aynayı tuttum yüzüme ali göründü gözüme.
hazreti ali
tam adı ali bin ebu talib olan dördüncü islam halifesi.
alevilik islam dinine mensup bir mezheptir görüşünü savunan alevilerin -ki hepsi aleviliği islamla bağdaştırmaz- ilk halife seçilmesi gerektiğini düşündükleri halife.islam devletindeki bugünün genelkurmay başkanlığına denk görevi olan savaşçıdır aynı zamanda.
efsane olmus kılıcının adı zulfikardır.
"ey ırak milleti! en kötü ve en pis milletsin! eğer şamda bir münafık varsa ırakta 9 münafık vardır." sözünü kendisine yapılan ihanetlerden sonra soylemiş olarak ilgimi çekmiş zat.
-bir hata yaptığınız vakit onu itiraftan çekinmeyin
-hırsı topraktan başka bişey durduramaz
-insanın şerefi yüksek immetindendir,yoksa ecdadından ona şeref kalmaz.
-zorluklara tahamül eden kolaylıkla karşılanır...
(bkz: zülfikar)
-hırsı topraktan başka bişey durduramaz
-insanın şerefi yüksek immetindendir,yoksa ecdadından ona şeref kalmaz.
-zorluklara tahamül eden kolaylıkla karşılanır...
(bkz: zülfikar)
aynı zamanda zamanının en bilge kişilerinden birisidir. ilme çok değer vermiştir. ünlü "bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" sözü ile anlatmak istediği aslında engin bilgisine bir harf bile katkıda bulunabilecek kadar irfan sahibi kişilere değer verdiğidir.
-hendek savaşından alıntıdır-
amr b. abdived atini ileriye sürerek müslümanlari kendisiyle savasacak bir savasçi taleb etti. amr birçok savaslarda bulunmus, yigitlik ve gözüpekligi sayesinde birçok birlikleri dagitmis gayet usta bir silahsor, çevik bir süvari oldugundan, onunla dövüsmeye kimse cesaret edemezdi. nitekim müslümanlardan da kimse onun istegine cevap veremedi.
bu durumu gören hz. ali, amr’a karşı çıkmak için izin istedi. fakat rasûlullah izin vermedi. amr tekrar ileriye atılarak müslümanlara hitaben; "içinizden kahramanlık meydanına çıkacak kimse yok mu? hani ölenlerinizin gideceğini söylediğiniz cennet?" diye bağırdı. müslümanlardan yine ses çıkmayınca hz. ali ikinci defa izin istedi. rasulullah kendi zırhını çıkarıp ali’ye giydirdi, beline zülfikâr’ı taktı ve ellerini açarak "ya rabb amcam übeyd bedirde; hamza uhudda şehid oldular bu ali ise kardeşimdir ve amcamın oğludur. onu koru, beni kimsesiz bırakma. sen varislerin en hayırlısısın" diye dua ederek uğurladı.
amr’ın karşısına çıkan hz. ali kendisini tanıttı. amr, ali’nin gençliğini ve babasıyla olan dostluğunu ileri sürerek onunla savaşmak istemedi. hz. ali ise kendisiyle savaşmayı ve onu öldürmeyi arzuladığını bildirdi. kendisinin savaşa çıkanların üç tekliflerinden birini kabul ettiğini duyduğunu; eğer öyleyse, üç teklifi olduğunu söyledi. ya müslüman olmasını, ya savaşı bırakıp gitmesini, yada kendisiyle dövüşmesini teklif etti. ilk ikisini reddeden amr dövüşmeyi seçti.
ilk saldırı amr’dan geldi. vurduğu kılıç darbesi ali’nin kalkanını parçalayarak başından yaralanmasına neden oldu. sıra kendisine geldiğinde ali indirdiği darbe ile amr’ı cansız yere yuvarladı. müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müşrikler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.
hz. ali amr’ın işini bitirince dırar ile hübeyre ali’nin üzerine yürüdüler. dırar hz. ali’nin yüzüne bakar bakmaz dönüp kaçmaya başladı. sonradan dırar, "ölüm meleği surete bürünmüş bana görünmüştü," diyecektir, bu kaçış hakkında. çarpışmaya yeltenen hübeyre de ali’nin bir kılıç vuruşu ile zırhı delinince kurtuluşu kaçmakta buldu, (ibn hişam, a.g.e., ii. 224-225).
edit: kopyala-yapıştır yaptım. internette bir çok yerde geçen bir metin bu. bilginize.
amr b. abdived atini ileriye sürerek müslümanlari kendisiyle savasacak bir savasçi taleb etti. amr birçok savaslarda bulunmus, yigitlik ve gözüpekligi sayesinde birçok birlikleri dagitmis gayet usta bir silahsor, çevik bir süvari oldugundan, onunla dövüsmeye kimse cesaret edemezdi. nitekim müslümanlardan da kimse onun istegine cevap veremedi.
bu durumu gören hz. ali, amr’a karşı çıkmak için izin istedi. fakat rasûlullah izin vermedi. amr tekrar ileriye atılarak müslümanlara hitaben; "içinizden kahramanlık meydanına çıkacak kimse yok mu? hani ölenlerinizin gideceğini söylediğiniz cennet?" diye bağırdı. müslümanlardan yine ses çıkmayınca hz. ali ikinci defa izin istedi. rasulullah kendi zırhını çıkarıp ali’ye giydirdi, beline zülfikâr’ı taktı ve ellerini açarak "ya rabb amcam übeyd bedirde; hamza uhudda şehid oldular bu ali ise kardeşimdir ve amcamın oğludur. onu koru, beni kimsesiz bırakma. sen varislerin en hayırlısısın" diye dua ederek uğurladı.
amr’ın karşısına çıkan hz. ali kendisini tanıttı. amr, ali’nin gençliğini ve babasıyla olan dostluğunu ileri sürerek onunla savaşmak istemedi. hz. ali ise kendisiyle savaşmayı ve onu öldürmeyi arzuladığını bildirdi. kendisinin savaşa çıkanların üç tekliflerinden birini kabul ettiğini duyduğunu; eğer öyleyse, üç teklifi olduğunu söyledi. ya müslüman olmasını, ya savaşı bırakıp gitmesini, yada kendisiyle dövüşmesini teklif etti. ilk ikisini reddeden amr dövüşmeyi seçti.
ilk saldırı amr’dan geldi. vurduğu kılıç darbesi ali’nin kalkanını parçalayarak başından yaralanmasına neden oldu. sıra kendisine geldiğinde ali indirdiği darbe ile amr’ı cansız yere yuvarladı. müslümanlar sevinçle tekbir getirirken müşrikler büyük bir hayal kırıklığına uğradılar.
hz. ali amr’ın işini bitirince dırar ile hübeyre ali’nin üzerine yürüdüler. dırar hz. ali’nin yüzüne bakar bakmaz dönüp kaçmaya başladı. sonradan dırar, "ölüm meleği surete bürünmüş bana görünmüştü," diyecektir, bu kaçış hakkında. çarpışmaya yeltenen hübeyre de ali’nin bir kılıç vuruşu ile zırhı delinince kurtuluşu kaçmakta buldu, (ibn hişam, a.g.e., ii. 224-225).
edit: kopyala-yapıştır yaptım. internette bir çok yerde geçen bir metin bu. bilginize.
düldül isimli bir ata zülfikar isimli bir kılıça sahip ehlibeyt’ten olan dördüncü halife. hz. muhammed ’in amcasınınoğludur.
"giremediğin gönül senin değildir, gönül yalnız gönül vermekle alınır. gönül istiyorsan, önce gönlünü vereceksin."
imam hz. imam alinin hayati
dünyaya gelişi, lakabı ve künyeleri
hz.ali oniki imâmın ilkidir, aynı zamanda hz.muhammed’in dâmâdı ve amcasının oğludur. hz.ali hicret’ten 23 yıl önce (milâdi 598) recep ayının 13. gününde mekke’de, kâ’be-i muazzama’nın içinde dünyaya gelmişlerdir ve kâ’be’nin içinde doğan tek kişidir. baba ve anne tarafından hâşimi soyundan gelmiştir.
hz.peygamber, hz.ali’nin doğumunu duyunca amcası hz.ebû tâlib’in evine geldi. hz.ali’yi kucağına aldı, dilini ağzına verip emzirdi. adını sordu, fâtıma; “esed koymak istiyorum” deyince hz.muhammed; “hayır” buyurdu. “onun adı ali’dir” dedi ve adını “ali” koydular.
künyeleri ise “ebü’l hasan” ve “ebû türâb”dır. hz.muhammed kendilerine, toprağın babası anlamına gelen “ebû türâb” künyesini vermişlerdi. bu yüzden, bu künyeyi çok severlerdi.
ilk iman eden hz.ali
hz.muhammed’e ilk vahiy geldikten sonra; erkeklerden islâmlığını ilk izhâr eden hz.ali’dir ve ondan sonra kadınlardan da ilk olarak eşi hz.hatice’tül kübrâ, islâmiyet’i kabul etmişlerdir.
hz.ali, bütün ömrü boyunca hz.muhammed’in en yakınlarından ve yardımcılarından biri olmuş, bütün savaşlarda hz.peygamber’in yanında savaşmış, bu savaşlarda çok büyük yararlıklar ve kahramanlıklar göstermiş, canını hz.peygamber’in uğruna vermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
hicret gecesi
hz.muhammed hicret edeceği o gece, hz.ali’yi çağırdı ve “bu gece rabbimin emriyle mekke’den göç edeceğim ve sevr mağarasında gizleneceğim; sende benim yatağıma yatacaksın, ne dersin?” buyurmuşlardı. hz.ali bu haberi canına minnet bilmiş, şükür secdesine kapanarak kabul etmiştir.
bu olay münâsebetiyle, kur’ân-ı kerîm’in bakara sûresi’nin:
“insanlardan öylesi de vardır ki allah rızâsına nâil olmak için canını satar ve allah, kullarını pek esirgeyendir.” meâlindeki 207. âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur.
hz.muhammed ile kardeş olmaları
hz.peygamber, medine-i münevvere’ye hicret’lerinden sonra; “ansar (yardım edenler)” denilen medineli müslümanlarla, “muhacirun (göçmenler)” diye anılan ve mekke’den göç eden müslümanları, birbirleriyle daha da kaynaştırmak için kardeş ettiler. kardeşlik töreni bitince, tek kalan yalnız hz.peygamber ile hz.ali idiler.
hz.ali:
“yâ resûlullah! ashâbını birbirine kardeş ettin; beni ise yalnız bıraktın” dedi.
hz.resûl:
“yâ ali! sen; mûsâ’ya hârun ne menziledeyse, bana o menziledesin. ancak benden sonra peygamber yok, sen dünyada da benim kardeşimsin, âhirette de” buyurmuşlardır.
bedir savaşında hz.ali
medine’ye hicret’in 2. yılında, ramazan ayında vuku bulan ve ebû cehil ile diğer müşriklerin önde gelenlerinin ölümleriyle sonuçlanan bedir savaşında, hz.ali 25 yaşlarında idi ve islâmiyet’i koruyanların başındaydı.
bu savaşta vadideki su kuyuları, daha önce gelen müşrikler tarafından zapt edilmişti. ashâb da geceleyin susuzluk baş gösterince hz.peygamber; “bize kim su getirir.” buyurdular. hz.ali, eline bir kırba alıp hayli uzakta olan su dolu kuyuya vardılar; suyla doldurup sahâbeye ulaştırdılar. böylece hz.ali, bedir savaşında kevser sâkiliğinin bir örneğini göstermiş oldu.
hz. fatıma ile evlenmesi
hicret’in 2. yılının son ayı olan zilhicce’de hz.muhammed, sevgili tek kızı hz.fâtıma’tüz zehrâ’yı, hz.ali’ye vererek onu kendisine dâmâd etmiştir.
hz.ali’nin, hz.fâtıma ile olan evliliklerinden; hz.imâm hasan, hz.imâm hüseyin ve doğmadan düşen, adı hz.peygamber tarafından konulan muhsin ile zeyneb ve ümmü gülsüm dünyaya gelmişlerdir.
hz.peygamber’in nesl-i pâk olan soyları “ehl-i beyt’i”, hz.imâm hasan ve hz.imâm hüseyin’den devam etmiştir.
uhud savaşında hz.ali
uhud savaşında, müşriklerden sancağı her kim eline aldı ise o kişiler, hz.ali tarafından birer birer katledildiler.
tarih kitaplarında ve kur’ân âyetlerinde tafsilâtıyla bildirildiği gibi uhud savaşında müşrikler bozguna uğrayınca; hz.peygamber’in bu savaşta, abdullah bin zübeyr’in kumandası altına verilen ve bir gediği korumaya memur edilip;
“her hâlde, yerlerinden ayrılmamaları emredilen okçuların” bozgunu görünce, gânimet hırsına düşmeleri ve yerlerinden ayrılmaları yüzünden, çetin bir bozguna uğrayan islâm ordusu, halid bin velid’in bu gedikten hücumuyla bozulup dağıldı. abdullah şehit düştü. hz.peygamber’in yanlarında, hz.ali ile bir kaç kişi kaldı. ancak hz.ali, hz.muhammed’e saldıranlarla savaşmadaydı; o gün on altı yara almışlardı. sonra, ashâbın tekrar hz.peygamber’in yanında toplanmaları, hz.ali’nin sebâtı sayesinde olmuştur.
bu savaşta hz.ali müşriklerle savaşırken ve hz.peygamber’i korurken elindeki kılıcı kırılmış, bunun üzerine hz.muhammed kendi kılıcı olan elindeki meşhur “zülfekâr” adlı kılıcı vermişlerdir. o gün hz.muhammed, hz.ali için şu meşhur hadîsi buyurmuşlardır:
“lâ fetâ illâ ali, lâ seyfe illâ zülfikâr”
anlamı: “ali’den kahraman yiğit yoktur, zülfikâr’dan üstün kılıç yoktur.”
dünyaya gelişi, lakabı ve künyeleri
hz.ali oniki imâmın ilkidir, aynı zamanda hz.muhammed’in dâmâdı ve amcasının oğludur. hz.ali hicret’ten 23 yıl önce (milâdi 598) recep ayının 13. gününde mekke’de, kâ’be-i muazzama’nın içinde dünyaya gelmişlerdir ve kâ’be’nin içinde doğan tek kişidir. baba ve anne tarafından hâşimi soyundan gelmiştir.
hz.peygamber, hz.ali’nin doğumunu duyunca amcası hz.ebû tâlib’in evine geldi. hz.ali’yi kucağına aldı, dilini ağzına verip emzirdi. adını sordu, fâtıma; “esed koymak istiyorum” deyince hz.muhammed; “hayır” buyurdu. “onun adı ali’dir” dedi ve adını “ali” koydular.
künyeleri ise “ebü’l hasan” ve “ebû türâb”dır. hz.muhammed kendilerine, toprağın babası anlamına gelen “ebû türâb” künyesini vermişlerdi. bu yüzden, bu künyeyi çok severlerdi.
ilk iman eden hz.ali
hz.muhammed’e ilk vahiy geldikten sonra; erkeklerden islâmlığını ilk izhâr eden hz.ali’dir ve ondan sonra kadınlardan da ilk olarak eşi hz.hatice’tül kübrâ, islâmiyet’i kabul etmişlerdir.
hz.ali, bütün ömrü boyunca hz.muhammed’in en yakınlarından ve yardımcılarından biri olmuş, bütün savaşlarda hz.peygamber’in yanında savaşmış, bu savaşlarda çok büyük yararlıklar ve kahramanlıklar göstermiş, canını hz.peygamber’in uğruna vermekten hiçbir zaman kaçınmamıştır.
hicret gecesi
hz.muhammed hicret edeceği o gece, hz.ali’yi çağırdı ve “bu gece rabbimin emriyle mekke’den göç edeceğim ve sevr mağarasında gizleneceğim; sende benim yatağıma yatacaksın, ne dersin?” buyurmuşlardı. hz.ali bu haberi canına minnet bilmiş, şükür secdesine kapanarak kabul etmiştir.
bu olay münâsebetiyle, kur’ân-ı kerîm’in bakara sûresi’nin:
“insanlardan öylesi de vardır ki allah rızâsına nâil olmak için canını satar ve allah, kullarını pek esirgeyendir.” meâlindeki 207. âyet-i kerîmesi nâzil olmuştur.
hz.muhammed ile kardeş olmaları
hz.peygamber, medine-i münevvere’ye hicret’lerinden sonra; “ansar (yardım edenler)” denilen medineli müslümanlarla, “muhacirun (göçmenler)” diye anılan ve mekke’den göç eden müslümanları, birbirleriyle daha da kaynaştırmak için kardeş ettiler. kardeşlik töreni bitince, tek kalan yalnız hz.peygamber ile hz.ali idiler.
hz.ali:
“yâ resûlullah! ashâbını birbirine kardeş ettin; beni ise yalnız bıraktın” dedi.
hz.resûl:
“yâ ali! sen; mûsâ’ya hârun ne menziledeyse, bana o menziledesin. ancak benden sonra peygamber yok, sen dünyada da benim kardeşimsin, âhirette de” buyurmuşlardır.
bedir savaşında hz.ali
medine’ye hicret’in 2. yılında, ramazan ayında vuku bulan ve ebû cehil ile diğer müşriklerin önde gelenlerinin ölümleriyle sonuçlanan bedir savaşında, hz.ali 25 yaşlarında idi ve islâmiyet’i koruyanların başındaydı.
bu savaşta vadideki su kuyuları, daha önce gelen müşrikler tarafından zapt edilmişti. ashâb da geceleyin susuzluk baş gösterince hz.peygamber; “bize kim su getirir.” buyurdular. hz.ali, eline bir kırba alıp hayli uzakta olan su dolu kuyuya vardılar; suyla doldurup sahâbeye ulaştırdılar. böylece hz.ali, bedir savaşında kevser sâkiliğinin bir örneğini göstermiş oldu.
hz. fatıma ile evlenmesi
hicret’in 2. yılının son ayı olan zilhicce’de hz.muhammed, sevgili tek kızı hz.fâtıma’tüz zehrâ’yı, hz.ali’ye vererek onu kendisine dâmâd etmiştir.
hz.ali’nin, hz.fâtıma ile olan evliliklerinden; hz.imâm hasan, hz.imâm hüseyin ve doğmadan düşen, adı hz.peygamber tarafından konulan muhsin ile zeyneb ve ümmü gülsüm dünyaya gelmişlerdir.
hz.peygamber’in nesl-i pâk olan soyları “ehl-i beyt’i”, hz.imâm hasan ve hz.imâm hüseyin’den devam etmiştir.
uhud savaşında hz.ali
uhud savaşında, müşriklerden sancağı her kim eline aldı ise o kişiler, hz.ali tarafından birer birer katledildiler.
tarih kitaplarında ve kur’ân âyetlerinde tafsilâtıyla bildirildiği gibi uhud savaşında müşrikler bozguna uğrayınca; hz.peygamber’in bu savaşta, abdullah bin zübeyr’in kumandası altına verilen ve bir gediği korumaya memur edilip;
“her hâlde, yerlerinden ayrılmamaları emredilen okçuların” bozgunu görünce, gânimet hırsına düşmeleri ve yerlerinden ayrılmaları yüzünden, çetin bir bozguna uğrayan islâm ordusu, halid bin velid’in bu gedikten hücumuyla bozulup dağıldı. abdullah şehit düştü. hz.peygamber’in yanlarında, hz.ali ile bir kaç kişi kaldı. ancak hz.ali, hz.muhammed’e saldıranlarla savaşmadaydı; o gün on altı yara almışlardı. sonra, ashâbın tekrar hz.peygamber’in yanında toplanmaları, hz.ali’nin sebâtı sayesinde olmuştur.
bu savaşta hz.ali müşriklerle savaşırken ve hz.peygamber’i korurken elindeki kılıcı kırılmış, bunun üzerine hz.muhammed kendi kılıcı olan elindeki meşhur “zülfekâr” adlı kılıcı vermişlerdir. o gün hz.muhammed, hz.ali için şu meşhur hadîsi buyurmuşlardır:
“lâ fetâ illâ ali, lâ seyfe illâ zülfikâr”
anlamı: “ali’den kahraman yiğit yoktur, zülfikâr’dan üstün kılıç yoktur.”
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?