sagir olmasina karsin, klasik muzik dehasi olarak kabul edilen, 9. senfoni gibi bir basyapiti olan, mozartin ogrenciligini yapmis alman muzisyen.
ludwig van beethoven
diğer 8 kardeşi özürlüymüş, annesi frengi hastasıymış.
a clockwork orange dinlediğiniz müzisyen güzel filmi daha da güzel yapmıştır o ayrı.
"beethoveni anlamak" adli hayatini anlatan filmde sagir olmasinin onda yarattigi ruhsal çöküntüyle tanriya inanci azalmis görünse de "beethoven bitti" diyenlere karsilik yaraticiligindan hiçbirsey kaybetmedigini besteledigi mükemmel eserleri sahneye tasiyarak kanitlamis, üstüne "asla yapamaz" denilen orkestra sefligini de kusursuz icra etmis herkesi kendine hayran birakmistir. filmde duyamadigi için konser sonunda alkislari geç farkedip seyirciye döndügü sahne ile akillara kazinmistir.9. senfoniyi bestelerken yardimcisina asik olan, kendisinin müzik yapmak için yaratildigina inanan alman besteci.
otoritelere gore beethoven muzigin filozofu, mozart şairi, bach ise matematikçisidir.
alkolik bir baba ve verem hastası bir annenin oglu olan beethoven, oldukca zor bir cocukluk gecirmistir.mozarttan ders almak icin viyanaya giden beethoven, annesinin olum haberini alınca mecburen, yasadıgı yer olan bonna geri donmek zorunda kalır.
annesinin olumu ile iyice azıtan babası, kendini tamamen alkole vermis, beethoven ve kardeslerine kotu davranmaya baslamıstır.
babasının hıcbır sekilde calısmayısı beethovena buyuk bır sormluluk yuklemis ve evin gecimi tamamen beethovena kalmıstır.
saraylarda piyano ve keman calarak gecimini saglayan beethoven, zorda olsa mozarttan tekrar ders alabılmek icin viyanaya gitme kararı almıstır.fakat viyanaya gittıgınde mozartın oldugunu ogrenen beethovena, haydın tavsiyesi ile donemin unlu besteci ve orgcularından olan albrechtsberger yardım elini uzatmı$tır.neyse ki, mozart olmeden once beethovenı dinleme sansı bulmus ve beethoven icin " bu cocuga iyi bakin bir gun tum dunya onu taniyacak " ifadesini kullanmıstır.
ne enteresandır ki, albert eisnteinda oldugu uzere, beethovenın hocası albrechtsbergerda " beethoven şimdiye kadar bir şey öğrenemedi, bundan sonra da öğreneceği yok. besteci olarak ben onda en küçük bir ümit dahi göremiyorum " diyerek buyuk bir yanılgıya du$mu$tur.
genc ludwig piyanodaki basarısı ile avusturya aristokratlarının ilgisini cekmeyi basarmıs ve donemin sanatsever asillerinden prens carl lichnowskinın viyanaya yanlarına yerlesme teklıfını kabul ederek, 22 yasında tamamen viyanaya yerlesmistir.
artık, un , $an, $ohret ve paraya kavusan beethoven, asosyal kimliginden kurtulmak icin surekli aristokratlar ile vakit geciriyor, davet edildigi her baloya hemen hemen istirak ediyordu.fakir bir cocukluk geciren beethoven, hıcte alısık olmadıgı bu hayattan erken sıkılmıstı.surekli cevresinde kendine yalakalık yapan asilleri gormekten tiksinir hale gelmıstı ve hatta bu duruma artık tahamul edemeyen beethoven, sınır krizleri gecirmeye ba$lamıs ve cevresindeki sosyetik tipleri surekli azarlar olmustu.
oyle ki, sıradısı bir yapısı oldugunu su cumlelerınden de anlayabiliriz.
" mutluluk bana yaramıyor, ben dünyaya mutlu ve kaygısız bir hayat sürmek için değil, büyük eserler yaratmak için gelmişim "
otorotiler surekli mozart ve beethovenı kıyaslarlar, ama su bir gercektır ki, mozart eserlerini yaratırken, ask, huzun, mutluluk ve sevinc gibi duygulardan faydalanır, beethoven ise ızdırap, keder, ihanet ve acı gibi duygulardan ilham alırdı.
buradan soyle bir tespıt cıkarabılırız ki, buyuk sanatcılar eserlerini olustururken hayatın olumlu yonlerinden ılham alırlar ama beethoven yapısı itibarı ile hayatın gucluklerı ile beslenirdi.hangisi daha zor ?
bu yuzden beethovena muzigin filozofu denir.
ben bu durumu maradona ile pelenın kıyaslanmasına benzetırım.
bir tarafta istatistıki olarak, dunyanın en basarılı futbol oyuncusu olarak kabul edılen pele, bir diger tarafta da 6-7 adamı bireysel yetenegi ile ekarte edebilen top cambazı ve oldukca sansasyonel bir yasam surmus maradona!
simdi hangısı daha yetenekli ya da basarılı diye soracak olursak, basarı kıstası her zaman istatistiki degerler ile nitelendırılmistır.ama bu demek degildir ki, pele maradonadan daha yeteneklidir.
mozart sayısal olarak beethovendan cok daha fazla sefoni uretmistir, ama bir beethovenın unlu 9.senfonısı gıbı bır eser besteleyememistir.bunun sebebı mozartın eski usullerle beste yapmasıdır.evet mozart hıcbır zaman eski usul besteciligin dısına cıkmamıstır ama beethoven tam bir yenilikcidir.
bu yuzden beethovenın 2. senfonisi ( opus 36, d major) muzik elestirmenlerince tepki ile karsılanmıs, ve hatta sacmalık olarak nitelendirilmistir.
kibirli, inatcı ve magaloman bir yapıya sahip olan beethove ayrıca cok saglam ayarlar verebilen bi kisilikti.muzik elestırmenlerının bu olumsuz yorumlarını pek iplemeyen beethoven, ıplemedıgı gıbı " bir iki sineğin ısırması yarışı kazanmaya azmetmiş bir atı durduramaz " gibi oldukca kucultucu ve ayar niteliği ta$ıyan cumleler kuruyordu.ve hatta saray esrafından, donemın unlu muzık ele$tırmenı olan varhengayene dahi " omrunde piyano tuslarına dokunmamıs bir muzik severin beni elestırmesı densızlıktır " dıyerek aristokrat tayfanın tepkısını cekmıstır.
zamanla beethoven; huysuz, saldırgan, agresif bir adam olup cıktı.oyle ki, cevresinde bulunan dostlarına, akrabalarına ve ogrencilerine dahi cemkirir hale gelmı$tı.
aile kavramına oldukca onem veren beethoven icin, annesinden sonra hayatta tek dayanagı, kendisi gibi besteci olan kardesi casparı sekreteri, beste kopyalıcısı olarak tayin etmistir.
genc yasta olen kardesi caspar yuzunden oldukca zor gunler yasayan beethoven icin tek teselli, kardesinin oglu carlın muzıge olan yetenegıydı.kendısı gıbı buyuk bır bestecı olmasını istedigi carl, amcasının yardımı ile sıradısı bir yasam suruyor, kumara olan duskunlugu yuzunden beethovena maddı/manevi zarar veriyordu.
annesinin, kardesinin ve karısının olumu bir yana, carlın dızgınlenemez yapısı zaten saglık sorunları yasayan beethovenı oldukca yıpratmıstı.buna ragmen yılmadan bestelerine devam eden beethovenı yataga du$uren asıl sebep, kariyerinin zirvesinde iken i$itme sorunu ya$amasıdır.
beethoven, tanrıya inanmayan, alkolik, kaba, cılgın, huysuz bir katolik olarak nitelendirilirdi, fakat beethovenın tanrı ıle olan sorunu isitme kaybı yasaması ile daha da arttı! ve tanrıya olan isyanını su sozlerle ifade etmi$tir.
" bana bu muzik yetenegini bah$eden tanrı, yetenegimi kullanmamam icin beni sagır yaptı "
bu sıkıntılara ragmen yılmadan beste yapmaya devam eden ludwig, adını olumsuzle$tirecek, e$i benzeri olmayan 9. senfonisini 1824 yılında tamamlamayı ba$armı$tı.
acı olan durum ise, 7 mayıs 1824 tarihinde viyana kraliyet tiyatrosunda 9. senfonisini ilk defa sergileyecegi gun tamamen sagır olmasıdır.buna ragmen bageti eline alıp ba$tan sona sıfır hata ile senfoniyi idare edebilme ba$arısını gostermi$tir.bu olaydan cıkarılacak ders, beethovenın bestelerine olan tutkusudur.
(bkz: copying beethoven)
alkolik bir baba ve verem hastası bir annenin oglu olan beethoven, oldukca zor bir cocukluk gecirmistir.mozarttan ders almak icin viyanaya giden beethoven, annesinin olum haberini alınca mecburen, yasadıgı yer olan bonna geri donmek zorunda kalır.
annesinin olumu ile iyice azıtan babası, kendini tamamen alkole vermis, beethoven ve kardeslerine kotu davranmaya baslamıstır.
babasının hıcbır sekilde calısmayısı beethovena buyuk bır sormluluk yuklemis ve evin gecimi tamamen beethovena kalmıstır.
saraylarda piyano ve keman calarak gecimini saglayan beethoven, zorda olsa mozarttan tekrar ders alabılmek icin viyanaya gitme kararı almıstır.fakat viyanaya gittıgınde mozartın oldugunu ogrenen beethovena, haydın tavsiyesi ile donemin unlu besteci ve orgcularından olan albrechtsberger yardım elini uzatmı$tır.neyse ki, mozart olmeden once beethovenı dinleme sansı bulmus ve beethoven icin " bu cocuga iyi bakin bir gun tum dunya onu taniyacak " ifadesini kullanmıstır.
ne enteresandır ki, albert eisnteinda oldugu uzere, beethovenın hocası albrechtsbergerda " beethoven şimdiye kadar bir şey öğrenemedi, bundan sonra da öğreneceği yok. besteci olarak ben onda en küçük bir ümit dahi göremiyorum " diyerek buyuk bir yanılgıya du$mu$tur.
genc ludwig piyanodaki basarısı ile avusturya aristokratlarının ilgisini cekmeyi basarmıs ve donemin sanatsever asillerinden prens carl lichnowskinın viyanaya yanlarına yerlesme teklıfını kabul ederek, 22 yasında tamamen viyanaya yerlesmistir.
artık, un , $an, $ohret ve paraya kavusan beethoven, asosyal kimliginden kurtulmak icin surekli aristokratlar ile vakit geciriyor, davet edildigi her baloya hemen hemen istirak ediyordu.fakir bir cocukluk geciren beethoven, hıcte alısık olmadıgı bu hayattan erken sıkılmıstı.surekli cevresinde kendine yalakalık yapan asilleri gormekten tiksinir hale gelmıstı ve hatta bu duruma artık tahamul edemeyen beethoven, sınır krizleri gecirmeye ba$lamıs ve cevresindeki sosyetik tipleri surekli azarlar olmustu.
oyle ki, sıradısı bir yapısı oldugunu su cumlelerınden de anlayabiliriz.
" mutluluk bana yaramıyor, ben dünyaya mutlu ve kaygısız bir hayat sürmek için değil, büyük eserler yaratmak için gelmişim "
otorotiler surekli mozart ve beethovenı kıyaslarlar, ama su bir gercektır ki, mozart eserlerini yaratırken, ask, huzun, mutluluk ve sevinc gibi duygulardan faydalanır, beethoven ise ızdırap, keder, ihanet ve acı gibi duygulardan ilham alırdı.
buradan soyle bir tespıt cıkarabılırız ki, buyuk sanatcılar eserlerini olustururken hayatın olumlu yonlerinden ılham alırlar ama beethoven yapısı itibarı ile hayatın gucluklerı ile beslenirdi.hangisi daha zor ?
bu yuzden beethovena muzigin filozofu denir.
ben bu durumu maradona ile pelenın kıyaslanmasına benzetırım.
bir tarafta istatistıki olarak, dunyanın en basarılı futbol oyuncusu olarak kabul edılen pele, bir diger tarafta da 6-7 adamı bireysel yetenegi ile ekarte edebilen top cambazı ve oldukca sansasyonel bir yasam surmus maradona!
simdi hangısı daha yetenekli ya da basarılı diye soracak olursak, basarı kıstası her zaman istatistiki degerler ile nitelendırılmistır.ama bu demek degildir ki, pele maradonadan daha yeteneklidir.
mozart sayısal olarak beethovendan cok daha fazla sefoni uretmistir, ama bir beethovenın unlu 9.senfonısı gıbı bır eser besteleyememistir.bunun sebebı mozartın eski usullerle beste yapmasıdır.evet mozart hıcbır zaman eski usul besteciligin dısına cıkmamıstır ama beethoven tam bir yenilikcidir.
bu yuzden beethovenın 2. senfonisi ( opus 36, d major) muzik elestirmenlerince tepki ile karsılanmıs, ve hatta sacmalık olarak nitelendirilmistir.
kibirli, inatcı ve magaloman bir yapıya sahip olan beethove ayrıca cok saglam ayarlar verebilen bi kisilikti.muzik elestırmenlerının bu olumsuz yorumlarını pek iplemeyen beethoven, ıplemedıgı gıbı " bir iki sineğin ısırması yarışı kazanmaya azmetmiş bir atı durduramaz " gibi oldukca kucultucu ve ayar niteliği ta$ıyan cumleler kuruyordu.ve hatta saray esrafından, donemın unlu muzık ele$tırmenı olan varhengayene dahi " omrunde piyano tuslarına dokunmamıs bir muzik severin beni elestırmesı densızlıktır " dıyerek aristokrat tayfanın tepkısını cekmıstır.
zamanla beethoven; huysuz, saldırgan, agresif bir adam olup cıktı.oyle ki, cevresinde bulunan dostlarına, akrabalarına ve ogrencilerine dahi cemkirir hale gelmı$tı.
aile kavramına oldukca onem veren beethoven icin, annesinden sonra hayatta tek dayanagı, kendisi gibi besteci olan kardesi casparı sekreteri, beste kopyalıcısı olarak tayin etmistir.
genc yasta olen kardesi caspar yuzunden oldukca zor gunler yasayan beethoven icin tek teselli, kardesinin oglu carlın muzıge olan yetenegıydı.kendısı gıbı buyuk bır bestecı olmasını istedigi carl, amcasının yardımı ile sıradısı bir yasam suruyor, kumara olan duskunlugu yuzunden beethovena maddı/manevi zarar veriyordu.
annesinin, kardesinin ve karısının olumu bir yana, carlın dızgınlenemez yapısı zaten saglık sorunları yasayan beethovenı oldukca yıpratmıstı.buna ragmen yılmadan bestelerine devam eden beethovenı yataga du$uren asıl sebep, kariyerinin zirvesinde iken i$itme sorunu ya$amasıdır.
beethoven, tanrıya inanmayan, alkolik, kaba, cılgın, huysuz bir katolik olarak nitelendirilirdi, fakat beethovenın tanrı ıle olan sorunu isitme kaybı yasaması ile daha da arttı! ve tanrıya olan isyanını su sozlerle ifade etmi$tir.
" bana bu muzik yetenegini bah$eden tanrı, yetenegimi kullanmamam icin beni sagır yaptı "
bu sıkıntılara ragmen yılmadan beste yapmaya devam eden ludwig, adını olumsuzle$tirecek, e$i benzeri olmayan 9. senfonisini 1824 yılında tamamlamayı ba$armı$tı.
acı olan durum ise, 7 mayıs 1824 tarihinde viyana kraliyet tiyatrosunda 9. senfonisini ilk defa sergileyecegi gun tamamen sagır olmasıdır.buna ragmen bageti eline alıp ba$tan sona sıfır hata ile senfoniyi idare edebilme ba$arısını gostermi$tir.bu olaydan cıkarılacak ders, beethovenın bestelerine olan tutkusudur.
(bkz: copying beethoven)
bu adamın ilham kaynağı kafasından aşağı boca ettiği soğuk su. onu dökmeden beste yapamazmış. garip. evet.
hiçbir şeyden çekmemiş babasından çektiği kadar. küçükken niyeyse çok kızardım onun babasına. sanki beni dövmüş adam.
tarım ve köy işleri bakanlığı nın ineklerin süt verimini artırmak için hayata geçirdiği önemli projede ineklere dinletmeyi planladığı müzik adamı.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?