beklemek

0 /
yazargezer
lise yıllarında yazdığım ilk yazılardan biri:

"beklemek", ömür denilen en uzun yolda iki durak arası acı bir yolculuğumuzdur. nasıl "bir çocuk doğmayı bekler, ağır bir hasta ölmeyi",biz de hep bekleriz bizden uzak olanı. birisini, birilerini, bir şeyleri... çocukken büyümeyi, sokakta arkadaşımızı, derste teneffüsü, evde misafiri, sıcakta rüzgârı, soğukta güneşi... buluruz her zaman bekleyecek bir şeyler nefes alabiliyorsak eğer. nefes alabiliyorsak eğer bekleriz en kutsalıyla bekleyişlerin, beklenenlerin en kutsalını; âşık olmayı, aşkı.

beklemek; kimi zaman yağmurlu, soğuk bir istanbul gecesinde, camile yüzümüz arasından süzülüp buğulanan, buğulandıkça tekrar tekrar dolan gözyaşı olmuştur. çaresizlikte kaybolan umutlar, saatlerce keder, kederden saatler olmuştur ay yoksulu gecede en uzun bekleyişler. nereye, niçin baktığımızdan bihaber, gözlerimizde bir bir sönerken şehrin ışıkları, örtülür üstümüze yorgan gibi lacivert gece. neden sonra irkilerek uyandığımızda anlarız sevgimizin yüceliği. çünkü biraz sonra günaydın zemberekleri çalacak olsa da boşalana kadar bekleriz. çünkü beklenenin bilsek de o gece gelmeyeceğini bekleriz. bekleriz beklenen hiç bir zaman beklemeyecek olsa da bizi.

beklemek; kimi zaman şehrin bütün gözlerine çekilen amansız bir aralık sisidir. ha geldi ha gelecektir beklenen, ya da şimdilik gelemeyecek. kalbin göğüs kafesini zorlaması, avuç içlerinin terlemesi, bitmez bir arayış içinde olma gerekliliği, bitmez bir tedirginlik... nereden ne zaman gelecek diye düşünüp düşünüp, hep "acaba?" diye duraksadığımız en acımasız bekleyiş.

beklemek; kimi zaman parıltılı bir ilkbahar sabahıdır. güneş doğmuştur ve az sonra, ayçiçekleri güneşe boynunu büker bükmez gelecektir sonunda beklenen. gelecektir ve getirecektir en neşeli duyguları gönlünce. beklemek, bahar sabahında güneşi ve sıcak bir yürekte sevgiyi, en tatlısıdır bekleyişlerin. özlemin özgür bir kuş gibi uçup gitmesidir bir nisan sabahında sevgiliye papatya toplamak.
"beklemek güzel şey, gelecekse beklenen
özlemek güzel şey, özlüyorsa özlenen."

inanıyorsan aşka, aşkına ve tabi ki kendine, sen bir bahar sabahı yalnız toplasan da papatyaları elbet seviyor çıkacaktır her birinin falında, sakın unutma.

umutlu bekleyişler…
goshenit
ne güzel şeymiş beklemek... elbet bir gün sevgisine mazhar olabilmek için geçen hergünün kutsala bürünmesi.
ben bekleyemezdim. ayaklarımı da hep sallarım bir şey olacakken sonra ellerim titrer konuşurken. 10 dk geç gelen arkadaşımı bile her defasında usanmadan paylarım. bekleyemem ben, sabırsızım, aksiyim derim hep. zaman yoktur da derim zaman zaman. emin olarak ne söylediysem beklemekle ilgili hepsi teker teker kıçıma girmiş durumda.
ben bekliyorum.. o zamanın gelmesini. kalbinin iyileşip benim için atmasını . saçımı koklamasını ortasında bir yerin kırarcasına sarılmasını bekliyorum. ellerimi kaçırmadan avuçlarında olmasını istiyorum.
one way ticket
kadın işten eve geldi, 1 saati var hazırlanmak için. üzerini değiştirmeden hemen mutfağa gitti , salataları yıkadı , eti fırına koydu , bol tereyağlı pilavı da hazırladı adam öyle sever çünkü , tereyağı bol olacak , mis gibi kokacak ... kokladı pilavı , gülümsedi. sofrayı hazırladı sonra , rakı bardaklarını çıkardı , peçeteleri koydu bıçağın altına , tekrar döndü mutfağa , salatayı yaptı bol rokalı , biraz zeytinyağı biraz nar ekşisi . yemekleri son kez kontrol ettikten sonra üst kata yatak odasına çıktı , hızlıca duş aldı , kot pantolonunu ve kazağını geçirdi üzerine , hava çok soğuktu kar atıştırıyordu .saçlarını kuruttu , hafif makyaj yaptı , aynada baktı , beğendi kendisini , adam da beğenecekti , gülümsede gene ... yatağın üzerine atılmış mavi gömleği aldı , kokladı , öptü , yastığın üzerine bıraktı , koşarak indi aşağıya evet yemekler pişmişti , et ve pilavı masaya getirdi, rakıyı , suyu ve buzu da ... saat tam sekiz buçuktu , beklemeye başladı ... rakı koydu kendi ve adamın bardağına , buzları attı içerisine .... bir sigara içti ... saat dokuz oldu .... yemekleri koydu tabaklara , bir bardak rakı daha ... ve sonra bir daha .... üşüdü kazağını çekiştirdi , önce burnu başladı hafiften sızlamaya, gözleri doldu , başladı sonunda ağlamaya , her gece olduğu gibi ...yatak odasına çıktı , sarıldı gene mavi gömleğe , kokladı , ağladı lütfen gel artık ...
orqn
peşi sıra hemen özlemek gelir. bu iki olguya da değer vermek gerekir. insanları beklemeyi de, özlemeyi de bilmek lazım. dokunmak güzel şey; ama beklemenin de, özlemenin de tadını çıkarmak gerek. telefonmuş, internetmiş derken zaten bu duyguları yaşamamıza izin vermez oldu her şey. ama aşktan bahsediyorsak, sevgiliyi beklemekten bahsediyorsak eğer, bunları da yaşamak, yaşatmak gerek.

ilişkide enteresan şekillerde yorumlayanlar, yaşayanlar var bunu. farklı farklı bekleyenler var.

sesli beklemek güzel değildir. ’ seni çok özledim, dön artık, gel artık, bıdı bıdı bıdı ... ’ demek hoş değildir. usulca beklemek lazım. bekleyebilmek lazım. ’ sürekli uzaktasın, seni beklemekten yoruldum artık ’ diyorsan karşındakine, ya da bunu bana diyorsan mesela, hiç beklemeden, kendine de zamana da yazık etmeden siktirip gidebilirsin.

insan sevgilisini bile bekleyemiyorsa kimi bekleyecek ki?
gerzekparatoneri
hani beklersin ya birini, ’ne zaman gelecek’ dersin ki gelse de farkı olmayacaktır yokluğundan varlığının...o öyle bir bekleyiştir ki yüzyıllar sürer hani. kızarsın, küsersin, bağırır çağırırsın ama nafile bilirsin. bütün bu yaptıkların belki de onun hiçbir yüzüne isabet etmez çünkü...çünkü bekletiyorsa, yalan söylüyorsa gördüğün suretten belki de onlarca vardır onda. hangi birine haykıracaksın ki yaptıklarını? hangi biri anlayacak söylediklerini?

onu beklerken kurduğun bütün cümleler boğazında düğüm olacak kuvvetle muhtemel. ve sen karşısında sadece donup kalacaksın. belki seni anlar diye ümit edip kıvranacaksın.

boşa ümit etme. eğer birini hep istiyorsan ve o hiç gelmiyorsa beklemek budur ve bunun sonu yoktur... çünkü o hep gider, sen hep beklersin!
mouscronoise
beklemek...
bir insanı beklemek...
bir şehire geri dönebilmeyi beklemek...
bir hayatı baştan yaratmayı beklemek...
nefes alabilmeyi beklemek...
yeniden gülümseyebilmeyi beklemek...

.... beklemek...

mouscronoise
bir aziz nesin şiiridir.

gözler önünde işte
gittikçe arınıyorum kendimden
her giden güzelleşir
gidiyorum güzelleşmek için
unutulsun diye çirkinliklerim
gelecek birisi güzeldir
gelince güzel değil
hele gelmişse çirkin
yaşam, ölüm gelecek diye güzel
ey güzeller güzeli beklediğim
kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem
artık ne gelmek ne de gitmek
yaşamın en zor yanı beklemek
hiçbirimiz beklemedik doğmayı,
doğduğumuzdan beri beklediğimiz
ölmek
sipsi
bir nilgün marmara şiiri.

taşıl kaygısı kaotik özlem
neydi beklediğimiz ve gelecek olan
salt acı..
sonsuz yeşil, sonsuz gelişkin bir orman
içinde göllerini, nehirlerini, çağlayanlarını
gök kuşaklarını yitirdiğimiz kara sözcük,
yokluğun dayattığı doğurgan sözcük: acı..
bir deniz kızının uçma tutkusu
belleğin unutuş çılgınlıklarında
bilinmeyen organizmalar dönüştürürken
bedenlerimizi duygularımızı ben’imizi
çürüyorduk.. kaçış yoktu.. çıkış da..

yeşil maytap patlatan sahte mesihin sözleri
yalandı acımasızdı efendilerin belirlediği
ölçtüğü biçtiği yaşattığı kendimiz
umarsız öte benler:nesneler
ağlayın
ağlayın ve kanayın
yok olduğunuz irin zamanında..
sipsi
beklenilen şeyden alakasız bir şeyle uğraşınca biraz kolaylaşan eylem. saçmalama riski göze alınmalı.
kalimera
ne hasta bekler sabahı,
ne taze ölüyü mezar,
ne de şeytan bir günahı,
seni beklediğim kadar.

geçti, istemem gelmeni,
yokluğunda buldum seni,
bırak vehminde gölgeni,
gelme artık neye yarar...
nickimi pisi 7
hayat boyunca devam eden süreç. insanoğlu hep bekler bir şeyleri. ebeveyn çocuğunun iyi bir hayatı olmasını bekler; kadın erkeğini erkek kadınını bekler; öğrenci okulun bitmesini bekler; esnaf işlerinin iyi olmasını bekler; her zaman herkes bir yerlerden para bekler.
kısacası, ömür beklemekle geçer.
0 /

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol