kars. sabah uyandığımızda sobanın üstündeki çaydanlığın içindeki su donmuş oluyordu.
sözlükçülerin en soğuk kış anıları
Bozdağlarda kışın göğsüme kadar karda domuz avına çıkardık. Ne manyakmışız.
yaklaşın anlatıyorum dediğim iki tane soğuk değil ama kış anımdan birincisi:
sene bilmemkaç. ortaokuldayım ya da liseye yeni başlamış veledim. yarıyıl tatilinde köydeyim. o zamanlar köyde parke/paket taş yok. köyün ara sokakları toz toprak. bir akşam halamdayım, babaannem aradı, komşuya gidiyorum, müstait'e söyle haberi olsun. neyse babaanneme dönüyorum. ama nasıl esiyor, ağzımdan, burnumdan giriyor soğuk. babannemde baktım evin ışıkları yanmıyor, babaannemin hâlâ komşuda olduğunu anladım. komşunun evine yaklaşmadan bağıracağım ve bahçeye çıkıp beni içeri alacaklar, planım bu. çünkü benim cüssemden iri çoban köpekleri var, diye kafamda kurduktan sonra oraya giden ara sokağa yöneldim. ama o ara sokak nasıl biliyor musun, çamur, bataklık yani. o zamanlar o yoldan geçmek bizim dönemin çocukları için çetin bir işti.
yol yarı karanlık. çamur, vıcık olmuş. yolun ortasına geldiğinde ayağım kaydı çamurun içine bir ayağım saplandı. ayağımda ayağımdan büyük çizmeler var, çıkarmıyorum. allahım ne yapacağım? saplanıp kaldığım yer, bizi her zaman korkuttukları, in var cin var dedikleri terk edilmiş evin önü. bir yandan da üşüyorum. oradan komşuya bağırsam sağdan soldan köpekler çıkıp saplanıp kaldığım yerde beni yiyip bitirirler. çizmeyi de çamurda bırakmak istemiyorum, şeref meselesi yaptım sanki. kafa yok ki işte. ben böyle olmayacak deyip babanneeee!! süreyya teyzee! diye bağırmaya başladım. onlardan önce haliyle köpekler çıktı, köpeklerden korkunca ani hareket ettim öbür ayağımın dengesi bozuldu, laars! diyerek bütün benliğim ve vücudum ile çamura saplandım. o sırada çamura saplanmış ayağım çizmeden çıkmış. azat olmuş bir esir gibi çamura bata çıka geldiğim yöne doğru kaçmaya başladım, babaannemin eve koştum. o sırada bizim köpekler çıktı tabi. ulan bizim köepkleri görünce koşup sarılasım gelmişti. o yola da çamura da lanet etmiştim. o şimdi o yol pırıl pırıl.
ikincisi:
yine köy, yine kış, yine köpek, yine sokak ve fakat bu sefer aynı sokak değil, bir alt sokak.
köye o sene efsane kar yağmıştı. akşam saatine yakın, babaannemin bulunduğu sokağın bir bölümünü koşup koşup kayarak iyice buz tutturmuştuk. Leğenle kayan mı dersin, tabanı uygun, iyi kayıyor diye o soğukta kundura giyen mi dersin bütün manyaklar oradaydı. botlarının altı buzu bozanları kaydırmıyor, kenarda tutuyorduk, onlar kenarda düşenlere gülüyordu. burunlar, yanaklar soğuktan kıpkırmızı, ağızdan nefesler birbiri ardına çıkıyor. gün düşerken iyice soğuk kendini gösterdi, haydi evlere, diyerek dağıldık.
gece olunca bu sefer gece dışarı çıktık, ya saklambaç için ya da yine haytalık için. olaylar yine gece eve dönerken gelişti. gece ışıklı köy meydanından evin bulunduğu karanlık sokağa girince kışın bütün soğuğu ve kasvetini hissetmeye başladım. ses ve çıt çıkarmadan eve doğru yürüyecek, mümin amcaların bana her daim zıt olan köpeğini huylandırmadan bu macerayı atlatacaktım. çünkü görüşüm sıfır, belki yanımdan, sağımdan, solumdan da her an çıkabilir. gündüz vakti avantaj bendeyken, geceleri avantaj ona geçiyordu.
yolun ortasına gelince köpek havlamaya başladı. ses, mümin amcanın bahçeden mi geliyor, yoksa köpek sokakta mı kestiremeden -ki bunu düşünmeyi düşünmedim bile- eve doğru koşmaya başladım ve koşarken akşam saati buz tutturup kaydığımız yere denk geldim. orası gece soğuğundan kendini daha da çekmişti belli ki bir iki adım demeye kalmadan, o karanlıkta tüm bedenimin yerden kalktığını hissettim. ayağım yerden kesildi, takla değilse bile ona benzer bir şey atmış olacağım ki ensemin üzerine çok kötü düştüm. can acısı, köpek, karanlık, takla, ne oluyor falan demeden hemen doğrulup eve koştum, vardım. belki de köpek yattığı yerden üç-dört kere havladı ama işte...
göz görmeyince kuvvet taban.
sene bilmemkaç. ortaokuldayım ya da liseye yeni başlamış veledim. yarıyıl tatilinde köydeyim. o zamanlar köyde parke/paket taş yok. köyün ara sokakları toz toprak. bir akşam halamdayım, babaannem aradı, komşuya gidiyorum, müstait'e söyle haberi olsun. neyse babaanneme dönüyorum. ama nasıl esiyor, ağzımdan, burnumdan giriyor soğuk. babannemde baktım evin ışıkları yanmıyor, babaannemin hâlâ komşuda olduğunu anladım. komşunun evine yaklaşmadan bağıracağım ve bahçeye çıkıp beni içeri alacaklar, planım bu. çünkü benim cüssemden iri çoban köpekleri var, diye kafamda kurduktan sonra oraya giden ara sokağa yöneldim. ama o ara sokak nasıl biliyor musun, çamur, bataklık yani. o zamanlar o yoldan geçmek bizim dönemin çocukları için çetin bir işti.
yol yarı karanlık. çamur, vıcık olmuş. yolun ortasına geldiğinde ayağım kaydı çamurun içine bir ayağım saplandı. ayağımda ayağımdan büyük çizmeler var, çıkarmıyorum. allahım ne yapacağım? saplanıp kaldığım yer, bizi her zaman korkuttukları, in var cin var dedikleri terk edilmiş evin önü. bir yandan da üşüyorum. oradan komşuya bağırsam sağdan soldan köpekler çıkıp saplanıp kaldığım yerde beni yiyip bitirirler. çizmeyi de çamurda bırakmak istemiyorum, şeref meselesi yaptım sanki. kafa yok ki işte. ben böyle olmayacak deyip babanneeee!! süreyya teyzee! diye bağırmaya başladım. onlardan önce haliyle köpekler çıktı, köpeklerden korkunca ani hareket ettim öbür ayağımın dengesi bozuldu, laars! diyerek bütün benliğim ve vücudum ile çamura saplandım. o sırada çamura saplanmış ayağım çizmeden çıkmış. azat olmuş bir esir gibi çamura bata çıka geldiğim yöne doğru kaçmaya başladım, babaannemin eve koştum. o sırada bizim köpekler çıktı tabi. ulan bizim köepkleri görünce koşup sarılasım gelmişti. o yola da çamura da lanet etmiştim. o şimdi o yol pırıl pırıl.
ikincisi:
yine köy, yine kış, yine köpek, yine sokak ve fakat bu sefer aynı sokak değil, bir alt sokak.
köye o sene efsane kar yağmıştı. akşam saatine yakın, babaannemin bulunduğu sokağın bir bölümünü koşup koşup kayarak iyice buz tutturmuştuk. Leğenle kayan mı dersin, tabanı uygun, iyi kayıyor diye o soğukta kundura giyen mi dersin bütün manyaklar oradaydı. botlarının altı buzu bozanları kaydırmıyor, kenarda tutuyorduk, onlar kenarda düşenlere gülüyordu. burunlar, yanaklar soğuktan kıpkırmızı, ağızdan nefesler birbiri ardına çıkıyor. gün düşerken iyice soğuk kendini gösterdi, haydi evlere, diyerek dağıldık.
gece olunca bu sefer gece dışarı çıktık, ya saklambaç için ya da yine haytalık için. olaylar yine gece eve dönerken gelişti. gece ışıklı köy meydanından evin bulunduğu karanlık sokağa girince kışın bütün soğuğu ve kasvetini hissetmeye başladım. ses ve çıt çıkarmadan eve doğru yürüyecek, mümin amcaların bana her daim zıt olan köpeğini huylandırmadan bu macerayı atlatacaktım. çünkü görüşüm sıfır, belki yanımdan, sağımdan, solumdan da her an çıkabilir. gündüz vakti avantaj bendeyken, geceleri avantaj ona geçiyordu.
yolun ortasına gelince köpek havlamaya başladı. ses, mümin amcanın bahçeden mi geliyor, yoksa köpek sokakta mı kestiremeden -ki bunu düşünmeyi düşünmedim bile- eve doğru koşmaya başladım ve koşarken akşam saati buz tutturup kaydığımız yere denk geldim. orası gece soğuğundan kendini daha da çekmişti belli ki bir iki adım demeye kalmadan, o karanlıkta tüm bedenimin yerden kalktığını hissettim. ayağım yerden kesildi, takla değilse bile ona benzer bir şey atmış olacağım ki ensemin üzerine çok kötü düştüm. can acısı, köpek, karanlık, takla, ne oluyor falan demeden hemen doğrulup eve koştum, vardım. belki de köpek yattığı yerden üç-dört kere havladı ama işte...
göz görmeyince kuvvet taban.
2011 veya 2012 kış aylarıydı. nevşehire gitmiştim. hayatımda öyle bir soğuk hatırlamıyorum ve o kadar kar tekrar görebilirmiyim bilmiyorum. bir köy evinde hiç tanımadığım insanların evinde ugglarım ve elimden düşürmediğim telefonumla çok yabancı bir görüntüydüm. ayaklarimi sobaya cosss diye yapıştırıp tekrar hissetmeye başlamıştım. telefonum en son soğukta kafayı yedi. bu da böyle bir anım.
Askere basladigim ilk hafta botumun sag tarafi patlamisti,Gaziantep'te Aralik ayindaydik ve saglam karli bir mevsimdi..
Botu yeni verdikleri sebebiyle degistirmemislerdi.ben de inat edip 8 ay o botla askerlik yaptim..
Envai cesit corap,poset ne varsa ayagima gecirsem de ,o kar sogugunu unutamiyorum..
Botu yeni verdikleri sebebiyle degistirmemislerdi.ben de inat edip 8 ay o botla askerlik yaptim..
Envai cesit corap,poset ne varsa ayagima gecirsem de ,o kar sogugunu unutamiyorum..
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?