..ve kan anonslarından sonra radiohead masada birkaç $i$e, birkaç bungun çocukluk, birkaç ölü van gogh sarısı pencereden çalınmı$ ay ürkütüyor soluk bakı$lı bayku$ları su satıyor yalnızlığım, su-satıyor bu aydınlık karaltı, bu billur hare gözlerinden kalan resmedilemez yeis, ve $imdi, ünsüz harflerle sevmek gibi bir kadını, geceleri aniden ü$ümek..
..ve kan anonslarından sonra radiohead ellerinde bulutlarla geliyorsun, geliyorsun müflis bedenine te$ne aymazlığınla bedeninde gün izi, geliyorsun! çok uzaklarda bir kurt ölüyor kıvranarak, bir ku$ cıvıldarken vuruluyor vurulduğunda uluyor kurt vurgunlardan beni sorumlu tutuyorsun! oysa ne çok kanamı$tım ne çok kan aramı$tım sana, ne de çok kan^sen hücresi boyunca ağlamı$tım; ağlamı$tım gözlerime dünya kaçtı, tuz kaçtı, a$k kaçtı; yıldızların tozlarını üflemek gibi sevmek bir kadını, a$kı sevmek; a$k öldü, a$k öldü sevgilim
terkedileceksin bir bayram, elinde horoz $ekeri, yüzünde atlıkarıncalar bir bayram ki öldürüleceksin dönmedolabında hayatın, bir bayram ki kan kokacak, çitlembik kokacak, pamuk kokacak cesedin
gökyüzünde patlayan tüm balonları ben dikeceğim!
bir yüz dikeceğim kendime, bir maske, bir gece dikeceğim aydınlığında cesedinin ve terkedileceksin bir bayram, sesinde ayva reçeli, avcunda misketlerin bir bayram ki öldürüleceksin çarpı$an arabalarında hayatın, bir bayram ki açlık kokacak, sefalet kokacak, ter(k) kokacak cesedin
gittim bir el bombasının pimini çeker gibi ansızın mu$amba trenlerin karton katarları hep aynı plastik istasyonda ayrıldılar birbirlerinden hayratlarda çocuklar dizlerini yıkadılar ardımdan biri bileğindeki kiri ovdu, abdest aldı bir ihtiyar öksürerek gittim kentin parmakuçlarında yılı$ık bir karıncalanma otellerde fahi$eler çocukluklarını bıçaklarken, toy $airler $arap kadehlerinde tanrılarını boğarken kan yağarken avlularına camilerin, kilise kampanalarına yapı$mı$ bir güvercin pisliği gibi kuruyarak, kabuğu soyulmu$ bir nar gibi morarak, mor bir fular gibi savrulurak geceye geceye amorf bir redif gibi yerle$erek gittim pamuklamaktaydı kavaklar annem tarhana kurutmaktaydı, dut vardı kozasını delen ipekböceğiydi güne$ doldu içime moleküllerine bölünerek molekülleri atomlarını çeki$tirirken bu kentin ve yine o müflis ba$ağrısı, o hazin epilog
adıma unvan diye konuldu gittim, baktım sadece baktım sonra..
hatmi kokulu bir güz alacasında dar dehlizlere sıkı$mı$ bir kırılgan efsundur çocukkarıncanın kalp atı$larına dur ve bileklere sus ve ak$amlara pus diyen hüzün!
birkaç otonun farı , şehrin ışıkları. yıldızlar ve ayın güneşe inadı gözümde… denizin sesi ve üç beş ferahnak kararlı melodiydi kulağımı kaşıyan. gece küsüp ay ’geceaydın’ dediğinden beri…
sonra seherin alacasında bir çizgi oldu düşlerim. hem ufuğa hem de tarihe paralel. kafamda bir film şeridi gibi bir şey. kimi ak der kimi kara söyler…
ademden günümüze neler olmuş neler bitmiş meyve tadında. acısıyla tatlısıyla… kalemle kâğıdın hikâyesı kadar eskiydi sanki düşlerim, ilk ayet canlılığında…
karmakarışıklığımla yol aldım… bambaşkaydım o gece… gecenin alyalazı , üşüten deli poyraz , gölgelere düşmüş çiğ taneleri… ve ben yalınayak dışarda.
kaldırımlarda gördüm gecenın karanlık yüzünün yansımasını. toprak tabanlı gökkübbe tavanlı bu sokakta…
sonra da ilkin kaldırımlar karşıladı beni, öyle yalnız ve ıslak. ölüm soluklu dört duvar bir tavan. sanki tek dostumdu gölgem. çünkü yanımdaydı her an…
bir o terketmedi beni, bir de terkedenlere inat sigaram… birini tüketip diğerini yakıyorum; ışıksız bir evdeki mumların vardiyesi gibi…
maziye dalıp dalıp gitmelerim. beynimde yankılanan sorularım ve parlayan cevaplarım gün ışığında…
arayıp bulamadıklarım ve peşisıra giden adımlarım. ve düşünüşlerim… her yağmur sonrası toprak kokusunda…
öncesi ve ondan öncesi … sonrası ve üç noktası ...
…
peşisıra giden adımlarım, gölgem ve ben . bir sobe yerinde durakladık sobeleyerek uyuyan bütün insaları. çöplükleri karıştıran çakallar ve karanlık yüzü gecenin sahitlerimizdir. olur ki inanmazsanız…
içimden bir dal kırıldı . önümüz bahar ya ! çiçeklerin açma zamanı , dalların yeşerme zamanı… atalete ve mahmurlu gözlere veda zamanı… üşüten rüzgâra aldırmama zamanı… yine çiçeklerin açma zamanı , dalların yeşerme zamanı…
vakti gelince son bulacak olan zaman tâlimimiz döndürdü çarklarını. yelkovana inat… akrebe inat…
gerideydi gecenin alyalazı, seherin alacası. gölgelere düşmüş çiğ taneleri ve geride kalmış ayak izlerim ve düşünüp yakarışlarım, ağlayışlarım her yağmur sonrasında…
geriye bakmak istemedi gözlerim… bir varmış bir yokmuş,olgunlaşmamış meyve tadındaki hikâyenin tozları silinmiş eski püskü sayfalarına… ve daha doldurulmayı bekleyen boşluklarına.
ânın kıymetini bilme zamanıdır şimdi! yazılanı okuma zamanı . okunanı yazma zamanı.
koskoca evrende bir sevgi çekirdeği olma zamanı… sevme zamanı … sevilme zamanı…
yasam bazen de her tarafi kara karelerle kapli bir bulmaca gibi hani olur ya bazen sona yaklasinca aniden bir nakarat bulma cabasi...
ve beyinlerde bir yigin düsünce pazari alti üstü bir hilesi de yok kazigi da yaklas bir tezgaha fazla düsünmeden sec begen al gama kedere doldur heybeye...
aniden bir çocuk tebessümü sonrası elektrik tellerine takılı uçurtma, o terkedilmi$ salıncaklar atlası, o kara$ın his, kum midyesiyle kesilmi$ tabanlarda rıhtım tortusu ve $eytanminareleri gri bir menek$e solu$u ardından, aniden bir çocuk tebessümüydü sanki o fotoğraftaki, bir $ehre ate$ açan buğulu, flu gözlerindeki..
/strafor kanatlarına gaz dökülmü$ melek ürpertisi/
ah bu gece sen de ölmü$sündür senin de gözlerini tıpa yapmı$lardır onulmaz $i$elere ellerindeki $i$lerle evlatlarına gençlik ören annelerin gözlerindeki lut gölü’nde.. aktarlarda devası olmayan bir kanamalı hastalıktır bende $imdi cevabı yarım bırakılmı$ mektuplar gibi kö$esinden kanayan hüzün! yüzünün elma bahçelerinde diz-e-leri kanayan çocukmu$um da beni senin ellerinle uçurmu$lar o salıncakta, senin ellerinle karmı$lar kum havuzunda hamurumu hamuruma nedense hep pulbiber atmı$lar!
/$akaklarımdan biri yoktu.. -nerdesin?/
güller de bitlendi gördün mü ak$amdan kalma bir sabah yalpalayarak çıktığı yoku$un ba$ında ba$ından vuruldu.. ah bu gece senin de saçlarını yakmı$lardır seninde saçlarında gül kokulu gelin yemenisi seri sabahlıklara paralel gecelikler ve yaza- madım-ak yakılmı$tı!
- gamzelerin senin mi? - onları uzak bir adadan getirdim - denizkızları var mı orada? - bilmem; ben hep denizadamları aradım
yüzünde aniden, bir naylon paketteki bombadır yalnızlığım!
ah bir bilsen... gözlerine baktıgımdaki heyecanı, içimde dalgalanan, o gök yarılırmış gibi yagan damlaları nasıl beni limanına aldıgını sessizliginde, sakinliginde, yüreginde nasıl huzur buldugumu... ah bir bilsen bana sarıldıgındaki icimi kaplayan sarkıyı dalga dalga sesinin yükseldigini hissettigim sarkıyı kalbimin göğsüme sıgmayıp da nasıl çarparak o sarkıyı söyledigini, sana uzanmak icin cırpınan ellerimi, bir de seni seviyorum demekten bıkıp usanmayan dudaklarımı... bir bilsen, bilsen...
boğulan şiirler yüzeye çıkıyor içimde. bak arkanda yıkılıyor koca bir şehir. umarsızlıklarına hayran, ve suskunluklarına nefret duyan; seninle yaşayan, küçük bir şiir.. içimde ağlayan, ardından gelen, ve yıkılan bir şehir, boğulan bir şiir.. nerdesin? hiç ağlamayan...
git ardına bakmadan şimdi dönme geriye git ilk günkü gibi söylemeden kimseye her yağmurda seni arasın yıkık bakışlarım her gece daha azalır elbet yakarışlarım akıttığın gözyaşlarım yorgun susuşlarım kayboluşlarım bu ne son olsun ne de ilk şimdi git sadece git ve ışıkları söndür giderken yavaşça sıyrılıp çık içimden
sabahin ilk i$iklarinda kargalarin otu$uyle uyaniyorum artik sabah sesinle uyanirdim biz zamanlar hayatin bana attigi ironik kaziklardan sadece biri bu
uyku artik eskisi kadar zor degil uykunun zaman kaybi oldugu gunler eskide kaldi
tek kaci$ yolu uyku oldugu zaman olum en iyi ihtimal gibi gorunur insana en uzun, en sessiz, en yalniz onun kabusu benim ruyam digerinin kaci$i
sessiz cigliklar agiran kulaklarimda yankilanirken acidan kivranan bu naciz vucut (tek ilaci kilometrelerce uzaklikta olan) bir fisilti bekliyor, caresiz oysa tek kelime yeterli onun icin "sen", "ben" degil sadece "biz"
sona yakla$tigini anlayamayan labirentteki fare gibi hissediyorum farkinda olmadan ciki$in onunden geciyorum oyunun bittigini sandigim anlarda umutlaniyorum o anda gercegin sogukluguyla irkiliyorum