umut sarıkaya

4 /
raskolnikov
son patitoyu da attım ağzıma ve bim’e doğru yola çıktım. zaten iki adım
ötesi bim. annemin terliklerini giyip çıkayım lan dedim, kim iki saat şimdi
bağcık bağlayacak. ama olgun bir erkek insanda eğreti duran şeylerin
başında anne terliği geliyormuş canlar , ben bunu anladım.

bim her zamanki gibi sakindi. klima çalışıyor ama soğutmuyordu. nasıl bir
klima lan bu diyerek incelemeye başladım. ama görevli beni balici sandı,
çünkü ayaklarımda da acayip terlikler altımda çamaşır suyu sıçrayıp da
rengi atmış bir pijamayla pek de güzel bir gaspçı havası veriyordum.

abi bu klima üflemiyor galiba dedim. ama cevap vermedi, işine döndü. ben
de doğruca patitoların olduğu yere gittim. aman allahım bu ne güzellik.
bissürü patito yan yana. gel de alma. hemen iki paket aldım. zaten sudan
ucuz. bir de le porta almak lazımdı. gittim onu da aldım.

tam arkamı dönüp gidecekken tanıdık bir ses duydum. pek bir tanıdık. sanki
bir zamanlar kulağıma aşkım diye yankılanan bir ses şimdi süt de alalım.
dost süt olsun diyordu. bir zamanlar kulağıma seni seviyorum diye
yankılanan bir ses şimdi yok muratbey kaşar alalım o daha ucuz diyordu.
yavaşça arkamı döndüm. patitolar ve le porta elimden yere düştü. evet, eski
sevgilimdi bu.

bir zamanlar sevdiğim kadındı. bir zamanlar elele tutuşarak mal gibi
gezdiğimiz kadın. şimdi nişanlısıyla bim’e gelmiş alışveriş yapıyordu. bir
zamanlar aşık olduğum kadındı bu. ve alışveriş arabasında le cola, blume,
dost süt, dost peynir, muratbey kaşarları gibi birsürü ürün vardı. evet bir
zamanlar uğruna canımı verebileceğim kadındı bu.

ben şaşkınlıktan elimdekileri yere düşürünce bunlar birden irkildi ve hemen
arkasını döndü. ben, beni görmesinler diye hızlıca aşağıya eğildim ama
lanet olası bim’de raf diye bir şey yok ki. tansaş olsa arkadaki adam seni
göremez ama raf yerine kolilerde ürün sergileyen bim sayesinde
saklanamadım.

peki size sorarım. siz arkanızı döndüğünüzde, devekuşu gibi saklandığını
sanan ama ayağında ufak numara anne terlikleriyle s*çar gibi çömelmiş ve
çatalı gözüken bir adam görseniz ne yaparsanız? işte onlar da öyle
yaptılar. bastılar kahkahayı. yavaş ve gurur yıkılmışça ayağa kalktım. le
portam mahzunca yerden bana bakıyordu. ben gibi yıkılmış, öylece yatıyordu.

gözlerine baktım. le portanın değil lan, eski sevgilimin. ban baktı, mahzun
bir bakış görmek isterdim ama alay ediyordu resmen. ayaklarıma bakıyordu.
anne terliği giymiş, parmakları ucundan çıkmış bir ayak. buydum işte. sen
bu adamla bir zamanlar çıkmıştın. şimdiki sevgilin çok iyi giyinmiş ama bir
bak bakayım ona. bim’de bu şıklık? sence de biraz samimiyetsiz değil mi?
ben en azından yakışıyorum buraya. içimden geldiği gibiyim.

böyle düşündüm ama sonra hass*ktir dedim. adam kapmış kızı, ben de lavuk
gibi pijamayla terlikle geziyorum. kim naapsın lan beni. nasılsın
görüşmeyeli? dedim. iyiyim dedi. ne güzel dedim. hıhı dedi. gittikçe
gerginleşiyordu ortam. yeni sevgilisi kıllandı mı acaba diye baktım ama
nasıl olsa bu lavuktan bir zarar gelmez düşüncesi hasıl olduğundan zerre
umrunda değildim herifin. adam en ucuz kangal sucuğu seçmekle meşguldu.

niye böyle olduk biz? der gibi baktım. ne diyorsun? der gibi baktı
bana. niye böyle olduk diyorum? der gibi tekrar baktım. ne diyorsun
anlamıyorum der gibi tekrar baktı bana. neyse s..tir et der gibi baktım.
s..tir etti alışverişe devam etti. bir güle güle demeden.

gözyaşlarımı saklayarak iki poşet patitoyu ve le portamı yerden aldım ve
kasaya gittim. bir de blume peçete aldım yüzlük paket, gözyaşlarımı silmek
için. kasadaki görevli yine baliciymişim gibi baktı bana, paran var mı
der gibi baktı bana, bana bakmasın artık kimse. al lan paranı der gibi
uzattım, para üstü beklemeden çıktım ama sonra hemen geri dönüp
şahsiyetsizce aldım paranın üstünü. tam çıkacakken fiş almayı unuttuğum
aklıma geldi. dönüp onu da aldım. , bir romantizm de yaşayamadık
be.

eve giderken serkan geldi yavaşça yanıma. tek dostum, yoldaşım, üzgün
olduğumu anlayabilen tek insan.

abi bir şey diycem. pijamanın götünde delik var, götün gözüküyor, baya bir
büyük

o günden beri evdeyim. bim’e de kapıcıyı yolluyorum.

--umut sarıkaya--
aysemayse
geçen haftaki uykusuzda en çok güldüren kişiydi kendisi... ya bu adam çarşı pazar dolaşıp, insanları gözleyip, gizlice dinliyo hatta evlerini gözetliyo, en yanlız ve masum olduğu anlarda düşündüklerini yaptığı bir düşünce çözme makinasıyla çözüyomuş hissi uyandırıyor ben de..
pirate of garibban
bu hafta öss yıllarına döndüren iki bomba karikatürle yaran adam.

birincisinde
öss ye girmekte olan kahramanımız bütün sınav klişeleri arasında çok sevinmiş durumda çünkü neyi farketmiş bak;
-ulan yaa..öss diyince ben de yazılı olacak sanmış,çok korkmuştum..testmiş lan test!..testse kolay..yuppii

diğeriyse
bi ilkokul sınıfında ufaklıkların yanında büyük bi çocuk. hoca cevapları okuyo
-doğru şıkları okuyorum.. 1-adana 2-diyarbakır 3-ceyhan 4-edirne..
büyük çocuk
-kafayı yiycem yaa o büyük şehirlerin arasına o ceyhan nasıl oldu da girdi.bundan başka bişey düşünemiyorum..16 yaşındayım hala 2b deyim..beynim durdu..
nerobianco
uykusuz dergisine bir duyuru yazan zeki çizer.uyarı şöyle;

facebook’ta veya başka arkadaşlık sitelerinde hesabım yok... keriz gibi arkadaş olmayın elalemle. ya da olun, bilemiyorum ama o ben değilim. sonra kapıma gelmeyin "abi ben senle arkadaşım" diye kralınızı tanımam. haberiniz olsun.
umut sarıkaya
nerobianco
kendisiyle yapılan bir roportajdan;

neden karikatürlerinde müzisyenlerin, yönetmenlerin, yazarların, ünlülerin sayısı bu kadar fazla?
- çok da riskli bir şey, biri beni dövecek diye çok korkuyorum
en çok kimden korkuyorsun, bülent ortaçgil’den mi?
- aslında çizerken hep feridun düzağaç gibi birebir kavgada dövebileceğim tipleri seçiyorum.
ucurulan yazar
sicak havada mont tasiyan bir eleman cizip ve bu siiri yazıp beni harcayan karikaturist.


mont beni ( umut sarikaya)

tedarikliyim diye sevindim durdum
sicagi gorunce yandim kavruldum
mecnun oldum cöllere savruldum
kirk kapiya muhtac eyledi mont beni

bir garip ercanim bu dunyada konar gocerim
gahi aglar gahi gulerim
mont elde diyar diyar gezerim
onulmaz dertlere saldi mont beni
zipirinsan
can sıkıntısından patlarken ve hayat insanın üstüne üstüne gelirken insana ilaç gibi gelen karikatürler çizen süper bir insan.
orqn
yıllardır kız msn’i arayıp duran,etrafındakilerin arkadaş listesinden çaktırmadan kızların msn adresini almaya çalışan erkeklerin derdine derman olmuştur.

http://img5.imageshack.us/img5/9159/36181442.jpg
nerobianco
çaba üzerine;

diyelim ki bir kızla buluştuk... buluşmadan önce pantolonlar denendi,en güzel tişört giyildi,jöleler sürüldü, buluşuldu. oldukça gerginiz sonuçta insanız,bazı ihtiyaçlarımız var... bi şkilde o göğüsleir görmek istiyoruz..bunub için her yolu deniyoruz..kendimizi olduğumuzdan farklı biri gibi anlatıyoruz zekamızı ön plana çıkaracak esprilerle süslüyoruz konuşmamızı.. o tuvalete gitmek için kalktığında götüne bakıyoruz çaktırmadan..daha da coşuyoruz kitaplar,filmler,ilginç bilgiler... anlattıkça anlatıyoruz.. bu sırada cemil diyelim adına, biri geçiyor elinde poşetlerle..her erkek gibi kızın götüne bakıp geçiyor evine gidiyor işine gücüne bakıyor.. cemil bakımsız,cemil süssüz,ispatsız.. siz geriliyorsunuz etkilemek etkilemek etkilemek istiyorsunuz.. olmayınca olmuyor..son otobüse koşarken lütfen cemil’i düşünün kızı değil.. cemil sizden daha karlı,işini aksatmadı o , gerilmedi hiç..
nerobianco
bir yazısından..

"...nihayet bir hafta geçmiş, yatılı misafirim olan seçkin’i otogardan memleketine giden otobüse bindirmiştim. giden otobüsün arkasından el sallarken bir sigara yaktım. bir yazar olmama rağmen otogarlar bana hiç hüzün vermez. yan yana dizilmiş acenteleri, otobüs firmalarını görünce şairler, yazarlar niye bu kadar çok hüzünleniyor anlamıyorum. sonuçta çok büyük para dönüyor taşımacılık sektöründe. bu dağ gibi gerçek ortada dururken gönlümde hüzne yer olamaz. tamam, "bir şehri terk edip gitmek, tanımadığınız bi kente mesela yozgat’a tek gidişlik bi bilet almak" gibi düşünceler bana da hüzün veriyor. ama tam hüzünlenecek gibi olacakken birden "günde 100 yolcu taşısa, firmanın şu kadar otobüsü olsa, benzini topkek masrafını çıkarsan, sana kalır ayda şu kadar kemiksiz para" diye hesaplar yaparken buluyorum kendimi..."
nerobianco
suyu çekilmiş mürdüm eriğine dönmüş, erimiş bitmiş bir adam sevgilisinin kollarındadır:

-melis ne olur ilişkinin başında olduğumuz şu günlerde muhabbet arasında erkek isimleri geçirme.. isimler beynime kazınıyor.. kafamda bir sürü şey kuruyorum hep... kıskanç bir adamım ben melis... işi gücü bıraktım, hep adam isimleri düşünüyorum evde..önemsiz gibi olsa da anlatma.. mümkünse şimdiye kadar erkeklerle hiç tanışmamış gibi yap, çok yoruldum düşünmekten... ölüyorum melis, ölüyorum!..
-yaşayacaksın
nerobianco
yazısından;

- eve alınmayacak, kapıdan içeri sokulmayacak adamları dünyanın başına getirdik lan... kapıyı pencereyi iyice kitlediniz di mi?.. seni beni bile sker bunlar dinlemezler...
- abi sanki herkesi bu berliskoni bozdu gibi geliyo bana her yol var, zırtlan gibi adam...hep o öğretiyo bunları... çocuklara sigara içmeyi öğretiyor, kadınlarla dost hayatı yaşamayı aşılıyor... berlisle arkadaş olup kendini bozmayan bi recep var... çok takdir ediyorum çocuğu görüşmelere geliyor fantasını içip gidiyor... pırlanta gibi çocuk...
4 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol