çınarı yıkmak için
vururlar baltayı köküne,
evi yakmak için
kundağı temele sokarlar,
kartal uçmaz olur
kesilince kanadı.
sözüm sizedir, fransızlar,
"fransadan bana ne," demiyorsanız
ve yarın
hürriyetin ölüsünü omzunuzda taşıyarak,
bir daha geri dönmemek üzere,
tankların peşince gitmek istemiyorsanız
bırakmayın,
dokunmasınlar komünistlere!
nazım hıkmet
"islam’ın beklediği gündür bu;
rum kostantiniyyesi oldu türk istanbul’u!
cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
türkün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
girdi, "eğrikapı"dan kır atının üstünde;
feth etti istanbulu sekiz hafta üç günde!..
o ne mutlu, mübarek bir kuluymuş allah’ın...
"belde-i tayyibe"yi feth eden padişahın
hak yerine getirdi en büyük niyazını:
kıldı ayasofyada ikindi namazını!
işte o günden beri türkün malı istanbul,
başkasının olursa yıkılmalı istanbul!"
nazım hikmet
rum kostantiniyyesi oldu türk istanbul’u!
cihana karşı koyan bir ordunun sahibi,
türkün genç padişahı, bir gök yarılır gibi
girdi, "eğrikapı"dan kır atının üstünde;
feth etti istanbulu sekiz hafta üç günde!..
o ne mutlu, mübarek bir kuluymuş allah’ın...
"belde-i tayyibe"yi feth eden padişahın
hak yerine getirdi en büyük niyazını:
kıldı ayasofyada ikindi namazını!
işte o günden beri türkün malı istanbul,
başkasının olursa yıkılmalı istanbul!"
nazım hikmet
bize türkülerimizi söyletmiyorlar robson
inci dişli zenci kardeşim
kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizi söyletmiyorlar bize
korkuyorlar robson şafaktan korkuyorlar
görmekten,duymaktan,dokunmaktan korkuyorlar
sevmekten korkuyorlar bizim ferhad gibi sevmekten
tohumdan ve topraktan korkuyorlar
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
ümitten korkuyorlar robson,ümitten
korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizden korkuyorlar...
nazım hikmet
inci dişli zenci kardeşim
kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizi söyletmiyorlar bize
korkuyorlar robson şafaktan korkuyorlar
görmekten,duymaktan,dokunmaktan korkuyorlar
sevmekten korkuyorlar bizim ferhad gibi sevmekten
tohumdan ve topraktan korkuyorlar
akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
ümitten korkuyorlar robson,ümitten
korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
türkülerimizden korkuyorlar...
nazım hikmet
geniş dallardan sızan gecenin gölgesiyle ,
ormanda uğuldayan yağmurların sesiyle ,
bu akşam renklerini kaybedince her çiçek.
bir kahraman esirin kolları kesilecek.
bu bir şanlı erdir ki rabbi bulmuş kanında.
bir kere düşürmeden yüksek mağrur alnında.
alevden bir sancağın taşımış gölgesini.
memleketler çökermiş yükseltince sesini.
tam altı yüz yirmi yıl bir nur için döğüşmüş ,
fakat günün birinde kafir eline düşmüş.
şimdi ezmek istiyor onu kırk haramiler ,
bu son akşam kalbinde rabbi bulmazsa eğer.
ormanda renklerini kaybedince her çiçek.
bir vuruşta bin kesen kolları kesilecek.
işte rüzgarda uçan alevleriyle yer yer ,
siyah ağaçlıklardan parladı meşaleler.
dumanlı bir kızıllık ormanı gölgeliyor.
şanlı esirleriyle haramiler geliyor.
ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı.
haydutların karanlık yüzleri aydınlandı.
küçük bir oda gibi yosunlanmış bir taşı ,
kendisine taht yapan haramilerin başı.
bir şeyler mırıldandı , bir şeyler emreyledi ,
sonra boğuk bir sesle haydi kesiniz dedi.
haydutlar ağır ağır çekilirken geriye ,
geniş yüksek bir gölge itildi ileriye.
tunç bir çehre parladı alevin rüzgarıyla ,
yüksek gururlu alnı geniş omuzlarıyla.
kolları kesilecek kahraman esirdir bu ,
ne dudakları sarı ne gözlerinde korku ,
bir demir heykel gibi öyle hissiz bekliyor.
nihayet hep kütükler olunca bir yığın kor ,
haydutların içinden birisi ilerledi.
kolların kesilecek haydi hazırlan dedi.
zulmette parıldadı çeliği bir baltanın ,
kuru bir ses duyuldu sonra fışkıran kanın ,
damlaları ateşten yer yer duman çıkardı.
şimdi şanlı esirin yalnız bir kolu vardı.
ormanı baştan başa dolaştı boğuk bir ses ;
öteki kolu da kes! öteki kolu da kes!
bıraktığı baltayı cellat alırken yerden ,
meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden ,
haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yadı.
birden balta esirin elinde parıldadı.
nazım hikmet
ormanda uğuldayan yağmurların sesiyle ,
bu akşam renklerini kaybedince her çiçek.
bir kahraman esirin kolları kesilecek.
bu bir şanlı erdir ki rabbi bulmuş kanında.
bir kere düşürmeden yüksek mağrur alnında.
alevden bir sancağın taşımış gölgesini.
memleketler çökermiş yükseltince sesini.
tam altı yüz yirmi yıl bir nur için döğüşmüş ,
fakat günün birinde kafir eline düşmüş.
şimdi ezmek istiyor onu kırk haramiler ,
bu son akşam kalbinde rabbi bulmazsa eğer.
ormanda renklerini kaybedince her çiçek.
bir vuruşta bin kesen kolları kesilecek.
işte rüzgarda uçan alevleriyle yer yer ,
siyah ağaçlıklardan parladı meşaleler.
dumanlı bir kızıllık ormanı gölgeliyor.
şanlı esirleriyle haramiler geliyor.
ağaçsız bir meydanda büyük kütükler yandı.
haydutların karanlık yüzleri aydınlandı.
küçük bir oda gibi yosunlanmış bir taşı ,
kendisine taht yapan haramilerin başı.
bir şeyler mırıldandı , bir şeyler emreyledi ,
sonra boğuk bir sesle haydi kesiniz dedi.
haydutlar ağır ağır çekilirken geriye ,
geniş yüksek bir gölge itildi ileriye.
tunç bir çehre parladı alevin rüzgarıyla ,
yüksek gururlu alnı geniş omuzlarıyla.
kolları kesilecek kahraman esirdir bu ,
ne dudakları sarı ne gözlerinde korku ,
bir demir heykel gibi öyle hissiz bekliyor.
nihayet hep kütükler olunca bir yığın kor ,
haydutların içinden birisi ilerledi.
kolların kesilecek haydi hazırlan dedi.
zulmette parıldadı çeliği bir baltanın ,
kuru bir ses duyuldu sonra fışkıran kanın ,
damlaları ateşten yer yer duman çıkardı.
şimdi şanlı esirin yalnız bir kolu vardı.
ormanı baştan başa dolaştı boğuk bir ses ;
öteki kolu da kes! öteki kolu da kes!
bıraktığı baltayı cellat alırken yerden ,
meydana gölgeleri yakınlaşan göklerden ,
haykırıldı bir büyük şanlı mazinin yadı.
birden balta esirin elinde parıldadı.
nazım hikmet
haydi, güle gülü gülüm
haydi, güle güle
hani ağlamak yoktu?
ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
taksiye bindin işte,
işte hapis hanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
şoför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
belki onun da içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendisi de bizdendir.
biliyorum:
demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
ve sahici insanları
benim insanlarım
nasılda perişan...
fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
sen gözyaşları arasından
onlara baktığın zaman.
sen bu şehre bundan önce de geldin demek
sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
öylemi? ağla gülüm!
hem de hüngür hüngür ağlamalısın.
hayır, ağlama, allah belamı versin benim ağlama!
etrafına bak:
ben ve şehir çoktan arkada kaldık
nazım hikmet
haydi, güle güle
hani ağlamak yoktu?
ağlama kızım,
gözüne batacak sürmelerin.
taksiye bindin işte,
işte hapis hanesinde yattığım şehrin
geçiyorsun içinden.
şoför belki ben yaşta bir adam
dikiz aynasından bakıyor sana
anlıyor bu güzel kadının ağlamasını.
belki onun da içerde yatanı vardır,
belki tanır beni, belki kendisi de bizdendir.
biliyorum:
demirlerden seyrettiğim bu şehir
kaplıcalar
türbeler
ipek fabrikaları ve kocaman bir çınardır.
ve sahici insanları
benim insanlarım
nasılda perişan...
fakat yüzlerine güneş vurmuş gibi olmuştur
sen gözyaşları arasından
onlara baktığın zaman.
sen bu şehre bundan önce de geldin demek
sen bu şehre gelesinde beni aramayasın!
öylemi? ağla gülüm!
hem de hüngür hüngür ağlamalısın.
hayır, ağlama, allah belamı versin benim ağlama!
etrafına bak:
ben ve şehir çoktan arkada kaldık
nazım hikmet
dünyadan memleketinden insandan
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin.
yaşamakta ayak direyeceksin.
belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
içerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kımıldasa.
içerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.
bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.
içerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
yani içerde on yıl on beş yıl
daha fazlası hatta
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
nazım hikmet
umudun kesik değil diye
ipe çekilmeyip de
atılırsan içeriye
yatarsan on yıl on beş yıl
daha da yatacağından başka
sallansaydım ipin ucunda
bir bayrak gibi keşke
demeyeceksin.
yaşamakta ayak direyeceksin.
belki bahtiyarlık değildir artık
boynunun borcudur fakat
düşmana inat
bir gün fazla yaşamak.
içerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin
kuyunun dibindeki taş gibi
fakat öbür tarafın
öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına
sen ürpermelisin içerde
dışarda kırk günlük yerde yaprak kımıldasa.
içerde mektup beklemek
yanık türküler söylemek bir de
bir de gözünü tavana dikip sabahlamak
tatlıdır ama tehlikelidir.
tıraştan tıraşa yüzüne bak
unut yaşını
koru kendini bitten
bir de bahar akşamlarından.
bir de ekmeği
son lokmasına dek yemeyi
bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
bir de kim bilir
sevdiğin kadın seni sevmez olur
ufak iş deme
yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir
içerdeki adama.
içerde gülü bahçeyi düşünmek fena
dağları deryaları düşünmek iyi
durup dinlenmeden okumayı yazmayı
bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana
bir de ayna dökmeyi.
yani içerde on yıl on beş yıl
daha fazlası hatta
geçirilmez değil
geçirilir
kararmasın yeter ki
sol memenin altındaki cevahir.
nazım hikmet
kavun kokulu odaların rahiyasıdır
karışan sulara
senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur
yüzümün sana tıraşlanmış bölümünde
çoğu çiçekli
kimi şarkılar geçer aklımdan
sesime sesim dökülür
bir ıssız bir mutlu koro başlar
ardından
şarkıya
çünkü benim sessizliğimde
seninde susuşun var.
yılmaz erdoğan
karışan sulara
senin fikrinle yoğrulmuş bir eser yoktur
yüzümün sana tıraşlanmış bölümünde
çoğu çiçekli
kimi şarkılar geçer aklımdan
sesime sesim dökülür
bir ıssız bir mutlu koro başlar
ardından
şarkıya
çünkü benim sessizliğimde
seninde susuşun var.
yılmaz erdoğan
ölümüm senden olur
bilinsin
ne uçsuz bir kan akışı
ne buğusu kadehte rakının,
ela ve sonsuz bir teneşir uykusu
gözlerinin ağlamaklı bebeğine...
acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslında
bütün kafiyeleri eskitirsin
aklında kalmayacak aklım
başka kollar başka sarılmalar
ve her defasında alsancak
platonik rutubet kokacak
aklına bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuşkusuna
fidye vereceksin
bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
gözlerin bir içim çaydı bizansta,
gözlerin,
ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere...
yılmaz erdoğan
bilinsin
ne uçsuz bir kan akışı
ne buğusu kadehte rakının,
ela ve sonsuz bir teneşir uykusu
gözlerinin ağlamaklı bebeğine...
acemi zamanlar silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
sen istesen aslında
bütün kafiyeleri eskitirsin
aklında kalmayacak aklım
başka kollar başka sarılmalar
ve her defasında alsancak
platonik rutubet kokacak
aklına bir fikir gelecek
bir çift iri memenin kuşkusuna
fidye vereceksin
bütün iklimlerin feri silinsin
ölümüm senden olur
bilinsin
gözlerin bir içim çaydı bizansta,
gözlerin,
ela teneşir uykularıma kapanan kırık pencere...
yılmaz erdoğan
böyle zamansız güneşli,
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum..
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...
sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...
ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hâlâ seni aldatıyorum!
yılmaz erdoğan
umulmadık mavi günlerde
bir bekleme salonu yalnızlığına
bürünüyorum..
iliklerimdeki yitik aşkı
sarhoş bir unutkanlığa ilikliyorum...
sanki şiirini bilmediğim
bir fransız akşamında
kaldırım taşlarını sayıyorum kalbimin..
içimde ayak izlerin,
aylak bir yaz geçiyor avuçlarımdan...
ve ben ne zaman,
kiminle sevişsem,
hâlâ seni aldatıyorum!
yılmaz erdoğan
güzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram şekeri kederi ile bakan,
aklı canbaz, yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
yılmaz erdoğan
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram şekeri kederi ile bakan,
aklı canbaz, yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor
gözlerinde...
yılmaz erdoğan
yarın olacagı sınavında ,kagıdını bkz ,abkz gibi ifadelerde dolduracak ,muhtemelen sınav hocasına cok zor sordugu ıcın ayar verecek en sonunda kırarım ulan bu amfiyi diyerek bos kagıdı gozetmene teslım edecek kişidir..
ibne gibim ,pust gibim bişey .
saka bı yana ,cok sevımlı ,muhabbeti cok iyi ,acayip sıcak kanlı ,acayip makara bi insandır ,kısmetse piknikte bulusucaz ,ekmez umarım ..
saka bı yana ,cok sevımlı ,muhabbeti cok iyi ,acayip sıcak kanlı ,acayip makara bi insandır ,kısmetse piknikte bulusucaz ,ekmez umarım ..
ispanyolca da dir dır dur dür eki.
ispanyolca yalan.
şimdi soracaksınız bana yaptın mı yapmadın mı dıye ,yaptım ,kar topuna kayayı sıkıstırdım ,ibne hayrinin kafasına attım ,şimdi cezam neyse cekerim ,icerde de iyi hali bozmam sizi temin ederim ,hayrinin kafasını yararım ,sonra gider pasa pasa yatarım hakim bey ,pasa pasa yatarım..
yapılan kar topu yumusak kardan yapıldıgı zaman ,ona bir agırlık kazandırıp yolda dagılmaması acısından ıcıne bır de tas ilave edılır ,tamamen masumane duygularla .. ama sonra o tas kafayı mı yarar ,kıca mı kacar bılemem ,ama niyet tamamen masumane..
insomnia jimcimi de kolundan tutup gelecegım bulusmadır.. minibuse yolcu toplar gibi piknike adam topluyorum ,allah sonumu hayır etsin..
god is no where ( tanrı hic bir yerde ) yada god is now here ( tanrı su anda burada ) seklınde ayrılabılen cumle .. yabancılardan bu cumleyı ayırmaları ıstendıgınde cogu god is now here seklınde ayırırken turklerden cogu ise god is no where dıye ayırıyormus..
her zaman olan durumdur ,sol framede yeni bir sozluk goruldugu anda yazarların cogu dur bı bakayım dıye oraya gider ,bakar ,eder ,en sonunda kurtcu dukkanına geri donulur .. kendımden bılıyorum ..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?