confessions

denponm

- Yazar -

  1. toplam entry 4
  2. takipçi 1
  3. puan 2812

ırkçılık

denponm
ırkçılık ve diğer çeşitli nefret türleri ve sebepleri üzerine bir şeyler karaladım

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bütün canlılar kendi genlerinin devamı için çabalar. Kendi türünden de olsa diğer bireylerin yaşamasını ve çoğalmasını desteklemez. Hatta çoğu zaman diğerlerinin çoğalması kendisinin üreyememesine sebep olduğu için kavga ederler.
Sosyal ilişkileri daha kuvvetli olan memelilerde; bu duruma üyesi olduğu grubu destekleme ve yardım etme gibi davranışlar eklenir. Şempanzeler dayanışma içinde yaşar ama başka klanlarla kavga eder, bölgesini ele geçirmek için savaşırlar. Aslan sürüleri ya da kurt sürüleri de aynı şekilde; erkekler dişiler birlik olup diğer sürünün topraklarını ele geçirmek için uğraşırlar. Bu özellikler şüphesiz bizim de genlerimizde var. Acımasız gibi gözükse de daha güçlü olan grubun güçsüzü yenerek güçlü genlerin çoğalmasını sağlar ve ırkın devam ihtimalini artırır.

Şu ana kadar çoğalma ve beslenme gibi etkenlerden bahis ettim. Bunlara ek olarak kaynakların boşuna harcanması da hiçbir insan toplumunda hoş karşılanmaz. Benzer bir öfke üreme engeli olduğu için eşcinsellere karşı da vardır. Evet Antik Yunanistan'da eşcinsellik günümüz Türkiye'sinden daha hoş karşılanıyordu, ama çoğu zaman tamamen eşcinsellik şeklinde değildi bu kişiler. O meşhur filozofların ve Komutanların karıları da vardı. Kaynakların israfı açısından bakarsak bir örnek daha: İnsanlar şişman görmekten de hoşlanmaz. Komedi filmlerinde şişmanların yiyeceklerle ilgili yaptıkları sakarlıklara aç gözlülüklere güleriz. Hatta aşırı yemekten dolayı acı çekesine ise kahkahalar atarız. Aynı şekilde sakatlıklar, hastalıklar ve kanama da adeta midemizi bulandırır. Şişmanlar açısından bu bireylerden nefretin ve tiksintinin sebebi iki üç kişinin besinini tek başına yemeleridir. ''Bir şişman yerine ben iki bebek büyütebilirim, ama onlar benim bebeklerimin kardeşimin annemin dedemin de hakkı olan yiyeceği mideye indiriyorlar'' gibi ilkel bir düşünce sahibiyiz. Aynı şekilde engelli hastalıklı birey: o besinlerle besleyebilecek kişiler yerine boşuna, topluma faydasız kişilere gittiğini düşünürüz. Fakat medyada yayınlanan zayıf bebeklere karşı tiksinti yoktur çünkü onlar düzgün beslense iyileşeceklerini düşünürüz. Ama ne zaman obez insan görsek kanalı değiştirmek istiyoruz. Havuzda, deniz kenarlarında onlardan rahatsız oluyoruz. Bu duygu muhtemelen genlerimiz ve soy devamı ile ilgili. Bu yaklaşım şekli bireyler için acımasız olsa da Türlerin devamı için olumlu etkiler bırakır. Kendi kabilemizden olan ''verimli'' ve üreyen bireyler normal karşılanırken; aynı kabileden bile olsak verimsiz, üre(ye)meyen engeli kişiler dışlanır.


Asıl anlatmak istediğim yere geri döneyim: kendi kabilemizden olanları desteklemek çok basit ve ilkel bir dürtüdür. Bu neredeyse herkeste ortaktır. Örneğin kendinizi düşünün insanlar kendi yaşadığı mahallenin takımlarını, siyasetçilerini destekler çünkü; bu oluşumların veya kişilerin kendi grubuna yararlı bir durumdur. Bence başlangıç noktasında(alakasız olacak ama ecnebilerin ground zero tabiri buraya cuk oturur) bunlar vardır ve ''modern'' düşüncülerimizle uyumsuzdur. Dolayısı ile burada etik ve uygulama arasında pek çok çelişki vardır. Örnek vermek gerekirse ben kardeşimle(kalifiye olsa da olmasa da) aile şirketi kurabilirim kimse bu durumu yadırgamaz ya da baba oğluna iş kurabilir. Fakat birden şirketime kardeşimi üst düzey yönetici olarak atarsam muhtemelen itirazlar olacaktır. Olayın etkilediği kişi arttıkça insanlar burada bir sorun ve haksızlık olduğunu fark etmeye başlar. Mesela herhangi demokratik ülkede kardeş kayırma olayını bir başbakan yaparsa koltuğunda oturamaz. Oysa en başından beri ahlaklı olan işi akrabamla değil en uygun kişi ile kurmaktır.

Toplumdaki bu gibi bencil düşünceler tüm toplumun yapısını zayıflatır ve parçalanmalara sebep olabilir. Fakat bir grupta ne kadar çok insan varsa diğerlerinden o kadar güçlüdür ve onları yenip topraklarını ele geçirme ihtimali o kadar fazladır. İşte bu sebeplerden ötürü parçalanma ihtimalini azaltmak için çeşitli yapay ahlak kurallarına ihtiyaç duyarız. Yine de ahlak kuralları tek başına bizi bir arada tutmak için yeterli değildir. Yine küçük ölçekten örnek vermek gerekirse insanlar köylülerine daha kolay güvenir. Üniversite için şehir dışına ilk çıkanlar mümkünse memleketlileriyle arkadaşlık yapar. Aradan zaman geçtikçe kabilemiz değişir; okuduğun bölüm, üniversite, yaşadığın şehir gibi şekillerde değişimlere uğrar. Zaman zaman İtü mezunları bir araya gelir birbirleri ile konuşur ve desteklerler. Fakat günümüz devlet anlayışı devamı için insanları daha büyük bir paydada toplamak gerekir. Burada devreye ırk din renk dil gibi etkenler girer. Bu sayede devletler ayakta kalmaktadır. Devlet düzeyinde dayanışma (Türkiye'nin ya da Osmanlı'nın büyüyüp fetihler yapması) demek benim çocuklarımın yaşayıp beslenebileceği yeni topraklar demektir. Bu sayede herkes kendi devletini az da olsa çok da olsa destekler. Aynı şekilde komşu devletler onlar için bir tehlike olduğu için onlardan hoşlanmaz.


Üyesi olduğumuz devletler o kadar büyüktür ki içinde farklı dilleri konuşan farklı renklerde onlarca grup bulunur. Dolayısıyla kendi üyesi olmadığım gruplar benim için birer tehdittir. Kendimi bir Kürt olarak nitelendirirsem Türklerin ve lazların zengin olması demek bizim fakir olmamıza ister istemez sebep olur. Aynı şekilde Kürtler bir anda zenginleşirse Türkler fakirleşeceği için onlar kendilerini tehdit altında hisseder. Bir ülkedeki ırkçılık ve ayrılık da bu gibi kaynak, gıda, yaşam konforu farkları yüzünden ortaya çıkar. Bence en çarpıcı örneklerden biri de Ruanda iç savaşıdır. Savaştan önceki yüzlerce yıldır bir arada yaşamışlardır. Daha sonra, önce Alman sonra Belçikalı sömürge yönetimindeyken Tutsi adını verdikleri bir ırkı güzel konumlara getirdiler. En azından hutulardan çok daha iyi bir durumdaydılar. Sömürgeciler birden çekilirken, sonradan ve çok hızlıca oluşturulan bu ayrım, çok büyük bir nefret halindeydi. Ama her toplumda olduğu gibi halk yine aptal ve cahil olduğu için öfke asıl sorunun sebebine yönelik değil birbirlerine yönelikti. Hutuların gözü o kadar dönmüştü ki Çin'den aldıkları satırlarla bir milyonun üzerinde insan öldürüp daha da fazlasının göçüne sebep oldular. Bu örnekteki gibi çoğu nefretin ve ırkçılığın sebebi: gıdanın ve kaynakların adil olarak paylaşılmadığının düşünülmesidir.


Eğer bu gruplar aynı şekilde kendilerini diğer gruplardan soyutlar sadece kendi içinde evlenirse bu da aradaki nefreti artırır. Yahudiler nerede olursa olsun nefret edilmiştir ama neden? Çünkü inanılmaz bir şekilde kültürlerini korumaya çalışırlar. Birlikte yaşamana rağmen kültürünü ya da ırkını korumaya çalışmak hoş karşılanmaz. Çünkü kendini benim kabilemden görmeyen ama benim kaynaklarıma ortakçı çıkanlar yarın düşmanım olabilirler. Bu bile tek başına nefret sebebi iken bir de çalışkanlıkları sayesinde zenginleştikçe nefret tırmanmıştır. Örneğin Avrupa'da İspanyol nefreti diye bir şey yoktur çünkü diğer ülkelerle birleştiren pek çok özellikleri bulunur. Hristiyanlık, ortak düşmanlar, tamamen hoş görülen evlilik gibi. Renkleri, saçları, dilleri farklı olsa da Cermenler İspanyollardan bu sebeplerden ötürü nefret etmez. Ama tarihi olarak bakarsak Cermenler Slavlardan hoşlanmaz çünkü komşudurlar ve birbirleri için tehdit konumundadırlar. Dinleri aynı olsada mezhepleri farklıdır. Irkları farklıdır falan filan... Avrupa'da Yahudiler özelinde ise gittikleri her yerde dışarıdan gelen istilacı durumundadırlar(kaynakların ve zenginliklerin sahibidirler, illa toprak fethi olarak bakmayın). Renkleri dilleri saçları adetleri tamamen farklıdır. Bu da diğerlerine eklenince Almanlar onları tehdit olarak görmek zorunda kalırlar. Çünkü Almanya ve Alman halkının üyesi gibi davranmamaktadırlar. Burada tek ırkçı taraf Naziler midir? Yoksa Yahudi adetleri bu duruma ortam hazırlanış mıdır? Ben en başından beri anlattığım gibi ırkçılığın biraz daha karşılıklı olduğuna inanıyorum.


Aynı şey Amerika'da kuzeyli-güneyli ayrımında da vardır. Evet güneyliler köleliğin devamı için savaşmış ve pek çoklarına göre suçludurlar. Ama her fırsatta güneylileri ırkçılıkla suçlamak ister istemez gurupları birbirinden iter ve güneyliler keskinleştikçe kuzeyliler de aynı ölçüde güneyli nefreti sergilemesine sebep olur. Olay öyle bir boyuttadır ki güneyli müzikleri hiç bir zaman ciddiye alınmaz, ödüllendirilmez. Meşhur Hollywood Filmlerde güneyli klişesi diye bir şey vardır. Avlanan, barbar, cahil, fakir, şivesi itici, aptal olarak yansıtırlar. Filmlerde önce zenciler ve şişmanlar ölür(çok güzel denk geldi vallahi) (biri topluma zararlı aptal geri zekalı kişler, diğeri ise çok büyük israfçılar) bu herkesin bildiği bir şey belki; ama aynı şekilde ırkçı karakterler neredeyse her zaman güneylidir. Bu kuzeyli bakışı sebebi ile güneyliler daha da ayrılır kendilerini daha tehlikede hissedip dayanışma için kuzeyli düşüncelerine karşı daha da nefret dolu olurlar. Güneylilerin köleliği savunmasında pek çok eşitlik karşıtı ırkçı antik "pis" düşünceler var belki ama şu an bunların devamına sebep olan, onları toplumda içinde itenler, kakanlardır. Bu düşüncelerin daha da güçlenmesine sebep olmaktalar. Aynı şey Türk Kürt ırkçılığı için de var. Kürtler belki de her zaman Türkiye'nin en fakirleri idiler. Bu yüzden birbirlerini destekleyip hayatta kalmak için uğraştılar. Adaletsizliği fark edip Türk bireylerden hoşlanmadılar ve onları hırsız, gaspçı olarak gördüler. Örgütler sendikalar kurdular. Ama bu uğraşlarla çözüm bulamayınca her zaman olduğu gibi tavırları sertleşti. Kürt partileri, organizasyonları, PKK gibi örgütler zamanla Türklerin bakış açısını değiştirdi. Eskiden doğuya yatırım yapılmalı, iş aş verirsek insanların PKK'yi desteklemek için sebepleri kalmaz çerçevesinden bakılıyordu. Artık Türkiye'deki hatırı sayılır miktarda insan tüm Kürtlere olası terörist gözüyle bakıyor. Bence bu durum sonu olmayan kısır bir döngü gibi durmakta.
Hutu- Tutsi, Türk- Kürt, Alman-Yahudi, Kuzeyli- Güneyli: ırkçılığın adı ne olursa olsun sebep benim ''kabileme'' tehdit olunması durumu.

Yahu neyi paylaşamıyoruz hepimize yetecek kadar yemek var: Ama karnımız tok olsa bile insanların yaşam standartları eşit olmadığı için her zaman birileri kendini ezilen olarak görüp doğrudan ya da dolaylı olarak nefret besleyecektir. Dünyada üretilen besin ve hammadde miktarı her yıl artsa da bireyler farklı pay almakta. Dolayısıyla: biri aç biri tok, biri zengin biri fakir.
Irkçılık, belirli bir din üyelerine düşmanlık; şişman, gey kişilerden nefretin sebebi bu bireylerin bizlerin kabileleri için ya doğrudan ya da dolaylı olarak tehdit olmaları. "Alışın buradayız" veya "ırkçılık aptallıktır" gibi sözleri söylemek ve savunmak çok kolay çünkü ahlaklı olan onlar kimseye direkt zarar vermiyorlar, barışçıllar. ama bir gerçek var ki Benim kabilemin devamını önleyen her türlü etken benim düşmanındır. Bu düşmanlığın kaynağı ise en basit içgüdülerimizdir.

Irkçılık ve benzeri bu yaklaşımların tamamen bitmesi için hiç de mümkün olmayan tek bir olası çözüm olduğuna inanıyorum. O da dünyadaki tüm bireylerin gelir gıda sağlık kültür evlilik ve hatta çocuk yapma sayısına kadar tamamen eşit, aynı olması. Mutlak ve koşulsuz bir eşitlik olmadıkça insanlar daha konforlu yaşamak için yardımlaşacaklardır. Yardımlaşma sonuç getirmezse zamanla öfkeye ve ırkçılığa dönüşmesi ise kaçınılmazdır.

Genel olarak aktarmak istediğim bir diğer düşünce ise insanlar geyleri anlayıp hak verebiliyor. Hümanistleri, feministleri, ve daha bir çok eşitlik temelli yaklaşımları kabul edip anlayabiliyor. Ama neden ırkçılığı anlayamıyorsunuz. Irkçılık çok güzel sende gelsene demiyorum, yanlış anlamayın. Temel içgüdülerinden kaynaklanan, neden sonuç ilişkisi içerisinde basit bir düşünce şekli. Biz doğadaki diğer hayvanlardan çok da farklı değiliz. Tek amacı hayatta kalmak ve neslini devam ettirmek olan canlılardan ne bekleyebilirsiniz ki.

not: henüz çok acemiyim her türlü imla, içerik eleştirilerine açığım

çocukluk travmaları

denponm
insanın gelecekteki karakterinin şekli üzerine büyük etkiler bırakan olaylardır.

örneğin tuvalet eğitimi zorlu ve sert geçen insanlar genellikle ilerideki hayatlarında titiz olurlar. ama anne tuvalet eğitimini fazla gevşek ve önemsemeden yaparsa bu sefer de pasaklı insanlar ortaya çıkar.

atatürk ilkelerini yavaş yavaş unutmak

denponm
Ben böyle bir durum olduğunu düşünmüyorum. belki yaşadığım yer yüzündendir ama ülkede Atatürk düşmanları arttıkça destekçileri de artıyor. bence bunun sebebi insanların bu kutuplaşma ortamında taraf seçmek zorunda olduklarını hissetmeleri.

ülkenin iç kesimi falan ezelden beridir islamcı, ümmetçi bir düşünce çerçevesinde yaklaşıyor olaylara zaten. ama burada yanıltıcı bir şey var bence: göç eden kesim hala Atatürk düşmanlığına yakın, kuşaklardır şehirlerde yaşayan kesim ise Atatürkçü. mesela İzmir, İstanbul, Antalya gibi yerlerde bu durum geçerli. İlkelerinin unutulduğunun düşünülmesinin bu yanıltıcı sebepten olduğunu düşünüyorum; umarım yanılmıyorumdur.

kırmızı şarap

denponm
aşk İle ilişkilendirilen içecek türü. neden bira viski votka değil de bu, nedenini hiç bir zaman anlayamadım. bak viski fabrikatör adam içeceğidir çünkü pahalıdır. bira çok ucuz ve yaygındır; üretimi için gereken malzemeler her yerde yetişebilir. votka doğu bloğunu yansıtır. Ama şarabın aşkla tek ilişkisi "aşkın be tutkunun rengi kırmızıdır" görüşünden başka bir mantıklı bir açıklama bulamıyorum. ama tek kırmızı içecek şarap değil ki. Domates de kırmızı şalgam suyu da. sonuç olarak neden aşıkların olayı olduğunu bir türlü anlayamadığım içecek

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol