confessions

akhillius

- Yazar -

  1. toplam entry 2349
  2. takipçi 2
  3. puan 49030

gün

akhillius
yirmi dört saatte bir biten bir şey. dört tane sıfırı yanyana koyduk mu doluyor bunlar. ama nasıl bir şeyki tekrardan boşalıp tekrar dolmaya başlıyor. hep böyle sürüp gidiyor. hiç demiyor ki "ben bırakıyorum arkadaş bu sefer dolmucam bakın siz çarenize" diye. bir ltuf gibi sunuluyor önümüze o kadar kolay harcıyalım diye. bizse neler yapıyoruz nasıl dolduruyoruz zaman dilimini herkes için tartışılır bir durum. ya sıkmsıkı dolar ya da gerektiği gibi dolar her kişi için bu zaman dilimi.

mühim olan hepsini manalı bir şekilde doldurup sonunda uzun zaman geçti deyip iyi bir hayat yaşadı dedirttirebilmektir.

evlilik

akhillius
italya’da uzun evliliğin sırrı konulu seminerde konuşan 50 yıllık evli guiseppe diyor ki:
- eşime hep iyi davrandım, memnun ettim, en önemlisi 15. yıldönümümüzde onu amerika’ya götürdüm.
sormuşlar:
- peki 50. yıldönümünde eşin için ne yapacaksın?
- gidip onu geri getireceğim...

trafik ışığı

akhillius
trafik ışıklan uygulaması, önceleri demiryollarının trenleri kontrol için uyguladığı sinyaller örnek alınarak başlamıştır. demiryolları idaresi kırmızı rengi ’dur’ sinyali olarak seçmişti. kırmızı renk kan rengi olduğundan asırlar boyu tehlikenin, tahribatın ve ölümün simgesi olmuştur. demiryolları ilk faaliyete geçtiği 1830’lu yıllarda ’ikaz’ ışığının rengi yeşil, ’geç’ ışığının ise beyazdı. bir süre sonra beyaz sinyal problem yaratmaya başladı. beyaz renkli ’geç’ sinyali diğer sokak lambaları ile karıştırılabiliyordu. ama daha da kötüsü ’dur’ işaretlerine konulan kırmızı mercekler yerlerinden düşünce ışık beyazlaşıyor, ’geç’ sinyali olarak algılanıyor ve kazalara yol açabiliyordu.

sonunda demiryolcular kırmızıyı ’dur’, yeşili ’geç’ san rengi de ’ikaz’ sinyali olarak kullanmaya başladılar. bilindiği gibi sarı, renk spektrumu içinde en göz alıcı renktir. böylece makinist bir sinyalin bulunması gereken yerde beyaz ışığı görürse, bir şeylerin yanlış olduğunu anlıyor ve tedbirini alıyordu.

karayollarına gelince, yollarda sadece atların ve at arabalarının bulunduğu tarihlerde bile dünyanın büyük şehirlerinde trafik sorundu. ilk trafik lambası otomobillerin ortaya çıkmasından çok önce 1868’de londra’da kullanıldı. gazla yakılan ve bir eksen etrafında döndürülebilen kırmızı ve yeşil lambalar bir yıl sonra patlayıp, kendilerini çeviren polisi de yaralayınca bu uygulama ortadan kalktı. ama öte yandan otomobillerin ortaya çıkması ve şehirlerde dolaşmaya başlamalarıyla birlikte durum iyice kötüleşti. çeşitli şehirlerde değişik uygulamalar yapıldı. demiryollarındaki uygulama örnek alındı ama demiryollarında birbirine paralel iki hat vardı. bu sistem iki yolun kesiştiği kavşaklarda işe yaramıyordu.

sonunda günümüzdekilere benzeyen ilk elektrikli otomatik trafik lambasını, ilkokul mezunu ve abd’deki cleveland’da otomobil sahibi ilk siyah olan garrett morgan geliştirdi. 1914’de ilk denemelerine başlayan morgan 1923’de de patentini aldı. morgan 1963’de ölümünden az önce patentini 40 bin dolara general electric firmasına sattı. morgan’ın lambaları demiryollarına benzer şekilde bir ’t’ üzerinde kırmızı ve yeşil iki lambadan ibaretti. çok geçmeden ikaz anlamında sarı lamba da ilave edildi ve uygulama bütün dünyaya süratle yayıldı. aradan geçen yıllara rağmen sarı renk hala ’ikaz’ anlamındadır ama günümüz sürücüleri onu ’geç’ sinyali olarak algılıyorlar.

horlayan köpek

akhillius
hatta bunların bazıları horlamayı abartıp çok sesli bir koro haline gelebilirler kendi çapında. genelde rüya da görürler bunlar. ama rüyalarını tamamyamayıp uyandıkları zaman hala devem ettikleğini zannedip ordan oraya koştururlar ki yazıktır bunlara. tek durabilecekleri yer kocaman apartman duvarıdır. kentleşme bazen işe yarıyor. evet.

yazarların aslında söylemek istedikleri

akhillius
#855413

meali: geçenlerde yolda gidiyorum böyle yaymış bir şekilde. bir baktım ki karşıdan bülent’ciğim geliyor. ben ona öyle derim. baktı gördü beni hemen koştu yanıma imoo abi imoo abi. çok saygılı çok efendi çocuktur he aslında. ne zamandırda görmüyordum zıbıdıyı. hemen geldi elimi falan öptü dedim ki ona; nabıyorsun len zıbıdı. ben iyiyim sen nasılsın abi falan dedi. öyle hoş beş ettik. en son tam ayrılcam -sıkıldım zıbıdıdan kacıcam bırakmıyorda- elimdeki kameraya takıldı. abi süper sende varsa kesin iyi bir şeydir. ulan şöyle bir düşündüm içinden ne salak adam falan diye bir anlık. bende aylak aylak geziyorum elinde makina ile. bir kaç garı falan yakalarsam belki kameraylan çekerim falan diye karizmatik oluyormuş öyle dediler bizim mahalledki pijler. abi alayım ben onu diye tutturmaz mı. ulan dedim yok. ya bi kop git dedim. agıza alınmıcak laflar ettim. ama yeşillikleri gösterince hemen verdim makinayı. sorna bir kaç ay geçtikten sonra bizim kapı çalındı. postacı elinde zarfla abi senin dedi. bi baktımki bizim oglan bişiler çekmiş yollamış. bakındım hüzünlendim. içinede not yazmıs: abi senden makinayı aldım alıla hiç yenilmedim biliyormusun. gözlerim doldu ağladım lan sözlük. nese hüzünlendim şimdi ben bir gidipte arap şükrü dinleyeyim. öptüm canım benim.
40 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol