reşat çalışlar

3 /
salavin
iki gün önce tesadüfen adını duyduğum, akabinde sitesini gezdiğim, sonuçta bu "sözlük" siteleri nasıl birşey diye "ilk defa" merak etmeme ve bu merakın sonunda kendimi "bilgi sözlükte" bulmama neden olan; "beni kalbimden vuranlar var ya" isimli kitabını ilk fırsatta okumayı düşündüğüm, henüz "bitiremediğim" bir kişi.
underpressure
kendisiyle tanışma fırsatı bulup yeni kitabı "beni kalbimden vuranlar var ya" hakkında sorular sorduğum,

ayrıca ekşi sözlük üzerine eğlenceli bir sohbet yaptığım,

bakışları buğulu,

bir tarafında bir farklılık olup tam olarak bunun ne olduğunu kestiremediğim, iyi bir yazar...

yazarlık ve kitaplar hakkındaki düşünceleri çok farklı...
muque
benim de üyesi olduğum siyah kavhe isimli web sitesinde yazılarını yayınlayan yazar insanı...en son şu yazıyı yazmış,okudum yorumladım buyrun sizlerde okuyun;

"leman dergisi, 1990’ların ortalarında bir toplumsal dalga oluşturmuştu. ona benzeyen bir toplumsal dalgayı da şu an ekşi sözlük’ün oluşturduğunu görmemek için kör olmak lazım. 1990’ların ortasında leman dergisi starlar yarattı. bu kişilerin sosyolojik yönü en ağır basanları ve ekşi sözlük yazarları ile karşılaştırılması herhalde en mümkün olanları ahmet yılmaz, kaan ertem ve cem yılmaz’dı. ekşi sözlük de benzer şekilde kendi starlarını üretti. otisabi, ibrahim tatlıseks, depeyi ve daha birçok isim...

ama ekşi sözlük, leman’ın o dönemde olduğu kadar kitlesel değil. hatta şu anki en popüler mizah dergisi olan penguen kadar bile kitlesel değil. (bu yargı, istatistiksel bir veriye dayanmıyor.) daha kitlesel olmayı hak ediyor mu? evet. peki daha kitlesel olması mümkün mü, yoksa ekşi sözlük mizahı geniş kitlelerin anlayamayacağı kadar halk dilinden uzak bir mizah mı? bu da üzerinde çok tartışılabilecek bir nokta. bu noktada şöyle bir itiraz getirenler olabilir: “ekşi sözlük, leman’dan farklı olarak, herkesin kendi içinden geleni yazdığı ve kendi bireysel duruşunu sergilediği deorganize bir yapı. bu nedenle leman gibi belirli bir ekip tarafından yönetilen ve hazırlanan bir dergi ile karşılaştırılması doğru olmaz.” buna katılmıyorum. bence ekşi sözlük’ün tıpkı leman gibi kendine özgü bir kolektif ruhu ve dünyası var. leman mizahının cem yılmaz üzerinden türkiye’ye yayılmış olmasının olumlu bir şey olmasına benzer şekilde, ekşi sözlük mizahının da bir kanal bulup internet kitlesini aşarak türkiye’ye yayılması olumlu bir şey olacak.

“ekşi sözlük underground karakterini yitirmemeli, eleştirdiği popüler kültürün parçası olmamalı” diyenlere de katılmıyorum. ekşi sözlük, tadına sadece kendi üyeleri ve dar bir dikkatli izleyici kitlesi tarafından varılabilen bir dünya şu an. kamuoyunun genelinde de tanınıyor gerçi ama yüzeysel tanınıyor, tam olarak tadı çıkarılmıyor. ekşi sözlük’ten bu “çekirdek kitle”nin aldığı lezzetin en azından bir kısmının kamuoyunun geneline de aktarılmasının sadece bu lezzetten yararlanacak insanların değil ekşi sözlük’ün de hayrına olacağına inanıyorum. çünkü daha geniş kitlelerle temas etmek, ekşi sözlük yazarlarına yeni bir enerji, soluk ve motivasyon getirebilir. ekşi sözlük, eleştirdiği popüler kültürün yerine yeni popüler kültür ürünleri koyarak eleştirdiği şeyi bir dönüşümden geçirmeyi denemeli bence. ama ekşi sözlük’ün bunu etkili bir biçimde yapabilmesi kolay değil elbette.


umut sarıkaya-ersin karabulut

penguen’den umut sarıkaya, ersin karabulut gibi isimler giderek büyüyen bir ün kazanırken ekşi sözlük’ün bu isimlerden (bence) daha özel şeyler yaratan yazarları görece dar bir çevre içinde etkilerini sürdürüyorlar hala. umut sarıkaya ve ersin karabulut’un kitapları türkiye’nin en etkili yayınevi tarafından yayınlandı, ama benzer bir şey bir ekşi sözlük yazarına nasip olmadı henüz. umut sarıkaya ve ersin karabulut gibi yaptığı şey “çizgi ağırlıklı” olan insanları ekşi sözlük yazarları gibi metin üreten kişilerle karşılaştırmam “elmayla armutu karşılaştırmak” gibi algılanabilir. ama umut sarıkaya-ersin karabulut ikilisi, ekşi sözlük yazarlarına yakın bir kitleye hitap ettikleri için bence bu tür bir karşılaştırma sosyolojik açıdan son derece yararlı olabilir. otisabi, bu iki kişiden de daha modern, daha özgün ve daha kentli bir mizah damarını temsil ediyor. onlardan daha özel, daha gerçek bir sesle konuşuyor.

ekşi sözlük’te penguen’deki dünyadan daha zekice, daha kentli, daha enternasyonal, daha modern, daha entelektüel, daha orijinal bir dünya var. ve ekşi sözlük’ün gerçek ruhunu taşıyabilen bir yayın organının penguen dergisi ile rahatlıkla rekabet edebileceğine inanıyorum. ama ekşi ne yazık ki bu ruhu taşıyamadı.

aslında umut sarıkaya ve ersin karabulut’tan daha büyük bir kitleselliği olan bir ismi de ekşi sözlük için karşılaştırma noktası olarak alabiliriz: şahan gökbakar. şahan gökbakar, ekşi sözlük’ün popüler yazarlarının toplamını kat kat aşan bir kitlesel popülerlik ve etki yakalamış durumda. şahan gökbakar’ı sadece yer yer denk geldikçe izledim. röportajlarını okudum. işini iyi yaptığına inandığım, ama otisabi’deki ve ekşi sözlük’ün genelindeki orijinaliteyi ve ruhu göremediğim biri şahan gökbakar. yeni ve alternatif gençliğin temsilcisi olarak şahan gökbakar gibi isimlerin medyada boy göstermesini haksız bir durum olarak görüyorum ve bu rolü ekşi sözlük yazarlarının üstlenmeleri gerektiğine inanıyorum. (yeni genç kuşağı temsil edecek kişinin mizaha ve komediye yakın birisi olmasını olumsuz bir şey olarak görmüyorum. hatta belki de böyle birisi tarafından temsil edilmesi gerekiyor. ama dediğim gibi şahan gökbakar’ın uygun kişi olduğuna, yeterli olgunluk, ağırlık ve sıcaklığa sahip olduğuna inanmıyorum.)

ekşi sözlük’ü ilk keşfettiğimde yaşadığım büyülenmeyi, yiğit özgür’ü(ki ersin karabulut ve umut sarıkaya’dan farklı bir ligde oynadığına inandığım bir isimdir.) keşfettiğimde de yaşamamıştım mesela. yiğit özgür sadece güldürüyordu (ki beni artık ilk başlardaki kadar güldürmüyor da), ekşi sözlük ise bir dünya veriyordu, yepyeni bir dünya veriyordu. alman romantiklerinin şiiri deneyimledikleri yoğunluğa yaklaşan bir yoğunlukla deneyimliyordum bu dünyayı. bu büyülenmeyi kendi subjektif algımdan çok ekşi sözlük’ün objektif gücüne bağlıyorum. otisabi’yi keşfetmenin benim için yiğit özgür’ü keşfetmekten daha büyülü olmasının tek nedeni, otisabi’yi kendi dünyama daha yakın görmem değildi yani. yiğit özgür yeni bir “iyi karikatürist”ti, otisabi ise tamamen yeni bir fenomen idi. diğer taraftan, otisabi’nin tam anlamıyla bir “internet fenomeni” olarak görülebileceğine de inanmıyorum. otisabi aslında kelimenin standart anlamıyla bir yazar. ama gene de, tam olarak günümüz kuşağının modern ruhunu yansıtıyor oluşu, onu “yeni bir fenomen” olarak konumlandırıyor. otisabi’deki kadar modern ve yeni bir ruhun ersin karabulut ve umut sarıkaya’da bulunduğuna inanmıyorum.


şahan gökbakar

ekşi sözlükçülerin umut sarıkaya, ersin karabulut, şahan gökbakar gibi isimlere hak ettiklerinden daha fazla prim verdiklerine inanıyorum. ekşi sözlük’te köşe yazarları acımasızca eleştirilirken, mizahçılara ve komedyenlere tam tersine bir miktar torpil geçiliyor. oysa ekşi sözlük gibi mizah konusunda iddialı olan bir platformun özellikle mizahçılara ve komedyenlere karşı acımasız olması beklenebilirdi. hele de ekşi sözlük mizahının üzerine çıkan bir şey ortaya koyamayan komedyenlere ve mizahçılara karşı.

şahan gökbakar konusundaki tavır son dönemde biraz değişiklik geçirdi ama bunun da “artık popülerleşti, zengin oldu o nedenle sevmeyelim” gibi sakat bir mantığa dayanıyor olduğu yönünde bir izlenim edindim. gerçi dediğim gibi şahan gökbakar’ın sürekli bir takipçisi olmadığım için bu konuda kesin bir yargıda bulunmak istemiyorum.

şahan gökbakar bir komedyen. aşağı yukarı levent kırca, cem yılmaz, ata demirer gibi isimlerle aynı mecrada (ki bununla da bu üç isim arasında bir paralellik olduğunu kastediyor değilim) konumlandırılabilecek bir isim. umut sarıkaya ve ersin karabulut da alıştığımız karikatür dergiciliği geleneğinin bir devamı olan isimler. onlardan çok daha parlak bir isim olan yiğit özgür için bile aynı şey söylenebilir. ama ekşi sözlük böyle değil. ekşi sözlük tamamen yeni bir yapı. yeni bir janr. yeni bir doğa. sıfırdan başlamış bir yapı. kendi kendini üretmiş bir yapı. sırf bu bile ekşi sözlük’ü ve onun önemli yazarlarını bu isimlerin üzerinde görmek için yeterli bir sebep sayılabilir.

bütün bu yorumlarımın ekşi sözlük yalakalığı ya da ekşi sözlük fanatizmi olarak da algılanmalarını istemiyorum. hatta ekşi sözlük’ün ve onun popüler yazarlarının bir fanatizmin nesnesi haline getirilmelerine, kutsallaştırılmalarına en çok karşı olan kişilerden biriyimdir. ki ekşi sözlük kitlesinin en azından bir kesiminin ekşi sözlükçü olmaktan duyduğu ego tatmininin biraz bilinçsiz bir ego tatmini olduğuna inanırım; yani aynı kişiler tamamen alakasız bir popüler trendin içinde kendilerine bir statü edinmiş olsalardı gene aynı ego tatminini yaşayacaklar, aynı fanatizmle bağlanacaklardı büyük olasılıkla. ama bütün bu eleştiriyi hak eden durumlara rağmen, ekşi sözlük’teki mizah gücünün şu anki türk mizahının starlarının üzerinde olduğu objektif bir gerçek.


ekşi

ekşi sözlük yazarlarının köşe yazarlarından daha kaliteli şeyler yazıp yazmadıkları ise ayrı bir tartışma konusu. bu konuyu başka bir yazıda ele almayı düşünüyorum. ekşi sözlük entrylerinin “kalite”lerinin olmasa bile “orijinalite”lerinin şu an piyasada rastlanan köşe yazılarından daha yüksek olduğu söylenebilir. ama bu orijinaliteyi yönlendirecek bir merkezi bilinç yok. o nedenle de ekşi sözlük dergileştirildiğinde kimseye “evet burada piyasadaki köşe yazılarından daha orijinal yazılar var” dedirtecek bir performans sergileyemedi. ekşi sözlük’te olağanüstü yetenekli virtüözler var ama bu virtüözleri başka bir platforma geçtiklerinde yönlendirebilecek bir orkestrasyon yok.

ekşi sözlük, -belki günümüz türk gençliğinin geneline paralel olarak- merkezi bir bilinçten yoksun olarak akıp giden bir zeka nehrine benziyor. bu nehrin bir şekilde merkezi bir bilinç tarafından yönlendirilmesi halinde bütün türkiye’nin mizah ve düşünce tarzını değiştirebilecek bir güç ortaya çıkartılabilir. bu düşüncem de ekşi sözlük’ün kaotik, anarşik halini sevenlere tuhaf gelebilir; ama ekşi sözlük’ün özündeki kaotik ve anarşik doğanın bir başka platforma taşınabilmesi için bile kaotik olmayan, panoramik, yönlendirici, olgun, stratejik bir bilincin varlığı gerekiyor.

ekşi sözlük’ün gerçek bir kitlesellik kazanmak için yakaladığı en önemli fırsat dergiydi. bu fırsat, hem iç nedenler hem de dış nedenlerden ötürü iyi kullanılamadı. ekşi sözlük, sanalda yarattığı büyülü enerjiyi, basılı sayfalarda sürdüremedi. bu, sanalda yaratılmış olan enerjinin aşırı orijinal ve biricik olmasından kaynaklanıyor. bu kadar özgün ve özel bir enerjinin başka platformlara aktarılmasının sorunsuz ve sancısız olması beklenemez. ekşi sözlük, büyük bir kültürel atılımdır. her büyük atılım gibi de inişli-çıkışlı, gergin ve tartışmalarla çevrili bir seyir grafiği olmuştur ve olacaktır.

ekşi sözlük’ü başka bir platforma aktarmanın zorluğu, bir şiiri başka bir dile çevirmenin zorluğu ile karşılaştırılabilir. bir şiirin büyüsünün başka bir dile aktarılması için içeriği aktarmak yeterli değildir, ruhu da aktarmak gerekir ve bu son derece büyük yaratıcılık isteyen bir şeydir. ekşi sözlük’ün büyüsünün internet dışındaki bir platforma aktarılması için de içeriği aktarmanın çok ötesinde bir yaratıcılık gerekli. ekşi, sadece içeriği aktardı, ruhu aktaramadı. şiirin değerinden fazla bir şey kaybetmeden başka bir dile aktarılabilmesi için, çevirmenin de biraz şair olması gerekir. işte ekşi sözlük’ün başka bir platforma (dergi, kitap, tv programı vb.) aktarılması için de özel bir yaratıcılık gerekiyor. ekşi sözlük’ün temellerini atan format yaratıcılığına eşdeğer bir format yaratıcılığı gerekiyor. yani “ekşi sözlük şiiri”ni mot-a-mot çevirmekle yetinmeyip yeniden yazmak, onun ruhunu başka bir dile aktaran dilsel melodiyi yakalamak gerekli.


cem yılmaz, leman ve otisabi

leman mizahının türkiye’yi kapsayan bir kitlesellik kazanması, bir anlamda leman’ın sahneye konmuş hali olarak görebileceğimiz cem yılmaz sayesinde gerçekleşmişti. cem yılmaz’ın diğer lemancılar arasından sıyrılmasının iki nedeni vardı:

1. diğerlerine kıyasla daha genç, daha modern, daha batılı ve daha kentli bir tarzı olması
2. sahne yeteneğine sahip olması

cem yılmaz, leman’ın içinden doğan ama leman’ı aşan bir mizah atılımıydı. cem yılmaz ile otisabi’yi karşılaştırdığımda şöyle bir şey düşünüyorum: nasıl cem yılmaz o dönemdeki diğer lemancılardan daha modern ve genç idiyse, şu an otisabi cem yılmaz’dan daha modern ve genç.

otisabi de cem yılmaz gibi türkiye çapında parlamayı hak ediyor. ama otisabi, eğer geniş kitlelere hitap etmek istiyorsa(ki istemiyor da olabilir, bu tamamen onun kişisel tercihi ile ilgili bir şey), bunun için uygun olan şablonu, dili ve formatı bulmak zorunda. işte bu da yukarıda belirttiğim yaratıcılığı başka bir formata taşımak için üzerine aynı çapta bir yaratıcılık ekleme gerekliliği ile bağlantılı.


perihan mağden-serdar turgut

otisabi’nin cem yılmaz hakkında “eğer istese hepimizi donunda sallayacak kapasitede bir adamdır” şeklinde bir yorumu vardır. otisabi gereğinden fazla mütevazi bir tavır takınıyor. cem yılmaz’ı sırf popüler olduğu için eleştirmek ne kadar yanlışsa, bir tabu haline getirmek de o kadar yanlış. otisabi, cem yılmaz’ın mizah kalitesindeki düşüşe epey kafa yormuştu bir yazısında. cem yılmaz’daki kalite düşüşünü cem yılmaz’ın travmalarına, takıntılarına, kendine yönelmesine, tamamen kendini, kendi şöhret konumunu konu haline getirmesine bağlamıştı. oysa ki olay çok daha basit. cem yılmaz, 90’larda türk mizahında bir devrim yaptı, ama şu an cem yılmaz’ın yaptığı devrimden daha ileri bir noktaya gelinmiş durumda. cem yılmaz bize artık yetersiz geliyor çünkü türk mizahı son 5 yıl içinde olağanüstü hızlı ilerledi. cem yılmaz bize artık yetersiz geliyor, çünkü otisabi var, ekşi sözlük var ve daha birçok şey var. cem yılmaz bize artık yetersiz geliyor, çünkü artık cem yılmaz’ı entelektüel birikim açısından da popüler kültür birikimi açısından da aşmış bir kuşak var. perihan mağden’in, serdar turgut’un ve benzeri isimlerin “öncü” konumlarını yitirmiş olmalarına benzer şekilde (ama ilginçtir ki bu kişiler genelde yenilikçi bir açıdan değil muhafazakar bir açıdan eleştirilirler), cem yılmaz da artık toplumun önünden giden bir kişi değil. ama ne olursa olsun, cem yılmaz’ın mizah tarzı eskimiş olsa da, varoluşundaki büyü, tek bir kelime bile söylemeden insanı güldürmesini sağlayan büyü varlığını sürdürüyor.

burada bir parantez açarak şu noktaya da değineyim ki, otisabi, şahan gökbakar ve cem yılmaz arasındaki bir paralellik de, her üç ismin de türklük parodisi üzerinden mizah yapmaları. otisabi türklük parodisini en zeki şekilde, şahan gökbakar en profesyonel şekilde, cem yılmaz da en samimi ve çocuksu şekilde yapıyor.

ekşi sözlük’ün toplam içeriğinin cem yılmaz’ın şimdiye kadar ürettiği şeylerin toplamından daha değerli olabileceğini düşünüyorum. hatta sadece otisabi’nin entryleri bile cem yılmaz mizahından geri kalır kalitede entryler değiller. otisabi kesinlikle cem yılmaz’la kıyaslanabilecek çapta bir mizah yeteneğine ve belki cem yılmaz’dan daha entelektüel, daha modern, daha enternasyonal, daha taze ve daha genç bir algıya da sahip. bunu otisabiyi mistifiye etmek, efsaneleştirmek gibi bir niyetle de söylüyor değilim. çok objektif ve sakin olduğuna inandığım bir saptama bu. ama otisabi’nin tarzının cem yılmaz kadar kitleselleştirilebilir ve popülerleştirilebilir bir tarz olup olmadığı tartışılabilecek bir nokta tabii ki. belki de bu tartışmanın içinde türk mizahının geleceği saklı.

yazının başındaki soruya tekrar geliyoruz: cem yılmaz mı şahan gökbakar mı otisabi mi? bence şahan gökbakar kesinlikle bu yarışta yer alabilecek bir kişi değil. ya cem yılmaz ya otisabi. bu iki isim arasındaki takdiri kamuoyuna bırakıyorum.

çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen güzelliği ve seksiliği ile gündemde olan reşat abi’nizden sevgilerle... (bu son cümledeki mesajı anlayabilenleri ayrıca öpüyorum.)"


benim yorumum;


ekşi sözlük ,ekşi sözlük, ekşi sözlük...reşat çalışlar seni hep bu isimle anıyoruz.yazın pek şık olmuş...saygılar!


bilgi sözlük’ten/muque...

schenardi
bariz biçimde antipatik bir kişilik izlenimi veren ancak öyle ya da böyle sanal platformda bir isim edinmiş, sanal alemi biraz turlayan herkesin karşısına çıkmayı başaran bir isim. kendisiyle tanışma niyetimin olduğunu hiç sanmadığım fakat sanal platform içinde ismini markalaştırdığını görüp de takdir etmeden geçemeyeceğim bir şahsiyet. tatlı su balığı olup bir ortamın sevilen ismi olmak yerine yeri geldiğinde dengesiz tavırlar sergilemek pahasına farklı bir duruş sergilemekten çekinmediğini gördüğüm kişi.
independence
babasinin bile kendisine "senin tek amacin ilgi cekmek" dedigi, sirf ismi anilsin diye ek$i sozluk’te "re$at cali$lar’i dovelim agzini burnunu kiralim" turunde bir zirve duzenleyen, bir zamanlar kendisine "madem bu kadar reklam manyagisin re$at cali$lar intihar etti diye bir haber cikart, ardindan da bu haberin $aka ya da yalan oldugunu soylersin gidi$in de olay olur geli$in de." turundeki igrenc ve a$agilik teklifime "off super fikir ya!" $eklinde yorum yapan bir garip ya$am formu.annesinin ve babasinin kalitesini kendisine migfer ve refer bir $ekilde kullanmasi ise daha da berbat.

hic sevmiyorum bu adami ama hic.
angelus
bu elemanının fotoğrafını ne zaman görsem darwin in elini ayağını öpesim gelir sarıyer sırtlarındaki villamın penceresinde boğazdan geçen vapurları ve vapurdan martılara simit atan yolcuları izledikce.
3 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol