yaşam

0 /
phoebues
bir gün deniz kenarında
oturuyordum bütün düşüncelerle
bir anlık bile olsa
bir taş gibi atamam ki denize
aklım yine sendeydi
dalgalar arasında

benle olur musun denizin içinde
birlikte oturur muyuz taşlar üzerinde
aklımı alır mısın bir dokunuşla
ne olur dağlalar gibi gitme
sen de biliyorsun denizler kadar
hep yan yana kalacağımızı


beni nasıl bırakırsın bir sözcükle
yüzün tutar mı o sözleri söylerken
seni dalga ve taş gibi
saklıyorum kalbimde
benimsin artık gidemezsin
bir denizin taş parçası gibi...
su hayat bitsede gitsek
bireye ait fiziksel olan bi amacı gayesi olduna ınanan ınanmayan herkesin basladıgı andan itibaren bittigi ana kadar tecrube ettigi zaman dilimi.ha baslamak diil ama bitirmek secim dahilinde.
aliveness
yasamimizin kalitesini belirleyen dort ana unsur vardır. bu dort temel unsur vucudumuza ve ruhumuza ulasmasina izin verdigimiz ihtiyaclarimizdir. bu ihtiyaclari yiyecek, icecek, hava ve dusunce olarak ozetleyebiliriz.

insan sayesinde havanin kalitesinin ne denli azaldigi iceceklerin ne denli kirlendigini ifade etmeye gerek yok. ote yandan maddi ve manevi dunyamizdaki tutarsizlik bizi zaten kaotik bir acmaza ve mutsuzluga suruklemistir.

birisine kizdiginizda sinirlenip, bagirirsiniz. organlariniz asil islevlerini birakip sinirinize, sikintiniza uyum saglamaya, onlara verdiginiz emri uygulamaya gayret eder. gereksiz itaatten yorulup, terler, kendi islevinden uzaklaslar. tum bu eziyetin size ne katkisi olmustur? koskoca bir hic… tum siniriniz alninizdan damlayan bir kac damla tere donusmus, siktiginiz yumruklarinizda kasilmalar meydana gelmistir. organlariniz delicesine sizin emrinize itaat etmis, kizdiginiz kisi ise coktan gitmistir. ordan uzaklasmis belki de sizinle ilgilenmemistir bile … oysa siz dis dunyaya o kadar odaklanmissinizdir ki, bedeninizin yipranmasina aldirmamissinizdir. oysa sinirinden bedeniniz yorgun dusmus, bir koltuga oturmak zorunda kalmis, bogaziniz kurumus bir bardak su istemissiniz. farkinda olmadan kendinizi tuketmis olmaniza ragmen hala sayikladiginizin farkinda misiniz? bu gereksiz ve yararsiz ofke ve uzuntunun yarattigi “zehirle” yasam kaliteniz en alt seviyeye inmis, ruhunuz ve bedeniniz utancindan sizi nakavt olmus bir boksore benzetmistir.

dis dunya icin deger mi? dis dunyayi belirleyenin kendiniz oldugunu anladiginizda degmeyecegi ile yuzlesmis olursunuz.

ya yiyeceklerimiz?

eski dusunce tarzi ile yeninin savasacagi alan bellidir. bu alan insandir. insani olusturan da insanin bedeni ve ruhudur. hadi savasalim. kendimizle, bize dayatilan sahte gerceklerle, sorgulamadan kabul ettigimiz ve putlastirdigimiz dusuncelerle savasalim.

olume karsi zafer kazananlarin, en basit degisimlerine nasil kendi iradelerinde basladigina bir goz atalim.

buyuk iskender’in yanindaki tarihci arrianus, buyuk iskender’in basarisinin ve tukenmek bilmeyen enerjisinin ardina “beslenme ilkesi” oldugunu belirtmistir. arrianus der ki “o azla yetinmek icin egitilmisti: kahvalti olarak safak sokmeden bir yuruyus ve aksamlari hafif bir yemek… cesaret ve gucun essiz ornekleri sayilan makedon savascilarinin, dillere destan olan azla yetinmeleri de boyleydi. onlar toprak uzerinde uyur, en asiri efor ve en cilginca girisimlerden sonra bile sadece bir avuc zeytin yerlerdi. yine de asla yorgun dusmezler ve hasimlarin en tehlikelisi sayilirlardi; dusmanlari icin gercek bir kabus.”

“tanrilar okulu”nda lupeus’un el yazmalarinda da ifade ettigi gibi “bir gram yiyecegin bile “bilerek” eksiltilmesi ve uykudan kacinmak, oylesine guclu bir etki yapar ki, kisinin butun inanc sistemini yerinden oynatabilir ve yanlis kurulmus dengelerini alt ust edebilirdi.” ayni inanis savas alaninin insanin bedeni oldugunu haykiriyor ve reddedilen her yiyecegin, uykudan kurtarilan her anin, olume karsi bir zafer kazandigini iddia ediyordu. baska bir degisle yiyecek, uyku ve calismada azla yetinmemenin, enerji ve canlilik kaybindaki en onemli neden olduguna inaniyordu; bu tutum fiziksel olumu artik kacinilmaz hale gelene dek olanakli kildi.

her gun olmek yerine nicin yeniden dogmayi denemiyoruz? kendimizden, toksinlerimizden arinarak, azla yetinmeyi, ruhani degerleri kesfetmeyi ve arinarak yeniden dogmayi nicin tercih etmiyoruz.

hep disaridan medet umuyoruz. azla yetinmiyor, dogal olmayan herseyi bedenimize sokmaya calisiyor, sonra kendi yansimamizdan memnun olmuyor ve yuzlerce cesit kimyasali bedenimize surerek memnuniyetsizligimizi aynadaki yanilsamamiza ispat ediyoruz.

guzelligimiz dogalligimizda, cirkinligimiz yapayligimizda degil mi? aslinda disaridan hic bir seye ihtiyacimiz olmayacak kadar yeniden dogmaya haziriz. icerisinde bulundugumuz totemlestirilmis dunya “guzel insan olmayi” o kadar putlastirmis ki, biz o verili guzellige bedenimizi benzetmek icin inanilmaz caba sarfediyoruz. basarinin kriterleri seytani papaganlar tarafindan o kadar cok haykirilmis ki daha fazla para kazanmanin, ozgecmisimizi doldurmanin en onemli yasam amaclari olduguna inanmis, buyuk is merkezlerinde yapay hava solumaya katlanir hale gelmisiz. aslinda “guzel insan olmak” insanin ruhani dunyasi ile saglikli bedeninin birbiri ile tutarli olmasindan baska bir sey degil.
tyche
tolstoy’un ’ormanda, başka türlü oynanamaz bu oyun. hem kurt doysun isteriz, hem sağ kalsın koyun!’ olarak açıkladığı süreç.
firambogaz
hayatta her zaman mutluluğunun doruklarında gülünmez bazen tam uçurumun kenarındayken bile sırıtacaksın sırf hayata gıcıklık olsun diye...
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol