30 temmuz 1943 tarihinde, geçimini kaçakçılıkla sürdüren otuz üç kişi van’ın özalp ilçesinde o zamanın 3. ordu komutanı orgeneral mustafa muğlalı’nın buyruğuyla, yargısız olarak kurşuna dizilirler. bu kıyımdan tek bir kişi ölü taklidi yaparak kurtulur. olaydan ötürü yargılanan orgeneral muğlalı, bu olaydan dolayı suçlu bulundu ve yirmi yıl hapis cezasına çarptırıldı ama daha sonra doksan yedi yılında muğlalı’ya iade-i itibar edilerek adının özalp ilçesindeki askeri kışlaya verilmesi de ülkemizdeki siyasi ve hukuki trajedinin bir başka boyutunu gözler önüne seriyor.
(bkz: otuz üç kurşun )
otuz üç kurşun olayı
mustafa muğlalı denen varlığın en önemli icraatıdır bu olay 33 kürt insanı hayvan kaçakcısı oldukları için (belkide kürt oldukları için) yargısız infaz ettirmiştir adnan menderesin başbakan olduğu dönemde yargılanmış idam cezasına çarptırılmıştır davası temyiz aşamasındayken cezaevinde ölmüştür o kadar iyi bir askerdi ki yaptıklarının karşılığı olarak heykeli bugün genelkurmayın bahçesinde kahraman kumandanlar arasında yer almaktadır.
olayin asli kisilerin hayvan kacakcisi olmasi degildir. arastirilirsa farkli seyler cikacaktir. avni özgürel in vakti zamaninda yazdigi yazi asagidadir.
olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "vanın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu."
imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetlerinin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu.
gerçek mustafa muğlalı olayı diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalının adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge.
peki ne olduydu özalpte? ona gelelim.
koyunları kim çaldı?
türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyetini kurduğu, sscbnin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar.
sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep pekerin de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun irana geçip orada takip yapması ankaranın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığının izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.
özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz.
ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamına çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdarı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.
olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankaraya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar.
mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamına mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba mistoyu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuzunda mehmed mistonun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliğine, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.
milalengiz köylüleri
baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "mistoya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen tutuklanmalarına izin ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalpe rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalıya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalpe yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez.
paşanın profili
birinci dünya savaşında her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankaraya yavuz grubu adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesine başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı.
özalpte hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
tekrar gözaltı emri
paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir.
içişleri bakanlığının müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.
onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalpten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalpi. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.
30 temmuz 1943
teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.
olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.
bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.
olayın ankarada duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dpnin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.
olayın üzerinden 60 yılı aşkın zaman geçti. ve geçtiğimiz hafta gazetelerde iki satırlık bir haber: "vanın özalp ilçesindeki jandarma sınır taburunun adı mustafa muğlalı kışlası oldu."
imam-hatip tartışmaları arasında fazla dikkat çekmedi bu. sadece kürt çevrelerinde, yaşananları türk silahlı kuvvetlerinin günümüz şartlarında onayladığı ve hatırlatmak istediği yorumlarıyla duyuruldu.
gerçek mustafa muğlalı olayı diye bilinen hadisenin mahiyeti itibarıyla ordu tarafından onaylandığı, yani yapılanların doğru ve isabetli bulunduğu olamaz. zira hadise her yönüyle türk ordusunun geleneklerine aykırı. dolayısıyla bu isimlendirme kararı olsa olsa o tarihte yaşananların bir orgeneralin idama mahkûm edilip cezaevinde kahrından ölmesini askerin hâlâ içine sindirememiş olduğunu gösterir. doğuda terör dalgasının olanca şiddetiyle vurmaya devam ettiği dönemde yeterince atak ve kararlı hareket etmedikleri için eleştirilen komutanların, özel tim sorumlularının "gün olur devran döner, yarın ikinci bir mustafa muğlalı olmak istemeyiz" cevaplarını unutmadık. orgeneral muğlalının adı o gün bugün silahlı kuvvetlerin subay kadrosunun şuuraltında hâlâ bir simge.
peki ne olduydu özalpte? ona gelelim.
koyunları kim çaldı?
türk-iran hududunun kaçakçılık ve çapulculuğa bugünkünden daha açık olduğu yıllardan söz ediyoruz. doğuda ardı ardına yaşanan kürt ayaklanmalarına ilişkin anıların taze olduğu, iran kürtlerinin isyan edip mahabat cumhuriyetini kurduğu, sscbnin kürtler üzerindeki nüfuzunun dorukta olduğu yıllar.
sınırın iran tarafındaki kürt aşiretlerine mensup kişilerin sıklıkla türk topraklarına girip çapulculuk yaptıkları, köylere zarar verip sürüleri çaldıkları haberleri üzerine van valiliği zamanın içişleri bakanı recep pekerin de onayıyla gizli bir karar alır. askeri birliklerin her ne vesileyle olursa olsun irana geçip orada takip yapması ankaranın başını ağrıtacağı için, bölgede jandarmanın kontrolunda, askerlerden oluşmayacak, türkiye cumhuriyeti devletiyle resmen ilişkisi gözükmeyecek şekilde bir çete kurulacak ve bu grup çapula karşı misilleme yapacaktır. aslında onay falan aramaksızın özalp kaymakamı hilmi tuncel çok önceden çeteyi kurmuştur zaten. içişleri bakanlığının izniyle devlet arkadan istim basar sadece. iddia edilir ki kaymakamın maksadı hudut güvenliğini sağlamak değil maddi çıkar sağlamaktır, hatta bu amacı doğrultusunda kendisine yandaş ve ortaklar da bulmuştur.
özalp jandarma kumandanı yüzbaşı ve hudut tabur kumandanı binbaşı kaymakamla birliktedir. binlerce koyun ya da inekten oluşan aşiret reislerine ait hayvan sürülerinin gasbından söz ediyoruz.
ankara izni verir vermesine ama ardından da panikleyip iptal eder. van valiliği özalp kaymakamına çetenin dağıtılması emrini tebliğ eder ama atı alanın üsküdarı geçtiği ana denk gelir bu. kaymakam duymamazlıktan gelir. zira hududun öte yakasında el konulan koyunların bir kısmı çeteyi oluşturan sivil köylülere bırakılmakta, bir kısmı da hayvanların satışından elde edilecek gelirle silah, cephane ihtiyacının karşılanması maksadıyla kaymakamın uhdesinde bırakılmaktadır.
olayları tetikleyen gaspın iran tarafındaki mehmedi misto adındaki bir aşiret reisinin 2 bin koyununa el konulması olduğu söylenebilir. türk dostu olarak tanınan, rus işgali sırasında türklerden yana tavır aldığı, hatta kürt isyanları sırasında ankaraya istihbarat desteği verdiği bilinen bir aşirettir mistolar.
mehmedi misto hayvanlarını kimin gasp ettiğinin farkındadır ve doğrudan özalp kaymakamına mektup yazar, "gasp edilen hayvanlarımı bana geri verin. ricamı kabul etmezseniz ben hayvanlarımı aynı usulle geri almasını bilirim, ama türk hükümetinin haysiyeti rencide olur" der. kaymakam bu mektuba mistoyu yatıştıracak cevap vermek yerine aşiret reisine, "gelip karını da koynundan alırız" diye haber yollar. 1943 temmuzunda mehmed mistonun adamlarını toplayıp türk hududunu aşması ve birbuçuk kilometre içeri girip özalp halkına ait 500e yakın koyunu gasp etmesiyle tırmanır olay... kaymakam ve etrafında kümelenen çete böyle bir baskının türkiye tarafında yardımcılar bulunmadan gerçekleştirilemeyeceğini düşünerek harekete geçmeye karar verir, ancak askeri harekâta gerekçe olmak üzere van valiliğine, "rus askerleri özlap yakınlarına kadar geldi" diye şifreli bir telgraf çekerler. aynı mealde bir rapor ordu kumandanlığına da iletilir.
milalengiz köylüleri
baskının öcünü almak için kaymakam ve çevresinde kümelenen kadro ne yapacaklarını planlarken rıfat adında bir arzuhalci, iranlıların işbirliği yaptığı kişilerin arandığını duyup fırsattan istifade arazi ihtilafı bulunan milalengiz köylülerini ihbar eder. "mistoya adlarını vereceğim 40 kişi yardım etti" der. kaymakam hemen bu isim listesini alır ve validen tutuklanmalarına izin ister. köylüler apar topar içeri alınır. ancak sevk edildikleri özalp sulh ceza mahkemesi içlerinden sadece beş kişiyi, kaymakamı küçük düşürmemek için tutuklar. ancak bu sırada yangın bacayı sarmış "özalpe rus askerinin girdiği" haberi üzerine ankara ayaklanmıştır. genelkurmay hemen 3. ordu kumandanı mustafa muğlalıya bölgeye gitmesi emrini verir. içişleri bakanlığı da hem birinci genel müfettişini hem de jandarma komutanını özalpe yönlendirir. tedbir çetenin maksadını aşmış çığın fitilini ateşlemiştir ama o andan sonra olacakları durdurmaya yerel yöneticilerin gücü yetmez.
paşanın profili
birinci dünya savaşında her cephede harp etmiş, işgal yıllarında ankaraya yavuz grubu adı altında istihbarat ve cephane akıtan gruba komuta etmiş, menemen ayaklanması sonrasında kurulan istiklal mahkemesine başkan arandığında ilk akla gelmiş kişidir orgeneral mustafa muğlalı.
özalpte hem kaymakam hem de yerel komutanlar sertliğiyle tanınan generalin hışmından korkup ona bir isyan ve işgal tablosu çizerler. vatanın elden gitmesine hâkim dahil sivillerin sessiz kaldığını, ortada gizliden gizliye yürütülen planlı bir ihanetin var olduğunu anlatırlar paşaya. ve "bunları yargılamaya lüzum yok, infaz etmemiz gerek. silahtan başka dilden anlamaz bunlar. gevşek davranırsak hududun öbür tarafında tetikte bekleyenleri yüreklendiririz" derler.
tekrar gözaltı emri
paşa onları dinledikten sonra mahkemenin serbest bıraktığı 35 kişinin tekrar gözaltına alınması emrini verir. biri kadın, biri 11 yaşında çocuk, ikisi askerden izinli gelmiş 33 kişi bulunur. iki kişi firar etmiştir.
içişleri bakanlığının müfettişi avni doğan, tutuklularla görüşüp onların suçsuzluğunu anlar ama muğlalı, yerel yönetici kaymakam ve subaylardan gelen, "bunlar bizim ordunu nasıl ve nerede konuşlandığını ruslara bildirerek casusluk da yapıyorlar" bilgisinin doğruluğuna kanidir.
onun için içişleri bakanlığı müfettişinin kulağını büker: "karışma, yoksa seni kırbaçlatırım." ardından da özalpten ayrılır paşa. ama geride, "bu kişileri hududa götürülerek kendilerinden bilgi alınmasını, iran hududunun çapulcuların kimseye görünmeden geçilmesine elverişli noktalarının öğrenilmesini faydalı buluyorum. bu adamların her an kaçmalarının mümkün olduğu göz önüne alındığında askerlerin uyanık bulunması ve gerektiğinde silah kullanılması şarttır" mealinde bir resmi yazı bırakarak. mustafa muğlalı paşanın bu yazının bir tür ölüm emri olduğunun farkına varmadığı söylenemez. nitekim daha sonra yapılan yargılama sırasında askeri mahkeme de böyle algılar emri. ve orgeneral muhtemel ki elini kana bulamayı istemediği için apar topar terk eder özalpi. yerel yöneticilerin, "paşam siz sıkıntıya girmeyin biz hallederiz" dedikleri düşünülebilir.
30 temmuz 1943
teferruatını anlatmak acı verir. 30 temmuz 1943 günü gece yarısından sonra tutuklular jandarma tarafından cezaevinden alınıp hudut taburu komutanına teslim edilir. komutan tutuklular arasında bulunan bir kadını kimseye sormadan serbest bırakır, kalan 32 kişiyi çilli gediği denilen hududa yakın bölgeye götürür. hepsinin elleri bağlıdır. bir işaret mangasının havaya ateş açmasından sonra iki manga da kafilenin üzerine ateş açar.
olaydan sonra tutulan tutanaklarda saldırıya uğranıldığı, saldırganlara açılan ateş neticesi 32 şakinin öldürüldüğü bilgisi yer alır.
bir not daha... rus casusu oldukları ve iranlı çapulculara yataklık ettikleri kuşkusuyla daha önce tutuklanan 5 kişi sevk edildikleri van ağır ceza mahkemesinde yapılan yargılamaları sonucu beraat ederler.
olayın ankarada duyulmasından sonra tartışmaların başladığı biliniyor. ancak chp iktidarının demokrat parti baskısını hissettiği 1946 seçimlerine kadar olayı örtbas ettiği de. seçimden sonra muhalefetteki dpnin baskısıyla verilen soruşturma emri neticesi mustafa muğlalı 1949da askeri mahkemede yargılandı ve 32 kişinin öldürülmesinden sorumlu bulunarak idama mahkûm edildi. ancak daha sonra yargıtay kararı bozup orgeneralin cezasını 20 sene ağır hapse indirdi. muğlalı paşa astları tarafından kandırılmışlığın kahrıyla 1951 yılı sonunda cezaevinde öldü.
robot süpürge
bebek maması
aptamil bebek maması
en ucuz klima fiyatları
klima fiyatları
dubai vize
sözlük scripti sütyenli atlet
şişli escort görükle escort türkçe seks hikayeleri izmir escort hatay escort izmir escort ankara escort
çankaya escort maltepe escort buca escort denizli escort denizli escort çiğli escort şirinevler escort çekmeköy escort
Anadolu Yakası Escort istanbul escort
şişli escort
esenyurt escort
beylikdüzü escort
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?