antik yunanca "deniz" anlamına gelmesinin yanısıra amasyalı strabon tarafından itibaren karadeniz’in güney kıyısında yeralan kuzey anadolu sahillerini hinterlandıyla birlikte tanımlamak için kullanılmıştır.
tarih öncesi çağdan bu yana karadeniz bölgesinde insan yerleşimi izlerine rastlanmaktadır. en eski yunan destanı olan argounautlar seyahati karadeniz sahilleri üzerinden kolhis ülkesine (lazika) gerçekleştirilmiştir. bölgeye yunan kololonizasyonun m.ö. 7. yüzyılda başladığı ve sinop, samsun, giresun, rize gibi çok sayıda kentin yunan kolonistler tarafından kurulduğu bilinmektedir. yunan kolonistler kendini kolh olarak adlandırılan kafkas orijinli topluluklar ile kaynaşarak bölgenin orijinal halkını meydana getirmişlerdir. m.s. 6. yüzyılda hıristiyanlık yöreye trabzon üzerinden yayılmış, mithra tapınakları yıkılmış, incil etkisiyle yerel diller unutularak yunanca hakim kılınmıştır. selçuklu ve osmanlı dönemlerinde yerli halkın islam’a geçmesi ve türkmen yerleşimleri ile 19. yüzyıl sonlarında birkaçı dışında bölgedeki topluluklar büyük ölçüde müslüman ahaliden olmuştur. 1923 türkiye-yunanistan nüfus mübadelesi’ne kadar sözkonusu bölgede kaydadeğer bir rum nüfus yaşamaktaydı. günümüzde özellikle trabzon, rize ve giresun illerinin dağlık bölgelerinde müslüman rumlar yaşamaktadırlar
(bkz: pontus)
ayça tekindor ilk olarak türkiye ekranlarına 1997 yılında eko tv isimli müzik kanalında hafta içi her akşam 17:00 ile 20:00 saatleri arasında canlı yayın ile ça ça ça ayça isimli istek programıyla ekranlardaydı. daha o zamanlar mail sistemleri pek kullanılmıyordu programa fax yolu ile isteklerde bulunuluyordu. ayça da tüm yüz mimiklerini kullanarak bu faxları bayıla bayıla şakayla karışık okuyordu. kendini izlettirmesini gayet iyi biliyordu hatta canlı yayında kameralara aynaymış gibi muamele yapıp saçını başını da düzeltebiliyordu. zıpır zıpır eğlenceli bir programı vardı.
eko tv güncel, müzik programları kaliteli, güzel bir müzik kanalıydı. hatta kral tv yi bile tahtından etmiştir.
eko tv güncel, müzik programları kaliteli, güzel bir müzik kanalıydı. hatta kral tv yi bile tahtından etmiştir.
manavlar, yazılı eski kaynakların cemaatler bölümünde “manavlar”, “manavlı”(manavlu), “manavlar parakendesi” biçiminde ve yörükân taifesi’ne bağlı bir topluluk olarak gösterilmektedir.
ayrıca farklı kaynaklarda manav; batı anadolu’ya dışarıdan gelen (göçmen/muhacir) ve göçebelikten yerleşmiş (yörük) nüfus dışında eskiden yerleşmiş köylere” köylülere verilen ad veya yerli halk, yerleşik türk/türkmen topluluğu ya da yerli olan muhacir olmayan ve yahut hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır. yani manav; bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve türkçe dışında dil bilmeyen topluluk anlamında kullanılan bir kavramdır.
bazı kaynaklarda manavlar için; taze yemiş satan esnaf, küçümseyici anlamda anadolu türkü veya balkan göçmenlerince, osmanlı dönemi’nde istanbul saraylarının sebze, meyve, et, süt ve yoğurt gibi ihtiyaçlarını karşılayan yerleşik yöre insanı ya da rumlar tarafından, rumca yüzyıl anlamına gelen ve yörede yüzyıldan fazla yerleşik olarak yaşayan türkçe konuşan topluluk olarak da tanımlanmaktadır.
manav sözcüğünün; türkistan’daki kazak-kırgız ve sibirya’daki yakut (saha) türkleri’nde kullanılan, koruyucu soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “manap” ve “manag”dan geldiği sanılmaktadır. eski türkçe’de “v” sesinin olmamasından dolayı, “manap” sözcüğündeki “p” ve “manag” sözcüğündeki “g” sesinin yumuşayarak “manav” sözcüğünün ortaya çıktığı düşünülmektedir. (örneğin; berim=verim, takuk=tavuk, kagun=kavun vb gibi.) “manap”ın; çağatay türkçesi’nde “asilzâde, asâlet, beyzadelik”, kırgız türkçesi’nde “feodal kabilelik üst tabakasının mümessili” veya “kırgız lideri”, kazak türkçesi’nde “ağa, bey” ile “manag”ın; yakut (saha) türkçesi’nde “koruyucu, güdücü, bakıcı” anlamlarını taşıması ve de türkistan’ın kuzey bozkırlarında yaşayan kırgız ve kazakların boy ve oymak başlarına “manap” demeleri ile 1860’larda kırgızlar’dan bugu (geyik) kabilesi ve sari bağış boylarının başlarında manapların yer alması olguları da, “manavlar=yerli türk/türkmen” görüşünü desteklemektedir.
ayrıca farklı kaynaklarda manav; batı anadolu’ya dışarıdan gelen (göçmen/muhacir) ve göçebelikten yerleşmiş (yörük) nüfus dışında eskiden yerleşmiş köylere” köylülere verilen ad veya yerli halk, yerleşik türk/türkmen topluluğu ya da yerli olan muhacir olmayan ve yahut hareketli nüfusa karşın yerini değiştirmeyen, devamlı olarak orada oturan topluluk üyeleri olarak tanımlanmaktadır. yani manav; bir yere sonradan gelenleri, yerleşik olanlardan ayırt etmek için kullanılan ve türkçe dışında dil bilmeyen topluluk anlamında kullanılan bir kavramdır.
bazı kaynaklarda manavlar için; taze yemiş satan esnaf, küçümseyici anlamda anadolu türkü veya balkan göçmenlerince, osmanlı dönemi’nde istanbul saraylarının sebze, meyve, et, süt ve yoğurt gibi ihtiyaçlarını karşılayan yerleşik yöre insanı ya da rumlar tarafından, rumca yüzyıl anlamına gelen ve yörede yüzyıldan fazla yerleşik olarak yaşayan türkçe konuşan topluluk olarak da tanımlanmaktadır.
manav sözcüğünün; türkistan’daki kazak-kırgız ve sibirya’daki yakut (saha) türkleri’nde kullanılan, koruyucu soylu kişi ve boy beyi anlamına gelen “manap” ve “manag”dan geldiği sanılmaktadır. eski türkçe’de “v” sesinin olmamasından dolayı, “manap” sözcüğündeki “p” ve “manag” sözcüğündeki “g” sesinin yumuşayarak “manav” sözcüğünün ortaya çıktığı düşünülmektedir. (örneğin; berim=verim, takuk=tavuk, kagun=kavun vb gibi.) “manap”ın; çağatay türkçesi’nde “asilzâde, asâlet, beyzadelik”, kırgız türkçesi’nde “feodal kabilelik üst tabakasının mümessili” veya “kırgız lideri”, kazak türkçesi’nde “ağa, bey” ile “manag”ın; yakut (saha) türkçesi’nde “koruyucu, güdücü, bakıcı” anlamlarını taşıması ve de türkistan’ın kuzey bozkırlarında yaşayan kırgız ve kazakların boy ve oymak başlarına “manap” demeleri ile 1860’larda kırgızlar’dan bugu (geyik) kabilesi ve sari bağış boylarının başlarında manapların yer alması olguları da, “manavlar=yerli türk/türkmen” görüşünü desteklemektedir.
(bkz: çerkez)
azad etmek.
(bkz: eşref saati)
ulu, yüce, çok özel, çok önemli, çok onurlu, şerefli, şeref sahibi anlamlarındadır.
bir erkek ismi.
bir erkek ismi.
arapça cilalı, parlak demek.
(bkz: hep böyle kal)
vurmak ve almak fiillerinden türetilmiştir.
manaca her işin altından başarıyla kalkabilen, tuttuğunu koparabilen manasında kullanılan isim.
manaca her işin altından başarıyla kalkabilen, tuttuğunu koparabilen manasında kullanılan isim.
daha çok takva sahibi olmayanlar için söylenilen söz öbeği.
enayi durumuna düşürülmüş ve sonradan kullanıldığını farkeden kişi.
(bkz: göte giren şemsiye açılmaz)
yolu değil, mazotu bitene kadar muavinliği yapılacak kişidir.
hazırlık.
temkinli.
firsatçı, ayran gönüllü kisiler için kullanılan söz öbeği.
bohçacıları, falcıları, tombalacıları, süpürgecileri, hasırcıları, ayakkabı boyacıları vardır. en çok ta çalgıcıları, en güzel oynayan dansözler bile çingenelerden çıkar. müzikle doludur hayatları, ne kadar da göçebe yaşasalar da hiç üzüntü kederleri yokmuş gibi yaşarlar bir aradaysalar yaşadıkları mahallelere yedideli mahallesi ismiyle anarlar, büyük gönüllülükle gocunmadan taşırlar.
pek çok.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?