suskunlar

yastikkirlenti
Çalıntı malıntı fi gibi eğreti durmuyor oyuncular en azından. Bence kaliteli bir iş. Tekrar izlemeye başladın bugün. Ne diziymiş be değeri bilinmemiş.
epikuros
diziyi izlemedim fakat izleyenlerden duyduğum kadarıyla konusu sleepers adlı filmden çalıntı gibime geldi. hatta ismi bile neredeyse filmin adının türkçe karşılığını andırıyor.
lost kidy
masanın üstünde duruyor. kah alıp kah bırakıyorum. sevmediğimden, ilgimi çekmediğinden değil. anlatımı müthiş, konusu müthiş, yazarı zaten müthiş. bir seferde okuyu bitecek bir kitap mıdır? ben bir seferde okuyup bitiremiyorum çünkü her kelimeyi öğrenmek, anlatılan herşeyi sonuna kadar anlamak hevesindeyim. kelimelere aşina olmayan birisi için bir solukta okuyup bitirmek imkansız ve manasız.
tayfa75
kusur benim imzamdir. bir ismim oldugu surece bir kusurum da olacak ve olmali.

ibrahim dede konusmasina devam etti:
"isin zor. cirkin bir seyi guzel yapmak mumkundur ama,mukemmel bir seyi guzel kilmak cok daha zahmetli bir istir"
tayfa75
bitirememe riskime karsilik, okumus oldugum ilk 72 sayfalik bolumu ile ilgili durum sudur ki, cok fazla etrafindan dolasarak anlatmakta hikayeyi. olaylarin yasandigi donemi ve mekani anlatirken okuyucu olaylardan uzaklasiyor.

okuma kolayligi ve bilginin akilda kaliciligi acisindan sayfa altlarinda, icinde bolca barindirdigi doneme ait isim ve tanimlamalarin aciklamalari bulunsa -ki bunun bolca ornekleri de vardir-, okuyucu acisindan hosluk olurdu diye dusundugum bir kitap.

angelus kisisinin bu baslikta yazdiklari baz alinarak kitapliga kazandirilmistir.

tavsiye niteligindeki entrysinin itis gucu ile okunmaya devam edilmektedir. ilerleyen sayfalarda, kitabin ve yazarin kendi cekim gucunun artacagi umud edilmektedir.

umarim bitirince daha olumlu cumleler kurduracak bir kitap ola.
angelus
ihsan oktay anar’ın, tanrının var olan her şeyi musiki ile yarattığını pek bir güzel tasvir ettiği eserdir. bununla birlikte karakterler içerisinde tanrı’dan oğlu’na bir çok varlığa rastlanabilmektedir.



başlangıçta sükut var idi. ve her yer karanlık idi. ve yaradan yegâh makamında terennüm eyledi. ve bu ışıltılı nağme ile etraf nur oldu. ve nağme boşlukta yankılanıp geri döndü. ve yaradan, bu yegâh nağmenin güzel olduğunu gördü. ve akşam oldu, ve sabah oldu, birinci gün.

ve yaradan dügah makamında terennüm etti. ve suların ortasında bir azîm kubbe peydâ oldu. ve kubbe ta arşa kadar yükseldi. ve nağme, işte bu kubbede yankılanıp geri döndü. ve yaradan bu dügâh nağmenin güzel olduğunu gördü. ve akşam oldu, ve sabah oldu, ikinci gün.

ve yaradan segah makamında terennüm etti. nağme çöllerde ve enginlerde yankılanıp geri döndü. ve yaradan bu segah nağmenin güzel olduğunu gördü. ve terennüme devam etti. nağme ile mest olan toprak, ot ve tohum veren sebze ve meyve veren ağaçlar hasıl etti. ve akşam oldu, ve sabah oldu, üçüncü gün.

ve yaradan çargah makamında terennüm etti. ve bu nağme, vecde gelip ışıl ışıl ışıldayan yıldızların ve kendisiyle, yaradan’ın hem gündüz’e hakim olduğu güneş ve hem de geceye hâkim olduğu kamer’in bulunduğu göklerde yankılanıp geri döndü. ve yaradan çargâh nağmenin güzel olduğunu gördü. ve akşam oldu, ve sabah oldu, dördüncü gün.

ve yaradan pençgah makamında terennüm etti. ve bu nağme, envai çeşit deniz canavarlarıyla ve türlü türlü canlı mahlükatla kaynayan deniz dibinde ve çeşit çeşit kanatlı kuşla dolu semâda yankılanıp geri döndü. ve yaradan bu pençgâh nağmenin güzel olduğunu gördü. ve akşam oldu, ve sabah oldu, beşinci gün.

ve yaradan şeşgah makamında terennüm etti ve gelecek olan yankıya kulak kabarttı. ancak bu kez, nağme yankılanmadı. bununla birlikte yaradan baktı ki, uzaklarda bir yerden aynı makamda bir avaz gelir, hemen tanıdı: cins cins canlı mahlûkatın ve yürüyenlerin ve sürünenlerin ve denizdeki balıkların, göklerdeki kuşların ve her şeyin hâkimi ilan edip mübârek kıldığı insan’ın sesiydi bu. yaradan bu sesin pek o kadar çirkin olmadığını gördü. ve akşam oldu, ve sabah oldu, altıncı gün.

ve yaradan heftgah makamında es eyleyip, sustu. çünkü sesini yer ile gök arasındakilere işte böyle duyurmuştu. ve yaradan, yedinci günü mübarek kılıp takdîs eyledi ve dinlendi.

ve yaradan, yerin toprağından adam yaptı ve onun burnuna, makamı gizli bir nağme üfledi. adam bu nağmenin güzel olduğunu gördü. çünkü adam artık yaşıyordu ve onu yaşatan bu nefes idi. ancak adam ve onun sol kaburga kemiği, meyveyi ısırıp yasağı çiğneyince, kendilerini diri kılan bu nağmeyi unuttular ve aden’den kovuldular. ne var ki âdemoğulları; hâbil ve kabil’den hazreti idris’e, hüd peygamber’den firavun kabus bin muslap’a, süleyman aleyhisselam’dan iskender zülkarneyn’e, melik tubbâ rıdvanüllâhi aleyh’ten ahirzaman peygamberi hazreti muhammed sallallahü aleyhi ve selem efendimiz’e kadar bütün devirlerde; tamburdan santurdan yongardan, davuldan kavala miskala kadar türlü türlü musikî aletiyle; bu nağmeyi keşif yahut peydâ etmek için yırtınıp didindiler. hattâ sokrat ve bukrat, bu esrarengiz nağmenin bir güftesi olduğunu da söylemişti. bu alimlere göre güfte, "lazare, deuro ekso!" idi. ibn-i uzluk ise bu nağmenin hem makamının hem de güftesinin kürdi olduğunu söyledi: "lazar, were devre!" ibni uzluk aynı zamanda, makamı kürdi olduğuna göre, nağmenin karar perdesinin dügâh olması gerektiğini de ileri sürmüştü.

ne var ki, her şeyi bilmek için, belki hiçbir şey bilmemek gerektiğinden, ademoğullarından bazıları, bildikleri her şeyi unutmaya hayatlarını adadı. çünkü onlara göre, ancak hiçbir şey bilmeyen bir mâsum, gördüğü anda o’nu tanıyabilirdi. bunun için belki de, ölmeden önce ölmek gerekiyordu. ölmek aslında, içindeki şarabı tamamen döküp billûr kadehi boşaltmak gibi, her şeyi ebedîyen unutmak ve artık hiçbir şey bilmemek demekti. nasıl ki ancak boş bir kadeh isâ’nın kanıyla doluyorsa, aynı şekilde sadece her şeyi unutan bir gönül ilahi esintiyle dolardı.

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol