acemi birliğindeki ilk günümde, sabahtan akşama (ki askerden önce, bir günün o kadar uzun olabileceği tahayyül bile edilemez) peşimi bırakmayan hissiyat.
benim burada ne işim var hissi
rene descartes' de sürekli var olduğunu düşündüğüm his, sadece kalabalık ortamlarda değil bazen yatağa yattığında sorarsın bu soruyu kendine , nesnelere dokunursun , vucuduna dokunursun , gerçek mi , rüya mı ? dersin .. gerçek nedir rüya nedir ? dersin .. sınırsız bir boşlukta topa benzer bi kürenin içinde kendiliğinde oluşmuş canlılarmıyız lan biz gerçekten? dersin.. sevdiğim kadında mı kendiliğinden oluşmuş? veya sevgim,saygım,merhametim onlarda mı kendiliğinden oluşmuş ? dersin.. hiç bir fikrin veya bir şahsın bugüne kadar bu duruma mantıklı bir cevap bulamadığını görünce , içinde bulunduğun 'mucize' yi hatırladığında sarılırsın kendine.. burada ne işin var bilmiyorum ama bence ' var olmak ' güzel dostum, keyfini çıkar..
ne zaman bir arkadaşımın düğün salonunda düğünü olsa bu his bende uyanır. meyve suyu pasta ve pistte göbek atanlardan gına gelir. ve hemen kaçmak isterim ve kaçarımda. bu his çok yer de başıma cok fazla geliyor nedense
düğünler de ki sürreal ortamlar da düşünülen his.
askerdeyken gün içerisinde hissedilme sayısı şafakla ters orantılı olan histir. her geçen gün oraya daha çok alışır ama daha çok gitmek istersiniz. buna askerler arasında "şafak sıkıştırması" denir.
(bkz: şafak sıkıştırması)
(bkz: şafak sıkıştırması)
neyin var diye soranlar olur bazen. yürüyün olm içmeye gidelim ya çimenlerin üzerinde diye haykırırken hücrelerin, bişeyim yok herzamanki halim bu dersin. yapılacaklacaklar, yaşanacaklar varken diye tamlanır önü, benim burada ne işim var.
eski arkadaşlarınızla otururken, zorla bir etkinliğe katıldığınızda, yeni bir işe başladığınızda, akraba ziyaretlerinde, sevgilinizin ailesiyle tanışırken, tanımadığınız bir bireyle yakınlaşırken ve daha nicelerinde yoklayabilir bu his. birdenbire sinsice gelir. sohbetin en koyu yerinde "benim burada ne işim var" diye sorarsınız kendinize. otobüste yolculuk yaparken sürekli ağlayan bir bebekle göz göze geldiğinizde de yaşayabilirsiniz. birden bire oradaki insanların, dönen sohbetlerin ne kadar anlamsız olduğunu fark edersiniz. sanki gökyüzünden bu burjuva sınıfı kişilerin, burjuva sınıfı dertlerini dinliyor gibi hissedersiniz. akıl başka yerlere gider. düşünce dünyasında boğulurken, biri "daldın" diyerek sizi uyarır. bir an için ortama dönersiniz ama sesler kulağınız da uğuldar. imkan varsa kalkıp gidersiniz. kalkıp gidemeyeceğiniz bir ortamsa, günün geri kalanını kendi içinizde geçirirsiniz. nihayet ayrılık vakti geldiğinde koşar adım uzaklaşıp, "bir daha aynı ortama girmem bunlarla" diye düşünürsünüz. girmeyenleri gönülden tebrik ederiz.
neden bekliyorsun?
bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?