(bkz: cinar)
çınar ağacı
( platanus ) :çınargiller familyasından; 30 metreye kadar boy salan, gövdesi kalın, uzun ömürlü, koyu gövdeli bir ağaçtır. hekimlikte kozalakları ve yaprakları kullanılır. birçok çeşidi vardır.
kullanıldığı yerler:
kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. diş ve vücut ağrılarını dindirir. saç kepeklerini giderir.
kullanıldığı yerler:
kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. diş ve vücut ağrılarını dindirir. saç kepeklerini giderir.
nazım hikmetin de istediği gibi, mesar taşı yerini alabilecek en kutsal varlık.
bir zamanlar yalovada bolca bulunan, bir dalı kesilmesin diye atatürkün köşk yürüttüğü, görkemli ağaçtır.
bir yılda tonlarca toz emdiğinden, hava kirliliği ile mücadelede en büyük biyolojik silahlardan biridir.
(yalova bir zamanlar dallastan sonra dünyanın oksijen oranı en yüksek 2. şehriydi-hocalarımızın yalancısıyım)
bir yılda tonlarca toz emdiğinden, hava kirliliği ile mücadelede en büyük biyolojik silahlardan biridir.
(yalova bir zamanlar dallastan sonra dünyanın oksijen oranı en yüksek 2. şehriydi-hocalarımızın yalancısıyım)
her ilçede her ilde mevcut olan, yüzyıllardır yerini koruyan hatta yakınındaki otobüs duraklarına ve bazen semte ismini veren acayip boyutlara ulaşabilen odunsu bitki.
eğer şöye 10 yaşından büyük bir çınar varsa etrafta hemen bir çay bahçesi ya da restoran tarafından sahiplenilir ve tabela asılır:
çınaraltı kahvehanesi
çınaraltı restoran
çınaraltı aile çay bahçesi
sonrasında eğer işletme batmaz da bir kaç yıl aynı çınarın altında ömrünü sürdürürse bir anda o semtin ve işletmenin civarının adı gayrıresmi olarak çınaraltına değiştirilir.
çınaraltı kahvehanesi
çınaraltı restoran
çınaraltı aile çay bahçesi
sonrasında eğer işletme batmaz da bir kaç yıl aynı çınarın altında ömrünü sürdürürse bir anda o semtin ve işletmenin civarının adı gayrıresmi olarak çınaraltına değiştirilir.
oscar a katılmak için başvuran türk filmleri arasinda bulunan, handan ipekçi imzali film.
rüzgarlı havalarda yaprakları yağmur sesi çıkartır.
handan ipekçinin yazıp yönettiği 2010 yapımı yerli film.
izleyip asla kimseye tavsiye edemeyeceğim filmlerden birisi.
aşırı derecede mesaj kaygılı filmleri seven insanlar için hoş olabilir.sebepsiz yere ağlamak isteyenler için de bir nebze seyredilebilitesi vardır ama,canımın içi güzel sözlük,sırf sana yorum yazabilmek adına filmi sonuna kadar izleme işkencesine katlandım.
şimdi şöyle özetleyeyim,filmde yazar kime ne mesaj vermek istemiş ben çözemedim.
unutkanlığı ,-ocakta yemek unutup -yangın riski oluşturan,oturduğu yerde uyuyakalan,tüm tembihlemelere,çocuklarının sevmemesine rağmen inatla onlarca saksılı çiceği her çocuğunun evine taşıyan,eski tür müzikleri kulaklığından dinlemesi için uyarılmasına rağmen bangır bangır gramofonundan dinlemek inadında,yüksek tansiyonu olduğu halde gizli gizli tuz,zeytin vs.atıştıran,damadının,hem de evinde kaldığı damadının yüzüne aleni hıyar diyebilen ve üstelik emekli öğretmen terbiyesi diye bir olgudan habersiz,gelinine elizabeth,torunlarına da ikinci elizabeth ve katerina diye lakap takmış, yetmiş beş yaşında bir büyük anne var.
yani itici mi itici,bencil,torununun kendisine olan hastalık derecesindeki bağlılığına da aslında hiç mi hiç karşılık vermeyen,hiç kimsenin evinde olmasını istemeyeceği türden bir yaşlı kadın.
fakat son çocuğu olan sonay hanım,annesine herkesden daha fazla gıcık oluyor,sen beni hiç sevmedin ve başından savmak için yatılı okula yolladın diye suçluyor.
annemiz de kızım fena mı ettim işte üç lisan öğrendin diye savunuyor kendini.
suçlama yüzeysel,savunma daha da yüzeysel.
diğer çocukların sorunları yüzeysel,hatta ne sorunları var onu bile tam anlayamıyor izleyici.
sonay eşinden niye ayrılmış tam belli değil.
anneleri aslında gerçekten tahammül edilmez bir ihtiyar.
kızının dolaptaki gıcır gıcır triko kazağını söküp ördüğü battaniyeye ip olarak kullanacak kadar bencil diyorum ya.
şimdi mesaj meselesine dönelim,yazar,burada yaşlılara mı mesaj vermek istiyor,bencil olmayın,geçimli olun,olgun olun falan diye...
yoksa filmin sonunda anneyi öldürerek evlatlara mı mesaj vermek istiyor ananızın kiymetini bilin ne kadar bencil,hiperaktif çocuk gibi,yaramaz ve itici olsa bile diye.
sonay annesinin kıymetini ne zaman anlıyor biliyor musunuz?
işyerinden fransızcası var diye terfi aldığı zaman.
bu kadar yüzeysel,bu kadar soğuk bir neden olabilir mi?
annesi sonayı gerçekten sevmemiş midir,sevmişse bile bunun göstergesi nedir,terfi almak mıdır sevildiğini anlamanın yolu?
sürekli bir sandık var izleyicinin gözüne gözüne sokulan.
o sandık,isterdim ki ,anne ölünce ,vasiyeti gereği açılsın,herkese bırakılan minik el emeği mirasın içinde minik minik hayat dersleri olsun.
o sandık bir metafor olsun,o sandık aileyi tekrar bir araya getirsin falan.
yok,nerde?
sandık ve onun minik toruna miras bırakılan anahtarından bir şey çıkacak diye bekliyor bekliyorsunuz ama hiç bir bok çıkmıyor.
boşanmak üzere bir erkek evlat,kocasının aldattığını öğrenen bir kız evlat,boşanmış bir kız evlat ve karısına karşı aciz bir erkek evlat.
sonra birden bir şeyler oluyor,herkes sorunlarını cillop gibi çözmeye başlıyor.
annemizin bir etkisi oldu mu?
yoooo....
karına kendini affettir oğlum.
kocan seni seviyor,barış onunla kızım.
karına fazla ipleri verme oğlum....bütün hikmet bu sıradan ve binlerce annenin ağzından çıkabilecek sözlerde.
hiç bir derinliği olmayan,sadece ebeveynlerinizi huzur evine yatırmayın sonra ağlarsınız haaaa diye parmak sallayan ,beyaz melek vari filmlerden birisi ve kurgusuyla,sahneleriyle,müziğiyle falan iyice batmış.
bir de ailenin sürekli altında piknik için toplaştığı bir çınar ağacı var.
o ağacın altında iki tahta piknik masası ve bir de salıncak var.
aile ne zaman piknik yapmak istese o ağacın altı müsait.
onlardan başka kimse gitmiyor oraya.
türkiye lan burası.
kan çıkar valla orda,bizim masa,bizim salıncak,biz önce geldik falan diye...
uzun lafın kısası,film boktan.
izleyip asla kimseye tavsiye edemeyeceğim filmlerden birisi.
aşırı derecede mesaj kaygılı filmleri seven insanlar için hoş olabilir.sebepsiz yere ağlamak isteyenler için de bir nebze seyredilebilitesi vardır ama,canımın içi güzel sözlük,sırf sana yorum yazabilmek adına filmi sonuna kadar izleme işkencesine katlandım.
şimdi şöyle özetleyeyim,filmde yazar kime ne mesaj vermek istemiş ben çözemedim.
unutkanlığı ,-ocakta yemek unutup -yangın riski oluşturan,oturduğu yerde uyuyakalan,tüm tembihlemelere,çocuklarının sevmemesine rağmen inatla onlarca saksılı çiceği her çocuğunun evine taşıyan,eski tür müzikleri kulaklığından dinlemesi için uyarılmasına rağmen bangır bangır gramofonundan dinlemek inadında,yüksek tansiyonu olduğu halde gizli gizli tuz,zeytin vs.atıştıran,damadının,hem de evinde kaldığı damadının yüzüne aleni hıyar diyebilen ve üstelik emekli öğretmen terbiyesi diye bir olgudan habersiz,gelinine elizabeth,torunlarına da ikinci elizabeth ve katerina diye lakap takmış, yetmiş beş yaşında bir büyük anne var.
yani itici mi itici,bencil,torununun kendisine olan hastalık derecesindeki bağlılığına da aslında hiç mi hiç karşılık vermeyen,hiç kimsenin evinde olmasını istemeyeceği türden bir yaşlı kadın.
fakat son çocuğu olan sonay hanım,annesine herkesden daha fazla gıcık oluyor,sen beni hiç sevmedin ve başından savmak için yatılı okula yolladın diye suçluyor.
annemiz de kızım fena mı ettim işte üç lisan öğrendin diye savunuyor kendini.
suçlama yüzeysel,savunma daha da yüzeysel.
diğer çocukların sorunları yüzeysel,hatta ne sorunları var onu bile tam anlayamıyor izleyici.
sonay eşinden niye ayrılmış tam belli değil.
anneleri aslında gerçekten tahammül edilmez bir ihtiyar.
kızının dolaptaki gıcır gıcır triko kazağını söküp ördüğü battaniyeye ip olarak kullanacak kadar bencil diyorum ya.
şimdi mesaj meselesine dönelim,yazar,burada yaşlılara mı mesaj vermek istiyor,bencil olmayın,geçimli olun,olgun olun falan diye...
yoksa filmin sonunda anneyi öldürerek evlatlara mı mesaj vermek istiyor ananızın kiymetini bilin ne kadar bencil,hiperaktif çocuk gibi,yaramaz ve itici olsa bile diye.
sonay annesinin kıymetini ne zaman anlıyor biliyor musunuz?
işyerinden fransızcası var diye terfi aldığı zaman.
bu kadar yüzeysel,bu kadar soğuk bir neden olabilir mi?
annesi sonayı gerçekten sevmemiş midir,sevmişse bile bunun göstergesi nedir,terfi almak mıdır sevildiğini anlamanın yolu?
sürekli bir sandık var izleyicinin gözüne gözüne sokulan.
o sandık,isterdim ki ,anne ölünce ,vasiyeti gereği açılsın,herkese bırakılan minik el emeği mirasın içinde minik minik hayat dersleri olsun.
o sandık bir metafor olsun,o sandık aileyi tekrar bir araya getirsin falan.
yok,nerde?
sandık ve onun minik toruna miras bırakılan anahtarından bir şey çıkacak diye bekliyor bekliyorsunuz ama hiç bir bok çıkmıyor.
boşanmak üzere bir erkek evlat,kocasının aldattığını öğrenen bir kız evlat,boşanmış bir kız evlat ve karısına karşı aciz bir erkek evlat.
sonra birden bir şeyler oluyor,herkes sorunlarını cillop gibi çözmeye başlıyor.
annemizin bir etkisi oldu mu?
yoooo....
karına kendini affettir oğlum.
kocan seni seviyor,barış onunla kızım.
karına fazla ipleri verme oğlum....bütün hikmet bu sıradan ve binlerce annenin ağzından çıkabilecek sözlerde.
hiç bir derinliği olmayan,sadece ebeveynlerinizi huzur evine yatırmayın sonra ağlarsınız haaaa diye parmak sallayan ,beyaz melek vari filmlerden birisi ve kurgusuyla,sahneleriyle,müziğiyle falan iyice batmış.
bir de ailenin sürekli altında piknik için toplaştığı bir çınar ağacı var.
o ağacın altında iki tahta piknik masası ve bir de salıncak var.
aile ne zaman piknik yapmak istese o ağacın altı müsait.
onlardan başka kimse gitmiyor oraya.
türkiye lan burası.
kan çıkar valla orda,bizim masa,bizim salıncak,biz önce geldik falan diye...
uzun lafın kısası,film boktan.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?