mükemmeliyetçilik; kusurlu eksiklik, bazen en zayıf noktanız ve faşizm de trenlerin tam vaktinde kalktığı bir ideoloji. her şey planlı, programlı ve kusursuz. hayat, mükemmel değilken mükemmeliyetçi tavırda onu kusursuzca inşa etmeye çalışmak hatta mükemmel bir yerde inmeyi isterken mükemmel bir şekilde düşmek. günümüz dünyasında kusursuz hiçbir şey yok, “estetize edilmiş yaşam” var. her şeyin bir zayıf noktası olduğu gibi faşizmin kaynağına giden yol estetize etmekten geçiyor. sevgilinizi estetize edersiniz; hayatınızı, işinizi ve en önemlisi kendinizi… her gün yeni bir kat boya geçersiniz üzerinizden ki üzerinize, beyninize ve kalbinize açtığınız yaralar gözükmesin. mükemmeliyet peşinde koşarken de hep eksik kalır, yarım bıraktığınız insanlar, mutluluklar, işler, tabağınızdaki yemeğiniz ve yarım bıraktığınız kendiniz.
mükemmeliyetçilik, kişiyi örseleyen yegâne kusurlardan biri olabilir, yarım bırakır gidersiniz; ne gerek vardır, mükemmel olmayacaktır nasılsa. tam formuna kavuşmamış bütün “şey”ler, kusursuz bir pazarlamayla kusursuz gözükebilirler, peki bir “prestige” özlü sözüyle dile gelirsek dikkatli bakıyor musunuz?
-----------------------------spoiler----------------------------:mükemmel iş, aşk, hayat nedir; kime göredir… annenize, babanıza, çevrenize ya da size göre mi? gerçekten istenen bu mudur? kurulduğunuzda bir kutunun içinde kusursuzca dönmek… aşırı kurduğunuzda müzik artık iyi eskisi gibi çıkmayacak, balerin de yavaş yavaş dönecektir ve bir gün bir bakmışsınız hatta eve de gelmişsiniz ama çocukluğunuzdan kalma balerini de içinde döndüğü kutuyu da bulamamışsınız. verili mükemmellik diyebiliriz belki buna. bütün roller paylaşılmıştır. kendi hayatınızın başrolü olmak için çabalarsınız, birileri gelir size çelme takmaya çalışır, baştan çıkarmaya çalışır ama bu sizin kendinize verdiğiniz aşırı doz mükemmeliyetçilikten kaynaklanan önünüzdeki tek engel, size dairdir. peki mükemmel olduktan sonra ne olacaktır, alkış mı kusursuzluğun ölümü mü… verili mükemmeliyeti yaşadıktan sonra bir daha kendinizi deneyimleyebilir misiniz, kusursuz bir şey eksiksizse, kendi ölümünüzü gerçekleştirmiş olabilir misiniz… asıl olan hayatı yaşayarak kusurlu bir kusursuzluk olmasın…-----------------------------spoiler----------------------------
göstermelik gözaltına alınmasıyla zaten şaşırmıştık, serbest bırakılınca hah tamam adalet yerini buldu dediğimiz insanlık dışı tanımsız bişey.
(bkz: ahmet şahbaz)
(bkz: ahmet şahbaz)
azam ali, iran’da hayata merhaba deyip, ergenlik yıllarını hindistan’da geçirip daha sonra, müzikal bir eğitim almak amacıyla los angeles’a yerleşmiştir. california doğumlu ve jazz sever bir perküsyoncu olan greg ellis’le, 1995 yılındaki "master musicians of jajouka" konserinde tanışır ve "vas" isimli grubu kurarlar. vas adı altında ortaya çıkardıkları eserlere narada (önemli bir müzik şirketidir) sahip çıkar. bundan sonra, grubun tüm albümleri ve üyelerin solo projeleri, bu şirket sayesinde dünya müzik marketlerine dağıtılır.
in the garden of souls, grubun, dünyaya ve evrene bakış açılarını çok iyi bir şekilde yansıtır. özellikle azam ali imzasının geçtiği cümlelerde, new-age akımının etkileri ve doğu mistisizminin ağırlığı hissedilir. tibet çalgıları, ud, çello, zil ve ritm sesleriyle bezenmiş müziklere, azam ali’nin büyülü vokali eşlik eder.
"niyaz" ismiyle kurulan grup ise; elektro-sentez üstadı, grammy ödülüne aday olmuş carmen rizzo ve bir gitarviyol ve yaylı çalgılar üstadı olan loga romin torkian, ki axiom of choice isimli enfes bir projesi-grubu olmuştur onun da, grubun diğer üyeleridir.
ortaçağ latin bestelerini de seslendirdiği portals of grace isimli albümü 90’lı yılların sonuna doğru çıkmış, akabinde kurucusu olduğu vas grubu ile çalışmalarına 2004’e dek devam etmiştir. çok sesli elektro-etnik müziğin en iyi örneklerinden birini icra eden azam ali, hem popüler dinleme zevkinin hem sanatsal kriterlerin doruğunda üstün ve özgün eserler üretmektedir.
her çalışmasıyla billboard’dan tam puan alan sanatçı, benzersiz vokalini neredeyse bir enstrüman gibi kullanmasıyla tanınıyor
nine heavens, geleneksel bir türkçe halk şarkısı ‘beni beni”le başlar. azam ali bu türkü için “sufi müziğinin modern bir türüdür”, der
“hem loga hem de ben, türkçe müziğinden çok etkileniriz,türkiye ve iran’ın arasında birçok bağlantı vardır”. der şarkıda trans ritimleri türkçe ve iranlı utların tabakalarını destekler, yeni bir alet ile üstlü kamman olarak bilinen, göreneksel iranlı kemanın daha büyü bir uyarlaması şarkılara ayrı bir renk katmıştır..
nine heavens’de şarkıların ikisi, hindistan’dan emir khosrau dehlavi’e aittir.”‘molk e-divan’, bizim, yeni albüm için yazdığımız ilk şarkıydı”, azam ali: “loga ve ben, şiiri bulduk, ve bir arada müziği yazdık; loga,ana melodiyi yaptı, ve ben, vokal çizgiyi yaptım sonra, tüm şey, carmen’e kaldı.yüksek ölçüde işleme tabi tutulan davul programlaması,yakındoğu udları ve elektroniğin zengin kalın örme kumaşı ile ortaya güzel bir albüm çıktı”
nine heavens’in diğer önemli şarkısı “iman” dır, loga tarafından yazılan bir ninni aslında müzikal bir dua. ve “feraghi” bir sürgünün şarkısıdır,yorgun bir ritme rağmen dans ve transı aynı anda hissetirecek bir harmanlamayla iki duyguyu aynı kapta sunan bir şarkı olmuştur…
in the garden of souls, grubun, dünyaya ve evrene bakış açılarını çok iyi bir şekilde yansıtır. özellikle azam ali imzasının geçtiği cümlelerde, new-age akımının etkileri ve doğu mistisizminin ağırlığı hissedilir. tibet çalgıları, ud, çello, zil ve ritm sesleriyle bezenmiş müziklere, azam ali’nin büyülü vokali eşlik eder.
"niyaz" ismiyle kurulan grup ise; elektro-sentez üstadı, grammy ödülüne aday olmuş carmen rizzo ve bir gitarviyol ve yaylı çalgılar üstadı olan loga romin torkian, ki axiom of choice isimli enfes bir projesi-grubu olmuştur onun da, grubun diğer üyeleridir.
ortaçağ latin bestelerini de seslendirdiği portals of grace isimli albümü 90’lı yılların sonuna doğru çıkmış, akabinde kurucusu olduğu vas grubu ile çalışmalarına 2004’e dek devam etmiştir. çok sesli elektro-etnik müziğin en iyi örneklerinden birini icra eden azam ali, hem popüler dinleme zevkinin hem sanatsal kriterlerin doruğunda üstün ve özgün eserler üretmektedir.
her çalışmasıyla billboard’dan tam puan alan sanatçı, benzersiz vokalini neredeyse bir enstrüman gibi kullanmasıyla tanınıyor
nine heavens, geleneksel bir türkçe halk şarkısı ‘beni beni”le başlar. azam ali bu türkü için “sufi müziğinin modern bir türüdür”, der
“hem loga hem de ben, türkçe müziğinden çok etkileniriz,türkiye ve iran’ın arasında birçok bağlantı vardır”. der şarkıda trans ritimleri türkçe ve iranlı utların tabakalarını destekler, yeni bir alet ile üstlü kamman olarak bilinen, göreneksel iranlı kemanın daha büyü bir uyarlaması şarkılara ayrı bir renk katmıştır..
nine heavens’de şarkıların ikisi, hindistan’dan emir khosrau dehlavi’e aittir.”‘molk e-divan’, bizim, yeni albüm için yazdığımız ilk şarkıydı”, azam ali: “loga ve ben, şiiri bulduk, ve bir arada müziği yazdık; loga,ana melodiyi yaptı, ve ben, vokal çizgiyi yaptım sonra, tüm şey, carmen’e kaldı.yüksek ölçüde işleme tabi tutulan davul programlaması,yakındoğu udları ve elektroniğin zengin kalın örme kumaşı ile ortaya güzel bir albüm çıktı”
nine heavens’in diğer önemli şarkısı “iman” dır, loga tarafından yazılan bir ninni aslında müzikal bir dua. ve “feraghi” bir sürgünün şarkısıdır,yorgun bir ritme rağmen dans ve transı aynı anda hissetirecek bir harmanlamayla iki duyguyu aynı kapta sunan bir şarkı olmuştur…
(bkz: ruzgar ve zaman)
kaçak çayın tadı yoğun ve sert oldugundan normal çaya alışmış olan bünye çok içemez ama şöyle yaparsanız öüthiş bir karışım elde edersiniz.
-iki ölçek kaçak çay,
-bir ölçek rize turist çayı,
-biraz da tomurcuk çayı.
-bir adet porselen demlik
-iki ölçek kaçak çay,
-bir ölçek rize turist çayı,
-biraz da tomurcuk çayı.
-bir adet porselen demlik
beyoğlunda çok güzel kaçak çay yapan bi mekan
çay çok seven ve içen biri olarak közde yapılan semaver çayı bir başka olur. doyamazsınız içmeye
etrafımdaki insanlar tarafından sürekli yakıştırmalara maruz kalan gözlerim..
(bkz: şeytan gözlü)
(bkz: eşşek gözlü)
büyük gözleri makyaj hileleri ile daha normal ebatlara çevirebiliriz şöyle ki ;
1) öncelikle göz kapağına koyu renkli mat bir far sürülür.
2) gölge far göz kapağı üzerinde yoğunlaşır ve soluklaşarak kaşlara doğru çıkar.
3) göz kapağı kıvrımı koyu bir hat şeklinde belirginleştirilir.
4) göz kalemi gözün üstüne kalın ve alt bölümde gözün içine sürülür.
5) rimel sadece üst kirpiklere sürülür.
(bkz: şeytan gözlü)
(bkz: eşşek gözlü)
büyük gözleri makyaj hileleri ile daha normal ebatlara çevirebiliriz şöyle ki ;
1) öncelikle göz kapağına koyu renkli mat bir far sürülür.
2) gölge far göz kapağı üzerinde yoğunlaşır ve soluklaşarak kaşlara doğru çıkar.
3) göz kapağı kıvrımı koyu bir hat şeklinde belirginleştirilir.
4) göz kalemi gözün üstüne kalın ve alt bölümde gözün içine sürülür.
5) rimel sadece üst kirpiklere sürülür.
bedenleri küçük, yürekleri büyüktür..
elleri ve ayakları küçük olan kızlardır,
ayakları küçük olduğu için topuklu ayakkabı ile daha da narin görünür ayakları..
mini etek pek yakışır, arkadaş canlısı ve neşeli olurlar
sanıldığının aksine boy kompleksleri yoktur, kendileriyle ve dünya ile barışıktırlar,
bilinen ve dile getirilen saçma yargıyı ; götü yere yakından korkacaksın
hep duyarlar lakin gülüp geçerler çünkü bu yargının bacak boyu ve boy orantısından geldiğini bilirler...
genelde kız arkadaşları uzun olur hep, en küçüğü bu kızlardır ama arkadaş gurubunun yönlendireni ve akıl vereni olma durumu yaygındır.
boylarının yetmediği yerlerde tatlı dilleri ile işlerini bir şekilde yaptırırlar, mağdur olmazlar..
sevgili seçimini boy uzunluğuna göre değil de yüreğindeki sevgi oranına göre yaparlar, haliyle 2 metrelik sevgilisi de olabilir.
elleri ve ayakları küçük olan kızlardır,
ayakları küçük olduğu için topuklu ayakkabı ile daha da narin görünür ayakları..
mini etek pek yakışır, arkadaş canlısı ve neşeli olurlar
sanıldığının aksine boy kompleksleri yoktur, kendileriyle ve dünya ile barışıktırlar,
bilinen ve dile getirilen saçma yargıyı ; götü yere yakından korkacaksın
hep duyarlar lakin gülüp geçerler çünkü bu yargının bacak boyu ve boy orantısından geldiğini bilirler...
genelde kız arkadaşları uzun olur hep, en küçüğü bu kızlardır ama arkadaş gurubunun yönlendireni ve akıl vereni olma durumu yaygındır.
boylarının yetmediği yerlerde tatlı dilleri ile işlerini bir şekilde yaptırırlar, mağdur olmazlar..
sevgili seçimini boy uzunluğuna göre değil de yüreğindeki sevgi oranına göre yaparlar, haliyle 2 metrelik sevgilisi de olabilir.
(bkz: tanımadığım ten )
bir ahmet aslan türküsü;
yanlızca bir kırıntıydın içime ilk düştüğünde
vakitsiz bir anda...
bilmediğim bir neden beni alıp götürdüğünde o yerlere
keder ve budalalıktan başka yaşamın bir anlamı var mıydı?
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşan da kimdir
ya bu benim içimde mekan tutan da kimdir.
adem evvelinden beri bir yanımız noksandır neylersin...
beni bu alemde divane gibi gezdiren sen değil misin
geriye kalan yanlızca tanımadığım bu tendir
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşan da kimdir
ya bu benim içimde mekân tutan da kimdir
yanlızca bir kırıntıydın içime ilk düştüğünde
vakitsiz bir anda...
bilmediğim bir neden beni alıp götürdüğünde o yerlere
keder ve budalalıktan başka yaşamın bir anlamı var mıydı?
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşan da kimdir
ya bu benim içimde mekan tutan da kimdir.
adem evvelinden beri bir yanımız noksandır neylersin...
beni bu alemde divane gibi gezdiren sen değil misin
geriye kalan yanlızca tanımadığım bu tendir
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşan da kimdir
ya bu benim içimde mekân tutan da kimdir
ahmet aslan sarkisi.
sözcüklerim varmiyor uzaklarina
birer birer düsüyor bütün öpmelerim
agir yenilgiler alarak …
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip …
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adin önemli degil
acin ayni tadi veriyor …
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip …
iste buna biçak çekiyorum
simdi adi yok, hiç bir sevgilinin
zaman zaman degil simdi
yalniz benmiyim bu ahir zamanda
dervis mekanina ask ile cagiran
bu ahir zamanda …
sözcüklerim varmiyor uzaklarina
birer birer düsüyor bütün öpmelerim
agir yenilgiler alarak …
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip …
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde
dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adin önemli degil
acin ayni tadi veriyor …
adresinde yoklugunu kiyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanimadan, ne garip …
iste buna biçak çekiyorum
simdi adi yok, hiç bir sevgilinin
zaman zaman degil simdi
yalniz benmiyim bu ahir zamanda
dervis mekanina ask ile cagiran
bu ahir zamanda …
tasavvuf tarihinin en çok anılan isimlerinden birisidir. ismi hüseyin bin mansûr, künyesi ebül-mugistir. 858 (h.244) yılında iranın beyzâ şehrinde doğduğu rivâyet edilmektedir. 919 (h.306) yılında ise idâm olunarak şehîd edildi.
hüseyin bin mansûra hallâc denilmesine şu olay sebeb olmuştur. bir gün o, dostu olan bir hallâcın dükkanına girdi. bir işinin görülebilmesi için onun tavassutunu ricâ etti. fakat hallâcın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü. geldiğinde; "yâ hüseyin! gördün mü başımıza gelenleri. senin için bugün kendi işimden oldum." diye söylendi.
hüseyin bin mansûr onun endişeli hâline bakarak tatlı tatlı gülümsedi ve; "üzülme senin işini de biz hallederiz." dedikten sonra parmaklarını pamuk yığınlarına doğru uzatıverdi. o anda henüz atılmamış pamuk yığınları harekete geçti. kaşla göz arasında, tel tel saf pamuk bir tarafa, kirli ve süprüntü kısmı ise diğer tarafa ayrıldı. hallâcın gözleri fal taşı gibi açılmış şaşkınlıktan sanki ayakta donmuş kalmıştı. olay kısa zamanda halk arasında yayıldı. bu târihten sonra da hüseyin, hallâc-ı mansûr diye anıldı.
hüseyin bin mansûra hallâc denilmesine şu olay sebeb olmuştur. bir gün o, dostu olan bir hallâcın dükkanına girdi. bir işinin görülebilmesi için onun tavassutunu ricâ etti. fakat hallâcın gittiği yerden dönüşü biraz uzun sürdü. geldiğinde; "yâ hüseyin! gördün mü başımıza gelenleri. senin için bugün kendi işimden oldum." diye söylendi.
hüseyin bin mansûr onun endişeli hâline bakarak tatlı tatlı gülümsedi ve; "üzülme senin işini de biz hallederiz." dedikten sonra parmaklarını pamuk yığınlarına doğru uzatıverdi. o anda henüz atılmamış pamuk yığınları harekete geçti. kaşla göz arasında, tel tel saf pamuk bir tarafa, kirli ve süprüntü kısmı ise diğer tarafa ayrıldı. hallâcın gözleri fal taşı gibi açılmış şaşkınlıktan sanki ayakta donmuş kalmıştı. olay kısa zamanda halk arasında yayıldı. bu târihten sonra da hüseyin, hallâc-ı mansûr diye anıldı.
derler ki kişi mansur olmadan enel-hakk dememeli..
"mest olanların kelâmı kendinden gelmez beri
ya niçin söyler ene’l-hak, kişi mansûr olmadan?"
hayatında hacca 4 kez giden hallac-ı mansur her seferinde insanların göstermelik şekil amaçlı yaptıklarını görünce düşünceleri değişti. özellikle hac rehberlerinin gelen hacıları soyup soğana çevirmeleri, hayatlarından memnunlardı. namaz, oruç, çile her türlü ibadeti yaptı yerine getirdi ancak çevresine bakınca gerçeğin bu olmadığını namaz, oruç vs şekilcilik yapanların her türlü pisliği de yaptığını gözlemledi. hırsızlık, tecavüz, vs her şey kötüydü. müslümanlık bu muydu? şekille yapılan ibadetmi allaha yakınlaştırırdı yoksa tüm bu pisliklerden arınıp allahla bir olmak özüne dönmek enel hak olmak mı?
bağdatta aldığı derslerde hep allahla insan arasında sonsuz büyüklükteki mesafeden bahsediliyordu ancak hallac allahla insan arasında bir aşk bir enerji olduğunu düşünüyordu. en sonunda cüneyd hoca adlı bağdatın en ünlü sufisinden ders alırken her şu kelimeleri söyledi: "ben ilahi sevgiliyi kavradım! ben yaratıcı gerçeğim!" "enel hak! enel hak!"
bu sözleriyle o dönemde zahiri olarak yaşayanlar tarafından anlaşılamayan hallac 922 yılında önce ağır işkencelerden geçirilerek kırbaçlanmış, etleri kesilmiş ve sergilenmiş aç susuz bırakılmış daha sonra çarmıha gerilip en son idam edilmiş ve öldükden sonra kafası kesilerek vücudu yakılmış. öldürdüklerini sandılar ancak hallac-ı mansurun mücadelesini halen devam ettirenler var.
"mest olanların kelâmı kendinden gelmez beri
ya niçin söyler ene’l-hak, kişi mansûr olmadan?"
hayatında hacca 4 kez giden hallac-ı mansur her seferinde insanların göstermelik şekil amaçlı yaptıklarını görünce düşünceleri değişti. özellikle hac rehberlerinin gelen hacıları soyup soğana çevirmeleri, hayatlarından memnunlardı. namaz, oruç, çile her türlü ibadeti yaptı yerine getirdi ancak çevresine bakınca gerçeğin bu olmadığını namaz, oruç vs şekilcilik yapanların her türlü pisliği de yaptığını gözlemledi. hırsızlık, tecavüz, vs her şey kötüydü. müslümanlık bu muydu? şekille yapılan ibadetmi allaha yakınlaştırırdı yoksa tüm bu pisliklerden arınıp allahla bir olmak özüne dönmek enel hak olmak mı?
bağdatta aldığı derslerde hep allahla insan arasında sonsuz büyüklükteki mesafeden bahsediliyordu ancak hallac allahla insan arasında bir aşk bir enerji olduğunu düşünüyordu. en sonunda cüneyd hoca adlı bağdatın en ünlü sufisinden ders alırken her şu kelimeleri söyledi: "ben ilahi sevgiliyi kavradım! ben yaratıcı gerçeğim!" "enel hak! enel hak!"
bu sözleriyle o dönemde zahiri olarak yaşayanlar tarafından anlaşılamayan hallac 922 yılında önce ağır işkencelerden geçirilerek kırbaçlanmış, etleri kesilmiş ve sergilenmiş aç susuz bırakılmış daha sonra çarmıha gerilip en son idam edilmiş ve öldükden sonra kafası kesilerek vücudu yakılmış. öldürdüklerini sandılar ancak hallac-ı mansurun mücadelesini halen devam ettirenler var.
sen ne güzel, adam gibi adamsın demek istediğim
kulağımdan sesi hiç eksik olmasın istediğim; kocaman yürekli, dev adam...
ahmet kaya hayattır ;
aşk gibi, hasret gibi, mücadele gibi, hayatın ta kendisidir...
kulağımdan sesi hiç eksik olmasın istediğim; kocaman yürekli, dev adam...
ahmet kaya hayattır ;
aşk gibi, hasret gibi, mücadele gibi, hayatın ta kendisidir...
-----------------------------spoiler----------------------------:
ingiltere ve irlanda’nın hayvanları,
bütün ülkelerin, bütün iklimlerin hayvanları,
kulak verin müjdelerin en güzeline,
düşlediğimiz altın çağ önümüzde.
er geç bir gün gelecek,
zorba insan devrilecek,
ingiltere’nin bereketli topraklarında
yalnızca hayvanlar gezinecek.
burnumuza geçirilen halkalar,
sırtımıza vurulan semer sökülüp atılacak,
kamımıza saplanan mahmuz çürüyüp paslanacak,
acımasız kırbaç bir daha şaklamayacak.
zenginlikler düşlere sığmayacak,
buğdayı arpası, yulafı samanı,
yoncası, baklası, pancarı,
o gün hepsi bizim olacak.
ingiltere’nin çayırları daha yeşil,
irmakları daha aydınlık olacak,
rüzgârlar daha tatlı esecek,
biz özgürlüğümüze kavuşunca.
o günü göremeden ölüp gitsek de,
herkes bu uğurda savaşmadı,
ineklerle atlar, kazlarla hindiler el ele,
özgürlük uğruna ter akıtmalı.
ingiltere ve irlanda’nın hayvanları,
bütün ülkelerin, bütün iklimlerin hayvanları,
kulak verin müjdeme, haber salın her yere,
düşlediğimiz altın çağ önümüzde.
-----------------------------spoiler----------------------------
ingiltere ve irlanda’nın hayvanları,
bütün ülkelerin, bütün iklimlerin hayvanları,
kulak verin müjdelerin en güzeline,
düşlediğimiz altın çağ önümüzde.
er geç bir gün gelecek,
zorba insan devrilecek,
ingiltere’nin bereketli topraklarında
yalnızca hayvanlar gezinecek.
burnumuza geçirilen halkalar,
sırtımıza vurulan semer sökülüp atılacak,
kamımıza saplanan mahmuz çürüyüp paslanacak,
acımasız kırbaç bir daha şaklamayacak.
zenginlikler düşlere sığmayacak,
buğdayı arpası, yulafı samanı,
yoncası, baklası, pancarı,
o gün hepsi bizim olacak.
ingiltere’nin çayırları daha yeşil,
irmakları daha aydınlık olacak,
rüzgârlar daha tatlı esecek,
biz özgürlüğümüze kavuşunca.
o günü göremeden ölüp gitsek de,
herkes bu uğurda savaşmadı,
ineklerle atlar, kazlarla hindiler el ele,
özgürlük uğruna ter akıtmalı.
ingiltere ve irlanda’nın hayvanları,
bütün ülkelerin, bütün iklimlerin hayvanları,
kulak verin müjdeme, haber salın her yere,
düşlediğimiz altın çağ önümüzde.
-----------------------------spoiler----------------------------
var olan düzenin, var olmayan düzenin, olmaya çalışılan düzenin isminin değişmesinin insanı değiştirmeyeceğini güzel ve akıcı bir dil ile anlatıyor..
ve aralarında ki kavganın bir maça ası yüzünden çıkması aslında düzeni çok güzel anlatıyor...
yazdığı her hayvan karakterine oturtabileceğiniz bir sürü durum gelecektir aklınıza...
ve aralarında ki kavganın bir maça ası yüzünden çıkması aslında düzeni çok güzel anlatıyor...
yazdığı her hayvan karakterine oturtabileceğiniz bir sürü durum gelecektir aklınıza...
oradaydım, diye gururla söyleyebileceğim konser..
biraz anlatmaya çalışacağım ama ne desem kelimelerin kifayetsiz kalması olacak..malum maaşlı çalışan biri olduğum için konser biletini ay başına kadar alamadım
ses siteminin güzelliği mi desem, görsel şölen mi desem roger waters ve saz arkadaşlarının performansı mı desem, hangisini anlatsam bilemiyorum. tam anlamıyla yaşlı kurt kelimesini dolduran insanlardı..
konser katılımcısı da bir okadar enteresandı;
torunun alıp konsere gelen roger akranları
baba kız konsere gelenler, ruhu genç yaşlı çiftler,
israil ve arap turistler
hala etkisindeyim, sabah işe geç kaldım boynum tutuk, sesim gidik, ama içimdeki heyecan hala canlı..
hele ki bizim çocukların* duvarda siluetlerinin belirdi an tarifsiz sanırım bir çok kişi benim gibi o anda göz yaşlarını tutmamıştır..
rogerın devlet terörünü lanetiyle başlayan konuşması, türkçe cümleler söylemesi o an yanımda olsun sımsıkı sarılayım istedim.. öyle kendimden, öyle yakınım gibi hissettim...
şimdi burada ne kadar anlatmaya çalışsam da boş, siz gelemeyenler ne kadar videolarda izlesenizde anlayamayacağınız bir konser..
kaçırdınız, çok güzel anları, ömür boyu unutulamayacak saatleri.
oradaydım demenin haklı gururunu hepsi kaçırdınız. ben olsam sizin yerinizde çok üzülürdüm.
biraz anlatmaya çalışacağım ama ne desem kelimelerin kifayetsiz kalması olacak..malum maaşlı çalışan biri olduğum için konser biletini ay başına kadar alamadım
ses siteminin güzelliği mi desem, görsel şölen mi desem roger waters ve saz arkadaşlarının performansı mı desem, hangisini anlatsam bilemiyorum. tam anlamıyla yaşlı kurt kelimesini dolduran insanlardı..
konser katılımcısı da bir okadar enteresandı;
torunun alıp konsere gelen roger akranları
baba kız konsere gelenler, ruhu genç yaşlı çiftler,
israil ve arap turistler
hala etkisindeyim, sabah işe geç kaldım boynum tutuk, sesim gidik, ama içimdeki heyecan hala canlı..
hele ki bizim çocukların* duvarda siluetlerinin belirdi an tarifsiz sanırım bir çok kişi benim gibi o anda göz yaşlarını tutmamıştır..
rogerın devlet terörünü lanetiyle başlayan konuşması, türkçe cümleler söylemesi o an yanımda olsun sımsıkı sarılayım istedim.. öyle kendimden, öyle yakınım gibi hissettim...
şimdi burada ne kadar anlatmaya çalışsam da boş, siz gelemeyenler ne kadar videolarda izlesenizde anlayamayacağınız bir konser..
kaçırdınız, çok güzel anları, ömür boyu unutulamayacak saatleri.
oradaydım demenin haklı gururunu hepsi kaçırdınız. ben olsam sizin yerinizde çok üzülürdüm.
sesiyle, müzigiyle ruhumu acıtan, kanatan adam...
ne zaman kendimi kötü, çaresiz, mutsuz hissetsem sarılırım bu adam...
kolay giden oldugu zaman, ardından çaresizce gitmek kolay derim...
ver bana düşlerimi derim ama vermez, ben gider yaşara sıgınırım.. ardında göz yaşlarını verir bana...
ruhum inicinir, apansız ruhuma giren adam olur.. özlerim gider sığınırım ona, sarılmaz ruhum ben şarkılara sarılırım... neyse ki sensiz yaşamaya alıştırdılar be ruhum derim, sadece özledim derim..
korku belirir ruhumda herkese, herşeye, hayata karşı.. küçük bi kız çocuk gibi
korkuyorum anne derim, alışamıyorum anne, büyümek istemiyorum derim, geri al beni içine...
öyle işte her şarkısında acıtan bir adam; hayatı, acıyı, gerçekleri acımasızca sunan bir adam..
yüreğiyle acılarımız sarıp sarmalayan sanatçı terimin içini doyasıya dolduran adam... sesiyle, müzigiyle
ne zaman kendimi kötü, çaresiz, mutsuz hissetsem sarılırım bu adam...
kolay giden oldugu zaman, ardından çaresizce gitmek kolay derim...
ver bana düşlerimi derim ama vermez, ben gider yaşara sıgınırım.. ardında göz yaşlarını verir bana...
ruhum inicinir, apansız ruhuma giren adam olur.. özlerim gider sığınırım ona, sarılmaz ruhum ben şarkılara sarılırım... neyse ki sensiz yaşamaya alıştırdılar be ruhum derim, sadece özledim derim..
korku belirir ruhumda herkese, herşeye, hayata karşı.. küçük bi kız çocuk gibi
korkuyorum anne derim, alışamıyorum anne, büyümek istemiyorum derim, geri al beni içine...
öyle işte her şarkısında acıtan bir adam; hayatı, acıyı, gerçekleri acımasızca sunan bir adam..
yüreğiyle acılarımız sarıp sarmalayan sanatçı terimin içini doyasıya dolduran adam... sesiyle, müzigiyle
son iki senedir hiç bir şeye yaramayan kariyer sitesi, hoş şuanda çalıştığım kurumsal firmayı da buradan bulmuştum ama son yıllarda profesyonelliğini linkedine bıraktı gibi.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?