beni kimsecikler okşamaz madem
öp beni alnımdan,sen öp seccadem!
necip fazıl kısakürek
siirleri okundugunda dehset otesi bir hayranlik uyandiran sair.eserleri ilk okumadan itibaren feci bir aliskanlik yapar, baska siirler kesmez olur.
kadın bacakları şiirine ayrı bir hayranlık beslemekteyimdir. zaten bu şiir okunduğunda bu zat-ı muheteremin ne derece dinine bağlı bir insan olduğunu görebilirsiniz.
vakt-i zamanında sagcı ögrencilerin kitabını ellerinden dü$ürmedikleri $air.
muhte$em $iirleri vardır.
muhte$em $iirleri vardır.
hayatı boyunca her türlü ruh halinden geçtikten sonra alıp da elinize şiirlerinin tümüne bir çırpıda göz gezdirirseniz, "onun bu kadar ruhsal bunalıma boşuna girmediğini anlarsınız" dedirten yazar, şair, gazeteci, filozof.
son şiirini mayıs 1983 de yazmış şairdir. şiirin adı zehirdir. işte o şiir;
çocukken haftalar bana asırdı,
derken saat oldu, derken saniye...
ilk düşünce, beni yokluk ısırdı:
sonum yokluk olsa bu varlık niye?
yokluk, sende yoksun, bir var bir yoksun
insanoğlu kendi varından yoksun...
gelsin beni yokluk akrebi soksun!
bir zehir ki, hayat özü faniye...
çocukken haftalar bana asırdı,
derken saat oldu, derken saniye...
ilk düşünce, beni yokluk ısırdı:
sonum yokluk olsa bu varlık niye?
yokluk, sende yoksun, bir var bir yoksun
insanoğlu kendi varından yoksun...
gelsin beni yokluk akrebi soksun!
bir zehir ki, hayat özü faniye...
türkçe yi sallara bindirip sellere verdik.
realist bir şairdir.
25 sene evvel 25 mayıs 1983’ te istanbulda vefat eden bu ülkenin en önemli bir kaç şairinden biri olan düşünce adamı.
kayıtlı bir şecereyle, alaüddevle devrinin şeyhülislamı mevlána bektut’a dayanan ve dulkadiroğulları’na bağlı ‘kısakürekler’ soyuna mensuptur.
ilk ve ortaöğrenimini amerikan koleji ve fransız kolejleri ile bahriye mektebi’nde (askeri deniz lisesi) tamamladı.
lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden yahya kemal beyatlı, ahmet hamdi, ibrahim aşkı gibi isimler vardı.
avrupa’ya gönderilen ilk cumhuriyet öğrencileri arasında yer alarak paris’e gitti. sorbonne üniversitesi felsefe bölümü’ne bir süre devam ettikten sonra türkiye’ye döndü. çeşitli bankalarda çalıştı. müfettişliğe kadar yükseldi.
bir fransız okulu, robert koleji, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi’nde hocalık yaptı. sonra fikir ve sanat çalışmaları dışında bir işle meşgul olmadı.
1934 yılında, abdülhakim arvasi ile tanıştı ve kendisine mürit oldu.
‘30’lu yaşlarında bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camii’nde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz’
kendi deyişi ile sosyal mücadeleye atıldığı 1943’ten ölümüne kadar, ‘anlaşılmadan benimsenmek’ ile ‘tanınmadan dışlanmak’ arasında sıkışıp kalmaktan şikáyet etti.
kayıtlı bir şecereyle, alaüddevle devrinin şeyhülislamı mevlána bektut’a dayanan ve dulkadiroğulları’na bağlı ‘kısakürekler’ soyuna mensuptur.
ilk ve ortaöğrenimini amerikan koleji ve fransız kolejleri ile bahriye mektebi’nde (askeri deniz lisesi) tamamladı.
lisedeki hocaları arasında dönemin ünlülerinden yahya kemal beyatlı, ahmet hamdi, ibrahim aşkı gibi isimler vardı.
avrupa’ya gönderilen ilk cumhuriyet öğrencileri arasında yer alarak paris’e gitti. sorbonne üniversitesi felsefe bölümü’ne bir süre devam ettikten sonra türkiye’ye döndü. çeşitli bankalarda çalıştı. müfettişliğe kadar yükseldi.
bir fransız okulu, robert koleji, istanbul güzel sanatlar akademisi, ankara devlet konservatuarı, ankara üniversitesi dil ve tarih-coğrafya fakültesi’nde hocalık yaptı. sonra fikir ve sanat çalışmaları dışında bir işle meşgul olmadı.
1934 yılında, abdülhakim arvasi ile tanıştı ve kendisine mürit oldu.
‘30’lu yaşlarında bohem hayatını en koyu rengiyle yaşadığı günlerde beyoğlu ağa camii’nde vaaz vermekte olan abdülhakim arvasi ile tanışır ve bir daha ondan kopamaz’
kendi deyişi ile sosyal mücadeleye atıldığı 1943’ten ölümüne kadar, ‘anlaşılmadan benimsenmek’ ile ‘tanınmadan dışlanmak’ arasında sıkışıp kalmaktan şikáyet etti.
"ellerime uzanan dudakları tepeyim;
allah diyen, gel, seni ayağından öpeyim!"
...diyerek,
bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm;
gözümde son marifet, azraile tebessüm...
...ederek,
ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!..
...binerek, ayrılmıştır aramızdan...
allah diyen, gel, seni ayağından öpeyim!"
...diyerek,
bu dünyada renk, nakış, lezzet, ne varsa küsüm;
gözümde son marifet, azraile tebessüm...
...ederek,
ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var;
oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!..
...binerek, ayrılmıştır aramızdan...
insan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
bir yanda akan benim, öbür yanda sakarya.
su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
fakat sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
hey sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
sırtına sakaryanın, türk tarihi vurulur.
eyvah, eyvah, sakaryam, sana mı düştü bu yük?
bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
ne ağır imtihandır, başındaki, sakarya!
binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
şimdi dövün sakarya, dövünmek vakti bu ân;
kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
hani yunus emre ki, kıyında geziyordu;
hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
nerede kardeşlerin, cömert nil, yeşil tuna;
giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
bulur mu deli rüzgâr o sedayı: allah bir!
bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
sakarya, kandillere katran döktü geceler.
vicdan azabına eş, kayna kayna sakarya,
öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
sakarya; sâf çocuğu, mâsum anadolunun,
divanesi ikimiz kaldık allah yolunun!
sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
sen kıvrıl, ben gideyim, son peygamber kılavuz!
yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, sakarya!..
allah senin mekanını cennet eylesin...
bir yanda akan benim, öbür yanda sakarya.
su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
fakat sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
hey sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
sırtına sakaryanın, türk tarihi vurulur.
eyvah, eyvah, sakaryam, sana mı düştü bu yük?
bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!..
ne ağır imtihandır, başındaki, sakarya!
binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
insandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
şimdi dövün sakarya, dövünmek vakti bu ân;
kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
hani yunus emre ki, kıyında geziyordu;
hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
nerede kardeşlerin, cömert nil, yeşil tuna;
giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
bulur mu deli rüzgâr o sedayı: allah bir!
bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
sakarya, kandillere katran döktü geceler.
vicdan azabına eş, kayna kayna sakarya,
öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
insan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
sakarya; sâf çocuğu, mâsum anadolunun,
divanesi ikimiz kaldık allah yolunun!
sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
sen kıvrıl, ben gideyim, son peygamber kılavuz!
yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, sakarya!..
allah senin mekanını cennet eylesin...
siz hiç bir sarrafın bagırdığını duydunuz mu?
kıymetli malı olanlar bağırmaz.
domatesci, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
insan bağırırken düşünemez. düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
popcular, folkcular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
ama dede efendiyi okuyanlar bağırmıyor.
insanin kazandığı paradan degil, paranın kazandığı insandan korkulur.
der ustad.
kıymetli malı olanlar bağırmaz.
domatesci, biberci bağırır da kuyumcu bağırmaz.
eskici bağırır ama antikacı bağırmaz.
insan bağırırken düşünemez. düşünemeyenler ise hep kavga içindedir.
popcular, folkcular boğazlarını patlatana kadar bağırıp duruyor.
ama dede efendiyi okuyanlar bağırmıyor.
insanin kazandığı paradan degil, paranın kazandığı insandan korkulur.
der ustad.
siz hic bir sarrafin bagirdigini duydunuz mu?
kiymetli mali olanlar bagirmaz.
domatesci, biberci bagirir da kuyumcu bagirmaz.
eskici bagirir ama antikaci bagirmaz.
insan bagirirken dusunemez. dusunemeyenler ise hep kavga icindedir.
popcular, folkcular bogazlarini patlatana kadar bagirip duruyor.
ama dede efendiyi okuyanlar bagirmiyor.
insanin kazandigi paradan degil, paranin kazandigi insandan korkulur.
demis bilge kisilik...
kiymetli mali olanlar bagirmaz.
domatesci, biberci bagirir da kuyumcu bagirmaz.
eskici bagirir ama antikaci bagirmaz.
insan bagirirken dusunemez. dusunemeyenler ise hep kavga icindedir.
popcular, folkcular bogazlarini patlatana kadar bagirip duruyor.
ama dede efendiyi okuyanlar bagirmiyor.
insanin kazandigi paradan degil, paranin kazandigi insandan korkulur.
demis bilge kisilik...
sanki aşk sustu dedim..
aşk hiç susar mı? dedi..
sen susuyorsun ya dedim..
ben aşk mıyım dedi..
aşksın dedim..
...sustu...
aşk hiç susar mı? dedi..
sen susuyorsun ya dedim..
ben aşk mıyım dedi..
aşksın dedim..
...sustu...
fazla ciddiye almayın bu hayatı, nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız, sözüyle bir kez daha sevdiğim şair.
bir gün necip fazıla geçmişi ile ilgili soru sormuşlar. esikiden şöyleydiniz, böyleydiniz vs. diye. necip fazılda vermiş cevabını soruyu soranlara: ben geçmişimi çöpe attım, çöplüğü karıştırmakta köpeklerin işidir.
"ne hasta bekler sabahı
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti, isteme gelmeni
yokluğunda buldum seni"
necip fazılın en muhteşem şiiridir benim için. eline , kalemine sağlık
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar
geçti, isteme gelmeni
yokluğunda buldum seni"
necip fazılın en muhteşem şiiridir benim için. eline , kalemine sağlık
ey genç adam , bu düstur sana emanet olsun: ötelerden habersiz nizama lanet olsun
.
dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu ?
madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?
.
tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum.gökyüzünde en habersiz uçurtma uçurmuşum.
.
dağı tanıyan nasıl tanımaz uçurumu ?
madem ki yükseliş var iniş olmaz olur mu?
.
tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum.gökyüzünde en habersiz uçurtma uçurmuşum.
armut deyip geçmeyin onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur! .
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?