lost

10 /
noranynn
- bu adam kim, dost mu düşman mı, others diolar hani?
- bilmiyorum ki..
- bu dharma nın sırrı neymiş?
- bilmiyorum..
- rakamların olayı neymiş?
- bilmiyorum
- bilmediğin şeyi niye seyrediyorsun?
orion
sadece josh holloway(sawyer) için izlenilesi dizi, mükemmel senaryosuyla bizi her bölümde şaşırtan bir o kadar da meraklandıran dizi ötesi.
artemisia
-----spoiler-----

2. sezonun 9. bölümünde sawyer ve kate siyah bir at görürler ormanda, işte tam o sırada, atın karşısında, siyah eldivenli bir el belirir sahnenin en sağında, çekim hatası mıdır yoksa onu da bir yere bağlayacaklar mı bilemedim, bilen varsa bildiriversin, kabak gibi el duruyor orda, hiç kimse yokmuş gibi ata bakıyorlar, bir de aman süper kurguymuş, zeka ürünüymüş, peh, bozuk işte...

-----spoiler-----
artemisia
---spoiler---

3. sezona geçince en popüler oyuncular (kate, jack ve sevgili sawyer-ki bir gün bu satırları sevgilim sawyer diye dolduracağım sözlük-) diğerleri tarafından tutsak edilince yeni bölümlerin adanın bol bol diğer tarafında geçeceğini ve nihayet others nickli ibnelerin akıbetini az da olsa öğreneceğini anlayıp insana derin bir oh çektirse de her bölümde biraz daha kafa karıştırmaya devam ediyorlar. hayır bakın sonra toparlayamayacaklar, 5. sezonda bitecekmiş, şimdi çözülmeye başlasa ancak biter ama yok hala acayip acayip şeyler, deli ediyorlar.

ilk sezonda pilotu yiyen canavar acaba 2. sezounda çim sulama makinesi sesi çıkartan ve siyah dumanlar saçıp mr eko’nun karşısına çıkan yaratık mıydı kesin bilemedim ama en azından bir şeyleri kadraja soktular az da olsa nefes aldırdılar.

---spoiler---

son spoiler’ımızda dün gece rüyamda sawyer’ın yarılan kaşına pansuman yaparken birden.. eiöö bunun diziyle alakası yok sanırım, boş verin.

artemisia
yeni başlayanlar için ada sakinlerini (ki adaysa orası) gelin biraz tanıyalım:

kate: adanın çilli güzeli kate biraz fallik ruhludur, malum ilk 2 sezon boyunca bir jack’e bir sawyer’a yüz vermiştir. 3. sezonda en sonunda sawyer’a tamamen verip bir seçim yapmıştır ama bu onun bir kelebek misali jack’ten sawyer’a günlerce uçuştuğu gerçeğini değiştirmez. ama fallik de olsa yardım sever, güçlü, duygusal, biraz da acıların kızıdır. minik cüssesine aldanmayın zira oldukça surviver bir hali vardır, ve kendisini ya da sevdiği insanları üzen kişileri havaya uçuracak kadar da katil ruhludur.

jack(doc): çok bilmiş jack adanın kazazedelerinin yakışıklı, önder ruhlu, cerrah lideridir. tüm grup ona güvenmekte ve dediklerini yerine getirmektedir. karakterinde sıfır pürüzle ilk 3 sezonu benim nedzimde devirdi, genç kızların rüyasıdır, kendini aldatan eski karısını unutamadığı için çilli güzel kate’i ya da vahşi güzel ana lucia’yı sayısız kere ormanlık alanda sıkıştırma şansını elinden kaçırmıştır. adam iyi bir adamdır ve elinde değildir, allahın adasında bile tam bir centilmen, iyilik severdir. kanımca adadaki mesleği yanlıştır zira doktorlar inek ve de asosyal kişilerdir, başarılı bir cerraha göre fazlaca kalifiyedir.

john locke: adada en sevdiğim karakterlerden biri, mantıklı ve de güvenilirdir, en azından 2.5 sezon boyunca öyleydi, tam bir ada insanıdır, fare yer, avlanır, her şeyden anlar. kendisini kaderin yönetmesine fazlaca izin verir, biraz kaderci bir abimizdir ama bu onun suçu değildir, ne zaman ki mantıklı bir karar alsa mutlaka çuvallamaktadır, suçlanmamalıdır. zavallıcık, babası olacak ibneden çok çekmiş, huzuru adada kaderinin peşinden koşarak aramaktadır. tekerlekli sandalyeye tekrar düşmekten ödü kopmaktadır.

to be continued...
artemisia
(#732773) dizi halkını tanımaya devam etmek gerekirse:

sayid: adanın en süper adamlarından biridir. ırak’lı bir asker ve eski bir işkence uzmanı olmasına rağmen dürüst, güçlü, on parmağında on marifet, insan sarrafı ve yardım sever haliyle herkesin gözüne girmiştir. charlie gibi cıvık, jack gibi ne oldum delisi, john gibi de şaşkın olmamasıyla ayrı bir sevgimizi kazanmıştır. ilk sezonda sevgili sawyer’a işkence yapmıştı ama sonradan yaptıklarına pişman oldu ve namazını kılıp tövbe etti. adadaki barbie’yle yani shannon’la tutkulu bir aşk yaşamış, ona eski ırak’lı sevgilisini bile unutturmuştu ki sonra uzun bacaklı barbie ölünce yine yalnız ve mutsuz kalan sayid kendini yeniden bilişim hizmetlerine, telsiz yapmaya ve bilgisayar hizmetlerine adamıştır.

claire: sapsarı saçları, masmavi gözleri, bembeyaz teni ve sevimli ingiliz aksanıyla adanın en güzel, en genç ve sempatik annesidir. kabak kafalı oğlu aeron’la mutlu mesut günler geçiren claire bir ara others tarafından kaçırılıp deney faresi muamelesi görmüş ve hala da acayip bir şekilde arada bir hastalanarak bunun acısını çekmektedir. kendisine acil şifalar diler, charlie denen hiç hoşlanmadığım maymundan yakasını kurtarmasını temenni eder, bebeğiyle mutlu bir ömür dileriz.

sun dizinin kore’li çekik gözlü dilberi muhtemelen bütün geyşa fantazilerine malzeme olmaktadır. ilk başlarda melake bir imaj çizen hatunun zaman geçtikçe aslında hiç de az olmadığını anlıyorsunuz. gayri meşru bir çocuk karnında kocası jin’in dibinden ayrılmayan mafya babası kızı sun bunun dışında sevimli, insanı rahatlatan ve de yardım sever bir karakterdir.

to be continued...

edit: 3-21’i izledikten sonra demeliyim ki..charlie’ye maymun dediğim için özür dilerim. i luv u charlie, maymun da benim zaten, fırk.

artemisia
previously on artemisia’s lost: #732773, #732874

ana lucia: 2. sezona aniden gelip bir anda şerefsizin oğlu michael’ın kurşunuyla gitmesi bir olmuş melez güzel. sağlam ve sert hatundu velhasıl, ölmesine en az boone cillobunun ölmesi kadar üzüldüğüm asabi fişek. istifa etmiş eski polis, pek çok ada sakini gibi o da katil ruhlu; kafasını bozanı temizinden kurşunlayan, azdığı zaman elinin altındaki yakışıklıya atlayan (zavallı masum sawyer’ımın da ırzına geçmişliği vardır), özünde iyi biri olan ama çocuğunun karnında ölmesiyle iyiden zıvanadan çıkmış erkeksi dişiydi, yazık oldu erkenden öldürdüler, toprağı bol olsun. (dizide olanlar gerçek di mi lan? dua falan ediyorum da burda böyle tuhaf olmuyor umarım)

michael: adaya oğluyla düşen, ilk başlarda insanın sempati duyduğu ama sonradan dişlek oğlunu others’dan kurtaracağım diye hem libby’i, hem ana lucia’yı öldüren, yetmezmiş gibi jack, kate ve sawyer’ı others’a teslim eden, kendinden başka kimseyi düşünmeyen şerefsizin önde gideni olduğunu 2. sezonun sonunda anlıyorsunuz. umarım eve dönüş için bindiği teknede gebermiştir, walt’a acırım sadece. adalıların başına gelmiş en kötü olay, o siyah duman çıkartan öcü bile bu kadar zarar vermemiştir onlara kanımca.

rose 50 yaşlarında zenci bir hatundur, ilk sezon boyunca bilirmiş gibi kocam ölmedi diyip durdu karı, 2. sezonda hoop kocası çıkıverdi ve hepimize "vay anasını" dedirtti. flashback’lerde kanser ve ölmek üzere olduğunu ve adaya gelince iyileştiğini öğrenip hafiften bir vay be daha çekiyorsunuz. acayip cool hatundur, hiç bir şeye tepki vermez ve sanırım adadan ayrılmak istemeyen tek şahıstır. bir de kocasına "bernard" diyişi vardır tadından yenmez: beğhrnaaağhrfd

hea devam edecek...
artemisia
hurley: tombik, sevilen, iyi kalpli biridir, ormanda koşarken mütemadiyen düşer, pis boğazdır, yemek saklar, yine de yardım severdir ama güzelce duş alamadıkları için bana nedense sürekli ter kokuyormuş gibi geliyor, malum o kadar kilo, iklim tropikal, 2 adım atsa sırıksıklam terliyor.. lost olmadan önce esrarengiz rakamlarla büyük ikramiyeyi tutturmuş, ama o gün bugündür şanssızlıklar da peşini bırakmamış. zaten kütle itibariyle de bir şanssız olma durumu vardır ki bu durum kamplarına adanın öbür tarafından gelen sarışın ve güzel libby’nin anlamsız bir şekilde hurley’e aşık olmasıyla birlikte az da olsa değişmeye başlamıştı derken bu sefer de libby öldü.. zaten kazayla kurşunlanmasaydı bile hurley’nin altında ölecekti.

mr eko: 2. sezonun bombalarından olan eko efendi 3. sezonda daha fazla dayanamayarak can vermiştir, halbuki negzel hristiyanlık propagandası yapıyordu, bugün noeli kutluyorsak onun birini öldürürken bile yüzünden eksik olmayan sakinleştirici gülümsemesinden ve durmadan incilden ve mucizevi olaylardan bahsetmesindendir. lost milletine kendini rahip diye tanıttırmıştır ama aslında uyuşturucu kaçakçısıdır, tüm ömrünü yemi isimli rahip kardeşinin hayatını kurtarmak için heba etmiş, yine de onun ruhuna yaranamamış ve siyah duman saçan öcü tarafından öldürülmüştür. özünde iyi adamdı da biraz fazlaca sıyırmıştı garibim. nerdeyse sayid’i bile hristiyan edecekti ki öldü gitti.

jin: sun’ın kocası ve koreli jin zavallısı tüm hayatını eşine adamış, onun için babasının kirli işlerine bulaşmış, yememiş yedirmiş, kendi babasını onlara layık görmediği için görüşmez olmuş ama yine de boynuzlanmıştır. biraz muhafazakar olan jin yavşak ve dejenere amerikalılarla takıla takıla 2. sezonda bayağı açılmış artık yavaş yavaş ingilizceden bile çakmaya başlamıştır. oldukça bencil ve gıcık bir başlangıç yapan jin, son bölümlere doğru adada en uyuz adam için bile yardıma koşmaya çalışan pantere dönüşmüştür. ayrıca taş gibi bir vücudu vardır ama bunun konumuzla bir alakası yok sanırım, neyse...
rose of sharon
kaç ay izlemicem diye direndiğim ve izledikten sonra kafayı bozduğum dehşet bi dizidir. konusu ilk başta saçma gelse de kulağa izlendikten sonra kişinin kendinden geçer. kate karakterine çok fazla kıl olan vardır. 3. sezonun son bölümü ile insanı resmen psikolojik bunalıma sokar.

jack :we have to go back kate!
we have to go back!
10 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol