can dündar

2 /
firambogaz
beklentisiz sevmeyi denediniz mi?
hiç beklentisiz sevdiniz mi?
yani "bugün telefon etmedi" demeden, "şu an nerede acaba?"
diye kendi kendinizi yemeden, "yaş günümü hatırlayacak mı
acaba?" diye bir beklenti içine girmeden...
sevdiniz mi hiç?
onun, size ait olmadığını kabul edip,onu özgür yaşamı
ile sevmeyi denediniz mi?
yanındaki erkek arkadaşına aldırmamayı öğrenip ama aldırmıyormuş gibi
yapmadan, gerçekten aldırmadan,
"bitecekse biter , bunu ben değiştiremem, beni sevmeyi
bırakmasını değiştiremeyeceğim gibi" diye düşünüp.
onu yersiz kıskançlıklara boğmaktan ve kendinizi
yıpratmaktan vazgeçebildiniz mi hiç?
hiç beklemeden çalan bir kapıda,
onu karşınız da görmek ne güzeldir bilir misiniz?
beklemediğiniz bir anda hediye almak en sevdiğinizden...
ve beklemeden gelen bir "seni seviyorum" mesajının
tadına varabildiniz mi hiç?
siz istediginiz için degil, o istiyor diye yapildi mi tüm bunlar? ve
beklentisiz sevmenin tadina bakabildiniz mi hiç?
"bugün beni hatirlamadi" yerine "hiç beklemiyordum,
senin gelecegini" diyebilmek ne güzeldir oysa...
onu bogmadan, kendinizi bogmadan sevebilmek
ne güzeldir... sahiplenme duygusundan uzak,
sevmenin, sevilmenin tadina varabildiniz mi hiç?
yapilmamis davranislar, söylenmemis sevgi sözcükleri ile
kendi kendinizi ask çikmazinda kaybedeceginize,
hiç beklenmeyen bir demet çiçekle mutlu oldunuz mu?
beklentisiz sevin...
ben, beklentisiz seviyorum...
"niye aranmadim" diye düsünüp kendini kendinizi
yiyeceginize, hiç beklenmedik bir "seni özledim"
mesaji ile aski yakalayin..
beklentisiz sevin...
ben, beklentisiz seviyorum...
o, sizin sevgiliniz oldu için degil.
ona tapulu maliniz gibi, çantaniz, arabaniz gibi
davranma hakkiniz oldugunu düsünmeden.
onu sevdiginiz, onun da sizi sevdigi için sevin...
sevgiye karisan "beklenti" denen illeti
hemen silin askin ak sayfalarindan...
göreceksiniz ki, o zaman ask, baska bir güzel...
göreceksiniz ki, o zaman sevgili, daha bir romantik...
göreceksiniz ki, o zaman sevmek ve sevilmenin
damaklarda biraktigi tat, yillanmis sarap gibi, beklenti
zehrine karismadan bir baska döndürüyor insanin basini..
ben, beklentisiz seviyorum...
onun nerede oldugunu merak etmiyorum...
"beni bugün neden aramadi" diye
geçirmiyorum içimden, aramadigi zamanlarda...
gelecege dair hayallerim de yok zaten...
ben, sevgiyi yasiyorum...
onun yanimda oldugu anlar o kadar degerli,
o kadar kiymetli ki... gerçeklesmemis ve
gerçeklesmeyecek beklentilerle mahvetmiyoruz o anlari...
beklentisiz seviyoruz...
sevdigimiz için seviyoruz...
hayalsiz, geleceksiz, beklentisiz... anlik seviyoruz...

deneyin... beklentisiz, sevmeyi deneyin bir gün...
beklentilerle bogdugunuz asklariniza aciyacaksiniz...
aliveli4950
odtüde okuduğu yıllarda sekizinci yurtta kalan(abazalığının doruk noktalarına çıktığını düşünemiyorum) (bkz: odtu sekizinci yurt),a4 kapısından çıkınca okulun yanındaki lüx villalardan birinde oturan,uluslararası ilişkilerde yarı zamanlı hocalık yapan,bir ara boş vaktimde gidip dersini dinlemek istediğim,hala odtüden kopamamış insanlardan biri.bir ara çalıntı kaynak kullandığı için cezaya çarptırılmıştıki o zaman gözümden düştü ama düşünüyorumda o kadar güzel eserin hepsi mi çalıntı kardeşim.ginede hala severek okuyorum. (bkz: severek izliyoruz) (bkz: gelibolu)
yorulmaz savasci
alaattin çakıcı’dan bir mektup almıştır.mektubun içeriği şöyledir:

"sizler ki, biri savcı diğeri yargıç gibi işinize geldiği türde tüm gayriahlaki kuralları kendi kişisel çıkarlarınız doğrultusunda yasal zeminlere taşıyorsunuz"
"yasal kurumun üyesi misiniz?"
"sizlerin tanımına göre çeteler ülkeye zarar veriyor. küresel medya patronlarının türkiye’deki işbirlikçi elemanları olarak çeteleştiğinizi biliyor musunuz? kapitalizmin küresel patronlarına uşaklık yaptığınızdan dolayı vatandaşın da size soru sorma hakkı olduğunu biliyor musunuz"
"ermeni olmak suç teşkil etmiyor, siz eski marksist yani liberal solcu, medyadaki işbirlikçileri sürekli türk milletine saldırıyorsunuz"
"tüm ülkede yaşayanlarıın temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü milli gelierin toplumun değişik katmanlarına eşit şekilde dağıtılması ve etnik ayırım gözetilmemesi. işte bu demokrasiye göbekten bağlı ulus devletin en güzel örneğidir"
merak ediyorum, sizin adınız can mı van mı?"
"bakınız beyefendi yaptığınız işi insani ve mesleğinizin ahlaki kuralları içerisinde yapmaya çalışın. akıllı olmanızı sizden rica ediyorum. yine de beyefendilik bende kalsın "
(bkz: aklın yolu birdir)
chamomile
internette yazıları ppt sunumuyla hiç durmadan dolaşan ve bence bu yüzden yazdıklarının değeri düşen, popüler kültürden hayli zarar görmüş yazar.
trantula
sene başında konferans amaçlı okulumuza gelecegi soylenen kişi. ayrıca okulumuz ile ilgili belgeselini izleyecegimiz de soylentiler arasındaydı. ne mi oldu can dündar gelemedi ve gonderdiği cd de bozuk çıktı.
rhapsody
eger...
o’nu hatırladıkça başı göğe ermişçesine ya da asansör boşluğuna düşmüşçesine ürperiyorsa yüreğiniz...
ömrü saatlere sıkışmış bir kelebek telaşıyla o hüzünden bu neşeye konup kalkıyorsanız gün boyu nedensiz... ve her konduğunuzda diğerini iple çekiyorsanız bu hislerin...
o’nunlayken pervaneleşen yelkovanlar, o’nsuz mıhlanıp kalıyorsa yerine, bir akrep kadar hain...
sınıfta, büroda, yolda, yatakta içiniz içinize sığmıyor, o’ndan söz edilince yüzünüz, sizden habersiz, mis kokulu bir ekmek dilimi gibi kızarıyor, mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorsa,
ve o, her durduğunuz yerde duruyor, her baktığınız yerden size bakıyor, siz keyiflendikçe gülüp, hüzünlendikçe ağlıyorsa...
dünyanın en güzel yeri o’nun yaşadığı yer, en güzel kokusu bedenindeki ter, en dayanılmaz duygusu gözlerindeki kederse...
hayat o’nunla güzel ve onsuz müptezelse...
elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, o’nun yüzü pembeyse,
kışlar ilkbaharsa, yazlar ilkbahar, güzler ilkbahar...
her şiirde anlatılan o’ysa... her filmin kahramanı o... her roman o’ndan söz ediyor, her çiçek o’nu açıyorsa...
bir anlık ayrılık, bir ömür gibi geliyor ve gider gitmez özlem saç diplerinizden çekiştirip beyninizi acıtıyorsa,
iştahınız kapanıyor, iştahınız açılıyor, iştahınız şaşırıyorsa...
iştahınız, hasret acısında bile karşı konulmaz bir tat buluyorsa...
eliniz telefonda yaşıyor, işaret parmağınızla ha bire o’nu tuşluyor, dara düştüğünüzde kapıyı çalanın o olduğunu adınız gibi biliyorsanız...
mütemadi bir sarhoşluk halinde, her çalan telefona o diye atlıyor, vitrindeki her giysiyi o’na yakıştırıyor, konuşan birini dinlerken "keşke o anlatsa" diye iç geçiriyorsanız...
kokusu burnunuzdan, sureti gözünüzden, sesi kulağınızdan, teni aklınızdan silinmiyorsa bir türlü...
özlemi, sol memenizin altında tek nüsha bir yasak yayın gibi taşıyorsanız gün boyu...
hem kimseler duymasın, hem cümlealem bilsin istiyorsanız...
o’nsuz geceler ıssız, sokaklar öksüzse...
ayrılık ölüme, vuslat sehere denkse...
gamze gamze tebessüm de onun içinse, alev alev öfke de;
bunca tavır, onca sabır ve nihayetsiz kahır hep o’nun yüzü suyu hürmetine...
uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yoksa...
dışarıda yer yerinden oynuyor ve "içeri"de bu sizi zerrece ilgilendirmiyorsa,
nedensiz küsüyor, sebepsiz affediyorsanız ve bütün bu hallerinize siz bile akıl erdiremiyorsanız...
kaybetme korkusu, kavuşma sevincinden ağır basıyorsa ve aşk, gurura baskın çıkıyorsa bu yüzden her daim...
gece yarısı kadim bir dost gibi kucaklayan tanıdık bir şarkı, bütün acı sözleri unutturmaya yetiyorsa...
her gidişte ayaklarınız "geri dön" diye yalpalıyorsa ve siz kendinize rağmen dönüyorsanız, sınırsız, sabırsız, doyumsuz bir tutkuyla...
...o halde bugün sizin gününüz!..
"çok yaşa"yın ve de "siz de görün"üz.
teski
yazılarını okuduktan sonra yaşamınızı bir nebze bile olsun değistirebileceginiz usta yazarlardan. şayet bunu okuduktan sonra anlayabilirsiniz..

asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti.

asil eksiklik,careyi baskasinda aramakti.
hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir etmiyor.
insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu olamiyor.
once yalnizdik. 9 ay boyunca karanlik bir yerde disari cikmayi bekledik ve dunyaya aglayarak geldik. pisman gibiydik. ya da mecburen gelmis gibi.
biraz buyudukten sonra, kendimizi bildigimiz anda, icimizi
kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik:
bir yerde bir eksik var. korktuk. "bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.

cevabi yapistirdik: demek ki sahip olmadigimiz bir seyler var.o yuzden eksiklik hissediyoruz."
peki, neye sahip olmamiz gerekiyor? cocukken,"yasimiz kucuk" diye dusunduk.
her istedigimizi yapamiyoruz. kurallar, yasaklar var. buyuyunce her sey yoluna girecek. buyudukce bir sey degismedi. yine huzursuzduk. icimizden bir ses ayni sozcukleri fisildiyordu: "bir eksik var."

kafamiz karisti. nasil kurtulacagiz bu igrenc duygudan? nasil gececek bu? aklimiza yeni cevaplar geldi: okulu bitirince gececek. girince gececek.

para kazaninca gececek. tatile gidince gececek.
okulu bitirdik. diploma aldik. ise girdik. kartvizit aldik. calistik. para kazandik. tasindik. araba aldik. calistik.
eve yeni esyalar aldik.
tatile gittik. dans ettik. terfi ettik. kartviziti degistirdik. daha cok calistik. daha cok para kazandik.calistik.calistik.
gecmedi. "bir yerde bir eksik var" hissi, hala orada duruyordu.

bu sefer de "sevgilimiz olunca gececek" dedik.
"yalnizligimiz sona erince bu illetten kurtulacagiz."
beklemeye basladik. derken, biri cikti karsimiza. asik olduk. ve aninda baska biri olduk. daha guclu, daha guzel, daha akilli biri. hesap cuzdanlari,kartvizitler,hatta ilaclar bile boyle hissetmemizi saglamamisti.

sevgilimizin gozlerinde, daha once bize verilmemis kadar buyuk sevgi ve hayranlik gorduk.
sevgilimizin gozlerinde tanri’ yi gorduk. isigi gorduk.
"tunelin ucundaki isik bu olmali" diye dusunduk "kurtulduk."
sonra bir gun, daha dun bize deli gibi asik olan insan
cekip gidiverdi.
ya da artik eskisi gibi sevmedigini soyledi.
ya da baska birine asik oldugunu soyledi.
ya da daha kotusu, baska birine asik oldu ama soylemedi.
telefonu acmamasindan, elimizi tutmamasindan, sevismemesine bahane bulmak zorunda kalmamak icin biz uyuduktan sonra yataga gelmesinden anladik, bir terslik oldugunu.....
belki de sevmekten vazgecen veya terk eden sevgilimiz
degildi, bizdik. fark etmez. sonucta ask bitti. simdi her yer bombos. simdi tekrar yalniziz.

basladigimiz yere donduk. yillarca ugrastik, eksigin ne oldugunu bulamadik.
halbuki her seyi denedik, her yere baktik. oyle mi?
bakmadigimiz bir yer kaldi. icimize bakmadik.
eksik parcayi disarda aradik ama icimizde sakli olabilecegini akil etmedik.

birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye ugrastik ama kendimizi
sevmedik.
sasiracak bir sey yok, tabi ki sevmedik.
kendimizi sevsek bu kadar kosturur muyduk?
canimiz yanmasin diye duvarlarin ardina saklanir miydik? kendimizi bos sanip doldurmaya ugrasir miydik?
terk edilmekten korkar miydik?
asil eksiklik, eksik oldugumuzu dusunmekti.
asil eksiklik, careyi baskasinda aramakti.
hayatin matematigi farkli; iki yarimi toplayinca bir
etmiyor. insan tek basina mutsuzsa baska biriyle de mutlu
olamiyor.
herkes beni sevsin" diye ugrasinca kimse gercekten
sevmiyor, herkes sevgisine sart koyuyor, sinir koyuyor.
oysa "kendime duydugum sevgi bana yeter" diye
dusununce, kendimizi oldugumuz gibi kabullenince yarim tamamlaniyor.
her sey bir oluyor. iste o zaman perde aralaniyor. aci diniyor.
iste o zaman baska ’bir’ iyle bir araya gelerek,
hesabin kitabin, korkunun kayginin hukum surdugu sahte bir sevgi yerine, gercek bir sevgi yaratilabiliyor.
2 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol