünmüş. çorabı sallamış sallamış, tam fırlatacak -meğer çorabın tabanında patates büyüklüğünde bir delik varmış- içindeki bi külçe bok delikten fırladığı gibi tavana yapışmış.
adam kara kara tavandaki boku nasıl temizleyeceğini düşünürken kapı çalınmış, oda servisi için genç bir çocuk gelmiş. adam bir iki kıvrandıktan sonra bu gence : -delikanlı, demiş.bir maruzatım var, sana 100 milyon versem şu tavandaki boku temizler misin?
genç tavana bakmış bakmış sonunda: - abi demiş, ben sana 200 milyon vereyim de o tavana nasıl sıçtığını bana bi anlat.
yaşlılık kişiyi kurt değil bilge yapmalı...
öfkeyi büyütmeden sahibine iade etmeli insan; yoksa nefrete dönüşür...
sisyphos söyleni adı altında toplanan denemelerinden birinde albert camus, intiharı sorgular. yalnız intiharı toplumsal değil bireysel bir sorun olarak ele alır. şöyle söylüyor: böyle bir eylem, yüreğin sessizliğinde, tıpkı büyük bir yapıt gibi hazırlanır. insan kendisi de bilmez bunu. bir akşam tetiğe basar ya da kendini sulara bırakır.
kendisine intihar etmiş birinden söz ediyorlar; beş yıl kadar önce kızını yitirdiğini ve o zamandan beri çok değiştiğini, için içini yediğini söylüyorlar. albert camus, çoktandır sakındığı tanıyı koyuyor: - ki kendisine sonuna kadar katılıyorum- düşünmeye başlamak, için için yenmeye başlamaktır.
bence denemenin en güzel çıkarımlarından biri de şu: düşünceyi tetikleyen belki de sonuçlandıran -tabii kastettiğim sonucu hepiniz biliyorsunuz- çoğu zaman asıl neden değil de efti püften birşeydir. (sözgelimi, bir ilgisizlik, umursamaz bir tavır...)
(sözünü ettiğim denemede politik intiharlar deneme dışında tutulmuştur.)
intihar, kişinin her gün rutin olarak yaptığı işleri yapmak için gerekli güdüden yoksun kalması anlamına geliyor demek. kişi yeni bir güdüyle güdüleniyor: yabancılaştığı dünyayı terketmek.
kendisine intihar etmiş birinden söz ediyorlar; beş yıl kadar önce kızını yitirdiğini ve o zamandan beri çok değiştiğini, için içini yediğini söylüyorlar. albert camus, çoktandır sakındığı tanıyı koyuyor: - ki kendisine sonuna kadar katılıyorum- düşünmeye başlamak, için için yenmeye başlamaktır.
bence denemenin en güzel çıkarımlarından biri de şu: düşünceyi tetikleyen belki de sonuçlandıran -tabii kastettiğim sonucu hepiniz biliyorsunuz- çoğu zaman asıl neden değil de efti püften birşeydir. (sözgelimi, bir ilgisizlik, umursamaz bir tavır...)
(sözünü ettiğim denemede politik intiharlar deneme dışında tutulmuştur.)
intihar, kişinin her gün rutin olarak yaptığı işleri yapmak için gerekli güdüden yoksun kalması anlamına geliyor demek. kişi yeni bir güdüyle güdüleniyor: yabancılaştığı dünyayı terketmek.
tutunamayanlar da selim işık, yaşama başarısızlığının ödülü olarak görür intiharı. benliğine yabancılaşan bu adam öngördüğü an gelene dek seyreder ölümünü: tabancayı aldı ve ateş etti. son günlerinde her düşüncesinin arasına kendiliğinden girer bu cümle -hatta kendini geliştirir bile, bir adam eklenir mesela başına- ve bir gün sonu getirir.
jem yilmazin bir gosterisinde soyledigi gibi: aramizda gitar calan biri var, ciksin calsin seklinde cumlelere maruz kalinmasina sebep teskil eden durum.
tanriyi ararken kendini bulan kisidir.
hulyasi kalmayinca hayatin ne zevki var
bitsin hayirlisiyle bu beyhude sonbahar
olmek degildir omrumuzun en feci isi
muskil budur ki olmeden evvel olur kisi
yahya kemal beyatli dusunceadli siirinden...
bitsin hayirlisiyle bu beyhude sonbahar
olmek degildir omrumuzun en feci isi
muskil budur ki olmeden evvel olur kisi
yahya kemal beyatli dusunceadli siirinden...
ciseleyen yagmurda yurumek kadar rahatlatici bir eylemdir. aglarken yagmurun ciselemesi ise -hele de incinmis bir yurek tasiyorsan- daha iyi olurmus gibi geliyor (tabi ayni zamanda yurumek de gerekiyor. yani evinin penceresinden ciseleyen yagmuru seyredip agliyorsan nasil bir etki yaratir bilemiyorum)
unlu carlos saura filmi...
raki sarap kardesligine guvenirsen ertesi gun felc kacinilmaz olacaktir(karistirmamak lazim)
hane dışı takılınmışsa ve çevre,insanlar giderek anlaşılmaz bir hal almaktaysa:
’acaba sağ ayağımı tabureden yere doğru yönlendirsem diğerini düşmeden yanına getirebilir miyim’
bu düşünceye takıl kal ve düş...
’acaba sağ ayağımı tabureden yere doğru yönlendirsem diğerini düşmeden yanına getirebilir miyim’
bu düşünceye takıl kal ve düş...
klasik dönem ile romantik dönem arasında yer alan, beethoven ile schubert tarafından temsil edilen geçiş devrine verilen ad.
dinler göründüğüm şahıslar hakkında düşündüğüm bi sürü absürd şeyin düşünce polisince ele geçirilmesi...
kimse sonsuza dek saklanamaz.
kimse sonsuza dek saklanamaz.
kasabanın en güzel kızı cass gayet güzel özetlemiş mevzuyu:
güzellik bir bok değil,uçar. çirkin olduğun için talihlisin. biri sana ilgi gösterirse başka bir nedeni olduğunu biliyorsun.
(charles bukowski, kasabanın en güzel kızı)
güzellik bir bok değil,uçar. çirkin olduğun için talihlisin. biri sana ilgi gösterirse başka bir nedeni olduğunu biliyorsun.
(charles bukowski, kasabanın en güzel kızı)
bunca fedakarlık bunca ölüm bu karanlık günler için miymiş dedirten, insanın göğsünde yüreğini oynatan fazıl hüsnü dağlarca şiiri...
gergin olurlar kanımca...
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?