confessions

inanna ishtar

- Yazar -

  1. toplam entry 262
  2. takipçi 1
  3. puan 10876

yaran fıkralar

inanna ishtar
başbakan erdoğan, dış destek aramak için ingiltere’ye ziyarete gitmiş.
ziyareti sırasında kraliçe tarafından çay içmeye
davet edilen erdoğan, kraliçeye kendi liderlik felsefesinin ne
olduğunu sormuş.
kraliçe de "çevremi akıllı insanlarla doldurmak"
cevabını vermiş. erdoğan bunun üzerine kraliçeye çevresindeki
insanların akıllı olup olmadıklarını nasıl ayırt ettiğini
sormuş. kraliçe,onlara doğru soruları sorarak ayırt ediyorum" diye yanıtlamış ve "izin verin göstereyim" demiş.
kraliçe hemen tony blair’ı aramış ve: "sayın başbakan, lütfen bu
soruya cevap verin: "annenizin bir cocuğu var,
babanızın bir çocuğu var ve bu cocuk sizin ne kız ne de erkek kardeşiniz. kimdir bu?" diye sormuş.
tony blair: "bu benim majesteleri" diye yanıtlamış.
kraliçe: "doğru.teşekkürler, iyi çalışmalar blair"
demiş ve erdoğan’a dönerek:"gördünüz mü sayın erdoğan?" "evet
majesteleri, çok teşekkür ederim,bu metodunuzu kesinlikle
kullanacağım" diyerek oradan ayrılmış.
yurda dönüp hemen unakıtan’ı yanına cağıran erdoğan,"kemal abi sana soracağım bir soruyu cevaplamanı istiyorum" demiş.
unakıtan : "tabii efendim, nedir?" erdoğan:"annenin bir çocuğu var,babanın bir çocuğu var, ve bu çocuk senin ne kız ne
de erkek kardeşin.kimdir bu?"
unakıtan sağa bakmış sola bakmış düşünmüş taşınmış ve en sonunda: "efendim bunu biraz düşünüp sonra size cevap versem?"demiş. erdoğan kabul etmiş ve unakıtan oradan
ayrılmış,vakit kaybetmeden bakanlar kurulunu toplantıya çağırmış,saatlerce bu soru üzerinde düşünmüş, ama kimse bir cevap bulamamış. en sonunda kemal unakıtan kemal derviş’i aramiş ve durumu açıkladıktan sonra:"annenizin bir çocuğu var,babanızın bir çocuğu var, ve bu çocuk sizin ne kız ne de erkek
kardeşiniz. kimdir bu?" derviş: "bunda bilemeyecek ne var, tabii ki
benim!" diye yanitlamiş. cevabı alan unakıtan hemen tayyip’i
arayarak: "cevabı buldum efendim, kim olduğunu biliyorum,sayın kemal derviş" demiş.
tayyip büyük bir hayal kırıklığıyla cevap vermiş:
"yanlış cevap kemal abi,
doğru cevap tony blair’dı."

gazim var

inanna ishtar
zonguldakta yaşanan, kadının gazım var şikayetiyle doktora gidip doğum yaparak geri dönmesiyle sonuçlanan garip olay.

fazla kiloları nedeniyle bebeği farketmediğini söylüyormuş kadın. güler misin ağlar mısın

yaran fıkralar

inanna ishtar
öğretmen öğrencilerle sırayla babalarının ne iş yaptığını soruyormuş;


avukat doktor hakim memur derken sıra sessiz ve sıkılgan bir çocuk olan küçük mehmet’e gelmiş.


öğretmen ona da babasının ne iş yaptığını sormuş,
mehmet anlatmaya baslamiş:
"babam bir gay barda striptizci olarak çalışıyor. herkesin içinde çırılçıplak soyunup, metal direkte şemsiyeyle dans ediyor..."


"eğer çok iyi bahşiş veren birileri olursa onlarla birlikte geceleri evlerine de gidiyor."
öğretmenin rengi atmış. diğer çocuklara oyalanmaları için bir görev verip, mehmet’i bir kenara çekmiş:
"mehmet, baban gerçekten bu işi mi yapıyor?"


"hayır öğretmenim, babam aslında tayyip için çalışıyor ama bütün sınıfın içinde söylemeye çok utandım."

nazım hikmet

inanna ishtar
çağdaş türk şiirinin büyük ustası nazım hikmet (ran) 3 haziran 1963’te moskova’da öldü. 15 ocak 1902’de selanik’te doğan nazım hikmet, babası hikmet nazım tarafından mehmet nazım paşa’nın, annesi celile hanım tarafından leh asıllı mustafa celalettin paşa’nın torunuydu. göztepe taşmektep’teki ilk öğreniminden sonra galatasaray ve nişantaşı sultanilerinde okudu. balkan savaşı yenilgisinden duyulan üzüntüyü dile getirdiği “feryad-ı vatan” ve “şehit dayıma” gibi ilk şiirlerini çocuk denebilecek yaşlarda yazdı. 14 aralık 1914 tarihli “bir bahriyelinin ağzından” başlıklı şiirini aile dostlarından bahriye nazırı cemal paşa’ya okuyunca, çok duygulana paşanın isteğiyle nişantaşı sultanisi’nden ayrılıp bahriye mektebi’ne kaydoldu.
buradaki öğretmenlerinden yahya kemal’in ilgi ve desteğini gördü. bahriye mektebi’ni bitirdikten sonra hamidiye kruvazörü’ne stajyer güverte subayı olarak atandı. 1919 kışında zatülcenpe yakalandı, iyileşemeyince 17 mayıs 1920’de sağlık kurulu raporuyla çürüğe çıkarıldı. istanbul’un işgali üzerine “kırk haramilerin esiri”, “yaralı hayalet”, “çanakkale masalı”, “sarı zeybek” gibi ulusalcı şiirler yazdı. alemdar gazetesinin açtığı yarışmada “bir dakika” adlı şiiriyle birinci oldu. 1921 baharında milli mücadele’ye katılmak amacıyla vala nurettin (va-nu), yusuf ziya (ortaç) ve faruk nafiz (çamlıbel) ile inebolu’ya geçti. ankara’dan “harcırah ve müsaade” beklerken tanıştığı “spartakistler” diye anılan komünist eğilimli gençlerden sovyet devrimi hakkında pek çok şey öğrendi. beklenen izin gelince va-nu’yla birlikte inebolu’dan ankara’ya yürüyerek gitti. kendilerinden istenen ilk görev istanbul gençliğini milli mücadeleye çağıran bir şiir yazmalarıydı. üç günde yazdıkları şiir çok beğenildi ve matbuat müdürlüğü’nce 10 bin adet bastırılıp dağıtıldı. bu arada mustafa kemal paşa’ya takdim edildiler. cepheye gitmek için başvurdukları matbuat müdürü muhittin bey (birgen) milli eğitim’de görev almalarını istedi. 14 haziran 1921’de öğretmen olarak bolu sultanisi’ne atandılar. ancak gizli polisin ve tutucu çevrelerin baskıları nedeniyle burada fazla kalamadılar. öğrenimlerini ilerletmek ve kendilerini koruyan bolu ağır ceza mahkemesi reis vekili hilmi ziya bey’in sovyet devrimi hakkında anlattıklarını yerinde görmek amacıyla trabzon üzerinden batum’a gittiler (30 eylül 1921). 1922 temmuz’unda trenle moskova’ya geçtiler ve kutv’a (doğu ülkeleri emekçileri komünist üniversitesi) kaydoldular. moskova’da rus şiirini yakından izleyen, mayakovski’yle tanışan, konstrüktivist çevrelere giren nazım’ın oradan gönderdiği bazı şiirleri aydınlık ve yeni hayat’ta yayımlandı. aynı dönemde kutv’da okuyan nüzhet hanım’la evlendi. üniversite bitirince 1924 ekim’inde sınırı gizlice geçerek türkiye’ye döndü, aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. eşinden ayrıldı. 1925’te basımevi kurmak için gittiği izmir’de aydınlık yazarlarının tutuklandığını, kendisi hakkında da 15 yıl gıyabi mahkumiyet kararı verildiğini öğrendi ve yine gizlice moskova’ya gitti. 1928’de bakü’de ilk şiir kitabı güneşi içenlerin türküsü’nü yayımladı. aynı yıl, af yasasından yararlanmak amacıyla türkiye’ye gizlice girerken yakalandı. rize mahkemesi’nce üç gün hapis cezasına çarptırıldığı halde ankara’ya gönderildi, oradaki yargılamada eski mahkumiyeti kaldırıldı; ancak moskova’dayken gıyabında verilen 3 aylık mahkumiyeti çekmesine karar verildi. bu süreyi zaten tutuklu olarak geçirdiği için serbest bırakıldı; serel’lerin çıkardığı resimli ay‘da düzeltmen olarak çalışmaya başladı.1929’da edebiyat dünyasına bomba gibi düşen 835 satır’ı yayımladı. resimli ay’da “putları yıkıyoruz” başlıklı ünlü kampanyayı başlatarak dönemin tanınmış yazarlarını eleştirdi. aynı yıl çıkan jokond ile si-ya-u’yu, 1930’da varan 3 ve 1+1=1, 1932’de benerci kendini niçin öldürdü? ve gece gelen telgraf izledi. istanbul’da dağıtılan bildiriler yüzünden 1933’te bir kez daha tutuklandı, bursa’ya gönderildi. 4 yıllık mahkumiyeti 1934 affı nedeniyle bir yıla düştü. 1,5 yıldır tutuklu olduğu için özgür kaldı. istanbul’a dönerek akşam’da orhan selim takma adıyla fıkra yazarlığına başladı; 1935’te piraye altınoğlu ile evlendi. ertesi yıl bir başyapıt olan simavne kadısı oğlu şeyh bedreddin destanı’nı yayımladı. 1938’de ordu içinde komünizm propagandası yapmak ve askeri isyana teşvik etmekle suçlanıp iki ayrı davadan toplam 28 yıl 4 ay hapse mahkum edildi. iatanbul, çankırı, bursa cezaevlerinde 12 yıl 7 ay yattı. büyük yapıtı memleketimden insan manzaraları’nı hapisteyken yazdı. 1946’da tbmm’ye başvurarak “adli hata”ya kurban gittiğini belirtti ve affını istedi, ama sonuç alamadı. şairin yok yere mahkum edildiğini söyleyen ahmet emin yalman’ın 1949’da vatan’da başlattığı af girişimi, 1950’de nazım’ın açlık grevine başlamasıyla geniş çaplı bir kampanyaya dönüştü ve dp’nin çıkardığı af yasası’nın kapsamına alınması sağlandı. 15 temmuz 1950’de özgürlüğüne kavuşan nazım, geçimini senaryo yazarlığıyla sağlamaya başladı; 1951’de piraye hanım’dan ayrılıp münevver andaç’la evlendi. “sağlam” raporu verilerek askere sevk edileceğini öğrenince romanya üzerinden moskova’ya kaçtı. sürgünlük yıllarında dünyanın birçok ülkesini dolaştı, konferanslar verdi, ama aklı hep türkiye’deydi. 25 temmuz 1951’de yurttaşlıktan çıkarıldı. bu karara “beni türklükten, halkımın evladı olmaktan hiçbir kuvvet çıkaramaz” diyerek tepki gösterdi. 1952’de çin gezisi sırasında geçirdiği enfarktüs krizinden sonra uzun süre doktor kontrolünde yaşadı. 1963’te bir kalp krizi daha geçirerek “güzelim dünya elveda/ve merhaba/kainat” dedi. nazım hikmet, ilk şiirlerinde hece veznini kullanmasına rağmen bireyci anlayıştan uzak durmuş, tevfik fikret, mehmet emin, mehmet akif gibi toplumsal içerikli şiir anlayışını seçmişti. sovyetler birliği’nde tanıştığı devrimci ve yenilikçi sanat hareketleri, şiirinin biçim ve biçem açısından hızla değişmesini sağladı. bir orkestra gibi kullandığı serbest nazımla özü biçimin bağlarından kurtardı. 1936’ya kadar yayımladığı şiir kitaplarıyla geleneksel şiirin değerlerini kökünden sarstı; yeni bir şair kuşağının yetişmesine yol açtı. şeyh bedreddin destanı’nda modern şiirin olanakları ile geleneksel biçimleri buluşturarak “ulusal bireşim” sağlamayı başardı. düzyazı, senaryo, şiir tekniklerini harmanlayarak benzersiz bir yapı kurduğu memleketimden insan manzaraları’nda ikinci meşrutiyet’ten ikinci dünya savaşı sonrasına uzana geniş bir zaman diliminde, dönüşen türkiye’nin toplumsal, siyasal ve kültürel sorunlarının yanı sıra dünyanın faşizm ve savaş olgusunda odaklanan sorunlarını da destanlaştırdı. yüzyılımızın en büyük şairlerinden biri sayılan nazım hikmet’in 1930’ların sonlarından bu yana yasak olan şiirleri ana dilinde ancak ölümünden iki yıl sonra yayımlanmaya başladı.

güneşe yolculuk

inanna ishtar
güneşe yolculuk (journey to sun)
yönetmen
yeşim ustaoğlu
senaryo
yeşim ustaoğlu
görüntü yönetmeni
jacek petrycki
müzik
vlatko stefanovski
yapım
1999 türkiye-hollanda-almanya yapımı 104 dakika
türü
dram

oyuncular-karakterler
nazmi kırık
berzan
nevruz şahin
mehmet
mizgin kapazan
arzu
ara güler
süleyman

konu : mehmet türkiye’nin batısından berzan ise doğusundan gelen ve istanbul’da buluşan iki arkadaştır. mehmet daha iyi bir hayat için istanbul’a gelmiştir ve arzu’ya aşıktır. müzik kasetleri satarak hayatını sürdüren berzan ise memleketindeki sevgilisine geri dönmenin hayalini kurmaktadır.

bir gece sıradan bir polis kontrolünde mehmet yanlışlıkla tutuklanır. bir hafta sonra hapisten çıkmasına izin verilse de hayatı artık eskisi gibi değildir. yaşadğı yere döndüğünde evinin kapısına kırmızı renkle "x" işareti yazıldığını görür. berzan’ın yardımıyla işini ve yaşadığı yeri değiştiren mehmet için zor günler başlamıştır.



kenan evren

inanna ishtar
tek meziyeti 17 yaşındaki çocukları asmak olan, ’asmayalım da beleyelim mi’ şiarıyla tarih çöplüğünde yerini alan, üsüne üstlük kendini ressam sanan türkiye’nin en geberesi eski cumhur başkanı...

nazım hikmet

inanna ishtar
vatan haini

``nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala,
amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
bir ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne,
kapkara haykıran puntularla,
bir ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında amiral vilyamson’un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, amerikan amirali amerika, bütçemize 120milyon lira hibe etti 120 milyon lira.
``amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi hikmet
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala.´´
evet, vatan hainiyim, siz vatanperversiniz, siz yurtseversiniz,
ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim
vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tınaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, amerikan üsleri, amerikan bombası, amerikan donanması topuysa
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:
nazım hikmet vatan hainliğine devam ediyor hala....


yaran fıkralar

inanna ishtar
bir çiftlik evine davet edilen kenan evren, orhan gencebay ve tayyip erdoğan aynı anda kapıya gelirler.
kapida bekçi karşılar. ama bekçi güvenlik konusunda sıkıca tembihlendiği için gelenlere kimliklerini sorar.
gencebay ’beni herkes tanır. bak sazım da elimde. sazım benim kimliğimdir.’ der.

bekçi tamam sizi sazınızdan tanıdım. geçin’ der.

kenan evren ’ben de marmaris’te resim yapıyorum. herkes beni tanır. bak paletlerimi de getirdim. belki burada da resim
yapacağım’ der. bekçi ’tamam sizi de tanıdım. güzel hanımların resimlerini yapıyorsunuz, geçebilirsiniz.’ der.

sıra tayyip erdoğan’a gelince, erdoğan, ’ne kimliği, artistlik yapma lan!’ der.
bekçi bu kez:

’tamam başbakanım, kimlik göstermenize gerek yok, bu beyanınız yeter!’

yaran fıkralar

inanna ishtar
dışişleri bakanı abdullah gül askeri birliğin teftişini bitirmiş, erlerin genel kültür bilgilerini değerlendiriyordu..
mesafe tahmini, ölçü, ölçü birimlerini sorguluyordu.
abdullah gül, askerlerin arasından bolu’lu bir ere sordu:

- tahmin et bakalım benim boyum tahminen kaç santimdir?

- asker cevapladı : tıpa tıp 180 cm efendim.

gül şaşırdı, doğruluğunu görünce, ere yanındaki diğer bakanların da
boylarının ne kadar olduğunu sordu, er hayret bir şekilde hepsini doğru cevaplamıştı.

durumu izleyen recep tayyip erdoğan, merakını yenemeyip, o da sordu.
- peki benim boyum ne kadardır?
- sayın başbakanım, sizin de boyunuz 185 cm’dir.

erdoğan, kendi boyunu da tıpa tıp doğru bildiğini görünce tekrar sorar:

- sen, hiç yanılmaz mısın. nasıl tahmin ediyorsun?

-başbakanım, ben sivilde kereste uzmanıyım, bolu’daki kereste fabrikasında kesilen bütün keresteleri uzunluğuna göre ben tasnif ederdim.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol